• Sonuç bulunamadı

İkna Edici İzlenim (Pithane Phantasia)

3. BÖLÜM: YENİ AKADEMİDE PHANTASIA KAVRAMI

3.3. AKADEMİK ŞÜPHECİLER/YENİ AKADEMİ

3.3.2. Karneades

3.3.2.1. İkna Edici İzlenim (Pithane Phantasia)

İzlenim, izlenimin ortaya çıkmasına sebep olan şey, yani dıştaki nesne (ektos hypokeimenon) ile içerisinde oluştuğu şey yani bir insan olmak üzere iki yönlü bir doğaya sahiptir. Bu bakımdan mevcut nesne (phantaston) ile izlenimi deneyimleyen özne arasında bir ilişki söz konusudur. İzlenim, mevcut nesneyle olan ilişkisi açısından ona uygun olduğu zaman doğru, uygun olmadığında yanlıştır. İzlenimi deneyimleyen özne açısından ise, görünüşte doğru ve görünüşte yanlış olmak üzere iki tür izlenim vardır. ‘Görünüşte doğru izlenimi (phainomene alêthes)’ Akademi filozofları, ‘yansıyan görüntü/derin düşünce (emphasis, dıştaki nesnenin zihindeki görüntüsü, yansıması, düşüncesi)’ ‘ikna edicilik (pithanotes)’ ve ‘ikna edici izlenim (pithane phantasia)’

olarak adlandırırlar. Görünüşte doğru olmayan izlenim (ou phainomene phantasia)’ ise,

‘yansıtıcı olmayan (apemphasis)’, ‘ikna edici olmayan (apeites)’ ve ‘ikna edici olmayan izlenim (apithanos phantasia)’ şeklinde tanımlanır. Çünkü kendisi yanlış gibi görünenler ile doğru olsa da bize öyle görünmeyen şeyler doğal olarak bizi ikna

edemezler. Dolayısıyla bu izlenimlerden apaçık yanlış olanları ya da doğru görünmeyenleri elemek gerekir. Bu tür bir izlenim, ya var olmayan bir nesneden kaynaklanan ya da var olan bir nesneden kaynaklansa da nesnesine uygun olmayan ile nesneyi temsil etmeyen bir izlenim olduğu için bir ölçüt olamaz. Bu noktada Sextus, Stoacıların phantasma ve kavrayıcı olmayan izlenim için verdikleri Orestes’in Elektra’yı Erinyelerden biri zannettiği Orestes örneğini verir (Sextus, PH. I. 226-227;

Adv. Math. VII. 166-170, 401; Cicero, Acad. II. 99).

Görünüşte doğru izlenimin bir türü, örneğin, görüş alanındaki nesnenin küçük ya da uzak olması nedeniyle ayırt edilemediği durumlardaki, görme duyusundaki zayıflık nedeniyle karışık ve belirsiz bir algıya sahip olanların durumundaki gibi, anlaşılmaz, belirsizdir. Diğeri ise, görünüşte doğru olduğu kadar, bu doğruluk görünümüne yoğun bir şekilde sahiptir. Bu iki izlenimden anlaşılmaz, belirsiz olanı ya kendisini ya ona sebep olan şeyi açıkça belirtmediği, onayımızı kendine çeken ve bizi ikna edecek türden bir şey de olmadığı için ölçüt olamaz. Bununla birlikte, Karneades okulu, doğru ve çok canlı bir şekilde doğru görünen izlenimin ölçüt olduğunu düşünmektedirler. Böylesi bir izlenimi büyük bir kapsama sahip olarak nitelendirirken kastettikleri, izlenimin pek çok izlenim türünü kapsayacak derece kuşatıcı olduğu ve ne kadar kapsayıcı olursa, kendini bir başka izlenimle karşılaştırdığında o kadar ikna edici ve sağlam bir şekilde açığa vuracak olmasıdır. Şu anki durumda ikna edebilme gücü üç anlamda kullanılmaktadır:

i) hem doğru hem de doğru görünen ii) gerçekte yanlış ama doğru görünen iii) aynı zamanda hem doğru hem yanlış olan bir şeye ilişkin olarak. Dolayısıyla ölçüt, Akademi filozoflarının ‘ikna edici’ olarak nitelendirdikleri, görünüşte doğru izlenim olacaktır.

Ancak bazen bu izlenimin aslında yanlış olduğu ortaya çıkabilir, bu yüzden ara sıra, aynı zamanda hem doğru hem yanlış olan izlenimi kullanmak zorunda kalırız. Bu doğru olanı taklit eden izlenimin nadiren ortaya çıkışı, ‘genel bir kural olarak’ doğru şekilde bildirimde bulunan türden izlenime karşı güvenimizi zedelememelidir. Çünkü işin gerçeği, eylem ve yargılarımızı ‘bu genel ölçüt’e göre düzenlemekteyizdir (Sextus, Adv.

Math. VII. 171-175).

Karneades, hiçbir izlenim basit bir formda değil, tersine, bir zincirin halkaları gibi biri diğerine bağlı olduğundan, bu genel ölçüte bir ikincisini yani aynı anda hem ikna edici olan hem de geri çevrilemez olan izlenimi ekler. Örnek verecek olursak, bir insan

izlenimi edinmiş olan bir kişi, hem bu insana ait olan renk, boyut, biçim, hareket, konuşma, giysi, ayaklar gibi nitelikler hem de hava, gündüz, ışık, cennet, dünya, dostlar ve geriye kalan tüm şeyler gibi dış koşullar hakkında izlenim edinmiş olmaktadır. Bu sebeple, yanlış görünüp bizi şüpheye düşürmediği gibi, tam tersine her birinin doğru göründüğü durumlarda konuyla ilgili inancımız da güçlü olmaktadır. Örneğin, Sokrates’in sahip olduğu tüm özelliklerden hareketle -renk, beden, konuşma, giysi ve tam olarak ona benzeyen birinin bulunamayacağı bir yerdeki pozisyonundan- o adamın Sokrates olduğuna inanırız. Aynı şekilde, bir doktor sadece hızlı nabız ya da yüksek ateş gibi tek bir semptomdan hareketle değil, bunlara ek olarak ağrı, terleme, ağızda kuruluk gibi benzer başka belirtileri de hesaba katarak bir teşhiste bulunur. Bir Akademi filozofu da tıpkı bu örneklerdeki gibi, doğruya ilişkin olan yargısını bir dizi izlenimle verir. Bir arada bulunan bu izlenimlerden hiçbirinin yanlış gibi görünerek şüphe uyandırmadığı takdirde izlenimin doğru olduğunu ileri sürecektir. ‘Geri çevrilemez’ izlenimin güven ya da inanç oluşturmaya muktedir türden bir izlenim olduğu Menelaos üzerinden verilen bir örnekle pekiştirilir. Helen’in hayaletini gemide bırakıp -ki Troya’dan onun gerçek Helen olduğu izlenimini yanında getirmiştir- Pharos adasına ulaştığında, gerçek Helen’i görür. Fakat Menelaos o anda Helen’den doğru bir izlenim edinmesine karşın, Helen’i gemide bırakmış olduğuna dair bilgisinden türeyen diğer izlenim zihnini çarpıttığı için, gördüğünün Helen olduğuna yani bu izleniminin doğru olduğuna inanmaz (Sextus, Adv.

Math. VII. 176-181). Bir başka örneğe göre, Herakles, daha önce ölmüş olan Alkestis’i Hades’ten çıkarıp Alkestis’e dair daha önceden ikna edici ve test edilmiş bir izlenim edinmiş olan Admetos’un yanına götürür. Ancak Admetos, Alkestis’in öldüğünü bildiği için, zihni (dianoia) bu duruma onay vermekte tereddütlüdür ve gördüğüne inanmaz (Sextus, PH. I. 228-229).

Geri çevrilemez izlenimden daha güvenilir ve mükemmel olarak adlandırılan bir izlenim daha vardır. Yargıya yol açan bu izlenim, hem geri alınamaz hem de ‘test’ edilmiş bir izlenimdir. Geri çevrilemez izlenim için gerekli olan şey, bir dizi izlenim kümesinin bizde şüpheye yer bırakmayacak ölçüde görünüşte doğru olması ve hepsinin ikna edici konumda olmasıydı. Test edilmiş izlenimi içeren izlenim kümesinin farkı ise, tıpkı yönetici ya da yargıç olmak isteyenlerin her birinin bu görevi üstlenecek kalibrede biri olup olmadığının anlaşılması için düzenlenen meclis toplantılarında yapıldığı gibi, bu

bir dizi izlenim kümesindeki her bir izlenimin teker teker dikkatli bir şekilde incelenmesidir. Örneğin, yargılama yerinde, yargılayan, yargılanan, yargılamanın gerçekleştirildiği ortam, uzaklık, yer, zaman, ruh hali, eğilim, etkinlik gibi faktörler mevcuttur. Yargı verecek öznenin görüşünün bulanık olup olmadığı (bulanıksa yargılama manasızdır), yargı verilecek olan şeyin küçük olup olmadığı, ortamın karanlık olup olmadığı, mesafenin fazla uzak olup olmadığı, yerin geniş olup olmadığı, zamanın az olup olmadığı, yargılayan kişinin deliliğe bir eğilimi olup olmadığı ve eylem olarak kabul edilebilirliğinin olup olmadığı gibi faktörlerden her birinin ayırt edici özelliğini yargılarız (Sextus, Adv. Math. VII. 181-183).

Tüm bu faktörler birlikte ölçütü oluşturur: İkna edici izlenim, aynı anda hem ikna edici hem de geri çevrilemez izlenim, bunların yanı sıra aynı anda hem ikna edici hem geri çevrilemez hem de test edilmiş izlenim. Karneades içinde bulunduğumuz duruma göre bu izlenimlerden birini kullanmamızı salık vermektedir. Sıradan, önemsiz bir konuyu soruşturduğumuz zaman tek bir sanığa sormak yeterlidir. Daha önemli bir meselede ise daha fazla tanık sorgulanır. Aşırı önemli bir konudaysa tanıklar çapraz sorguya alınır.

Aynı bu örnekteki gibi, Karneades küçük bir sorun söz konusu olduğunda sadece ikna edici izlenimi, daha önemli konularda geri çevrilemez izlenimi, mutluluğa ilişkin konularda ise test edilmiş izlenimi kıstas olarak kullanmamızı öğütler (Sextus, Adv.

Math. VII. 184-185).

Üstelik farklı durumlara uygun farklı izlenimler benimsemelerine ek olarak insanlar farklı durumlarda aynı izlenimlere de uymazlar. Bir sorunu enine boyuna düşünme şansının olmadığı durumlarda insanlar sadece ‘ikna edici’ izlenime uyma eğilimi gösterirler. Örneğin, düşmanları tarafından takip edilen bir adam, bir hendeğe vardığında, düşmanlarının onu hendekte pusuya yatıp beklediklerine dair bir izlenim edinir. Bu izlenim gereğince ne olur ne olmaz diyerek yönünü değiştirip hendekten uzaklaşır. Orada gerçekten bir düşman olup olmadığına tam dikkatini vermeden önce izlenimin ikna ediciliğiyle sarmalanmıştır. Bununla birlikte, bir konuyu değerlendirecek, enine boyuna inceleyecek yeterli zamanı olduğunda kişi ikna edici ve test edilmiş izlenimi dikkate almaktadır (Adv. Math. VII. 185-187). Diyelim ki, karanlık bir odada bir halatı yılan sanan birisi hemen üzerinden atlıyor. Ancak daha sonra geri dönüp işin iç yüzünü araştırmaya çalışıyor. Önce hareketsizlikten yola çıkarak ipin yılan

olmadığı sonucuna ulaşıyor. Diğer yandan yılanların kışın bazen hareket etmediklerini hatırlayıp emin olmak için ipi bir sopayla dürtüyor ve böylece ona çarpan izlenimi her yönden inceledikten sonra ipin yılan olduğu varsayımının yanlış olduğunu onaylıyor (Sextus, Adv. Math. VII. 187-188; PH I. 228). Bir şeyi ancak onu gördüğümüz sırada apaçık bir şekilde görüyorsak onun doğru olduğunu kabul ederiz. Nesneden edindiğimiz izlenim, ancak duyularımız uykuda değil de tam bir uyanıklık halinde olduğunda, aynı şekilde hava da açık olduğunda, makul bir uzaklıkta ve nesnenin hareketliliğini ya da tam tersi hareketsizliğini göz önünde bulundurarak yaptığımızda güvenilir durumdadır.

Çünkü incelemek için yeterli zamanımız olmuştur. Aynı akıl yürütme geri çevrilemez izlenim için de uygulanır. Menelaos’un durumunda söylendiği gibi, onlar bu izlenimi onu çürütebilecek hiçbir şey olmadığı zaman kabul ederler (Adv. Math. VII. 188-189).

3.4. İZLENİM (PHANTASIA) VE KAVRAYICI İZLENİME (PHANTASIA