• Sonuç bulunamadı

ZİHNİN PHANTASIA, MANTIK ve ETİKLE OLAN İLİŞKİSİ

2. BÖLÜM: STOA FELSEFESİNDE PHANTASIA KAVRAMI

2.4. ZİHNİN PHANTASIA, MANTIK ve ETİKLE OLAN İLİŞKİSİ

Her şeyin kendini en iyiye doğru yetkinleştirmesi gerektiğini söyleyen Seneca, insanın iyisini, ona özgü olan şeyi akıl olarak betimler (Seneca, Ep. 76. 8-10; Seneca, 2020:

269-270).

Khrysippos’a göre insanın doğduğu andan itibaren sahip olduğu ilk şey, kendini koruma içtepisine ek olarak kendi yaradılışı ve bunun bilinci (suneidêsis) dir. Bir şeyi kendinin yapma süreci ya da uygunluk olarak karşılanabilen oikeiôsis’in zıttı yabancılaşmadır.

Doğa insanı kendine yakın kılmak istediği için, insana ilk başta bu içtepiyi koymuştur.

Bu içtepi ve bunun bilinciyle insan ailesine, arkadaşlarına, topluma ve evrene yönelik doğal olumlu hisler besleyerek bu ilişkileri kendisine ait kılar (DL VII. 85-86; Sharples, 2003: 102; Cicero, Fin. 3. 62- 68).

İnsanın kendi doğası için neyi yapıp neyi yapmayacağını öğrenmeden, yapılması ve kaçınılması gereken şeyleri bilemeyeceği kanaatinde olan Seneca, hayvanların, bedenlerini sanki bu hareketler için eğitilmişler gibi rahatça oynatmalarından yola çıkarak, bunlara alışık oldukları ve bu hareketlerin bilgisiyle doğdukları sonuca varır.

Bebekler canları yansa da, düştüklerinde yeniden ayağa kalkıp yürümeye çalışırlar.

Kaplumbağalar ve kabuklu hayvanlar da ters döndüklerinde acı duymayıp sadece doğal hallerine dönmeye çabalar. Organlarını ustaca kullanmaları nedeniyle her hayvanda kendi yapısının bilinci vardır ve dünyaya bu temel bilgiyle gelirler. Ancak kişinin kendi yapısını tanıması -ki bu yapı akılsaldır- bu yapının ne anlama geldiğini bileceği anlamına gelmez. Tıpkı ruhumuzun olduğunu bilip niteliğini, yerini, ne olduğunu bilemeyeceğimiz gibi, bu bilgi karanlık, belirsiz ve bulanıktır. Seneca bilgisine sahip olmasak da bir ruhumuz olduğu duygusuna ulaştığımızı, emrine uyulan şeyin hissedilmesinin zorunlu olduğunu, ancak bu duygu yoluyla da başka şeyleri hissettiğimizi düşünmektedir. İçimizden gelen bu hissi de içtepi (hormê) olarak adlandırır (Seneca, Ep. 121. 3, 6-15; Seneca, 2020: 474-476).

Hierokles’e göre, bir hayvan doğumuyla birlikte sürekli kendi özel yetilerini ve bedensel kısımlarını algılar. Duyumunun ilk nesnesi kendisi olan hayvan, ancak bu benlik algısı sayesinde başka şeyleri de algılayabilir (Hierokles, I. 34-9; LS 57C).

Aristoteles’in duyumun dış nesneleri algılamak uğruna var olduğu iddiasını reddeden Hierokles, bir hayvanın algısal yetisini adlandırmak için duyum (aisthêsis) yerine izlenimi (phantasia) kullanır (Long, 2001: 268-269). Aristoteles, bir şeyi gözünde canlandırma olarak adlandırdığı phantasia’nın, algı ve düşünmeyle aynı olmadığını (De An. III.3 427b14) açıklar. Stoacılarda duyu algısı, Aristoteles’teki gibi kendi başına bir yeti olmaktan ziyade, onların zihin açıklamasında phantasia’nın duyusal modudur.

İnsan söz konusu olduğunda, phantasia’nın duyusal olmayan modu da düşünmedir (Long, 2001: 269; Cicero, 2006: 20 Dipnot 39). Stoacıları Aristoteles’ten farklı kılan da bu noktadır. Aristoteles’in bilincin tüm hallerini phantasia’ya indirgeme gibi bir niyeti

olmadığı gibi, zihin felsefesinde de hayvanın yaşamının merkezinde bütünlüklü bir bilinç ve kendini algılama bilinci yoktur. Bu, Stoacılara ait olan ve onları seleflerinden ayıran katkıydı. Yaşamak için kendi deneyimlerinin konusu olarak kendine ait ve kendisinin bir takım izlenimleri (phantasiai) olması gerektiğini iddia eden Stoacılarda benlik algısı, bedende gerçekleşen görme, işitme gibi duyusal işlemlerin ön koşulu olduğu gibi, birisinin görme ya da duyma tarzını başkasınınkinden farklı kılan şeydir (Long, 2001: 269).

Seneca Doğa Araştırmaları’nda ise, zihni herkesin var olduğunu kabul ettiği ancak ne olduğunu bilmediği, kendisi aracılığıyla yönlendirildiğimiz ve onun komutlarıyla geri çağrıldığımız yöneticimiz ve efendimiz olarak adlandırır. Bununla birlikte, yeri dışında onun ne olduğuna dair kesin bir açıklama yapılamayacağını söyler. Soluk, kutsal kudret, Tanrı’nın bir parçası, ruhun en hoş parçası, bedensiz bir güç olduğunu kabul edenler olduğu kadar, kan ya da ısı olduğunu söyleyenler de vardır (VII. XXIX. 2). Farklı kaynaklara baktığımızda Stoacılar bir cisim ya da beden olan yönetici kısmın yapısının ince, tanrısal bir soluk (pneuma) olduğu konusunda hem fikirdir (Sextus, PH. II. 70, 82;

LS 47H; Seneca, Ep. 66. 1; Seneca, 2020: 223).

2.4.1. Hükmeden Yeti (Hêgemonikon)

İnsan akıllı bir canlı olduğundan bir insanda alınıp verilemeyen şey olarak betimlendiği şekliyle (Seneca, Ep. 41.8; Seneca, 2020: 146) ruhun yönetici ve en yüksek kısmı ya da akıl yürütme yetisi olarak tanımlanan hêgemonikon, izlenimleri (phantasiai), içtepileri (hormê), onay (synkatathesis) ve duyu algılarını üreten ve rasyonel konuşmanın gerçekleştiği bölümdür. Bulunduğu yer ise, duygular orada hissedildiği (Gal. PHP 2.7.8; DL VII. 159) ve konuşma oradan kaynaklandığı için (Gal. PHP 2.5.16; LS 53U) yürektir (DL VII. 159; Aëtius, 4.21.1; LS 52H; Sextus, Adv. Math. I. 313). Ek olarak yönetici kısmın kafa yerine yürekte olma sebebini Khrysippos, duyguların yürekte hissedilmesi ve kişinin kendinden bahsederken kafa yerine gövdesinin üst kısmını işaret etmesi olarak açıklar (Gal. PHP 2.2.10-12; LS 34J; 53D; Sharples, 2003: 67). Zihnin yetilerinin tam olarak ne olduğu konusunda Stoacıların kullandığı terminoloji belirsizdir. Geç dönem Stoacılar, pek çok yetisine ek olarak, zihnin dört yetisine (dynameis) göndermede bulunur. Erken dönem Stoacılar ise izlenimleri

şekillendirebilme (phantastikon), içtepileri biçimlendirebilme (hormêtikon), onay verebilme (synkatathetikon) ve muhakeme yapabilme (logistikon) olmak üzere zihnin dört yetisi olduğunu söylerler (Løkke, 2015: 25).

Ruhu yönetici kısım dâhil olmak üzere sekiz yetiye bölen Khrysippos’a göre yedi parça ruh, hükmeden kısımdan tıpkı ahtapotun kolları gibi bedene yayılır. Bunlardan beşi görme, tat, koku, işitme, dokunma olmak üzere duyular ile üreme ve konuşma yetisidir (DL VII. 110, 157; Aëtius 4.21.1-4; LS 53H; Long ve Sedley, 1998: 313; Sextus, Adv.

Math. IX. 102). Bir dizi farklı soluktan bazısı gözlere, diğerleri kulaklara ve diğer duyu organlarına bu hükmeden yetiden yayılır. Iamblikos’un Ruh Üzerine’de bildirdiği üzere, aynı kaynaktan yayılmasına rağmen ruhun yetilerinin bazıları dayanaktaki (hypokeimenon) bir farklılıkla, diğerleri ise dayanağa ilişkin özel bir nitelikle ayırt edilir. Tıpkı aynı elmada hem kokunun hem de tatlılığın bulunması gibi, hükmeden yeti de, aynı bedende izlenim, onay, içtepi ve akıl yürütmeyi birleştirir (LS 53K).

Chalcidios ise, bilgi edinmede ruhun nasıl işlediğine dair Khrysippos’un görüşlerini şöyle aktarır:

“Tüm ruh, duyuları bir ağacın dalları gibi hükmeden kısımdan uzatır. Duyular algıladıkları şeylerin habercileriyken, hükmeden kısım tıpkı bir kral gibi, duyuların bildirdiği şeyler hakkında yargısını verir. Üstelik algılanan bu şeyler, yani bedenler birleşiktir ve böylece her bir duyu bileşimdeki tek bir unsuru algılar; biri rengi, diğeri sesi; biri sıvıların tadını ayırt ederken, öbürü dayanakların kokularını fark eder ve biri dokunarak sertliği ve pürüzlülüğü karakterize eder. Ve tüm bunlar şu anda olup bitenle mevcut olanla ilgilidir, bununla birlikte hiçbir duyu geçmişte olan şeyi hatırlayamaz ve gelecekte olacak olanı kavrayamaz. Bu daha ziyade her bir duyunun etkilenimini gözlemlemek ve duyuların bildirdiği verilerden bu nesnenin ne olduğunu anlamak, mevcut olanı kavramak ve artık mevcut olmayanı hatırlamak ve olacak olanları öngörmek, içsel müzakere ve derinlemesine düşünmenin kendine özgü işlevidir (Chalcid. in Tim. 220; Gould, 1971: 51).”

Fizik bölümünde açıklanan özel niteliğin (idiôs poion) nesnenin algılanabilir özellikleri olduğuna ve bu tekil özelliklere duyularla erişildiğine değinilmişti. Chalcidios’un bu açıklamasından da bu süreçte hêgemonikon’un nasıl bir rolü olduğunu öğreniyoruz. Her bir duyu, her bir unsuru kendine özgü olan duyu organıyla nesnenin bazı niteliğini, şu anda olan şeyi ayırt ederek bu bilgiyi hükmeden yetiye gönderir. Hükmeden yeti de verili bu ham bilgiyi düşünüp işleyerek nesnenin ne olduğunu ve gerçek olup olmadığını kavrar. Duyum, geçmişte olanı hatırlayamadığı ve gelecekte olanı da kavrayamayacağı için bu görev de hêgemonikon’a aittir.

Stoacılar aklımızın hafıza ve duyu algısı aracılığıyla elde edilen düşüncelerle (ennoiai, conceptions) oluşturulduğunu ileri sürüyorlardı (Løkke, 2015: 19). Galenos’un bildirimine göre, Khrysippos Rasyonel Söylem Üzerine adlı kitabında aklı bazı düşüncelerin (ennoiai, düşünce ve düşünme faaliyeti) ve ön ilkelerin (prolêpseis) toplamı olarak tanımlar (Gal. PHP 5.3.1; Inwood ve Gerson, 2008: 167 Text 117;

Gould, 1971: 63; SVF II, p. 228 line 23). Galenos devamında Khrysippos’un başka bir eserinden hareketle akıl tanımında geçen, düşüncelerin ve temel kavrayışların, ruhun etkinlikleri anlamına geldiğini ileri sürmektedir (Gal. PHP 5.3.4; Inwood ve Gerson, 2008: 167 Text 117). Aynı şekilde Epiktetos da, bireysel izlenimlerin (phantasiai) bir toplamı olarak tanımladığı aklın verilme nedenini de bu izlenimleri doğru bir şekilde kullanabilmek olarak açıklar. Filozofun en önemli görevi, izlenimleri kontrol etmek, aralarından seçim yapmak ve sadece testi geçenleri uygulamaktır (Epict. Diss. I. 20. 5, 7; Epiktetos, 2019: 95). Zihnin yapısını Epiktetos şöyle ifade eder:

“Peki öyleyse, zihnimizin karmaşık yapısına ne demeli? Zihnimiz öyle bir şekilde oluşturulmuştur ki, duyulur nesnelerle karşılaştığımız zaman, sadece üzerimizde etkide bulunan ya da iz bırakan formlarını almayız, aynı zamanda onlar arasında seçim yapar, onlara ekleme yaparız. Ayrıca çeşitli türden birleşimler oluşturmak içinsoyutlama yaparız.

Belirli düşüncelerden bir şekilde ilgili diğer şeyleri çıkarırız”(Epict. Diss. I. 6. 10).

Yedi (Ps. Plut. Plac. IV. 11) ya da on dört yaşında olgunlaşan zihin (DL VII. 55) başlangıçta bilişsel yetilere sahip değildir. Bir mantığa sahip olmayan insanda bu güç kademeli olarak gelişir. Nasıl ki hayvanlar hayatlarına bitkimsi varlıklar gibi başlıyorsa, insanlar da başlangıçta bilişsel yetilere sahip değildir. İnsanları hayvanlardan ayıran mantık kademeli olarak gelişir. Hayvanlar ve insanlar ruhun aynı sekiz ‘kısmı’nı ya da

‘parçası’nı4 paylaşmakla birlikte, hayvanlarda akıl yoktur (Long ve Sedley, 1987: 321).

Hêgemonikon Stoacılara bir hayvanın tecrübelerinin tüm anında bir bütün olarak iç içe geçmiş birlikli bir benlik kavramı sağlar. Phantasia’nın konusu olan şey aynı zamanda hormê’nin de konusudur. Stoacıların phantasia’yı bilincin tüm nesnelerini kapsayan zihinsel yeti olarak ele alma nedenini de Long, öznenin birliğine yapılan vurgunun bir

4Parça’ terimi öncelikle ruhun en yüksek parçası ya da hükmeden yetisinden başlayarak ruhun uzaya ait/boyutsal bir ayrımını simgeler. Bu yüzden ahtapot imgesi genişleyebilir ve çekilebilir nefes akımları olarak ruhun yapısını gözümüzde canlandırmamıza yardım eder. Ruhun duyular, üreme ve konuşmayı kapsayan yedi alt parçası, sadece hükmeden yetinin araçsal uygulayıcılarıdır. Tüm ayrımsama ya da farkındalık/bilinç bu kısımda yer alır (Long ve Sedley, 1987: 321).

başka sebebi olarak yorumlar (Long, 2001: 270). İçtepi (hormê) ve izlenim (phantasia) ilişkisi etik bölümünde incelenecektir. İçtepi ve onay eylemin gerçekleşmesi için gerekli olan unsurlardan ikisidir. Ancak içtepi ve onay yetilerinin harekete geçmesi için öncelikle bir izlenimin olması gereklidir. Bu nedenle açıklamada öncelik phantasia’ya verilecektir.