• Sonuç bulunamadı

Selçuklular zamanında ve diğer İslam ülkelerinde olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de dine dayalı eğitim yapılmaktaydı. Dine dayalı bir eğitim yapılmasının yanı sıra imparatorluklar sürecinde sanat ve sanatçı oldukça önemli bir konumda olmuştur. Bilindiği gibi padişahların sanatın çeşitli dalları ile ilgilenmeleri; besteler yapmaları, şiirler yazmaları o dönemlerde sanatın oluşması, ilerlemesi ve korunması için oldukça önemliydi. Çünkü oluşturulmuş bir eğitim kurumunun olmayışı ya da bu doğrultuda oluşturulacak eğitim kurumlarının padişah emri olmadan yapılamayacağı ortadadır. “Öncelikle sıbyan okulları imparatorluk eğitim düzeni içinde temel eğitim kurumu işlevi gören okullardı.”31 Üç yıllık bir eğitimle Kur’an okumayı, dini bilgi ve becerileri, biraz da okuma ve hesap yapmayı öğreten, daha çok cami ve mescit bitişiğinde açılan okullardı. Bu okulların programlarında ayrı bir müzik eğitimi olmadığı, burada dini müzik eğitimi denilebilecek ezan, Kur’an ve ilahilerin makamsal çerçevede güzel ses ve kurallarıyla okunup söylendiği bilinmektedir. 13. yüzyılın sonlarına doğru kurulan Osmanlı Devleti ile birlikte “laik enstitüler” olarak nitelendirilen Enderun okullarında (Saray okullarında) eğitim verilmeye başlanmıştı.32

“II. Murad (1404–1451) zamanında kurulan enderun okulu asıl kimliğine Fatih Sultan Mehmet (1432–1481) zamanında kavuşmuştur. 1453’te İstanbul’un alınışından sonra Fatih Sultan Mehmed önce “Eski Saray, sonra Yeni Saray” da denilen Topkapı Sarayı’nda babasının tamamlayamadığı bu okulu genişleterek “Enderun-i Hümayun’u”

kurmuştur.”33

“Enderun mektebine ülkenin dört bir yanından devşirilen Hıristiyan tebânın yetenekli çocukları alınırdı. Enderun sarayına yakınlığı olanların çocukları alınmış genç yaşta musiki ve başka ilim ve sanatlar öğretilmiştir.”34

Enderunda yürütülen diğer derslerin yanı sıra müzik derslerine de yer verildiği bilinmektedir. Enderun’un kurulması ile müzik dersleri eski adı Büyük Oda yeni adı

31 Uçan, a.g.e., s.41

Bir şeyin iç tarafı, dâhili; iç yüzü, harem dâiresi. Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitapevi Yayınları Sözlük Dizisi, Yeniden Düzenlenmiş ve Genişletilmiş 23. Baskı, Ankara, 2006, s.222

32 Kaya, Yahya Kemal, İnsan Yetiştirme Düzenimiz, Nüve Matbaası, Ankara, 1974, s. 64

33 Özalp, Dr. M. Nazmi, Türk Mûsikîsi Tarihi, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 2000, s. 26

34Öztuna, Yılmaz, Türk Mûsikîsi Akademik Klasik Türk San’at Mûsikîsi’nin Ansiklopedik Sözlüğü I.

Cilt, Orient Yayınları, Ankara, 2006, s. 262

Seferli Odası denilen bölümlerde yapılmıştır. Topkapı Sarayında yapılan düzenleme ile Seferli Odalarda yapılan müzik eğitimi Ali Ufkî’nin musiki odası olarak tanımladığı meşkhane denilen yerlerde yapılmaya başlanmıştır.

“Ufkî 1630’lu ve 40’lı yıllarda Saray meşkhanesinin işleyişini şöyle anlatır: Meşkhane, musıki talim edilen odaya denir. Akşama kadar açık olan bu odaya oda müzikçileriyle askeri müzikçiler musıki meşk etmeye gelirler. Öğleden sonra odaya gelen askeri musıkisinin üstadları trompetlerle ve zurna adı verilen düdüklerle ders verirler, davul denilen vurmalı çalgı ile tempo tutarlar.”35

Okulun öğretim kadrosunu oluşturan kimseler saray dışında yetişmiş ve üne kavuşan kişilerden seçilebildiği gibi Enderun’dan yetişmiş hocalar da olabilirdi. Hocalar haftanın belirli günlerinde ders vermek üzere saraya gelirlerdi. Müzik dersi verecek tanınmış sanatkârların müziğin teorik ve uygulama yönlerini iyi bilmelerine dikkat edilir, bunlara “Muallimin-i Enderun-i Humayun” adı verilirdi. Musiki öğretimi titizlikle yapılırdı. Enderunda hem dini hem de din dışı musıki öğretimi yapılmaktaydı*.

“Bu sanata yatkın gençler belirlendikten sonra saz ve ses sanatkârı olmak üzere her biri bir ustanın yanına çırak olarak verilirdi. Lalaları musikişinas ise ilk dersleri bunlar verirdi. Haremde Musiki Eğitimi görecek cariyelerin eğitimi ise daha değişik şekillerde yapılırdı. Öğretmenler hem saray içinden hem saray dışından seçilebilirdi. Bunlar haftanın muayyen günlerinde harem meşkhanesinde tanbur, santur, çenk, kemençe, lavta gibi sazlar öğretirlerdi. Keman ve kanun gibi sazların öğretilmesi ise XVIII.

yüzyıldan sonra başlanmıştır. Ses sanatkârı olacak cariyelere ise güzel sesli ve bilgili hanendeler ders verirdi.”36

“Sultan IV. Mehmed zamanında ise yeni bir öğretim sisteminin geliştirildiğini görüyoruz. Saray dışında musiki öğrenimi görmek üzere satın alınan cariyeler, istidatları sebebiyle saray dışındaki emniyetli musikişinasların evlerinde iyice eğitilir sonra saraya getirilirdi.”37 Enderun okullarına benzer nitelikte müzik eğitimi yapılan yerler Mevlevihanelerdi. Mevlevihanelerde sadece Mevlevi müziği değil dini müzik ve din dışı müzik eğitiminin her çeşidi öğretilmekteydi. Bu dönemde dini müziğin daha kapsamlı öğretildiği kurumlar ise tekkelerdi. Tekkelerin çoğunda az ya da çok müzik

35 Behar, Cem, Ali Ufkî ve Muzmurlar, Pan Yayıncılık, İstanbul, 1990, s. 44–45

*Öztuna, “Enderûn Musiki Mektebi” adlı maddesinde: Enderunda yalnızca din dışı musiki öğretilmiştir, dini musiki Mevlevihaneler inhisarında kalmıştır ifadesini kullanmasına karşın”, “Türk Musikisi Öğretim Tarihi” adlı maddesinde “Enderunda dini musiki de öğretilirdi” biçimindeki açıklamaları sonucu bilgi karmaşası ortaya çıkmaktadır. Bkz. Öztuna, a.g.e., C. I. s. 262, C. II. s. 449

36 Özalp, a.g.e., s.30

37 —, a.g.e., s.34

faaliyetleri vardı. “Mevlevi dergâhları gibi gerçek birer konservatuar halinde teşkilatlanmışlardır. Ancak Bektaşî, Gülşenî, Kadirî gibi tarikatlarda musikiye yer verilmiştir.”38 İslamiyet ile birlikte eğitim medreselerde yapılmaya başlanmıştır.

Medreselerde temel eğitimden yükseköğretime kadar değişen kademelerde eğitim yapılmaktaydı. “Medreselerde de sıbyan okulları gibi ayrı bir müzik eğitimi yapılmaz, Kur’an’ın, ezanın makamsal çerçevede söylenmesi eğitimi verilirdi. Camilerde ise yalnızca dini musiki eğitimi yapılır saz öğretimi ve icrası yapılmazdı.”39 “Önceleri Tabılhane olan Türk’ün milli sazı olarak tanımlanabilen mehter ve mehter musikisi askerlik, tören ve eğlence faaliyetlerini dini renkler ile birleştiren bir musiki ve aynı zamanda örgün müzik eğitim kurumudur.”40

Mehter ile birlikte Batı müziği ile etkileşim başlamış ve etkileşim aracı olan mehterin bünyesinde alanlarında usta, söz sahibi saz, söz üstadları ile besteciler yetişmiştir. Mehter musıkisinin icrası genel anlamda geniş bir tebaa tarafından dinlenir ve bu müziğin icrası için dönemin din ulemaları tarafından herhangi bir olumsuz yorum yapılmamıştır.

19. yüzyılın başına kadar gittikçe bozulan Yeniçeri ocağının sonu gelmeyen isyanları, disiplinsizlikleri sonucu 1826 yılında II. Mahmud tarafından ortadan kaldırılmıştır. Bu olay tarihe “Vaka-i Hayriye (hayırlı olay)” olarak geçmiştir. Yeniçeri ocağına bağlı olan mehter teşkilatı da bu olay ile birlikte kapatılmıştır. Mehterhanenin kapatılmasından sonra yine II. Mahmud yeni bir askeri müziği sistemi geliştirmek istemiş ve 1826 yılında Muzıka-i Hümayûn kurulmuştur. Muzıka-i Hümayûn için II.

Mahmud yurt dışından usta müzisyenler, öğreticiler getirmiştir. İlk olarak Guiseppe Donizetti (Paşa) kurulan boru takımının başına getirildi (1828). Donizetti bu topluluğu kısa zamanda saray bandosuna çevirmiştir. Bu gelişmelerden sonra Muzıka-i Hümayûn 1831 yılında aynı zamanda bir müzik okulu özelliği kazanmıştır. Muzıka-i Hümayunda uygulanan eğitim Batı müziği temelli bir eğitimdi. Batı müziği temelli bir kurumun devlet eli ile desteklenmesinin sonucu Muzıka-i Hümayun ile Batı Müziğinin teorisi, çalgıları ve çok sesliliği dönemin Türk Müziğine yön vermeye başlamıştır. Ortaya çıkan

38 Ak, Ahmet Şahin, Türk Musikîsi Tarihi, Akçağ Yayınları, (Yayın Yılı Yok), Ankara, s. 28

39 —, a.g.e., s. 28

40Popescu-Judetz, Eugenia, Türk Musikisinin Kültürünün Anlamları, Çev. Bülent Aksoy, Pan Yayıncılık, İstanbul, 1998, s. 56–66

yeni müziğin büyük taraftar toplaması ile Türk Müziği de Batı Müziği notasıyla ifade edilmeye başlanmıştır. Türk Müziği’nin geleneksel temsilcileri olarak bilinen bestekârlar dahi marşlar yazmaya başlamışlardır.