• Sonuç bulunamadı

Umut Hür Yaşar (1999) “ Traduction dans l’enseignement des langues étrangères” (Yabancı dil öğretiminde çeviri) adlı yüksek lisans tezinde, yabancı dil öğretiminde çeviriden yararlanma konusunu incelemiştir. Yabancı dil öğretimi uzun yıllardan beri gerek dünyada gerekse ülkemizde çözümlenmeye çalışılan bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle gelişmiş ülkelerde yabancı dil öğretimi konusunda birçok araştırmacı ve akademisyen yoğun

7

çaba harcamaktadır, yeni metotlar üretilmektedir. Bu arada çeviriden nasıl yararlanılabileceği de tartışma konularından biridir. Bu araştırma da bu amaca yönelik bir çalışmadır. Üç bölümden oluşan bu çalışmada, ilk bölümde yabancı dil öğretim yöntemlerinde çevirinin yeri incelenmiştir. Bu bölümde yabancı dil öğretiminde yaklaşımlar tarihsel süreç içerisinde tek tek ele alınmış, eleştiri ve önerilere yer verilmiştir. İkinci bölümde dil derslerinde çeviri konusu irdelenmiştir. Bu bölümde “anadile başvuru” ve “çeviri” kavramlarına açıklık getirilerek teorik olarak dil derslerinde nasıl kullanılması gerektiği gösterilmeye çalışılmıştır. Üçüncü bölümde ise, anabilim dalında değişik dersler veren bazı öğretim elemanlarının dersleri izlenmiş; anadile ve çeviriye ne kadar yer verdikleri saptanmıştır. Çalışmanın sonucu olarak aşırıya kaçmamak kaydıyla yabancı dil öğretiminde anadile ve çeviriye başvurmanın kaçınılmaz olduğu sonucuna varılmıştır.

Doç.Dr. Joshua M.Bear’ın (1991) “Yabancı dil öğretmenlerinin yetiştirilmesinde çeviri derslerinin yeri” adlı bildirisinde çeviri etkinliğinin yabancı dil öğretiminde ve yabancı dil öğretmenlerinin yetiştirilmesindeki yeri incelenmiştir. Türkiye Avrupa Birliği’ne girmeye hazırlanan bir ülke olarak, yabancı dil öğretiminin önemini çoktan kavramış bulunmaktadır.

Türkiye’de yabancı dili hakkıyla bilen insanlara sürekli büyüyen gereksinme duyulmaktadır.

Yabancı dil öğretiminin istenilen düzeyde gerçekleşmesi için gerekli olan koşulların başında yabancı dil öğretmenlerinin iyi yetiştirilmesi gelir. Bu nedenle, bu bildiride yabancı dil öğretmeni yetiştiren kurumların ders programlarında yer alan çeviri dersi üzerinde durulmuştur. Yabancı dil öğretiminde yüzyıllarca önemli bir yeri olan çeviri dersi, günümüzde modası geçmiş bir etkinlik olarak yorumlanmaktadır. Ancak, çeviri derslerinin öğretmen adayı öğrenciler için azımsanmayacak yararları olabileceği kanısındayız. Yabancı dil öğretiminde Dilbilgisi-Çeviri yönteminin ortaya çıkışı 16.yüzyıldır. Söz konusu yöntem 1940’lara kadar, yabancı dil öğretiminde uygulanan bir yöntemdir. Bu yöntemde gramer kuralları, kelime listeleri ve söz konusu kurallar ile kelimelerin sergilendiği okuma parçaları öğrencilere sunulduktan sonra, yabancı dilden anadile ve anadilden yabancı dile çevrilecek olan cümleler üzerinde çalışmalar yapılırdı. Bu yöntemde gözlenen eksiklikler ve yetersizlikler diğer yöntemlerin geliştirilmesine neden olmuştur. Dilbilgisi-Çeviri yöntemine duyulan tepki, her türlü çeviri etkinliğinin kullanılmasına karşı tepkiye dönüşmüştür. Ülkemizde ise yabancı dil öğrenme ortamı göz önüne alındığında, öğrencilerin yabancı dili kullanma fırsatlarının çok kısıtlı olduğunu kabul etmek gerekir. Çeviri dersleri öğrencilere yabancı dili aktif bir şekilde

8

kullanma fırsatı verebilir. Çeviri dersleri, başka derslerde öğrencinin öğrendiklerini, işlediklerini, bir bütün olarak görmesini sağlayacak, tamamlayıcı bir rol oynayabilir. Söz konusu derslerin amacı çevirmen yetiştirmek değil de yabancı dil öğretmeni yetiştirmek olduğuna göre, çeviri dersleri öğrencilerin dil bilincini, dil duyarlılığını arttırmaya yönelik olmalıdır. Sonuç olarak, yabancı dil öğretmeni yetiştiren lisans programlarındaki çeviri derslerinin öğrencilerin dil duyarlılığını geliştirici nitelikte önemli bir rol oynayacağı açıktır.

Söz konusu dersler hem öğrencinin dil bilincini hem de çözümleme becerilerini arttırmaktadır.

Türkiye’de yabancı dil öğretiminin yaygınlaştırılması temelinde yatan nedenin uluslararası ve kültürlerarası ilişkilerin artması olduğunu kabul edersek, yabancı dilin inceliklerini iyi bilen ve ifade gücü kuvvetli olan yabancı dil öğretmenlerine ihtiyaç vardır. Bu gereksinmenin karşılanmasında bilinçli bir şekilde düzenlenmiş çeviri derslerinin katkısı yadsınamaz.

Derya Oğuz’un (2014) “Yabancı Dil Öğretiminde Araç Olarak Çeviri” adlı makalesinde çevirinin yabancı dil öğretiminde araç olarak kullanılması incelenmiştir. Son yıllarda yabancı dil öğretiminde dinleme, konuşma, okuma ve yazma olarak kabul edilen dört temel becerinin geliştirilmesiyle öğrenilen dilin iletişimde kullanılması hedeflenmektedir. Çeviri ise iletişimsel yönünün olmaması, mekanik ve tek yönlü bir etkinlik olması, belli bir düzeyi gerektirmesi gibi gerekçelerle göz ardı edilmektedir. Bunun sebebi ise çevirinin eski bir dil öğretim yöntemi olan Dilbilgisi-Çeviri yöntemi ile karıştırılmış olmasıdır. Oysa kastedilen çeviri etkinliğidir.

Yabancı dil öğrenme sürecinde çeviri kaçınılmazdır. Öğrenci ister istemez çeviriye başvurmaktadır. Çeviri dil derslerine entegre edildiğinde, bir taraftan öğrenciye birçok anlamda katkı sağlarken diğer taraftan çeviri üretici bir etkinlik olmasıyla öğrenci öğretmen etkileşimine de olumlu yansımaktadır. Çeviri araç olarak kullanıldığında, öğrencide dil bilinci oluşturmakta, öğrencinin iki dilin benzerliklerini ve farklılıklarını anlamasını sağlamakta, kelime dağarcığını geliştirmektedir. Bunun yanı sıra çeviri, öğrenilenlerin değerlendirilmesine de olanak sağlamaktadır. Son yıllarda eğitimde öğrencinin aktif olarak yer alması gerektiğini ve kalıcı öğrenmenin ancak öğrencinin zihnini harekete geçiren etkinliklerle sağlanacağını savunan yapılandırmacı yaklaşımı temel alarak çeviri etkinliğinin zihinsel bir dizi işlemin uygulandığı bir etkinlik olduğuna ve dolayısıyla iki dilin çeviri sürecinde karşılaştırılmasıyla öğrenme daha etkin bir şekilde gerçekleşir. Ayrıca çeviri işlemi, çok yönlü bir uygulama olmasıyla konuşma ve yazma becerilerinin gelişimine de katkıda bulunacaktır.

9 1.8. Tanımlar

Çeviri: Herhangi bir dilde yazılmış olan bir metnin, başka bir dile doğru ve anlamını kaybetmeyecek şekilde aktarılmasını ve bu süreç sonunda ortaya çıkan ürünü işaret eder.

Çeviribilim: Çeviri alanlarının incelendiği, yazılı ve sözlü çevirinin teori, betimleme ve uygulamasını konu alan bir bilim dalıdır.

Yazılı Çeviri: Erek metnin çevirmen tarafından yazılı olarak hedef dilde oluşturulmasıdır.

Öğretim: Bireylerin ihtiyaç duydukları bilgilerin verilmesi, bireylerin eğitilmesidir.

Yabancı Dil: İnsanların doğdukları ülkede konuşulmayan, ancak başka milletten insanlarla iletişim kurması için gerek olan dildir.

Tutum: Tutum, kişinin nesne ve olaylara karşı olumlu veya olumsuz bir tepkisidir.

10

BÖLÜM II

ÇEVİRİ ETKİNLİĞİNE GENEL BİR BAKIŞ

2.1. Çevirinin Tanımı

İletişim insan yaşamı var olduğu sürece önemini sürdürmeye devam etmektedir. Küreselleşen dünyada artan ilişkiler, iletişim kurmayı zorunluluk haline getirmektedir. Kendi dilimiz, kültürümüz haricinde diğer toplumlarla ilişki kurmak ve onların kültürlerini tanımak, o toplumun dilini öğrenmek veya bilmekle mümkün olur. Toplumların bu etkileşimlerinde çeviri de önemli bir rol üstlenmektedir.

Çevirinin tarihsel sürecine bakıldığında, insanlık tarihi kadar eski bir etkinlik olduğu görülmektedir. Antik dönemden başlayarak çeviriye ilişkin izler görülmektedir, sözlü çevirinin ise yazılı çeviriden bile eski olduğu dile getirilmektedir. Mısır’da M.Ö 3. yüzyılda tercümanlar önemleri sebebiyle soylu olarak görülmektedirler. Mısırlılar ve komşuları arasındaki ilişkilerde rol oynamışlardır.

İnsanın dünyaya gelir gelmez “çeviri olayı” ile iç içe olduğunu vurgulayan Aktaş (1996, s.7) bu durumu şöyle açıklamaktadır: “Dış dünyadan gözlemlediği olayları, edindiği izlenimleri değişik iletişim ortamlarında yazılı ve sözlü olarak aktarır ve böylece bir çeşit çeviri yapmış olur”

Farklı dillerin ve kültürlerin gelişimi ile birlikte çevirinin önemi de git gide artmıştır. Kültürler ve ülkeler arası alışveriş dil ve çeviri sayesinde sağlanmıştır.

11 Çevirinin tanımlarına bakılacak olursa:

“Çeviri dilsel bir ortaklıktır; daha geniş anlamda farklı dildeki okuyucular arasında bilgiyi aktaran diller arası her türlü düşünce yoğunlaşması anlamına gelir. Çeviri, çıkış dilindeki ya da kaynak dildeki bir iletiyi varış diline ya da erek dile aktarmaktır.” (La Grande Encyclopédie Larousse, 1976, cilt 19, s.205)

“Çeviri, birçok zaman aşamasında gerçekleştirilen entelektüel bir etkinliktir. Süreçteki bazı aşamalar birbiri içine girer bazıları da bilinç dışı gerçekleşir. Çevirmen çalışmasında üç çeşit güçlük bulunur: anlama (kavrama ve anlamı yorumlama), araştırma (alanlara ve terimlere göre) ve aktarma (varış dilindeki kurallara uyarak çeviri eylemi).” (Delisle, 2003, s.88)

“Çeviri, kaynak dildeki göstergenin ne ifade ettiğini bulmak sonra bu ifade edilen şeyin amaç dilde hangi gösterge aracılığı ile ifade edilebileceğini saptayıp bu göstergeyi kullanmaktır.”

(Kuran, 1995, s.40)

Çeviri bir dilde oluşturulmuş bir metnin diğer bir dile dönüştürülmesi eylemidir. Çeviri iletişim ve etkileşimde önem bir rol oynamaktadır.

Fransız bilim adamı Rosenzweig, çeviriyi “iki efendiye hizmet etmek” olarak değerlendirmektedir.

Ona göre, biri kendi içindeki yabancıdır bu efendilerin, diğeri ise yapıtı kendisine mal etme arzusu içinde olan okurdur. Bu durum bir çelişkidir. Bu çelişki aslında hem sadakat arzusu hem de ihanet kuşkusunu içinde taşıyan bir sorunsaldan kaynaklanmaktadır. (Ricœur, 2008, s.10)

“Diller arası çeviri etkinliğinde, iki dilin değişik alanlarla ilgili anlatım biçimlerinin en etkin şekilde kullanılması ve bunların birbirine aktarımı söz konusu olduğundan çeviri, bir öğretim aracı olarak da kabul edilmektedir.” (Aktaş, 1996, s.4)

Çeviride önemli olan metnin doğru aktarılması ve çeviri işlemi sonucunda anlamını kaybetmemesidir. Anlamın doğru aktarılması, çevirinin doğruluğunu ve kalitesini de önemli ölçüde arttıracaktır.

Çeviri, Türk Dil Kurumu sözlüğünde (2005, s.419) “bir dilden başka bir dile aktarma, çevirme, tercüme” şeklinde tanımlanmıştır.

12

Göktürk’e göre çeviri: “değişik toplulukların, ulusların, bilim, sanat, düşünce alanındaki çabalarını birbirleriyle paylaşabilme yolu olan, tek tek diller ötesinde bir ortak dil, dillerin dilidir. (Göktürk,1994, s.15)

Çeviri sürecinde çevirmenin önünde hedef dile aktarılması gereken bir kaynak metin bulunmaktadır. Çevirmen kaynak metni okuyup anlayarak hedef metni oluşturur. Bunu yapabilmek için, çevirmenin hem kaynak metnin dilini hem de hedef metnin dilini çok iyi bilmesi gerekir. Aksi takdirde oluşturulacak hedef metinde anlam bozuklukları olabilir.

Sözlü çeviri ise ardıl çeviri ve eşzamanlı çeviri olmak üzere iki türlü yapılmaktadır. Ardıl çeviri 2.Dünya Savaşı sonrası Almanya’da kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde birçok alanda kullanılan en yaygın sözlü çeviri etkinliğidir. Ardıl çeviride konuşmacı anlatısını yaptıktan sonra konuşmayı keserek sözü çevirmene bırakır. Çevirmen de konuşmayı hedef dile aktarır. Eşzamanlı çeviride ise konuşmacı konuşurken sözleri hedef dile aktarılır. Çevirmen aynı anda hem dinler, hem düşünür hem de çözümleme yaparak hedef dile aktarımı gerçekleştirir.

Çeviribilim yirminci yüzyılda ortaya çıkan yeni bir bilim dalıdır. Göktürk’e göre ise, çeviribilim “çeviriyi dilbilimsel, toplumsal, göstergebilimsel bir olgu biçiminde ele alıp irdeleyen, bir kurama dayanarak açıklamaya çalışan bilim dalı olarak” tanımlanabilir. (1994, s.109) Günümüzde çeviribilimin diğer bilimlerle ve dallarla iç içe olduğu kabul görmektedir.

Toury’nin 1970’li yıllarda çeviribilim konusunda önemli çalışmaları bulunmaktadır. Getirdiği eşdeğerlilik kavramı çeviribilim tarihinde önemli bir role sahiptir. Toury’nin bu eşdeğerlilik kavramında iki norm bulunmaktadır. Çeviri kaynak metne benzerlik gösteriyorsa “yeterli çeviri”, hedef dile benzerlik gösteriyorsa “kabul edilebilir çeviri” olarak adlandırılmaktadır.

Çeviribilimin de tarihi bir süreci vardır. Bu süreçte de birçok bilim adamı tarafından çevirinin değişik tanımları yapılmıştır. Yapılan araştırmalarla bu tanımlar günden güne farklılaşmış ve çevirinin kapsamı genişlemiştir. Çeviri insanoğlunun var olması ve dilin kullanılmasıyla ortaya çıkarak iletişimi sağlamıştır. İletişim ihtiyacı sürdükçe çeviri de varlığını sürdürecektir.

13 2.2 Çevirinin Önemi

Çeviri, diğer halklarla iletişim kurmayı ve onların kültürlerini tanımayı sağlar. Başka kültürleri tanıma ve başka ülkelerle iletişim kurma ihtiyacı var olduğu sürece çeviriye olan ihtiyacın da var olacağını ve çevirinin önemli bir yere sahip olacağını söylemek yanlış olmayacaktır.

Çeviri, kültürler arası alışverişi sağlayan bir etkinliktir. Bireyler çeviri sayesinde başka bir ülkenin kültürünü tanıyıp anlama şansına sahip olabilirler. Ayrıca, birçok uluslararası kuruluşun çok dilli ve çok kültürlü olduğu görülmektedir. Bu durum da çeviriye ve çevirmenlere olan gereksinimi her geçen gün daha da artırmaktadır.

Gelişmiş ve sanayileşmiş toplumlar teknolojik ve ekonomik açıdan diğer toplumlara göre daha fazla gelişmişlerdir. Bu yüzden gelişmemiş toplumlar gelişmiş toplumlara bağımlı durumdadır. Bu durum, toplumlar arası ilişkileri zorunlu hale getirmektedir. Bu ilişkinin kurulmasını sağlayan da yazılı veya sözlü çeviridir. Yapılan yeni buluşlar da çeviri sayesinde diğer toplumlara ulaşmaktadır.

Çevirinin eğitime getirdiği işlev de önemlidir. Eskiden küresel iletişimin yaygın olmadığı dönemlerde kişi dışa kapalı olarak, kendi toplumuna özgü düşünceler ile eğitim almaktaydı.

Küresel iletişimin çeviri sayesinde yaygınlaşmasıyla birlikte gelişmemiş toplumlar eğitim sistemlerini gelişmiş toplumlara göre düzenleme şansına sahip olmuşlardır.

2.3 Dünya’da Çeviri Etkinliği

Çevirinin insanoğlunun tarih sahnesine çıkışıyla kullanılmaya başlandığı söylenilmektedir.

İnsanların dili kullanmaya başlamasıyla birlikte, iletişim kurabilmek amacıyla çeviri kullanılmıştır. İlk çeviri etkinliğinin, yazının bulunuşuna kadar uzandığı tespitini yapan Yücel şunları ifade etmiştir: “Yazının en eski şekli Sümerler ’in resmi yazılarıdır ve Mezopotamya bölgesini kapsamaktadır. Bu tür yazılar 4500 yıllık toprak kitabelerde görülmektedir. Kazılar sayesinde ortaya çıkan bu yazılar üç dilden alınmış kelime listelerinden oluşmaktadır.”

(Yücel,2004, s.9)

14

“Eski Mısır’da çevirmenlerin saygın kişilerin yer aldığı sınıfta bulundukları görülmektedir.

Çevirmenler Eski Mısır’da aranan kişiler olarak görülmekteydi. Bu dönemdeki çeviriler sözlü olarak yapılarak cümlelerin kâtiplere yazdırılması biçimindeydi.

M.Ö 2.yüzyılda yazılmış olan Rosetta taşı çeviri tarihinde önemli bir yere sahiptir. Rosetta taşı 18. Yüzyılda çözümlenmiştir. Eski Yunanca, Hiyeroglif ve Eski Mısır dili olmak üzere üç dilde yazılmıştır. Rosetta taşı çeviri tarihi açısından önemli bir yere sahiptir.

Çeviribilimcilerin çoğu çeviri tarihini Cicero’dan itibaren kabul ederler çünkü ilk kez sözcüğü sözcüğüne çeviri ve anlamına göre çeviri bu dönemde ortaya çıkmıştır. Yazıcı da, “çeviri”

sözcüğünü ilk kullanan uygarlığın Roma uygarlığı olduğunu belirtmiştir. (2004, s.24). “Batı uygarlığının temeli olarak görülen Antik Yunan uygarlığı aslında aritmetik, geometri, astronomi ve tıpla ilgili bilgileri ilk kez Babil ve Mısır uygarlığından almıştır.” (Yazıcı, 2005, s.39)

7.yüzyılda Doğu’da yoğun bir çeviri etkinliği vardır. Araplar ve Yahudiler Hintçe, Farsça ve Yunancadan birçok bilimsel yapıtı Arapçaya çevirmişlerdir.

“Orta zamanda Garplılar, bu ateşli tercüme faaliyetleri ile İslam ve Yunan medeniyetlerini tanımaya başladılar. 13’üncü asır sonlarında gerek felsefe gere müspet ilimlerde büyük bir canlılık başladı.” (Ülken, 2009, s.201).

Ortaçağ’da Avrupa, kilisenin etkisinde karanlık bir dönem yaşamaktadır. Kitapların yakıldığı, bilime izin verilmeyen, tamamen kiliseye bağlı bir dönemdir. Bu dönemde Tanrı merkezli düşünce hâkimdir ve her düşünce tanrı merkezli olarak kabul ediliyordu. Bilimde, sanatta ve edebiyatta sınırlamalar mevcuttu. Dolayısıyla da çeviri faaliyetleri sadece kiliseye göre şekillenmiştir. Antik Yunan eserleri bu dönemde yasaklanmış durumdadır. Avrupalıların da Eski Yunan eserlerini keşfetmesi Arapça metinlerin aracılığıyla olmuştur. Toledo kentinin İspanya topraklarına katılmasıyla Toledo Okulu tarafından yapılan bu metinlerin Latinceye ve İspanyolcaya çevirileri sayesinde Avrupalılar bilim alanında önemli bilgiler edinmişlerdir. Bu durum da Rönesans’a bir ön hazırlık olmuştur. İncil’in İngilizceye tam olarak çevirisi bu dönemde John Wycliffe tarafından yapılmıştır.

15

Keşiflerle ve Rönesans hareketi ile birlikte antik eserlere de ilgi artmıştır. Böylece çevirinin önemi daha da artmıştır.

Matbaanın keşfi ile birlikte doğal olarak çeviri etkinliğinde de büyük bir artış meydana gelmiştir. Basılan ve çevrilen eserler artık daha büyük kitlelere ulaşabilme olanağı bulmuştur.

Artık yerel dillere çevrilen eserlerle, halk Yunan ve Doğu eserlerini okuyup anlama olanağı bulmuştur.

On altıncı yüzyılda, Alman din adamı Martin Luther, İncil’i Almancaya çevirerek kutsal kitabı halkın anlamasını sağlamıştır.

On altıncı yüzyılda Fransız düşünür Etienne Dolet “La Maniere de Bien Traduire une Langue en Autre” (Bir Dilen Diğer Bir Dile İyi Çeviri) adlı çalışmasıyla o dönemde bir çeviri kuramı oluşturmuş ve çevirmeni kaynak ve hedef dile hâkim olması ve çeviri metnin hedef kültürdeki tam ve doğru karşılığını bulması gerektiğini vurgulamıştır. (Yalçın, 2015, s.22)

“Elizabeth dönemi (1558-1603) İngilteresi’nde “büyük bir çeviri devri” başlamıştır ve mütercimler büyük bir gayretle çalışarak, geçmişteki kültür hazinelerini ülkelerine çeviri yoluyla aktarmışlardır.” (Aktaş, 1996, s.25)

Aydınlanma Çağı ile birlikte on sekizinci Yüzyılda çeviri etkinliği yine çok önemlidir. Bu dönemde yerel diller büyük bir gelişme göstermiştir. Aydınlanma hareketinde yerel dillerin önemi büyüktür. Bu dönemde de yerel dillere yönelik çeviriler yapılmıştır.

Yirminci yüzyılla birlikte uluslararası ilişkilerin artmasıyla çeviri gereksinimine duyulan ihtiyaç da önemli derecede artmıştır. İkinci Dünya Savaşı ile birlikte bu gereksinim doruğa ulaşmıştır. Bu dönemde çeviri kuramına yönelik gelişmeler hız kazanmıştır. Nazilerin yargılandığı Nürnberg mahkemelerindeki sözlü çeviri, çeviri tarihi açısından son derece önemlidir. Çevirinin iletişim yönü bu dönemde son derece anlaşılır hale gelmiştir. Yine İkinci Dünya Savaşı’nın ardından kurulan uluslararası kuruluşlar çeviri etkinliğinin önemini daha da arttırmıştır.

Bu dönemde, çevirinin kurumsal yapısı ile ilgili Eugene Nida’nın “Principles of Translation”

(Çevirinin Esasları) (1959) adlı eseri son derece önemlidir. Nida bu eserinde çevirinin tanımını yapmakta ve eşdeğerliliğin sağlanması gerektiğini vurgulamaktadır.

16

Newmark da “Approaches to Translation” (Çeviri Yaklaşımları) (1981) adlı eserinde çeviri kuramı geliştirerek çeviribilime katkıda bulunmuştur. Newmark “çeviri kuramının ne bir kuram ne de bir bilim olduğunu sadece sahip olduğumuz ve çeviri süreci konusunda sahip olmamız gereken bilgi yumağı” olduğunu düşünmektedir. (Newmark,1981, s.19)

Avrupa Birliği’nde üye ve aday ülke sayılarının artmasıyla birlikte çeviriye olan gereksinim de artmaktadır.

Avrupa Birliği’nde “Yazılı ve Sözlü Çeviri Organize Birimi” bulunmaktadır. Yazılı çeviri işleri için 1300 çevirmen kadrolu olarak çalışmaktadır ve 500 çevirmen de birliğe dışarıdan iş yapmaktadır. Ayrıca birlik gerekirse piyasada çalışan uzman ve çevirmenlerle de çalışmaktadır.

Sözlü çeviri işleri için Avrupa Birliği’nde 450 kadrolu çevirmen ve her gün 200-300 serbest çevirmene ihtiyaç vardır. Avrupa Birliği’nde her gün yaklaşık 50 toplantı yapılmaktadır ve bu toplantılarda sözlü çeviri yapılmaktadır. Yapılan çeviriler neredeyse tüm metin türlerini içermektedir. (Eruz, 2003, s.48)

2.4 Türk Tarihinde Çeviri

Türk tarihinde ilk kez Uygurlar döneminde çeviri kullanımının olduğuna dair bulgular vardır.

Uygurlar yerleşik hayata geçen ilk Türk topluluğudur. Bu sayede Türk tarihine birçok kitabe, yazıt gibi kültürel eserler bırakmışlardır.

Hatta mani rahiplerince Akdeniz kıyılarından Orta Asya kültür çevresine taşınıp Türkçeye kazandırılmış bir Ezop roman parçası da aralarında yer almaktadır. Bu geniş çeviri eylemi sonucunda Türkçe, belli ve düzenli bir anlatım gücü kazanmıştır. Türk kültürünün daha önce tanımadığı soyut ve karışık din ve felsefe kavramlarını dile getiren birtakım sözcükler bu çevirilerde Türkçeye çevrilerek karşılanmıştır. Bir bölüm sözcükler de Türkçenin ses yapısına göre değiştirilerek yani yerlileştirilerek alınmıştır. Bu çevirilerde metni Türk diline uygulama yolunda oldukça serbest bir yol izlendiği, gerekli açıklayıcı eklemlerle ana metnin daha kolay anlaşılacak hale getirildiği görülmektedir. (Yağcı, 1999, s.411)

İslamiyet’in kabul edilmesiyle birlikte, Arapça ve Farsça çeviriler yapılmıştır.

17 2.4.1 Osmanlı Döneminde Çeviri

“Tercüman, İmparatorluk döneminde, Bab-ı Ali’nin diğer devletlerle ve onların Bab-ı Ali ile olan siyasi ve ticari ilişkilerini sağlayan memurdur. Özellikle batı dillerinde tercüman dragoman sözcüğü kullanılmaktadır.” (Bağış, 1983, s.17)

Tercümanlık, Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarını genişletmesi ile birlikte 16. Yüzyıldan itibaren büyük önem kazanmıştır.

“Dil Oğlanları ve Tercümanlar” adlı esere göre, “en önemli tercüman Osmanlı hükümetinin tercümanı olan Babıali tercümanı (baştercüman); hakkında bilgi sahibi olunan ilk tercüman da

“Dil Oğlanları ve Tercümanlar” adlı esere göre, “en önemli tercüman Osmanlı hükümetinin tercümanı olan Babıali tercümanı (baştercüman); hakkında bilgi sahibi olunan ilk tercüman da