• Sonuç bulunamadı

2.3. Verilerin Toplanması ve Değerlendirilmesi

3.1.3. Dil, Yazım ve Noktalama

3.1.4.2. Birlik Olma

İnsan sosyal bir varlıktır, toplum içinde yaşar. Tek başına yapmaya gücünün ya da zamanının yetmeyeceği işleri başkalarından yardım alarak yapar. Bir toplumda dayanışma ve iş birliği ruhu varsa işler yolunda ilerler. Karşılaşılan en zor sorunlar dahi kolaylıkla çözümlenir. “Birlik, dirliktir” (Albayrak, 2009: 266) atasözü hükmünce birlik olan yerde düzen olur. Bu ruhu koruyan toplumlar mücadeleye

giriştikleri her alanda başarıya ulaşırlar. Toplumsal dayanışma sağlanmadan atılan adımlar kısa bir süre için başarı gibi gözükse de işin sonu hüsran olur:

“CEMİYET

Burada cemiyet için dikkat olunacak iki şey vardır:

(2a) Birisi sebep-i lüzumu ve diğeri neden ibaret olduğu.

- CEMİYETİN SEBEB-İ LÜZUMU -

Yaşamak için lazım olan yiyecek, esvap, mesken gibi başlıca üç şeyin tedariki yalnız bir insan ile olamadığındandır çünkü bir insan bu üç şeyden birine bilfarz yiyecek tedarikine kalkarsa en evvel ekmek yapacak ekmek yapmak için.

Evvela tarlaları sürmeye iktiza eden birçok alet tedarik etmek. Sânîyen tarlaları sürmek.

Sâlisen tohum ekmek.

Râbian hasılatı toplayıp tane ettirmek. Hâmisen değirmen yapmak.

Sâdisen un hâline getirmek. Sâbian fırın yapmak. Sâminen pişirmek.

Veliyyü’l-âhire lüzumlu şeylerin yapılmasına muhtaçtır ki bunları bir adam azdan az iki

senede yapabileceği farz olunsa acaba bu iki senede o adam ne yer ve ne içer ve ne giyer ve nerde yatar kalkar? Yok biri biri ardı sıra yani lüzumu olanı evvela ve daha sonrakini yapar denirse bu hiç olmaz. Çünkü tarlayı sürerken yiyecek ister. Hâlbuki yiyecek yukarıda yazıldığı gibi ancak iki senede hâsıl olunabileceğinden merkumun iki sene aç çıplak evsiz durması lazım gelir ki bu mümkün değildir. İşte bu sebeplerden insanlar bir araya gelip cemiyet teşkil ederek yaşarlar.

Cemiyetin neden ibaret olduğu bahsine gelince cemiyet teşkil eden insanlardan her biri ayrı ayrı işler görerek yaşamaklığın vasıtalarını meydana getirirler yani bir takımı yiyecek tedarik eder ve bir takımı esvap ve diğer bir takımı da mesken yapar.

Yiyecek tedarik edenler esvap ve mesken yapanlara yiyecek verip esvap ve mesken alırlar. Ve ötekiler dahi lazım olan şeyleri birbirleriyle değiştirerek levâzımatını ikmal ederler.

Fakat bu mübadele keyfiyetini layıkıyla icra etmek için (senet) yani para icat olunmuştur ki

herkes yaptığı şeyi satıp para ve aldığı para ile yiyecek mesken esvap ve daha sair lüzumlu olan

şeyleri alıp yaşamaklığı tashil ederler.

- CEMİYETİN LÜZUM-I BEKÂSI -

Bir gün âzâ-yı vücut bir yere gelip meşveret ederler ve muaddeden şikâyet edip nedir bu bizim muadde için çektiğimiz zahmet ve meşakkat? Bizim her birimiz tayin olunduğumuz işe takyîd ile çalışırız o hiçbir hareket etmez biz onun kulu muyuz biz de çalışmayalım bakalım o bizsiz ne yapar? Dediler bilittifak göz ben görmem kulak ben işitmem burun ben koklamam ağız dil ben söylemem el ben yapışmam ayak ben yürümem diye kavl ü karar ederek cümlesi tenperverliğe yüz döndüler derken cümlesi zayıf ve bî-mecal olmaya başladılar akıbet bir bire gelip hâllerinden yek diğere şikâyet ile böyle zebun olmamıza sebep nedir muadde ile sulh üzre iken hüsn hâlde idik gelin yine ittifak edip sulhten ayrılmayalım dediler ve el-hâsıl muadde ile sulh edince evvelki gibi göz gördü ve sair âzâ dürüst ef’âlini icrâ etmeye başladı. Bu ona misaldir ki insanlar birbirleriyle güzel geçinmezlerse yaşadıkları memleket yıkılıp harap olur ve bir de her kim gayrısına zarar kast eder ise kendi başına kast etmiş olur” (No.3: 1b-2a).

3.1.4.3. Çalışkan Olma

İnsan çalışmadan mutlu bir yaşam süremez. Tembellikten kimseye fayda gelmez. Atalarımızın da söylediği gibi “Ekmeden biçilmez” (Yurtbaşı, 2012: 122), “Emeksiz yemek olmaz” (Albayrak, 2009: 416). Gayret edip çalışanlar ise sonunda mutlaka mükâfatını alır:

“Kendine yardım edene Allah da yardım eder. (Kendine yardım tembel olmamak çalışmak demektir)

Açlık çalışkan adamın kapısından bakar. Lakin içeri girmeye cesaret edemez” (No.9: 2a). Gereği gibi çalışırsa kimsenin başaramayacağı iş yoktur:

“Bunun üzerine çocuk pederine:

- Efendim bir insanın ki tabiatında zekâvet olmaya mümkün müdür ki ona kitaplar o zekâveti

versinler denince pederi:

- Hayır oğlum! Ey deme çünkü çocukların hepsinde az. çok zekavet bulunur. Sen tabiatında

onu olduğu gibi bırakacak olursan hiçbir hidmette istihdam gayr-i müstaid olursun cevabını verir” (No.21: 1b).

Çalışmak devamlılık arz ettiği sürece yararlıdır:

“(…) Tatil zamanlarında da çalışınız. Eğer çalışmazsanız bir seneden beri olan tahsilinizi zayi edersiniz de sonra yine yeniden tahsil ettiğiniz şeyin acemisi olursunuz (…)” (No.15: 1b).

Çalışkan insanlar toplumda sevilir. Okulda öğretmenlerinin takdirini kazanır. Arkadaşları arasında sözü dinlenir:

“(…) Gelelim çalışkan çocuğa! Hocası riayet eder. Arkadaşları yanında sözü makbul olur. Bir kabahati vuku bulsa kazaya haml olunarak yalnız bir daha etmemesi için hocası tarafından nasihatle geçiştirilir. Şimdi bunun hangisi ala? Elbette mektebe devam ile beraber dersine çalışanlar (…)” (No.12: 2a).

Gazeteyi takip eden çocuklara güzel bir örnek olabilecek “HİKÂYE” (No.6: 2a-2b) adlı metinde anne ve babasının emeklerinin karşılığını derslerine çok çalışarak yanlışsız okuyup yazma öğrenip ödemeyi düşünen Ahmet’ten bahsedilir. Ahmet çok çalışarak kısa zamanda emeline ulaşır. Bayram günü bayramlık hediyelerle ailesinin onu sevindirdiği gibi o da marifetini sergileyerek onları ziyadesiyle memnun eder.

3.1.4.4. Dostluk

Dostluk paylaşmaktır. Kişi sevdiğiyle sevincini, üzüntüsünü, düşüncelerini, tasalarını, parasını, eşyasını paylaşır. Dostluk güvenmektir. Gerçek dostu bulabilmiş kişi asla ihanete uğramaz. Dostuna arkasını rahatça dönebilir. Dost, iyi gününde de kötü gününde de yanındadır. İnsanın dar gününde çalacağı ilk kapı dostunun kapısıdır.

Dost kişiyi gerçekten seven, onun iyiliğini isteyen kişidir. “Her insanın dosta ihtiyacı vardır; ancak dost kolay kazanılmaz” (Akpınar, 2013). Tecrübeler sonucunda bulunur. Gerçek dostu bulmak uzun zaman alabilir:

“Meşhur meseldir vaktiyle herifin biri oğluna daima (Oğlum insana herkes dost olmaz bir insan müddet-i ömründe bir dost kazanabiliyorsa pek büyük saadettir) dermiş. Oğlu da (Amma da

yaptın ha! Benim yaşım ne başım ne? Daha on dört yaşındayım dört yüzden ziyade dostum var demek ki sen kendine müddet-i ömründe dost bulamamışın” demesi üzerine babası gülerek (Oğlum onlar iyi gün dostudur onlara dost denmez. Bak ben sana dost nasıl olduğunu göstereyim) deyip gider bir koyun boğazlar akşam saat birde kesilmiş koyunu bir çulun içine koyup oğluna “Bilirsin ya bizim … ağa dostumuzdur şimdi al şu çuvalı o ağanın evine götür gayet telaşla amca efendi babam selam söyledi nasılsa elinden bir kaza çıkmış. Şunu sizin saklamanızı rica etti deyiver” deyip oğlunu gönderir yarım saat sonra çocuk tekrar gelip “ Babacığım o adam beni kovdu çuvalı getirdim” der. Babası ise yine gelerek “ Ha öyle ise beni dinle! Hani geçen seneden beri dargın olduğum Ahmet Efendi yok mu işte o benim eski dostumdur ve bugüne kadar kazandığım dost odur işte şimdi de ona götür” deyip gönderir. çocuk yine avdet ederek babacığım kabul etti ve babana selam söyle de bunu kimseye söylemesin diye cevap verdi babası da “Gördün mü oğlum (Eski dost düşman olmaz yenisinden vefa gelmez) derler işte geldi çıktı bundan sonra böyle dost bulmaya çalış” der.

Fi’lvâki öyledir dost pek zor kazanılır onunçin herkesi kendine dost bellememeli pek çok tecrübe lazımdır” (No.3: 2b).

Bireyler kendilerini doğru yola sevk edecek kişilerle yakın olmalıdır:

“Daima iyiler ile ülfet ediniz çünkü topal ile yola giden giderek aksamaya başlar” (No.9: 2a). Dost, kişinin kötülüğünü istemez. Çocuklara, onları okuldan uzaklaştırmaya çalışan arkadaşlarına dikkat etmeleri şu ifadelerle tembih edilmiştir:

“(…)Bunun için siz de düşmanlarınız olan yani ilim ve marifet tahsilinden kaçıp da kapı

önlerinde veya sair yerlerinde oyun oynamakla vaktini geçiren çocuklarla görüşmeyiniz” (No.7: 2b).

“(…)Böyle değil bir iki gün hatta bir saat mektebe gitmekten alıkoyanlara düşman nazarıyla bakınız. Çünkü dost olan hiçbir zamanda böyle bir söz söylemez” (No.10:2b).

Benzer Belgeler