• Sonuç bulunamadı

1.7. Soğuk Savaş Sonrası İlişkiler

2.1.2. İlişkilerde Yumuşama

İlişkilerdeki gergin ortamın yumuşatılması için girişimler 2004 sonlarına doğru başlamıştır. ABD Başkanı George W. Bush’un haziran sonunda İstanbul’daki NATO Zirvesi’nde, “İsrail ile ilişkilerinizi germeyin” yönündeki mesajından iki ay sonra

Başbakan Tayyip Erdoğan, dört kurmayını İsrail’e göndermiştir. Erdoğan’ın dış politikadaki yakın çalışma arkadaşları Adana Milletvekili Ömer Çelik, İstanbul Milletvekili Egemen Bağış, Sakarya Milletvekili Şaban Dişli ve Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu görüşmelerde bulunmak için İsrail’e gitmiştir. Hükümetin bu ziyaretle, iki ülke ilişkilerinde bir süredir yaşanan tıkanıklığın çözülmesi için gerekli sondajı başlatma kararı aldığı değerlendirmesi yapılmıştır (Ergan, 2004). İsrail Başbakan Yardımcısı Olmert ile görüşen heyet Başbakan Erdoğan’ın çıkışlarının dost uyarısı ve Ortadoğu’da tansiyonu düşürmek için söylenmiş sözler olduğu anlatılmış ve AKP’nin hükümet programı hatırlatılmıştır. Olmert’e, “Bakın, bizim programımızda dış politika ile ilgili üç başlık var. ABD ile ilişkiler, AB ile ilişkiler ve İsrail ile ilişkiler. Önemsemesek ayrı başlık açmazdık. Bu bile tek başına bizim İsrail’e ne kadar önem verdiğimizin göstergesi” denilerek AKP’nin İsrail ile ilişkilere verdiği değer vurgulanmış ve ilişkilerde yaşanan gerginliğin ortadan kalkması ve tansiyonun düşmesi sağlanmıştır (Altaylı, 2004).

2005 yılı ilişkilerde yeni bir bahar havasının esmeye başladığı yıl olmuştur. Bunda üç temel etkenin rolü vardı. Birincisi, Kasım 2004’te Yaser Arafat’ın ölümüyle birlikte Filistin hareketi yeniden yapılanma sürecine girmiş ve bu da İsrail-Filistin cephesine geçici bir sükunet getirmiştir. Böylece Türkiye-İsrail ilişkilerini etkileme potansiyeline sahip şiddet olayları azalmıştır. İkincisi, İsrail’in Ağustos 2005’te Gazze’den çekilmesi, Türkiye tarafından barış sürecini destekleyen samimi bir hareket olarak algılanmış ve ikili ilişkilerde yumuşamaya katkı sağlamıştır. Üçüncüsü, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında bölgede yeniden yapılandırma planları yapan ABD, en yakın müttefikleri arasındaki ilişkilerin kötüleşmesinden rahatsızlık duymuş ve Türkiye’ye İsrail’le ilişkileri düzeltmesi yönünde telkinlerde bulunmuştur (Yeşilyurt, 2013: 441). Ayrıca PKK’nın Kuzey Irak’ta faaliyetlerine yeniden başlaması, ABD ile 1 Mart Tezkeresi’ne bağlı olarak bozulan ilişkilerin düzeltilmesi ihtiyacı, Ermeni Soykırımı yasa tasarıları karşısında uluslararası destek ihtiyacı ve Kıbrıs’ta Annan Planı ile girilen kritik süreçte Türk dış politikasının gerginlikler sebebiyle meydana gelebilecek semptomları kaldıramayabileceği düşüncesi AKP’nin İsrail’le ilişkilerde yumuşamadan yana tavır alması ile neticelenmiştir (SDE Analiz, 2011: 13).

4–5 Ocak 2005’te Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün İsrail’e gerçekleştirdiği ziyaret ile iki ülke ilişkilerindeki gerginlik yerini yumuşamaya bırakmıştır (Özcan, 2005: 121).

Gül, ziyaretinin ilk gününde İsrail Dışişleri Bakanı Silvan Shalom ile düzenlediği ortak

basın toplantısında Türkiye’nin, İsrail ve Arap ülkeleri arasındaki görüşmelerde arabulucu olmak istediğini ifade etmiştir (Liel ve Yirik, 2011’den aktaran: Yıldırım, 2012: 4–67).

Gül’ün ziyaretinden sonra ilişkilerdeki yumuşama ivme kazanmıştır. Bunun bir göstergesi de nisan ayı boyunca gündeme gelen soykırım iddiaları karşısında ABD’deki Ermeni lobilerine karşı Yahudi lobisinin harekete geçmesi ve İsrail’in de bu çabalara destek vermesi olmuştur (Yetkin, 2005).

Türkiye-İsrail ilişkilerindeki yumuşamanın arka planındaki esas unsur Filistin-İsrail uyuşmazlığında barış görüşmelerinin yeniden başlaması olmuştur. 11 Kasım 2004’te Yaser Arafat’ın hayatını kaybetmesi sonrasında Mahmud Abbas’ın seçimleri kazanmasıyla birlikte Yol Haritası çerçevesinde sorunun çözümü noktasında olumlu beklentiler oluşmuştur (Yıldırım, 2012: 4–67). 8 Şubat 2005’te Şarm El-Şeyh kasabasında bir araya gelen Mahmud Abbas ve Ariel Şaron barışı sağlamak için Yol Haritası’nın gereklerini yerine getireceklerini ve birbirlerinin halklarına karşı şiddet eylemlerine son vereceklerini beyan etmişlerdir. Zirve ile El-Aksa İntifadası resmi olarak sonlandırılmıştır (Süer ve Atmaca, 2008: 114). Zirvenin ardından Türk Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklama ile yaşanan gelişmelerden duyduğu memnuniyeti şöyle ifade etmiştir (Filistin Ulusal Yönetimi Başkanı Mahmoud Abbas ile İsrail Başbakanı Ariel Sharon'un Sharm El Sheikh'de Gerçekleştirdikleri Zirve Hk., 2005, http://www.mfa.gov.tr/no_18---8-subat-2005_-_filistin-ulusal-yonetimi-baskani-mahmoud-abbas-ile-israil-basbakani-ariel-sharon_un-sha rm-el-sheikh_de-gerceklestirdikleri_-zirve-hk_.tr.mfa);

Bugün, Filistin Ulusal Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas ile İsrail Başbakanı Ariel Sharon’un Sarm El-Şeyh’de gerçekleştirmiş oldukları zirve ve sonuçları Türkiye tarafından büyük memnunlukla karşılanmıştır. İsrail ve Filistin taraflarının şiddetin sona erdirilmesi yönündeki taahhütlerini ve yan yana bağımsız olarak yaşayacak iki devlet vizyonuna bağlılıklarını ilan etmeleri, bölgede dört yılı aşkın bir süreden beri yaşanmakta olan acı ve yıkımın artık geride kalacağına dair ümitleri güçlendirmektedir. Türkiye, Filistin ve İsrail liderleriyle son haftalarda yapılmış olan görüşmelerde de açıklıkla dile getirildiği üzere, kalıcı barış hedefine doğru gösterilecek her çabayı ve her adımı destekleme ve somut katkıda bulunma kararlılığındadır. Gelinen aşamada Türkiye, tarafların Sarm El-Şeyh’de ortaya koydukları taahhüde tümüyle bağlı kalmalarını, bugün yaratılmış olan olumlu ortamın korunmasını ve güçlendirilmesini ve artık Yol Haritası çerçevesinde, BM Güvenlik Konseyi’nin 1397 sayılı kararında açıklıkla belirlenmiş nihai barış hedefine yönelinmesini içtenlikle dilemektedir.

Şarm El-Şeyh Zirvesi ile Türkiye-İsrail ilişkilerini etkileyen Filistin meselesinin çözümüne yönelik atılan adımlar Türkiye tarafından olumlu karşılanmış ve Türkiye-İsrail ilişkileri yeniden normal seyrine dönmüştür. Bu dönemde Türkiye barış ortamını bozmaya yönelik her türlü faaliyete karşı çıkmıştır. 26 Şubat 2005 tarihinde Tel-Aviv’de meydana

gelen intihar saldırısı Türkiye tarafından “hiçbir gerekçe ile haklı gösterilmeyecek menfur bir terör eylemi” olarak tanımlanmış ve şiddetle kınanmıştır (25 Şubat Gecesi Tel Aviv´de Meydana Gelen Saldırının Kınanması Hk., 2005, http://www.mfa.gov.tr/no_31---26-subat-2005_-25-subat-gecesi-tel-aviv_de-meydana-gelen-saldirinin-kinanmasi-hk_.tr.mfa). Bu suretle Türkiye, Filistin-İsrail uyuşmazlığının barışçı yollardan çözülmesine engel teşkil edecek ihlaller konusundaki hassasiyetinin, yalnızca İsrail’in eylemlerine mahsus bir tavır olmadığını göstermiştir (Yıldırım, 2012: 4–68).