• Sonuç bulunamadı

İkinci Dünya Savaşı Sonrası Siyasi Yapılanma

4. ORTADOĞU’DA DARBELER (1953-1958)

4.1. İran(1953)

4.1.2. İkinci Dünya Savaşı Sonrası Siyasi Yapılanma

Muhammed Rıza’nın tahta geçmesiyle birlikte İran’da başlayan İkinci Pehlevi Hanedanlığı döneminde, işgalci güçlerle bir ittifak antlaşması imzalanmıştır. İngiltere ve SSCB’nin yaptığı işgali hukuka uygun hale getirmeye yönelik zemin hazırlayan bu antlaşmaya göre (Yegin, 2013: 22; Akşin, 2018: 386) işgal kuvvetleri savaşın bitiminden altı ay sonra İran’daki askeri birliklerini çekeceklerdi. Ancak savaş sonu geldiğinde İngiltere’nin, petrol bölgesindeki birlikler hariç, bölgedeki askerlerini çekmesine rağmen SSCB, İran’ın kuzey bölgesinde kalmaya devam etmiş ve bölgede komünist faaliyetlere girişmiştir (Sander, 1998: 234). Bu durum üzerine İran, sorunun BM’ye intikal edilmesini sağlayarak, çözüm yolunun bulunmasını istemiştir. BM’nin olaya müdahil olarak gerçekleştirdiği görüşmeler devam ederken SSCB ile İran arasında bir antlaşma imzalanmıştır. İmzalanan antlaşma ile Kuzey İran petrollerinin %51’lik oranının SSCB’nin olduğu ortak bir şirketin kurulması öngörülmüştür. Antlaşmayla birlikte Sovyetlere tanınan bu imtiyaz karşısında ABD harekete geçerek, Truman Doktrini çerçevesinde Sovyet tehdidi altındaki ülkelere yapılacak yardımı genişleterek İran’ı da bu listeye eklemiştir. ABD’nin desteğiyle SSCB’nin İran’daki askeri

75

birliklerini çekmesinden sonra ise bu antlaşma Amerika’nın 20 Eylül 1947’de İran’ın toprak bütünlüğünü koruyacağını açıklaması üzerine İran Meclisi’nde onaylanmamıştır (Gürel, 1979: 54; Goldschmidt ve Davidson, 2018: 319). ABD’nin yardımını alan İran, Soğuk Savaş döneminde safını böylelikle netleştirmiştir.

Muhammed Rıza Pehlevi, tıpkı babasının yaptığı gibi ordunun desteğini arkasına alarak monarşiyi kuvvetlendirmeye çalışmış ve 1946’da SSCB’nin Kuzey İran’dan çekilmesinden sonra Azerbaycan yönetimini sert bir şekilde sonlandırmıştır (Arı, 2012: 423). İran’ın beklenmedik bu hareketi karşısında SSCB, İran’daki komünist Tudeh Partisi vasıtasıyla bölge üzerinde baskı kurmaya çalışmıştır (Mansfield, 2012: 354-355). Sovyetlerin bu baskısının yanı sıra İran hükümetinin de Tudeh’e yönelik mücadelede bulunması, İran’da şiddet olaylarının baş göstermesine neden olmuştur. Özellikle Şah’a karşı suikast eylemine girişilmesini müteakip 1949 Şubat ayında Tudeh Partisi kapatılarak ülkede sıkıyönetim ilan edilmiştir (Gasiorowski ve Byrne, 2004: 215). Diğer yandan bu suikast girişiminde, Fidaiyyan-ı İslam grubu suçlanarak faaliyetleri yasaklanmış ve bu grupla ilişkisi olduğu gerekçesiyle Ayetullah Kaşani tutuklanarak sürgüne gönderilmiştir. Bu sürgünün muhtemel nedeni ise, Kaşani’nin petrolün millileştirmesine yönelik söylemleri olmuştur (Algar, 2002: 7).

İran’da yaşanan huzursuzluklar ve ayrıca 1949 yılında İran Şah’ının İngiltere lehine yapılan ek antlaşmayı98 imzalaması, muhalefette yeni bir oluşumun doğmasına neden olmuştur (Gasiorowski ve Byrne, 2004: 215). Tudeh’in kapatıldığı yıl, meclis seçimlerinin devam ettiği sırada bir grup siyasetçi ve aydın kesim Muhammed Rıza’ya olan isteklerini duyurmak için sarayın bahçesinde protesto düzenlemişlerdir. Daha sonra bu grup, Şah’ın yönetimine muhalif olan çeşitli kuruluşların da katılmasıyla Milli Cephe Hareketi’ne dönüşmüştür (Pira ve Özgüdenli, 2006: 228; Arıkan Sinkaya, 2016: 20). İran’da devam eden yabancı müdahalesi ve ayrıca Şah’ın diktatör tavrı karşısında kurulan bu hareketin başında, İran Meşrutiyet Devrimi’nden beri öne çıkmayı başaran Muhammed Musaddık yer almıştır. Musaddık meclis üyeliği, bölge valiliği ve bakanlık görevleriyle İran bürokrasisinde tanınmasının yanı sıra ayrıca savunduğu görüşleriyle de ön plana çıkmıştır. Musaddık’a göre, yabancı ülkelere ayrıcalıkların verilmesi İran’ın egemenliğini tehlikeye atmaktaydı. Bu

98 29 Nisan 1933 tarihinde AIOC adlı şirket ile İran arasında petrolün işletilmesi hakkını düzenleyen antlaşma ile

İran’a ödenen petrol gelirinin az olması nedeniyle, artırılmasına yönelik talepte bulunulmuştur. Ancak şirket İran’a ödeyeceği parayı çok artırmıştır (Armaoğlu, 1999: 489).

76

nedenle İngiltere, SSCB ve ABD ile yapılan petrol pazarlıklarını sürecin en başından itibaren kınamıştır (Abrahamian, 2011: 150-151).

1941-1951 yılları arası on yıllık zaman zarfı içerisinde İran’da kurulan hükümetler ortalama yedi ay sürmüştür. Bu durumun başlıca sebebi, milletvekillerinin hükümetin devamına yönelik destekte bulunması yerine kendi aralarında ihtilafa düşmeleri olmuştur. Dolayısıyla bu ortamda kurulmaya çalışılan hükümetler, İran siyasetinin istikrarsız bir yapıya dönüşmesine yol açmıştır. Özellikle 1949, İran siyasetinde önemli olayların yaşandığı bir yıl olmuştur. Yukarıda değinilen olayların yanı sıra Başbakan Abdül Hüseyin Hazhir, 4 Kasım 1949’da Tahran’daki Sipah Salar Camii’nde Fidaiyyan-ı İslam üyesi Hüseyin İmami tarafından öldürülmüştür (Mokhtari, 2008: 462-465). Diğer yandan 1949’da hazırlanan Ek Antlaşma İran Meclisi’nde, Milli Cephe Grubu ve Muhammed Musaddık tarafından tepki ile karşılanmıştır. Özellikle Musaddık’ın kararlı tavrı karşısında, yapılan Ek Antlaşma 28 Aralık 1949’da Meclis’te onaylanmadan reddedilmiştir (Armaoğlu, 1999: 489). Komisyon toplantılarının birçoğuna katılan İran Petrol Enstitüsü Başkanı Manuçer Fermanfermayan, Ek Antlaşma’nın görüşüldüğü sıralardaki izlenimlerini şu şekilde aktarmaktadır:

“Komite görünüşte Ek Antlaşma’yı araştırmak ve bir uzlaşma bulmak için kurulmuştu. Fakat antlaşmanın teknik ve ekonomik yönleri pek gündeme gelmedi. Vekiller petrol konusunda yeterince bilgili değillerdi ve petrole ilgileri siyasetle ilişkisi ölçüsündeydi. Onun yerine sürekli işgücü maliyetiyle ilgileniyorlardı... Gelişmeleri Musaddık belirledi. Şikâyet etti, suçladı ve yirmi beş yıl boyunca çok geliştirdiği müthiş bir alaycılıkla her şeyi eleştirdi... Musaddık dolarlarla, sentlerle ya da günlük varil sayısı ile ilgilenmiyordu. Ona göre temel mesele milli egemenlikti. İran’ın egemenliği, İranlıları Britanya çıkarlarına feda eden bir şirket tarafından yok ediliyordu. Bu yüzden hükümetin uzlaşma için istekli oluşuna çok öfkeleniyordu ve İngiliz-İran Petrol Şirketi’nin (AIOC) gitmesine kesin olarak karar verişi bundandı.” (Kinzer, 2004: 96-97)

Yaşanan bu gelişmeler üzerine Muhammed Rıza ve İngilizler, Ek Antlaşmayı Meclis’e kabul ettirebilecek güçlü birini aramaya başlamıştır. Abdül Hüseyin Hazhir’in öldürülmesinden sonra yerine geçen Muhammed Said, bu antlaşma konusunda isteksiz bir tutum sergilemiş ve iki ay sonra görevden alınarak yerine Ali Mansur geçmiştir (Kinzer, 2004: 96). Mansur’un başbakanlığı döneminde, Mayıs 1950 seçim sonuçlarının açıklanmasıyla tüm Milli Cephe adayları ve Lübnan’da sürgünde bulunan Ayetullah Kaşani parlamentoya seçilmiştir. Tahran’a gelen Kaşani’nin 18 Haziran 1950’de meclis oturumunda önemli bir açıklaması okunmuştur. Musaddık tarafından okunan bu açıklamada, İran petrolünün İranlılara ait olduğu ve onu yabancılara bırakmaya çalışanların cezalandırılması gerektiği ve ayrıca İranlıların diktatörlüğü kabul etmeyeceği ve son konvansiyon kararlarının da geçersiz olduğu belirtilmiştir (Mokhtari, 2008: 465). Milli Cephe grubunun bu keskin ifadelerinden sonra 26 Haziran 1950 tarihinde Muhammed Rıza, İran halkının hoşnutsuzluğu

77

ve ABD ile İngiltere’nin de baskıları karşısında General Ali Razmara’yı başbakan olarak atamıştır (Ghods, 1993: 25). Razmara’nın başbakan olması Musaddık tarafından tepki ile karşılanmış ve meclisteki nutkunda Razmara’yı yabancı güçlere alet olmakla ve diktatörlükle suçlamıştır (Kinzer, 2004: 96-97). Parlamentodaki bir başka Milli Cephe Milletvekili Muzaffar Baghai de Razmara’nın iktidara yükselişini Adolf Hitler’in sürecine benzetmiştir.99 Bu söylemlere karşı Razmara ise, ABD ve İngiltere’nin kuklası olmadığını ifade etmeye çalışan açıklamalarda bulunmaya çalışsa da Milli Cephe grubu tarafından pek de inandırıcı olmamıştır (Ghods, 1993: 26).

1949 Ek Antlaşmasına karşı Milli Cephe grubunun tavrı ile birlikte, Ayetullah Kaşani de millileştirmeyi desteklemek için bir fetva yayınlayarak, binlerce kişinin katıldığı gösteriler düzenlenmesini sağlamıştır. Kaşani’nin yayınladığı fetvanın ardından Başbakan Razmara, parlamentoda yaptığı konuşmasında, İran’ın petrolünü bağımsız olarak araştırabilecek endüstriyel kapasiteye sahip olmadığını ve uluslararası alanda pazarlanması açısından da gereken tecrübenin bulunmadığını belirtmiş; bu durumda petrolün millileştirilmesinin büyük bir ihanet olduğunun altını çizmiştir (Mokhtari, 2008: 467-468).

Şirket, gelişen bu olaylar karşısında, Suudi Arabistan ile yaptığı sözleşme gibi petrol kârının %50’sini İran’a veren yeni bir sözleşme yapmaya hazır olduklarını bildirmiş, ancak bu sözleşme için artık geç kalınmıştır. Çünkü petrolün millileşmesine yönelik kanun tasarısı, 19 Şubat 1951 tarihinde Muhammed Musaddık tarafından meclise sunulmuştur. Petrolün millileştirilmesini öngören bu tasarı üzerine Başbakan Razmara, 3 Mart’ta yaptığı açıklamada petrolün millileşmesinin uygulanamazlığının dışında aynı zamanda kanunsuz bir durum olduğunu da belirtmiştir (Armaoğlu, 1999: 489; Roosevelt, 1979: 95-96). 6 Mart 1951’de gerçekleştirilen görüşmelerde ise, tartışmalar doruk noktasına ulaşmış ve Musaddık liderliğindeki Milli Cephe grubu, Başbakan Razmara ve kabine üyelerine karşı protestonun yanı sıra görgü kurallarını hiçe sayan konuşmalarda bulunmuşlardır. Ancak bu çatışma hali sadece parlamentoda sınırlı kalmamıştır (Siavoshani, 2011: 13).

Binlerce göstericinin İngilizlere tepki olarak 7 Mart 1951 tarihinde Tahran’da toplandıkları sürede, Başbakan Ali Razmara da dini bir liderin cenazesi için Tahran’a gelmiştir. Razmara, cenaze törenine katılmak için Tahran Camii’ne geldiği sırada, kalabalık arasından birinin silahlı saldırısı ile hayatını kaybetmiştir (Kinzer, 2004: 103). Fidaiyyan-ı

99 Amerikan ve İngiliz kapitalistler, Komünizmi durdurmak için Hitler'in başarısının yolunu açtığı gibi

78

İslam grubunun üyesi Halil Tahmasbi tarafından gerçekleştirilen bu suikast girişiminden sonra Ayetullah Kaşani, suikastçıyı ulusal bir kahraman ilan etmiştir (Mokhtari, 2008: 468). Hatta nüfuzunu kullanarak beraat etmesine yönelik çeşitli girişimlerde100 bulunmuştur (Algar, 2002: 7). Muhammed Rıza Pehlevi, Razmara’nın öldürülmesi üzerine Seyyid Ziyaeddin Tabatabai’yi atamaya karar vermiştir. Ancak Tabatabai’nin, hükümet programının hazır olmadığını mazeret göstermesi nedeniyle, yerine önce Halil Fahimi sonrasında ise Hüseyin Ala görevlendirilmiştir (Siavoshani, 2011: 13; Ayın Tarihi, Mart 1951: 94). Ala, mecliste gerekli güvenoyunu almadan önce, petrolün millileştirilmesi 15 Mart 1951’de onaylanmıştır101 (Roosevelt, 1979: 96). Bu tasarı, yaklaşık dört ay önce, Kasım 1950’de Meclis gündemine geldiği halde yeterli desteği bulamamıştı. Ancak Razmara’nın öldürülmesi ile birlikte bu tasarıya isteksiz olan milletvekilleri fikirlerini değiştirerek yasanın kabul edilmesi yönünde destek vermiştir (Bayandor, 2010: 29). Bu durum üzerine ABD, İran’daki komünist nüfuz ile mücadeleye yönelik planlarını ve bunun yanı sıra petrol konusunu da gözden geçirmeye karar vermiştir (Gasiorowski, 2019: 196).