• Sonuç bulunamadı

2.3. Verilerin Toplanması ve Değerlendirilmesi

3.1.3. Dil, Yazım ve Noktalama

3.1.4.7. İnançla İlgili Değerler

Din olgusu insanın içindeki bütün boşluğu doldurabilecek büyüklükte ve derinliktedir. İnsanlar özellikle kendilerini yalnız ve çaresiz hissettikleri zamanlarda

dinî değerlerine sarılarak ayakta durmaya çalışırlar. Dinin insanları bir araya getirmede yadsınamaz bir gücü vardır. Birbirlerini hiç tanımayan ya da kanlı bıçaklı olan kimselerin dinin birleştirici gücü sayesinde aynı saflarda durduklarını görmek mümkündür.

“İnsanlar tesbih tanelerine benzerler din tesbihin ipliği gibidir” (No.9: 2a).

Kalbinde Allah korkusu olan kişiden zarar gelmez. “KISSA” (No.17: 1b) adlı yazıda anlatılana göre mektep hocalarından biri tüm talebelerine Allah’tan korkmayı öğütler, talebelerinin içinde birini de diğerlerinden fazla severmiş. Bunun nedenini soran öğrencileri olmuş. Hoca bütün öğrencilerine birer kuş vermiş ve kimseye göstermeden boğup getirmelerini istemiş. Bir süre sonra o çocuğun haricindekiler kuşlarını boğup hocanın yanına dönmüşler. Hoca sen niye boğmadın diye sorduğunda öğrencisi kimseye göstermeden bu işin yapılamayacağını zira Allah’ın her şeyi gördüğünü ve böyle zavallı bir kuşu incitmenin kalbindeki Allah korkusuyla mümkün olamayacağını dile getirmiş. Bu sözler üzerine diğer talebeler hocanın bu çocuğu neden daha fazla sevdiğini anlamışlar.

Sadaka vermek sünnettir. Gerçek ihtiyaç sahibini mutlu etmek insanı yücelten bir davranıştır:

“Geçmiş zaman adamlarından biri Hak’tan başka bir kimseye tapmamak üzere fukaraya para vermeyi niyet edip bir gece yanına on bin kuruş alır ve sokağa çıkıp giderken karşıdan zuhur eden bir atlı adama çıkarıp paraları verir meğer o adam meşhur hırsızlardan imiş. Ertesi gün şehirde bu gece falan hırsıza on bin kuruş verilmiş diye bir söz çıkar ve herkes duyar. İkinci gece bu adam yine yanına on bin kuruş alıp yolda giderken karşısına çıkan bir hatuna tekmil paraları verir meğer o hatun da meşhur fahişe ve zinakarlardan imiş sabahleyin yine bu gece falan fahişeye on bin kuruş verilmiş diye duyulur üçüncü gece kezalik on bin kuruş daha alıp sokağa çıktıkta zengin ve gayet hasis bir adama tesadüfle bu sefer de paraları ona verir ertesi gün falan zengin ve bahil adama ne dersin? Bin kuruş verilmiş diye lakırtı olur

Bu adam ise verdiği paraların cümle duyulduğuna ve ehline düşmediğine gayet mahzun ve melül olduğu halde dördüncü gece uykuya yatar Cenabıhak senin sadakanı kabul etti ve seni mağfiret eyledi. Zira senin tesadüf ettiğin hırsız zaruret halinden naşi hırsızlığı irtikab etmiş olduğundan verdiğin parasıyla hırsızlığı terk etti ve tâib ve müstagfir oldu

İkinci defada rast geldiğin hatun çocuklarını geçindirmek için fakir halinden dolayı fahişeliğe düşmüş olduğundan şimdi malik olduğu bu para sayesinde zinayı terk eyledi ve üçüncü defa para vermiş olduğun zengin ve hasis adam gayet bahil olup hiçbir vakit rıza-yı Bârî için fukaraya para vermeyi sevmez iken bu parayı senden aldıkta hanesine gidip kendi kendine Cenabıhak’ın ne faziletli ve merhametli kulları varmış benimle kat’a muarefesi olmadığı halde bana on bin kuruş verdi benim ise bu kadar malım var iken kimseye beş para verdiğim yoktur tefekkür ile artık fukaraya bakmaya karar verdi işte senin hüsn-i niyet ve hulusun sebebiyle bunlar ahval-i kabîhalarını ve Cenabıhak senin de sadakanı kabul edip mağrifet eyledi dedi ve bu adam da şu hale kemal derece memnun olarak emval bakiyesini dahi fukaraya bezl etti.

(Bu hikâye dikkatli okuyanlar ise tasaddukun ne derecede makbul olduğu ve ehline düşmesi bile hulus-ı niyete ………olmalı yoksa fayda vermez)” (No.18: 1b).

Etfal’de, Müslümanlığın ne demek olduğu ve Müslümanın yapması gereken ibadetler hakkında baba ile oğul arasındaki konuşmalara yer verilerek dinî bilgiler sohbet havası içerisinde çocuklara aktarılmıştır:

“- Aferin oğlum insanlığı güzel anlamışsın bakalım Müslümanlığı da öğrenmiş misin?

- Hiç öğrenmez miyim efendim! Müslümanlık Cenâb-ı Hakkı bilmek şirk ve naziri olmadığı ve vücud-ı vâcib olduğunu tanımak peygamberimiz efendimiz ve Kur’an-ı azîmülşan ve onun haber verdiği şeylerin cümlesine inanmak ile olur.

- Pekala Kur’an ne demektir?

- Kur’an Cenabıhakk’ın peygamber efendimize gönderdiği kitap-ı şeriftir ki Müslümanlar Müslümanlıklarını ve dünyaca ve ahiretçe faydalarını zararlarını ondan öğrenirler onun ahkam cümlesine inanmayana ve tabi olmayana Müslüman denmez.

- Müslümanlığın daha nelerini bilirsin?

- Efendim hangisini söyleyim. Müslüman olan her şeyden evvel kelime-i şehâdet getirir.

Namaz kılar. Oruç tutar. Zekat verir. Hac eder yalan söylemez. Hiçbir ferde fenalık etmez. - Hac ne demektir?

- Kâbe’ye gitmek Beytullah’ın etrafında tavaf edip (dolaşıp) ahiret için selamet ve Cenabıhak’tan hoşnutluk ricasında bulunmaktadır.

- Kâbe-i Mübarek’e nerededir? - Mekke-i Mükerreme’dedir.

- Ey Kâbe’ye yalnız ahiret için dua etmeye mi gidilir?

- Evet efendim Kâbe’ye gitmekliğin daha başka faziletleri de vardır. Dünyanın her tarafında bulunan mümin kardeşlerimiz oraya toplanır birbirleriyle görüşürler birbirlerinin halini öğrenirler memleketlerinin hallerini birbirlerine haber verirler Müslümanlığı kuvvetlendirmek için orada meşveret ederler işte bu mübarek yere gitmekten ahiretle beraber dünyaca da böyle güzel güzel neticeler faydalı şeyler doğar. Çünkü Müslümanlık arasında zaten nifak yani kötülük dirliksizlik Cenabıhak tarafından (nehiy) yani yasak olduğu ve kendini bilen Müslümanın Allah’ın her bir fermanına inkıyat itaati kendisine borç bildiği gibi bu mübarek yerde –ki Cenabıhakk’ın beyt-i şerifidir- toplanan Müslümanlar beytinde mülk (2a) gibi yalnız birbirlerine güzel muamele ederek dünyaca da ahiretçe de Allah Teala’nın istediği gibi hareket ederler.

Birbirlerine kurşun atmış adam olsa orada birbirinin en aziz dostu olur çünkü Allah’ın beyt-i huzurunda insanların birbirlerine fena gözle bakması haddi değildir.

Bunun için hacca gitmekten çok büyük ve daha benim gibi büyük çocukların değil sizin gibi büyük adamların bile hatırına gelmez güzel şeyler meydana gelir.

- Aferin oğlum yüz kere aferin sen hem insan hem güzel bir Müslüman olmuşsun” (No.8:

1b).

İslamiyet’i gerçek anlamıyla anlayan ve yaşayan kişinin güzel ahlaklı ve terbiyeli olacağına şüphe yoktur:

“Dünyada insan olanlar keremden kaçmayacaklar gibi bilhassa müslümanların zayiflere acizlere kimsesizlere ikram etmesini Cenabıhak emir ve peygamberimiz (sav) tavsiye ve tekit buyurmuşlar ki her Müslüman Allah’ın sair emrettiği şeyler gibi bu hususu da boyna borç bilmiş ve zaten bir adiliyetinde olan kerem huyunu Müslümanlığın mukaddes olan berekâti sayesinde gönlünde dal budak salıverdirecek surette gönülleştirip kuvvetleştirmiştir

Âlemde insanların yüzleri nasıl birbirlerine benzemez ise huyları da böyle türlü türlüdür hususa her kavmin her kabilenin ahlakı başkadır. Fakat Müslümanlık ayniyetle tuz madenine benzer siz bilir misiniz tuz madenine her ne düşerse tuz olur dünyada ne kadar zalim merhametsiz geda insafsız kan dökücü milletler biliriz ki Müslümanlığı kabul ettikten (2a) sonra melek gibi oldular. Uzağa gitmeyelim size Tatarları Türkleri gösterelim bugün Buhara Afgan falan diye birer memleket ve Buharalı Afganlı diye bazı adamlar tanıyoruz ki ahlak-ı hüsnalarına cihan hayran oluyor işte bunlar vaktiyle yani yine Tapar Türk ve Tatar bulundukları zamanda döktükleri kanlarla dünyanın topraklarını çamur ettiler idi fakat yalnız Müslüman olduktan sonra ne güzel oldular. İnsafsız bir adam insaf sahibi oldu mu artık onun fenalık etmesi kabil olamaz bir biçareye el uzatmaktan elini kesseler bile geri duramaz.

Demek isteriz ki İslamiyet dünyada çirkin huyları güzellendirmekte her türlü terbiyenin başıdır yani Cenabıhak’ın Kuran-ı Azimülşan’da Müslümanlık hakkındaki fermanlarından büyük terbiye dersi olamaz (…)” (No.16: 1b-2a).

Hz. Muhammed âlemlere son peygamber olarak gönderilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Andolsun Allah’ın Resülünde sizin için; Allah’a ve ahiret

gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır”

(Ahzab 33/21). Peygamberimiz tüm ömrü boyunca insanlığa örnek olabilecek erdemli davranışlar sergilemiştir. Etfal’de “MEVLİD-İ HAZRET-İ FAHR-İ KÂİNAT” (No.19: 2a-2,2b-2) başlığıyla peygamberimizin doğumundan başlayarak Kâbe’de Hacerü’l-esved’in yerine konulması hususunda kabilelerin anlaşmazlığı sonucu Muhammedü’l-Emin’i hakem tayin ettikleri olaya kadar tefrika hâlinde süren bir yazı yer almaktadır.

Benzer Belgeler