• Sonuç bulunamadı

1. SOSYAL HAYATA KARŞI PROTEST TAVIR

1.1. KADIN SORUNSALI

1.1.11. Moda, İmaj ve Kadın

İnsanoğlunun yaratılışından itibaren giyisiler mahrem bölgelerin örtülmesi, sıcaktan veya soğuktan korunmak amaçlı kullanılmıştır. Başlangıçta vücudun örtünmesi olarak kullanılan kıyafetler, zaman içerisinde dini ve sosyo kültürel bir amaca da hizmet etmeye başlamışlardır.

Yüzyıllardan itibaren sosyal sınıfı belirlemede veya protest bir tavır sergilemede kıyafetler de dilin işlevini görmüştür. Viktoryen dönemindeki kadınların kilisenin baskısı ifade etmek amaçlı kullandıkları korseleri protest bir tavır olarak okumamız mümkündür.134 Ya da hristiyanların cenaze törenlerinde giydikleri siyah kıyafetlerin matemin dilini oluşturduğunu, yeni doğan bir bebeğe giydirilen beyaz kıyafetlerin masumiyetin simgesi olduğunu kıyafet diliyle anlamlandırabilir.

Bunun yanında yine yüzyıllardan beri burjuva sınıfının bir dili olan kıyafet, şatafatı ve kullanılan kumaşların ve mücevherlerin pahasıyla toplum içinde sınıf belirlemede ön göze çarpan bir nesne olmuştur. Bu nedenle hem kadınlar hem de erkekler dönemin içerisinde zenginlik göstergesi sayılan kıyafetleri yine dönemin revaçta olan kumaş ve mücevherlerle süsleyerek, kıyafetin dilini konuşturmuşlar ve bir bakıma sınıfsal modayı da uygulamışlardır.

Kimi zaman güzel ve zengin görünmek adına türlü acılara katlanmışlardır. Japon kadınların ayaklarının küçük görünmesi için giydikleri tahtadan dar ayakkabılar, Afrikalı kadınların güzelliğin bir nişanesi olan uzun boyunlu olmak için boyunlarına taktıkları halkalar, güzel görünmek adına vücudun muhtelif yerlerini deldirmek suretiyle takılan takılar kadınların güzel olma uğruna çektikleri bedensel acıların örnekleridir.

Kadının güzel olma tutkusunu tüketime dahil etmek amaçlı devreye giren modern kapitalist ekonomiler, hem kadının güzellik tutkusunu kullanarak hem de kadının bedenini kullanarak bir sektör oluşturmuşlardır. Moda sektörü sadece kıyafetlerin tüketilmesi için güzellik anlayışını pekiştirmemiştir. Aynı zamanda

134

F. Dilek Himam Er, “Modanın Yaratım Nesnesi Olarak ‘Tasarı Bedenler’ ”, Dokuz Eylül

Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dergisi Yedi (Sanat, Tasarım ve Bilim Dergisi), S. 2, s. 18,

kadını belirli kalıplara sokan, modayı takip etmediği takdirde horlanan, aşağılanan ve rüküş ilan edilen bir yapının da oluşmasını sağlamıştır.

Günümüze doğru yaklaştıkça kıyafet tüketiminden daha da öte gidilerek, moda müzikler, moda arabalar, moda teknojiler, moda kelimeler ve tüketilmeye dair ne varsa eklemlenerek, moda sektörü bir çığa dönüşmüştür. İnsanlar son dönemlerde marka olma, bir imaj oluşturma adına tüketim çarkının dişlileri arasına sıkışmıştır. Maalesef ki tüketimin her aşamasında kadın bedeni üzerinden sunulan moda ürünler, aynı zamanda kadını da tüketmektedir.

Tezimizde incelediğimiz romanlarda yazarların moda kurbanı kadınlara karşı protest tavırlarını ortaya koymaya çalışacağız.

Cihan Aktaş’ın “Sınıra Yakın” adlı romanında Efsane, İran’a yaptığı yolculuk sırasında bazı yolcuların yaptıkları taşkınlıkları “küçümseyerek” izlemektedir. Üzerinden çok da uzun bir süre geçmemiş ülke tarihindeki kırılmaları ve yaşanan sıkıntıları hiçe sayarak gösterdikleri davranışlar, Efsane’nin kendisini ve duyarsız yolcuları sorgulamasına sebep olur. Onun için bu davranışlar, kaybetmiş olduğu kolunun hiçe sayılması anlamına geliyordu. Bazı yolcuları moda kurbanı olarak görüyordu. Müslüman kimliğinin altını çizerek, bir bakıma müslümanın hayatı bencilce yaşamasını ve hayata bu kadar yüzeysel bakmasını eleştirmektedir.

“Neşelerini, taşkınlıklarını, ekranda gördükleri bir elbise, bir saç modeli, bir yemek ya da salata sosu tarifi üzerine uzun uzun konuşmalarını küçümseyerek izliyordum. Hiçbir şeyin farkında değillerdi. Kalp gözleri kapalıydı, karanlıkta yaşıyorlardı. Ben onları küçümsüyordum ya, onlar da benim iflah olmaz aşırı bir dinci olduğumu düşündüklerini belli ediyorlardı. …….. Ben bir gaziydim, Müslüman halkımızın despot bir rejimin baskılarından kurtulması yolunda yitirmiştim kolumu, devrim yolunda gazi olmuştum.”135

Cihan Aktaş’ın aynı adlı romanında Efsane, yolculuğu sırasında bir mahalle

sohbetinde yer aldığı anıyı hatırlıyor. Efsane, hem sohbet veren hocayı hem de misafirleri eleştiriyor. İlk İslam kadınlarının anlatıldığı sohbette, sindirilmemiş bilgilerin dilden öte gitmediğini, “arada durup alkış bekliyor” kelimeleri üzerinden okunabilir. Örneğin devamında mahalle kadınlarının şıklık yarışı da sorgulanması gereken diğer bir olgudur. Din adına yapılan bir sohbette dünyevi telaşları

135

bırakmadan sohbete dahil olmaya çalışmak, yazar tarafından maksatların yönünün değiştiğinin bir göstergesi olarak örneklendirilmiş olabilir. Romanda mahalle kadınlarının şıklık yarışı; moda kavramının hiçbir sınıfı, cinsi, yaşı es geçmediğinin bir göstergesidir. Popüler bir kimsenin imajından nemalanmaya çalışmak ve bu sayede hazır sunulan kalıplaşmış imajlarla bir birinin kopyası insanlar üretmek, sömürünün boyutunu “sarı saçlı bir Marilyn” cümlesi ile de ortaya koymaktadır.

“Hoca Hanım Mefatihu'l-Cenan'dan rivayetler okuyor yüce İslam hanımlarının örnek yaşantıları üzerine, arada durup alkış bekliyor topluluktan. Şıklıkta birbiriyle yarışan mahalle hanımları arasında kırmızı elbiseli, sarı saçlı bir Marilyn bile var, bir film sahnesini, fotoğraf karesini canlandırıyormuş gibi elbisesinin uzun eteklerini yayarak oturmuş koltuğa; o sıralarda daha Saba ile sözlü nişanlı değiller.”136

Fatma Barbarosoğlu’nun “Son On Beş Dakika” adlı romanında isimsiz

olarak yer alan, çevresinin tinercinin kızı olarak bildiği genç kıza ait olan örnekte, genç kızın sonsuza kadar güzel görünme uğruna intihar ettiğini daha önceki bölümlerde belirtmiştik. Genç kız güzel olma imajı doğrultusunda bir hayat çizgisi üzerinde yürüdüğü görülür. İsimsiz kız, suyu akmayan derme çatma bir gecekonduda yaşamasına rağmen, bir elbiseyi almak için can atan bir insan figürü olarak karşımıza çıkar. Yazar, hayattaki başlıca ihtiyaçların moda ve imaj doğrultusunda nasıl yer değiştiğine isimsiz kız örneği ile kanıtlamaya çalışmış olabilir.

İsimsiz kızın dünyasında erkekler yanındaki kadının güzelliğini, kadınlar da yanındaki erkeğin paralı ve yakışıklı olmasını övünç kaynağı olarak görürler. Amaç topluma iyi güzel ve mutlu fotoğraf karesi verebilmektir. Hayatın asli amacından uzaklaşan ve gitgide bencilleşen bir yapıyı eleştiren yazar, genç kız üzerinden moda ve imaj baskısının insanları olumsuz yönde dönüştürmesine karşı protest tavrını ortaya koymuştur.

“Alacaktı o elbiseyi. Neyse ne. Evet, onun yanında resim vermeyi seviyordu. Herkes ikisine bakıyordu. Mutluluk nedir ki! Herkesin sana özenerek bakması değil mi? Yalnız olduğunda da bakıyorlardı. Daha çok erkekler. Ama onların o bakışı iyi gelmiyordu. Özenerek bakma değildi çünkü o bakışlar. Hırpalaya hırpalaya. Yok ede ede bakan gözler. Yakışıklı surat yanındayken herkes özenerek bakıyordu.” 137

136

Aktaş, Sınıra Yakın, s. 170

137

Cihan Aktaş’ın “Şirin’in Düğünü” adlı romanında yer alan örnekte, Yelda

karakteri üzerinden moda konusu işlenmiştir. Yelda Londra’da mimarlık eğitimi görmüş ve orada evlenmiş, bir çocuk annesi bir kadındır. Eşinden ayrıldıktan sonra çocuğunu da alarak Türkiye’ye yerleşmiştir. Babasının patronuna ait olan büyük ve ünlü bir holdingde mimar olarak çalışmaktadır. Kendisine hayran olan Naman aynı zamanda Yelda’nın iş arkadaşıdır. Aşağıdaki örnekte de Naman’ın dilinden Yelda’nın görünüşü hakkında bilgi alacağız.

“Holdingde yer edinebilmek için gece gündüz çalışıyordu. Bu çalışma temposuna karşılık her zaman nazik ve güler yüzlüydü. Filmlerde görülen her an ışıl ışıl ve bakımlı, çivi topuklu ayakkabılar üzerinde tükenmek bilmeyen bir enerjiyle koşuşturan kadınlara benziyordu. Daima şık, terütaze ve hazır cevaptı.” 138

Yukarıdaki örnekte kadının bir çocuğu olmasına rağmen nerdeyse tüm vaktini çalışarak geçirmesi, feminist yaklaşımların kadın sadece anne değil güçlü olmalı imajından kaynaklıdır. Bu imaj kadının üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılmıştır. Kadın, güçlü imajının yanında modanın getirisi ile güzel, bakımlı bedeniyle ve giydiği kıyafetlerle de mükemmeli yakalamaya çalışmalıdır. Yüzeysel mükemmeliyetçiliği ve kadına yapılan bu baskıları Naman’ın dilinden veren yazar, aynı zamanda erkeklerin mükemmel kadın bakış açısına da bir eleştiri getirmiştir.

Fatma Barbarosoğlu “Medyasenfoni” adlı romanında imaj konusuna farklı

bir eleştiri daha getirmiştir. Son dönemlerde ortaya çıkan bir furyadan bahsederken, güzel ama “salaklığı bir imaj olarak kullanan”139 bazı kadınların markalarını oluşturduklarını ele almaktadır. Reklamın iyisi kötüsü olmaz mantığıyla, akılda kalmak için özellikle sergilenen davranışlar, toplumun gözünde ne kadar komik algılanırsa algılansın, toplum tarafından kabul edildiği aşikardır. Paris Hilton örneğine bakacak olursak, zengin bir ailenin mirasyedisi olmasına rağmen kendi markasını oluşturmuş “Çağın Kadınları” ndandır.140 Aptal sarışın imajıyla parfümünden, ayakkabısına varıncaya dek ürünler çıkartarak, salaklık üzerinden hatırı sayılır bir maddi kazanç elde etmektedir. Aşağıdaki örnekte de çağın salak

138 Aktaş, Şirin’in Düğünü, s. 53 139 Barbarosoğlu, Medyasenfoni, s. 85 140 a.e., s. 85

kadınları imajıyla para kazanan ve markalaşan kadınları ele alan Fatma Barbarosoğlu, bu konuya karşı tavrını ortaya koymuştur.

“Güzellikleri ve zekâlarını aynı teknenin içerisinde yoğurarak kendilerini öncü bir marka haline getirebiliyor. Bunlar çağın kadınları. Salaklığı bir imaj olarak kullanan ve çok başarılı olan kadınlar da var. Bütün dünyada ve elbette bizim ülkemizde. Ama onlar salaklığı imaj edinerek kendi markalarını oluşturuyorlar.”141