• Sonuç bulunamadı

İKİ KUTUPLU SİSTEMİN DAĞILMASI: DOĞU AVRUPA’DA

Soğuk Savaş ’ın bitimi global anlamda bölgelerin barış ve güvenlik alanlarına kesin ve drastik bir şekilde girmiştir. Son zamanlara kadar, uluslararası güvenlik sistemi, iki kutbun ideolojik kapsamlı sistemlerinin, olası bir nükleer saldırısı üzerine kuruluydu. Hızlı dünya değişimleri, özellikle malların, kapitallerin ve insanların daha kolay bir şekilde hareketi, Soğuk Savaşsırasında oluşturulan örgütlerin yeniden yapılanmalarını gerektirmiştir.

Soğuk Savaş sırasında, uluslararası güvenlik, iki süper güç arasındaki olası nükleer saldırıyı engellemek amaçlı, silahların dengelenmesi üzerine kuruluydu. Diğer devletlerin egemenlikleri ise güçlerden birine bağlı olarak kalmakta ve diğer gücün saldırısına karşı kendini koruma altına almaktaydı. 1990’ların başlarına kadar uluslararası güvenlik genelde düşman tarafın rezistansı na dayanmaktaydı ve Batılıların endişeleri iki blok arasında bir termonükleer çatış manın olmasına dayanmaktaydı. Fakat Soğuk Savaş’ın bitimiyle beraber ve askeri ve politik blokların dağılması ile beraber uluslararası güvenlik eski tanımını bir anlamda kaybetmiştir. Artık bir tek tarafın tehdidi ile uğraşmak yerine oluşan yeni sistem içerisinde ve özellikle Sovyet Rusya’nın dağılmasıyla ortaya çıkan sistem de birçok tehditle karşı karşıya kalınmıştır. Ayrımcılık ve aşırı milliyetçilik dünyada çatışmaların ortaya çıkmasına tohum ekmiştir. Self-Determinasyon ve ayrılma durumları gibi ortaya çıkan oluşumlar daha önceden belirlenmediği ve hazırlanmadığı için, Yugoslavya’daki gibi kanlı olaylara zemin hazırlamıştır. Daha önceden ağır bir şekilde silahlanmış olan bir İmparatorluğun dağılması, bunun ardından bir sürü problemi olan yeni egemen devletin ortaya çıkması ve aynı zamanda Avrupa’da bulunan eski Sovyet bloğunun birçok üye devletinin siyasal ve ekonomik yapılanmaları , uluslararası güvenlik alanında çok ciddi sorunlara yol açmıştır130.

Yugoslavya’nın Soğuk Savaşın bitişiyle, Sovyetlere karşı daimi bir sorun kaynağı olmasından kaynaklanan Batı için stratejik önemi yok oldu. Bu da Tito

      

130 Claude Nicolet, ‘The Interrelationship Between the Evolution of Civil Society and Progress in

döneminde Batı tarafından verilen mali kredilerin (ki bunlar ülkeyi borç batağına sürüklemiştir) ve ülkeyi bir arada tutmak için uygulanan totaliter rejime göz yumulmasının sonunu getirmiştir.

1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılmasının sembolize ettiği iki kutuplu dünya düzeninin ve Soğuk Savaş’ın sona erişinin; dünyada barış ve silahsızlanmanın hüküm süreceği yeni bir dönemi başlatacağı inancı yaygındı. Berlin Duvarı ’nın yıkılmasından sonra, ABD’nin askeri harcamalarının tekrar başlaması, Orta Asya’da ve Orta Doğu’da askeri diplomasi aracılığıyla nüfuz kazanması, yeni yüksek teknolojili askeri projeler, NATO’nun doğuya doğru genişleme hareketleriyle Soğuk Savaş döneminin güçler dengesine dayalı dünya düzeninin yerini bir barış dönemi değil bilakis savaşın; güç ve nüfuz yayılımı/paylaşımının yeniden tanımlanmış bir aracı olduğu bir Sıcak Savaşlar dönemi almıştır.

Başlangıçta ABD’nin Balkanlar ile ilgili bir planı ve geçmişte bir ilgisi yoktu. ABD’ye göre Yugoslavya meselesi Avrupa’nın meselesiydi.

1990’ların başında durum ABD açısından böyleydi ve Körfez Savaşı dolayısıyla dikkatler Ortadoğu’ya ve petrole çevrilmişti. Daha sonra ABD, Balkanlarda güç sahibi olmak ve yıkılan SSCB’nin yerine Balkanlara yerleşerek dünya hakimiyeti ve modern Roma planının bir parçasını daha yürürlüğe sokmak amacını gütmüştür. Bu amaca göre de Rusların desteğine sahip olan Sırplar onlara göre karşı taraftı ve kaybetmeleri gerekiyordu.

Slovenler ve Hırvatlar ise ABD’nin değil müttefikleri olan, özellikle iktisadi açıdan ABD’ye rakip olmaya ve ona karşı bir güç olmaya çalışan Avrupa’nın özellikle Almanya ve Avusturya’nın arka bahçesi ve tarihi kültürel parçasıydı. Dolayısıyla ABD açısından amaçlarına en uygun araçlar Boşnaklar ve Arnavutlar olarak ortaya çıkıyordu. Bu yüzden ABD Bosna’ya, Afganistan gibi yerlerde savaşmış, iyi savaşçı ve acımasız olarak bilinen 4 ila 5 bin mücahit gelmesini sağlamış veya izin vermiştir. Arnavutlar ise Sırbistan’ın zayıf karnı olarak Sırbistan’ı pasifize etmek için kullanılmıştır.

Batı dünyasının geçmişine bir bakış Batı’ya has bir özelliği ortaya koyar: Kendini karşıtıyla belirlemek. Bunun temel açılımı ise kendisinin kim olduğunu karşıtı saydığının kim olmadığının belirlemesidir. Kendisini iyi ve karşıtlarını kötü olarak tanımlayan bu yaklaşım günümüzde ABD’nin diplomaside sıkça öne sürdüğü ‘Şer Devletler’ ve ‘Şer Ekseni’ gibi adlandırmalarda açığa çıkmaktadır. Soğuk Savaş dönemi yerini insan hakları , demokrasinin yayılması, toplumların kurtarılması kisveleri altında yapılan Sıcak Savaşlar dönemine bırakmıştır.

Doğu Avrupa’daki sosyalist rejimlerin 1989 sonuna doğru teker teker yıkılmaya başlaması, Türkiye ve Yunanistan dışında, bu rejimleri benimsemiş olan Balkan ülkelerinde de etkisini göstermiştir.

Bulgaristan’da 35 yıldır iktidarda bulunan Todor Jivkov gitmiş yerine Dışişleri bakanı olan Petar Mladenov gelmiştir. Bulgaristan böylece daha yumuşak bir sisteme daha yumuşak bir geçiş yapmıştır131.

Romanya ise Bulgaristan gibi yumuşak bir geçiş yapamamıştır. 25 yıldır iktidarda bulunan Nicolae Ceausescu bütün Doğu Bloğu’nu sarsan değişmeye direnince ayaklanma sonucu devrilerek ve kaçmaya çalışırken yakalanıp, ülke yönetiminde söz sahibi olan eşi Elena Ceausescu ile birlikte kurşuna dizilmiştir. Romanya’da değişme yanlılarının oluşturduğu ılımlı sol eğilimi Ulusal Selamet Cephesi İon İliescu liderliğinde yönetimi ele geçirmiştir.

Arnavutluk’ta Enver Hoca’nın 1985’te ölümünden sonra başa gelen Ramiz Alia 1990 başından itibaren bir dizi ekonomik-siyasal önlemler alarak bu değişimlerden etkilendiğini göstermiştir. Bu ülkede Nisan 1990’da başlayan gösteri ve ayaklanmalar sonucu hem dış politikada SSCB ve ABD ile ilgili iliş kiler kurmaya başlamıştır, hem de ülke içinde çok partili düzene geçilmiştir.

      

131 İlhan Uzgel,Doğu Blokunda Sosyalist Rejimlerin Çöküşü Balkanlar ve Türkiye, TDP, Kurtuluş

Savaşından Bugüne, Olgular, Belgeler, Yorumlar, 1980-2001, Cilt 2, ed. Baskın Oran, İletişim Yayınları, İstanbul, 2001, ss.480-498.

Yugoslavya’daki rejim değişikliği ise, bu ülkenin kendisine özgü yapısından dolayı , tüm bu ülkelerden daha farklı bir biçimde yaşanmıştır. Bu ülke zaten diğer tüm doğu Avrupa ve Balkan ülkelerinden gerek ekonomik yapısı, gerek etnik yapısı ve federal sistemi, gerekse dış politikası açısından farklılık gösteriyordu. Dolayı sıyla, zaten hassas dengeler üzerinde duran Yugoslavya’da rejim değişikliğiyle birlikte, bir parçalanma sürecine de tanık olunmuştur 132.

1.9. YUGOSLAVYA’DA CUMHURİYETLERİN AYRILIŞI