• Sonuç bulunamadı

İlkel Toplum ve Antik Çağda Serbest Zaman

2.2. Serbest Zamana İlişkin Kuramsal Değerlendirmeler

2.2.1. Modern Çağ Öncesinde Serbest Zaman

2.2.1.1. İlkel Toplum ve Antik Çağda Serbest Zaman

Doğanın henüz kontrol altına alınamadığı ilkel yaşamda, serbest zaman ve çalışma diye bir tasnifin olmadığını söylemek mümkündür. Başka bir deyişle bu topluluklarda çalışma ile serbest zaman arasında bir ayrım olmamakla beraber, bugünkü anlamda serbest zaman etkinlikleri de çalışmanın içine gömülmüştü (Aydoğan, 2000:32; Tabanlı, 2018:92). Çünkü sanayi öncesi toplum ve toplulukların gündelik uğraşıları fazla olduğu için kendilerine ait farklı bir zaman yaratma gibi lüksleri olmadığı gibi böyle bir bilince de sahip değillerdi. Örneğin avcılık, balıkçılık ve yiyecek toplama, mahsul yetiştirme ve hasat etme ve tüm bunları kolaylaştıran yeni topraklara taşınma, düşmanlara, insana ve hayvanlara karşı savunma gibi uğraşılar, sanayi öncesi toplumda çok zaman kaplamaktaydı (Stebbins, 2017:1). Başta bu sebeplere binaen, zamanın bu kadar dolu olması ayrı bir serbest zamanın mevcudiyetini ortadan kaldırmıştır. Zaten insanların en önemli ve ilk amacı yaşamak olduğu için diğer amaçların göz ardı edilmesi olasıdır. Çünkü kıtlıkla ve hastalıklarla baş etmek en önemli yaşamsal faaliyettir. Bundan dolayı ilkel insanların serbest zamana ve serbest zaman bilincine sahip olduğunu söylemek güçtür. Fakat insanlar aletleri geliştirip doğayı işlemeye koyulunca yaşam için harcanan bu yoğun mesai de azalmaya başlamıştır. Tam da burada azalan mesaiye binaen ortaya çıkan artık zamanın serbest zamana dönüştüğüne dair bir çıkarım yapabiliriz. İnsanlar bitkileri ve hayvanları evcilleştirmeyi öğrendikten sonra avlanma ve yiyecek toplama temelli göçebe bir varlıktan otlayan hayvanlara ve ekim bitkilerine dayanan büyük ölçüde sabit bir yaşam tarzına geçerek sonuçta, askerler, ustalar, köylüler ve kölelerle birlikte yönetici sınıfları geliştirdiler (Mclean, Hurd ve Rogers, 2008:25-26). Bunun sonucu olarak Sayers’in (1998: 72) belirttiği gibi gerekli emek ve artı emek ayrımına1 binaen sınıflı

toplum yapısına geçilmesiyle beraber zorunlu çalışmadan muaf olan aylak sınıflar

1 Sayers’e (1998:72) göre “gerekli emek”, toplumun çalışma kısmını belirten, tarihsel olarak gelişmiş, geçim düzeyinde yeniden üretmek için gerekli olan işken, “artı-emek”, ayrıcalıklı olmayan bir grup işçi için temel oluşturan üretimdir.

22

ortaya çıkmış ve bu sınıfların çalışmadan kalan zamanları ise serbest zamanı doğurmuştur (Selçuk, 2010:34).

İlk serbest zaman sınıfının, Hristiyan çağından önceki yaklaşık 5 bin yıl boyunca Orta Doğu medeniyetlerinde görüldüğünü belirten Mclean, Hurd ve Rogers (2008:26-29), bazı medeniyetlerde rekreatif faaliyetler de dâhil olmak üzere serbest zaman değerlendirme yöntemlerinin ilk görünüşlerinden şu şekilde bahsetmiştir:

“Antik Mısır; daha az işçi, zanaatkar, köylü ve köleye sahip çeşitli sınıf yapılarına mensup olmakla beraber güreş, jimnastik egzersizleri, top oyunlarıyla uğraşmış, bunun yanı sıra bir ibadet biçimi olarak ta görülen müzik, dans ve drama gibi faaliyetler gerçekleştirmişlerdir. Eski Asur ve Babil ise M.Ö. 330 yılındaki Büyük İskender'in işgaline kadar Mısırlılar gibi boks, güreş, okçuluk ve çeşitli masa oyunları gibi birçok popüler rekreasyon etkinliğine sahiptiler. Bunların yanında Eski İsrailliler arasında müzik ve dans (dansa büyük saygı duyulurdu), ritüel amaçlarının yanı sıra sosyal etkinlikler ve kutlamalar için de icra edilmiş, boş zamanı değerlendirmeye en büyük katkıları ise; yedinci günü -Sabbath'ı- insanların işten dinlenmeleri ve ibadet etmeleri için bir zaman olarak ayırmaları olmuştur.”

İlkel toplumdan köleci topluma geçilmesiyle birlikte üst sınıflarda çalışmadan arta kalan serbest zaman, özellikle kölelerin emek gücüyle kendilerini geçindiren mülk sahiplerinin sahip olduğu bir zamandan ibaret olduğu için (Tel, 2007:15), ilk başlarda bütün insanlara hitap etmekten ziyade ayrıcalıklı bir sınıfın entelektüel uğraşılarıyla geçirilen zamandır. Bunu köleci toplumların ilk örneklerinden olan Antik Yunan’ın dikkat çeken düşünürlerinden Platon ve Aristo’nun, serbest zamana ilişkin kuralcı ve üst sınıfa özgü bir açıklama getirişinden anlamaktayız. Aristo ve Platon, antik çağda kölelerin, beden işçilerinin, zanaatkarların ve tüccarların serbest zamana sahip olamayacağını, çünkü bu zamanın sadece özel bir sınıfa ait ve devlet meselelerinin çözüldüğü aynı zamanda sanat, edebiyat ve felsefeye ayrılan bir zaman dilimi olduğunu söylemişlerdir (Aydoğan, 2000:42-50). Bu mantığa göre antik çağda serbest zaman, devlet ve toplum için ciddi uğraşıların yerine getirildiği (Bhattacharya, 2006:84) sınıfsal bir özellik taşımakta ve alt sınıfın hiçbir zaman bu ayrıcalığa sahip olamayacağı anlaşılmaktadır. Ayrıca antik çağda kullanılan serbest zaman her ne kadar yönetici sınıfa özgü olsa da bir üretkenlikten bahsedebiliriz. Yani burada zamanın verimli kullanımı ve ülke için yararlı işlerin yapılması hususu söz konusudur. Fakat

23

sadece Tanrı tarafından kendilerine üst sınıfta olma ayrıcalığı verilmiş olanlar bu zamanın entelektüel işleriyle uğraşmaktadır. Kafası çalışmayan sınıf olarak görülen köleler, işçiler, zanaatkarlar ve tüccarlar bu ayrıcalığa sahip olma hakkından tamamen mahrumdurlar. Çünkü onlar sadece çalışmak için dünyaya gelen, entelektüel üretim için zamanları olmayan zavallılardır. O halde serbest zamanın asıl anlamını antik çağda bulduğunu fakat eşitsiz ve sınıfsal uygulamadan ötürü de bu anlamın eksik olduğunu söyleyebiliriz.

Antik Roma’da da Yunanlılarda olduğu gibi boş zaman düşüncesi, elit tabakanın sahip olduğu ve değerlendirdiği bir ayrıcalıktı (Tel, 2007:15). Çünkü bir nevi Antik Yunan’da gelişen serbest zaman fikri, büyük oranda Aristo ve Platon’un eserleriyle Roma’ya da taşınmıştı (Selçuk, 2010:52). Fakat Roma’nın savaşçı bir toplum olması Yunanlıların elit yurttaşlık kavramını ve serbest zaman anlayışını farklı bir noktaya taşımıştır. Örneğin Roma vatandaşı, ayrıcalıklı bir sınıfa ait olmasına rağmen, toplumunu savunması ve savaşlarda savaşması gerekiyordu ve bundan dolayı vatandaşlar, vücudu güçlü ve ruhu cesur tutmaya yönelik spor ve jimnastiklere katılırlardı (Mclean, Hurd ve Rogers, 2008:28). Bu yönüyle bakıldığında Romalılarda serbest zaman kullanımı, estetik, entelektüel ve ruhsal gelişimi sağlamaktan ziyade hayatta kalmanın faydacı eğitimine ayrılan bir zaman dilimidir diyebiliriz. Başka bir deyişle Romalılar, serbest zamana olumlu bir değer atfederek Yunanlılarla aynı görüşü paylaşmalarına rağmen, serbest zaman faaliyetleri olan oyunları, estetik veya manevi olmasından ziyade, faydacı yönünden dolayı desteklediler ve bunun yanında Yunanlılardan daha az kültürel faaliyetlerle ilgilendiler (Mclean, Hurd ve Rogers, 2008:28).

Yunan ve Roma uygarlıklarının birbirine benzer yanlarını anlamak için inşa ettikleri yapılara daha doğrusu eğlence mekanlarına da bakmak gerekir. Roma ve Efes şehirlerinde bol eğlence fırsatları vatandaşlar için sunulduğundan dolayı kamu eğlence binaları, kentsel yerleşimde ön plana çıkmıştır (Çinici, 2006:28). Bu iki şehir arasında yapılaşma bakımından benzer yönler olmakla birlikte daha sonrasında Roma’ya özgü yapıların ortaya çıktığı görülmektedir. Çünkü Romalıların gelişinden önce inşa edilen yerel örnekler bile, daha sonra sahne binalarının eklenmesiyle değiştirilen Romanize

24

Yunan tiyatroları gibi bazı eklemeler ve değişiklikler ile bir Roma karakteri kazanmıştır (Çinici, 2006:24). Romalılar da Yunanlıları gibi serbest zamana ayrı bir önem vermelerine ve şehirleri serbest zaman mekanlarına göre dizayn etmelerine rağmen Romalılar, Yunanlılarda olduğu gibi araştırma-incelemeden daha çok geleneğe ve hukuka vurgu yaparak serbest zamana farklı bir rol biçmişlerdir (Selçuk, 2010: 53). Bundan dolayı serbest zamanın üretkenliği açısından iki uygarlık arasında büyük farklılıklar vardır. Çünkü Yunanlılar, serbest zamana polis yararına değerli işler yapmak gibi bir anlam yüklerken, Romalılar giderek değişen serbest zaman anlayışıyla daha çok alt kitlelerin isyanını engellemek ve onları uyutmak için siyasi bir malzeme olarak serbest zamanı kullanmıştır.

Her iki uygarlıkta da serbest zaman faaliyetleri, giderek daha az katılımcıya sahip ve başkalarının ne yaptığını izlemeye yönelik bir hal almaya başlamıştır (Selçuk, 2010:53). Hatta giderek kötüleşen Roma halkının içinde bulunduğu bunalımı unutturmak için bazı oyunların sergilendiği sirkler yapılmış, bu sirklerin en az ekmek kadar önemli olduğu vurgulanarak “Ekmek ve Sirk” politikası çerçevesinde halkın memnuniyetsizliğini azaltmaya yönelik bir siyasi malzeme oluşturmuşlardır (Aydoğan, 2000: 140). Fakat bu sahte politika ve serbest zamanların üretkenlikten yoksun olması, giderek Roma uygarlığını içten içe çökertmiştir.