• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM: YENİ AKADEMİDE PHANTASIA KAVRAMI

3.3. AKADEMİK ŞÜPHECİLER/YENİ AKADEMİ

3.3.1. Arkesilaos

yapmaktayız, çünkü karşıt görüş için getirilen argümanlar da eşit güçte muhtemel olan şeylerdir” (Sextus, Adv. Math. VII. 443-444).

Cicero’ya göre: “Arkesilaos Platon’un çeşitli kitaplarından ve Sokratik söylemlerinden en büyük ahlaki etkiye kapılan ilk kişiydi: zihnin ya da duyuların kavrayabileceği hiçbir şey kesin değildir” (Cicero, De or. III. 67; Eusebios, Praeparatio Evangelica, 14. 4. 11).

Numenius’un aktarımına göre ise Arkesilaos’un ana hedefi Zenon’un kavrama öğretisidir:

“Zenon’u sanatta bir hasım ve onun ikna edici bir rakip olduğunu gören Arkesilaos, onun tarafından oluşturulan argümanları yıkmak için tereddüt etmeden bir teşebbüse kalkıştı…

Kavrayıcı izlenimin ve adının, Atina’da bir hayli takdir edildiğini -bu doktrini ilk defa keşfeden Zenon’du- gözlemleyerek, tüm muhtemel kaynakları buna karşı kullandı”

(Eusebios, Praeparatio Evangelica, 14. 6. 12-13; LS 68G).

Sextus Empiricus her ne kadar Akademi filozoflarını eleştirse de, Arkesilaos’a hakkını teslim eder. Arkesilaos’un herhangi bir şeyin gerçekliği ya da gerçek dışılığı hakkında hiçbir iddiada bulunmadığından düşünme tarzının hemen hemen Phyrrhon’un düşünme tarzıyla aynı olduğunu ifade eder. İkna edicilik bakımından bir şeyi başka bir şeye tercih etmeyen Arkesilaos, tıpkı kendilerine bunu amaç edinen Şüpheciler gibi yargıyı askıyı (epokhê) alır. Tikel konularda yargıyı askıya almanın iyi, onay vermenin ise kötü olduğunu da ekler. Bununla birlikte, onda eleştirilebilecek tek nokta, bu tür iddiaları Şüphecilerin aksine olumlayıcı bir tarzda ortaya koymasıdır. Arkesilaos hakkındaki söylentilere de değinen Sextus Empiricus, onun Phyrrhoncu görünümünde olmasına rağmen aslında Platon’un dogmalarını kabul etmeye yatkın olup olmadıklarını ölçmek için öğrencilerinin üzerinde şüpheci yöntemi kullanan bir dogmatik olduğunu, dolayısıyla bir şüpheci olarak kabul gördüğünü, ancak amacının uygun yapıda olan öğrencileri Diodoros’un diyalektiğini kullanarak Platon’un dogmalarına bağlamak olduğunu aktarır. Bu nedenle Ariston, onu ‘Arkesilaos’un kafası Platon, kuyruğu Phyrrhon ve gövdesi Diodoros’ olarak betimlemektedir (Sextus, PH. I. 232-234; DL IV.

33).

Arkesilaos’un bu okumasından onu ve muhataplarını epokhê’ye iten, bir argümanda tartışılan konunun tek bir yanı hakkındaki söylenecek şeyler olduğu kadar diğer tarafı hakkında da söylenecek şeylerin bulunmasıdır. Bununla birlikte, diğer metinler Arkesilaosçu epokhê’yi eşit oranda tutarlı akıl yürütme dizisinin bir sonucu olarak değil, özellikle belirli bir akıl yürütme çizgisine yani Stoacıların kavrayıcı izlenime saldırısıyla

gösterir (Schofield, 2002: 325). Aslında bu söz dalaşı Arkesilaos’a atfedilen en fazla onay almış olan felsefe parçasıdır (Cicero, Acad. I. 43-46; II. 59-60, 76-78; Sextus, Adv.

Math. VIII. 150-158).

Arkesilaos herhangi bir ölçüt ortaya koymamıştır. Ölçüt koyanlar ise, bunu sırf Stoacıların ölçüt anlayışına karşı çıkmak amacıyla yapmışlardır. Arkesilaos, kavramanın (katalêpsis) sanı ve bilgi arasında yer aldığına ve hakikat ölçütü olduğuna dair Stoacıların görüşlerine karşı çıkarak onları çürütmeye çalışır (Sextus, Adv. Math. VII.

150, 152).

Stoa karşıtı argümanları kendi içlerinde değerlendirmek konusunda bir sorun olduğunu iddia eden Schofield, Stoacıların vardığı sonucun -bilgenin yargısını askıya alması ya da onay vermesi- Arkesilaos’un da katıldığı bir şey olarak mı resmedildiği, yoksa bu sadece onların mantıklı bir şekilde reddedemeyecekleri öncüllerle birlikte, Stoacıları kendi ilkelerinde epokhê’nin yargı ya da onay konusunda savunulabilir tek tutum olduğunu kabul ettirmek için köşeye sıkıştırma amaçlı diyalektik bir manevranın sonucu olarak sadece ad hominem yapıldığı anlamına mı geldiği sorusunu yöneltir (Schofield, 2002: 325). Diyalektik yoruma göre Arkesilaos ayrıca Sokratik metodu canlandıran kişi olarak da görülebilir (Cicero, Nat. D. I. 11; Fin. II. 2; LS 68J). Platon’un Menon diyaloğunda bahsi geçtiği üzere, sokratik sorgulama muhatabını bilgisizliğini kabullenmeye, şaşkınlığa hem ağız hem de ruhta bir uyuşukluğa sürükler (80a-b).

Sextus, Arkesilaos’un Stoacıların kavrayıcı izlenime karşı olan argümanında, onun akıl yürütmesinin ad hominem rolünü vurgulamaktadır. Arkesilaos’un ilk hamlesi kavrayıcı izlenim diye bir şeyin olmadığını göstermek ve Stoacıların kavrayıcı izleniminin tanımına uyan hiçbir izlenimin var olmadığını kanıtlamaktır (Schofield, 2002: 325).

Kavrayıcı izlenime onay verme olarak adlandırılan kavrama, ya bilgede ya da cahilde ortaya çıkabilir. Ancak eğer bilgede ortaya çıkıyorsa bilgi, aptalda ortaya çıkıyorsa sanıdır. Bu iki seçenekten başka bir seçenek de yoktur. Eğer kavrama phantasia katalêptikê’ye onay vermekse, kavrama diye bir şey yoktur. Arkesilaos’a göre ilk olarak, onay vermek, izlenimle değil, yargıya onay verildiği için akılla ilgilidir. İkincisi, pek çok örnekte gösterildiği gibi, yanlış olamayacak türden hiçbir doğru izlenim yoktur.

Bununla birlikte, kavrayıcı izlenim diye bir şey yoksa kavrama kavrayıcı izlenime onay

vermek olduğundan, haliyle kavrama diye de bir şeyin gerçekleşmesi mevzu bahis değildir. Kavrama yoksa kavranabilir bir şey de yoktur. Var olan şeyler kavranabilir şeyler değilse, Arkesilaos buradan bilgenin de yargısını askıya alması gerektiği sonucuna varır (Sextus, Adv. Math. VII. 153-156).

Arkesilaos’un onayın izlenimle değil de, logos’la ilgili olduğu iddiası, Platon’un Theaitetos’taki hakikatin algıyla anlaşılabileceği fikrine karşı Platon’un argümanını yeniden kullanmasına dayanır (Schofield, 2002: 328). Eğer algılar pasif etkilenimlerse doğru ya da yanlış olamazlar. Doğru ve yanlışlık, algılar hakkında akıl yürütmede ifade edilen önermelerin alanına ait olmak zorundadır (Pl. Tht. 184-186).

Arkesilaos’un bu argümanı üzerine akıl yürüten Sextus’a göre, Stoacıların bahsettiği ölçütün var olmadığı ve bunun sonucu olarak da hiçbir şeyin kavranabilir olmadığı durumda, bilge onay verdiği zaman, hiçbir şey kavranılabilir durumda olmadığından kavrama olmayacağı için, bilgenin onay verdiği şey kavranılabilir olmayan bir şey olacaktır. Kavrayıcı olmayan bir şeyi onaylamaksa sanı anlamına gelmektedir. Bilge onay verenlerden biri değilse, sanı oluşturanlar sınıfında demektir. Ancak Stoacıların iddiasına göre, sanı bir akılsızlık belirtisi, bir kusur olduğuna ve bilge de kesinlikle sanı oluşturan aptallardan olmadığına göre, bilge onay verenler sınıfından biri değildir.

Ancak onay verenlerden değilse, bilgenin tüm durumlarda onay vermeyi reddetmesi gerekmektedir. Onay vermeyi reddetmek ise yargıyı askıya almak anlamına gelir.

Dolayısıyla bilge de yargısını askıya alanlar sınıfındandır (Sextus, Adv. Math. VII. 156-158; Cicero, Acad. II. 67-68, 78).

Schofield’a göre Arkesilaos’un bu diyalektik örneği, kendisinin epokhê durumuna nasıl geldiğini göstermek için değil, açıkça onun Stoacı muhatabını bir şüpheciye dönüştürme amacıyla tasarlanmıştır. Dolayısıyla, Arkesilaos’un bazen ad hominem tartıştığına şüphe yoktur. Arkesilaos’un amacı Stoacıları hatalı olduklarını kabul etmeleri gerektiğini değil, özellikle onların hatalı olduklarını göstermektir (Schofield, 2002: 326; Long ve Sedley, 1987: 446).

Løkke, Stoacılarda, bir kişinin bilge ya da aptal oluşu, aptalın sanıları ya kavrayıcı olan ya da olmayan izlenime verdiği onayla şekillendiği için, üç tür inanç (belief) olduğunu

ileri sürer (Løkke, 2015: 79). Bu, en azından erken dönem Stoacılarının üç şeyin -doksa, katalêpsis ve epistêmê- birbiriyle bağlantılı olduğunu söylerken kastettikleri şeydir (Sextus, Adv. Math. VII. 151; Cicero, Acad. I. 41-42). Bilge, onu her çeşit hatadan muaf bırakan bir tür bilgiye sahip olarak, tüm inançlarını kavrayıcı izlenime verdiği onayla şekillendirmektedir (Cicero, Acad. II. 145; Stob. II. 73. 20-21, 111. 19).

Sıradan insanlar da kavrayıcı izlenimlere onay verebilir, ancak o zaman onların şekillendirdiği inançlar sanı değil kavramalardır. Ancak bazen kavrayıcı olmayan izlenimlere de onay verebiliriz o zaman sanı oluştururuz (Stob. II. 112. 3; Sextus, Adv.

Math. VII. 151, 154; Plut. St. Rep. 1056f). Bu yüzden kavrama (katalêpsis) bir yönüyle bilgenin bilgisinin yani kavrayıcı izlenimin bir özelliği, diğer yönüyle de sanının yani aptalın onayının bir özelliği gibi görünmektedir (Løkke, 2015: 79-80).

Bu, katalêpsis’in, kavrayıcı izlenime aptalın verdiği onay, sıradan hatanın da aptalın kavrayıcı olmayan izlenime verdiği onay olduğu anlamına geliyor. Maalesef bu yorum Arkesilaos’un erken dönem Stoacılara karşı olan argümanıyla (Sextus, Adv. Math. 151-153) uyuşmamaktadır. Bu argümana göre, kavrama diye bir şey mevcut değildir. Eğer kavramaya bilge sahipse, bu, bilgenin epistêmê’sidir, kavramaya aptal sahipse sadece bir doksa’dır. Bu kanıtı temel alan bazı uzmanlar açısından, Stoacılara göre bir inanç, ya aptalın onayını ya da kavrayıcı olmayan bir izlenimi içeriyorsa bir sanıdır. Buna göre kavramanın bir tür sanı olduğu sonucu çıkıyor ki, bu yanlış bir varsayımdır. Løkke, Arkesilaos’un Stoacı pozisyonu iki açıdan sadeleştirdiğini iddia eder. Sanılar söz konusu olduğunda, Arkesilaos sadece tek bir tür onaydan bahsetmektedir. Ancak Stoacılar ilgili izlenimin türünü de belirlemiş olmalıdır. İkinci olarak, Arkesilaos’a göre Stoacılar epistêmê’yi kavrayıcı izlenime verilen onay olarak karakterize etmektedirler.

Ancak Arkesilaos Stoacıların aptal ve bilgenin kavrayıcı izlenime verdikleri farklı onay türlerinden bahsetmemektedir. Dolayısıyla Arkesilaos, bir aptalın bilgisini oluşturan izlenim ve onay bileşimini yok ettiği için kavrama diye bir şeyin olmadığı sonucuna varmaktadır (Løkke, 2015: 80).

Schofield ise Arkesilaos’a karşı biri teorik biri pratik olmak üzere iki itirazda bulunulabileceğini öne sürer. Hiçbir şeyin bilinemeyeceği açıklamasından sonra yapılacak en akıllıca şeyin yargıyı askıya almak olduğunu ileri sürerek kendisini

çürütür. Arkesilaos açıkça hiçbir şeyin bilinemeyeceğini bildiğini reddederken, kendi ilkesine göre, bunu bilmiyorsa, bunu hiç iddia etmemeliydi. Arkesilaos’a yöneltilen bir diğer itiraz ise, eyleme geçememe (apraksia) suçlamasıdır. Tamamen aklı başında bir insanın onay vermeme durumunda nasıl eylemde bulunacağı sorusu, Akademi filozoflarının Helenistik dönem boyunca kavrayıcı izlenim eleştirisine yönelik Stoacıların karşı silahı olmuştur. Verdikleri yanıt ise kendi geliştirdikleri bir teori değil ad hominem kurnazlık olarak yorumlanmaktadır (Schofield, 2002: 331-332).

Akademi filozofları onaya gerek olmadan sadece izlenim ve içtepinin eylem için yeterli olduğunu iddia etmektedirler (Plut. Adv. Col. 1122b-e; LS 69A; Cicero, Acad. II. 108).

Schofield’a göre bu suçlama Arkesilaos’a değil, aslında Karneades ve Kleitomakhos’a yöneliktir. Arkesilaos’a yapılan apraksia eleştirisi ise Sextus Empiricus tarafından kaydedilir (Schofield, 2002: 332).

Her şey hakkında yargı askıya alınırsa, pratik hayatta nasıl mutlu olunacağı, hayatın nasıl idame ettirileceği sorusu üzerine Arkesilaos, kendi seçim, sakınım ya da eylemlerini makul olan (eulogon) ilkesine göre düzenleyerek doğru bir şey yapmış olacağını ileri sürer. Mutluluğa ulaşmak ancak bilgelikle mümkündür. Bilgelik ise eylemlerini doğru bir şekilde yerine getirmeyi içerir. Doğru eylem, hakkında mantıklı bir gerekçe sunabildiğin eylemdir. Dolayısıyla Arkesilaos makul olandan hareket ederek doğru eylemde bulunduğu için mutlu bir insandır (Sextus, Adv. Math. VII. 158).

To eulogon kavramı aslında Zenon’a aittir. Arkesilaos’un kullandığı “doğru ve başarılı eylem” (katorthôma) öncülü, Zenon’un yapıldığında mantıklı bir açıklaması verilebilen uygun eylem ya da davranış yani kathêkon (DL VII. 107; Stob. II. 85. 13-15) tanımıdır.

Mutluluğun sakınmaya, sakınmanın da doğru ve başarılı eylemelere bağlı olduğu da ayrıca Stoacıların düşüncesidir. Görünen o ki, Arkesilaos Stoacıların etik kuramını onların meydan okumalarını bertaraf etmek için kendi çıkarına kullanmaktadır (Schofield, 2002: 332). Mantıklı olana göre eylemlerini düzenleyen kişilerin onay vermekten nasıl sakınacakları konusu ise bir problem teşkil etmektedir. “A, yapılacak mantıklı şeydir” önermesi kişinin kavrama temelinde A’yı seçtiğini ne ima ne de iddia etmektedir. Bununla birlikte, bu konuda ne yargısını ne de bunu takip etme

makullüğünü askıya almaktadır. Stoacı Sphairos ile karşılaştırıldığında, balmumundan narları gerçek sanarak onay veren Sphairos’a yanlış bir izlenime onay verdiği suçlaması yöneltilir. Sphairos ise, onların nar olduğu önermesine değil, onların nar olduğunun mantıklı olduğunu düşünme önermesine onay verdiğini söyler (DL VII. 177). Belki Arkesilaos izlenecek makul yol olduğu için bir şeyi yapmanın, bazı teorik konularda bir hipotezi göz önünde bulundurmak gibi olduğu düşüncesindeydi. Makul olan şeye güvenmek benzer şekilde, ne onayı ne de doğru hakkındaki bir yargıyı, sadece ne yapılması gerektiğine dair geçerli bir hipotezi gerektirmektedir. Eğer öyleyse, Sextus’un ileri sürdüğü gibi onun önermesi makul olana dair değil, geçerli bir varsayımın ifade edilmemiş kavramı üzerinedir (Schofield, 2002: 334).