Yazan: İhsan Aksolay Em. Gn. Dr. Müh.
Neş’et Bey’in Ankara’ya hareketinden sonra, Seyfi Bey fiilen grup reisliği vazi fesine başladı, Ekrem Bey de ikinci reis oldu.
izzet Paşa heyeti Ankara’da uzunca bir müddet kaldı. Bu sırada «ileri» gazetesi ikinci sayfasında benim askerî elbiseli bir resmimi bastı, izzet Paşa heyetinin Anka ra hükümeti tarafından kabulünü sağla yan mevzuunda bir yazı yazarak adımı a- çıkladı. Ferid Cavid Bey’in bende bile ol mayan askerî elbiseli bu resmimi nereden bulduğunu, bu gün dahi çözmüş değilim. Heri gazetesindeki bu resim ve yazıdan sonra benim de gizliliğim kalmadı. Os man Nuri Bey bir gece bana yatıya gel di. Resmimi basan ileri gazetesini de be raber getirdi. Ve:
— Ihsan, ben artık kat’î kararımı ver dim. Bu maksatla sana geldim Resminin ileri gazetesinde basılmasından sonra se nin de burada kalmanı doğru bulmuyo rum. Beraberce Ankara’ya gidelim, dedi.
— Ben henüz karar vermedim.
— Benden sonra anneme fena muame le yapmalarından endişe ediyorum, ikişer resmimizi veriyorum. Seyahat varakaları mızı hemen hazırla.
— Pek güzel.
.. ®an seni burada bırakarak Ankara’ ya gönül rahatlığıyle gidemeyeceğim. Ak lım sende kalacak. Birkaç gün önce Arap yan hanından canını zor kurtaran Latif Bey’i (*) gördüm. Arapyan hanında çek tiklerini anlattı. Tüylerim ürperdi. El bi leklerinden tavana ve ayak bileklerinden de döşemeye bağlayarak aylarca kıyasıya dövmüşler. Arapyan hanından çıktıktan sonra evde bir ay hasta yatmış.
Osman Nuri Bey devam etti:
(*) Osman Nuri Bey’in bahsettiği Latif Bey ablamın oğludur. Haydarpaşa Askerî Hastanesi önünde taşkınlık yapan bir İngiliz subayını aya ğından vurmak zorunda kalmış ve İngilizler ta rafından tevkif edilmişti.
— Ingilizler, gizli telsiz kuranlar hak kında casus muamelesi yapacaklarım bir çok defa gazetelerde ilân etti. Sen Arap- yan hanında çarmıha gerilerek döğülmek- le yahut Malta'ya sürülmekle de başım kurtaramazsın. Sorguya çekmeye lüzum görmeden seni asarlar. Hele Nemrud Mus tafa’nın eline geçersen, Bekirağa bölüğün de çekeceğin işkenceleri ve sonunu düşün bir kere.
— Ben bu vazifeye gönlümü verdim, bu vazifeden zevk duyuyorum. Her şeye ra zıyım ve zevksiz yaşamak çok zor. Anka ra'ya gidince, her telsiz subayının yapa bileceği çok basit bir iş yapacağım. Tel siz telgraf istasyon kumandanlığı. Beni en iyi senin tanıman lâzım. Gönüllü ola r a k ‘'-aldığım bir vazifeye, kendiliğimden son vermek olur mu? Sen bunu nasıl dü şünebiliyorsun?
Mesele öylece kapandı, daha sonra Sey- fi Bey’e gittiğim bir gün Seyfi Bey:
— Ihsan Bey. Ferid Cavid Bey’den, Fe- rid Cavid Bey’in ileri gazetesinde hakkı- nızdaki neşriyattan, hükümetten ve îngi- lizler’den ben de endişe duyuyorum.
— Benim de Ankara’ya gitmemi mi e- mir buyuruyorsunuz?
— Ankara’ya gitmenizin doğru olacağı nı düşünüyorum. Hattâ ben de Neş’et Bey gibi rica ediyorum. Sizden ayrılmanın ve sizin mesainizden ve arkadaşlığınızdan mahrum kalmanın, şimdiden, üzüntüsü içindeyim. Fakat her şeyden önce sizi ve sizin hayatınızı düşünmek, grubun reisi olmak sıfatıyle benim vazifem.
— Teveccühünüze ve alâkanıza teşek kür ederim. Çalışmalarımdan memnun ol duğunuzu işitmekten huzur duyuyorum. Benim hayatımın bir kıymeti yok. Gönül verdiğim ve heyecan duyduğum bu vazi feden ayrılmak çok zor.
— Sizin tanmmış olmanız, bir gün bi zim de tanınmamıza sebep olur. Dolayı- sıyle çalışmalarımıza mani olur.
— Evet efendim. Sîzleri ve çalışmaları nızı tehlikeye sokmaya ve aksatmaya hiç hakkım yok. Vazifeme son vermem husu sundaki arzularınızı yerine getireceğim. Karar verdim, ilk vapurla inebolu’ya ha reket edeceğim. Ekrem, Rasim ve Kerim Beyler’e muhabbetlerimi ve muvaffakiyet temennilerimi lütfen söylemenizi rica e- derim.
Seyfi Bey’Ie vedalaştık, öpüşürken göz yaşlarımız yanaklarımızı ıslattı.
Birkaç gün sonra ikinci mevkide iki kişilik bir kamara bileti alarak eve dön düm. Her zaman en önde çıktığım Ha rem yokuşunu bugün arkada ve sokak kapısının merdivenlerini tutunarak çık tım. Zili yavaşça çevirdim. Annem:
— Sende bir hal var bugün, hasta mı sın Ihsan? Diye sordu.
— Hayır anne.
— Bir tehlike mi var? — Katiyyen.
— Ya bu halin ne?
— Ankara’ya gitmeye karar verdim. Bu müstesna vazifemden ayrıldığım için üzgünüm.
iki senedir annemin yüzünde yerleşen endişe birden silindi. Hem memnun, hem de mahzun.
Her an karşı karşıya bulunduğum teh likelerden kurtulacağım için memnundu. Güzel elâ gözlerinin içine dikkatle bakın ca; oğlunun çalışmalarından, ileri gaze tesindeki neşriyattan sonra da, açığa vur mak imkânını bulduğu iftihar ve gurur dan mahrum kalacağı için mahzundu an nem.
— Anne. Ağabeyimi ve uzun senelerden beri ayrı kaldığın memleketin Sivas’ı gö receğin geldiğini düşünerek sana da bilet aldım.
— Çok iyi etmişsin.
Seyfi Bey’le aramda geçen konuşmayı da anlattım anneme.
— Neş’et Bey’in hakkı var. Gizli işler de tanınmak yalnız tehlikeli olmaz, aynı zamanda çalışmaya da mani olur.
— Seyfi Bey de aynı fikirde. Yalnız Se- limiyeliler’in benim Anadolu’ya geçişim
den dolayı hakkımda verecekleri fena hü kümler beni üzüyor.
— Selimiydiler senin hakkında fena bir şey düşünmez. Senin İstanbul’daki Millî Mücadele teşkilâtında çalıştığını ileri ga zetesinde okuyan dostlarımızın hepsi, he men bütün Selimiye, seninle iftihar edi yor. Kaç gündür evimiz, bir düğün evi gi bi, misafirlerle dolup boşalıyor.
— ileri gazetesindeki neşriyat ve benim bu neşriyattan sonra Ankara’ya gidişim hiç iyi olmadı. Hem benim bu müstesna vazifeden ayrılmama sebep oldu, hem de Selimiyeliler’in; bu neşriyattan sonra be nim İstanbul’da kalmaktan çekindiğim için Ankara'ya gittiğimi tahmin etmeleri ne yol açtı. Selimiydiler benim Ankara' ya gidişimi hoş karşılamayacak.
— Hiç de öyle değil. Bütün dostlarımız Heri gazetesindeki neşriyattan sonra, se nin başına gelebilecek bir tehlikeden do layı endişe içinde. Muhtemel bir tehlike den kurtulduğun için sevinecekler bile. Ihsan, bu gün çok üzgün görünüyorsun, iki seneden beri içinde yaşadığın İstan bul’un kara günleri, uzun zamandan be ri devam eden heyecan ve geceli gündüz lü çalışmalardan mütevellit yorgunluk bir den bire tesirini gösterdi bugün.
— Anne, hayatımın sonuna kadar bu kadar heyecanlı, bu kadar zevkli — bu ke limeyi ilk defa kullanacağım— bu kadar tehlikeli ve tehlikeli olduğu kadar da müs tesna bir vazife alacağımı sanmıyorum ar tık. Üzüntüm de, yorgunluğum da bun dan.
Son 3 günümü evde geçirdim. Gündüz ler de, geceler de ne kadar uzunmuş me-
Mİ1U MUcadele’nin zaferle neticelenmesinden sonra Mudanya'dan kaçan düşman birlikleri.
Hâtıralarda bahsedilen yıllarda Harbiye Nezareti (şimdiki İstanbul Üniversitesi).
ğer. Geceleri bir türlü sabah olmuyor, gün düzleri de bir türlü akşam olmuyor. İSTANBUL’DA SON GÜNÜM
öğleden önce odamın kapısı açıldı. Mahcup, mütereddit ve telâşlı bir güzel odama girdi. Elindeki zarfı bana verdi. Odadan derhal çıktı, iki tarafı yazılı 3 yaprak. Bu, benim Selimiye’nin güzel bir kızından aldığım ilk mektuptu.
öğleden sonra Harem iskelesinden ka yıkla İstanbul’a geçtik, vapura bindik.
Vapurun güvertesinden geçerken, güver teye serili bir yatak üzerinde oturan Os man Nuri Bey’in annesi Seniye Hanım'ı gördüm. Osman Nuri Bey de bu vapurla Anadolu’ya gidiyormuş. Ne güzel bir tesa düf. Osman Nuri Bey’in arzusu olmuştu. Annemi, Seniye Hanım’Ia tanıştırdım.
Güverteden geçerken Osman Nuri Bey’i arkasından gördüm. Toparlak çehreli, şiş manca, orta boylu, küçük yuvarlak göz lü ve Tatar güzeli bir kızın karşısında. Kızın gözlerinden yaşlar akıyor.
Osman Nuri Bey neşelendiği zaman, Ta tar şivesiyle yaptığı taklitleri bu güzel ilham etmiş olsa gerek. Bu şâirâne aşk sahnesinin arasına girmedim. Yolumu de ğiştirdim. Kamaraya yerleştikten sonra, vapurun arka direğine çekili şanlı Türk bayrağının altındayım.
Bugün bana ilgisini açıklayan güzeli ha tırladım. Benim için şu anda göz yaşı döken, bir çift güzel gözün olduğunu dü şündüm.
Vapur rıhtıma bağlı halatlarını ve de mirini aldı.
Ağır ağır rıhtımdan, Saraybumu'ndan
ve İstanbul’dan uzaklaşırken, İstanbul’u seyrediyorum. Birçok hâtıraların içinde yim yine:
— Hindli casus Mustafa Sagir’e ait giz li yazılı mektubu, Yunanlılar’m işgal et tikleri Ümit vapurundan tekrar elime ge çirmek için Sirkeci rıhtımında geçirdiğim heyecanlı bir günü hatırladım.
Ahırkapı’dan telli muhabere malzeme ve cihazlarım motora bindirdiğim geceyi ha tırladım.
Selimiye kışlasından yaptığım ilk hırsız lığı hatırladım.
Selimiye kışlasının önündeki Kavak is kelesinden telsiz malzeme ve cihazlarım kotraya yüklediğim geceyi hatırladım.
Gizli telsiz alıcısını kurduğum Selimi ye’deki evimde ve Çamlıca’daki muallim Zıyâ Bey’in evinde geçirdiğim geceleri ha tırladım.
İtalya’dan İstanbul’a ilk geldiğim gün arkalarından denize kadar büyük bayrak larını sarkıtan Averof ve Kılkış zırhlıları nın da bulunduğu düşman zırhlı tarlası nın arkasında demirlediğimiz günün ıstı raplarını ve Anadolu tarafını kızıllık al tında bırakan ve Marmara’yı morlaştıran güneşin doğuşunu hatırladım.
Telli muhabere malzeme ve cihazlarım sağladığımız Yıldız’daki depoda geçen günlerimi hatırladım.
Zevkli, heyecanlı ve tehlikeli çalışmala rımı bana bahşeden İstanbul’dan; İstan bul’u kızıllık altında bırakan ve güzel Bo- ğaz'm sularını morlaştıran güneşin Fatih camii minarelerinin arasından battığı bir akşam ayrıldım.
SO N
81
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi