• Sonuç bulunamadı

II. İHVAN-I SAFA VE RİSALELERİ

II.VII. İhvan-ı Safa Risalelerinin Basımı

3.1. İhvan-ı Safa’nın Kötülük Problemine Bakış Açısı

İhvan-ı Safa, bu âlemi yaratan ve idare eden Yüce Allahın, her şeyi hikmetiyle yaratıp düzene koyduğuna, dolayısıyla âlemde gerçek anlamda kötülük olarak nitelendirilebilecek herhangi bir problemin bulunmadığına inanmaktadır. Bununla birlikte ahlaki kötülük olarak nitelendirilen ve insan iradesinin etkisiyle gerçekleşen kötülüklerden insanın kendisini sorumlu tutmakta ve bu tür kötülükleri, Tanrı’nın varlığı veya Onun sıfatları için bir problem olarak görmemektedir.474 İhvan-ı Safa’nın, kötülük problemi konusunda iyimser (optimist) ve tekçi (monist) bir yaklaşıma sahip olduğunu söylemek mümkündür.

İhvan’a göre insanlar, dünyaya gelişinden bu yana, âlemdeki kötülüklerin meydana geliş nedenini merak edip araştırmışlardır. Ancak kötülüklerin bu âlemde var olma nedeni, onların gerçek failinin kim olduğu ve köklerinin nereye dayandığı konularında fikir birliğine varamamışlardır. Dolayısıyla bu konu, ilgili âlimlerin kendi aralarında ihtilafa düşüp birçok fırka ve mezhebe ayrıldığı temel konulardan birisi haline gelmiştir. Bunun sebebi ise onların, iyilik ve kötülüğün ne olduğunu, bunların hangi arızi sebeplerle meydana geldiğini bilmemeleri, yani bu konuda cahil/bilgisiz olmalarıdır.475

İhvan-ı Safa’nın, risalelerinde ele aldığı bütün konularda iddialarını dile getirirken hiçbir tereddüt göstermemesi ve kendilerinden emin bir şekilde davranmasıyla belirginleşen üslubu, burada da kendisini göstermektedir. Bu tutum, yerine göre özgüven olarak değerlendirilebilir. Ancak kesin veya yeterli delillerin bulunmadığı, daha çok yoruma ve kişisel görüşlere göre farklı değerlendirmelere açık olan bazı konularda bu tutum, ilmi/bilimsel bir tutum olarak değerlendirilmeyip eleştirilebilir.

İhvan, felsefeci, âlim ve hâkimlerin, varlıkların başlangıcı ve kâinatın asılları konusunda araştırma yaptıklarını, ancak bunlardan birisinin uygun gördüğü görüşün diğerleri tarafından uygun görülmediğini ve bu nedenle aralarında ihtilafın meydana

474 Bkz. İR, el-Camia, C. V. s. 38-39. 475 Resail, 42. Risale, C. III, s. 480.

87

geldiğini ifade eder. Örneğin Senevîye/Zerdüştlük ve Maniheistler, iki aslı (Nur ile Zülumat); Nasara/Hıristiyanlar, üç aslı (Baba, Oğul, Kutsal Ruh); Tabiatçılar/Materyalistler, dört aslı (ateş, hava, su, toprak); diğer gruplardan bazıları beş, bazıları altı, bazıları yedi, bazıları sekiz, bazıları ise dokuz aslı kabul etmiş ve bu gruplardan her birisi, kendi tutunduğu sayı konusunda ısrar edip diğerlerinden gafil kalmışlardır. İhvan’a göre bu konuda hakikati bulan ve en isabetli kararı verenler Pisagorcu filozoflardır. Onlar, varlıkların, sayıların tabiatlarına göre yaratılıp düzene konulduğunu dile getirmekle, her hak edene hakkını vermişlerdir.476 İhvan, Pisagorcuların bu görüşünü kabul etmekte ve bu yolu/mezhebi, kendi kardeşlerinin yolu/mezhebi olarak ilan etmektedir.477

İhvan, âlemin sonradan ortaya çıktığına inanan iki kesim olduğunu söyler. Bunlardan birincisi; peygamberler, onlara tabi olanlar ve tevhit ehli olan filozoflardır. Bu gruba göre âlem sonradan var edilip bir sanat eseri olarak ortaya konulmuştur. Onu yoktan var edip yaratan, diri, kadir ve hikmet sahibi olan tek nedeni Yüce Allah’tır. İkinci grup ise, âlemin sonradan ortaya çıktığına ve bir sanat eseri olduğuna inanmakla birlikte, onun kadim ve ezeli iki nedeninin bulunduğuna inananlardır. Bunların böyle bir inanca sahip olmalarının sebebi, oluş ve bozuluş (kevn’u-fesat) âlemi olan Ay-altı âlemindeki kötülüklere bakıp onlara bir anlam verememeleridir. Onlara göre âlemin yaratıcısı birdir. Ancak onu sonradan kötülük ve bozgunculukla dolmaya terk etmiş, buna engel bırakmamış ve bu durumu değiştirmemiştir. İlk Yaratıcının bu âlemdeki çirkin ve kötü işleri engellemeye gücü yetmediğine hükmeden bu grup, “her fiil ancak

etken olan bir fail ile meydana gelir” ilkesinden yola çıkarak bu çirkin ve kötü fiiller

için başka bir nedenin bulunmasının zorunlu olduğu kanaatine varmışlardır.478 İhvan, bu grubu, cahillikle, ilimden yeterli bir şekilde nasiplenmemekle eleştirir.

İhvan, iki asıldan bahsedenlerin de iki gruba ayrıldığını söyler. Bunlardan birinci grup, Zerdüşt ve Mani’ye tabi olanlar ile bazı filozoflardır. Bunların iddiasına göre, iyiliklerin faili Nur/iyilik, kötülüklerin faili ise Karanlık’tır. Bunlar, birbiriyle çekişen insanlar ve hayvanlar arasında meydana gelen savaşlara, düşmanlıklara vb. hallere bakarak bir kıyasta bulunmuş ve şu hükme varmışlar: âlemin ortaya çıkışının nedeni, birbiriyle çekişen; biri iyi, diğeri kötü olan iki faildir. İhvan, bu görüşü reddeder ve bu

476 1: Yüce Allah; 2: Külli Akıl; 3: Külli Nefs; 4: Tabiat; 5: Heyula; 6: Mutlak Cisim; 7: Felekler/Gök

Cisimleri; 8: Unsurlar (ateş, hava, su, toprak); 9: Müvelledat (madenler, bitkiler, hayvanlar, insanlar).

477 Resail, 33. Risale, C. III. s. 199-200. 478 İR, 42. Risale, C. III, s. 370-371.

görüşü savunanları, anlayış kıtlığı ve ilimden yeterince nasiplenmemekle suçlar. Bazı Yunan filozoflarından oluşan ikinci grup ise, nedenlerden birisini etken, diğerini ise edilgen kabul ederler. Onların iddiasına göre, âlemdeki fiillerin birbiriyle zıtlaşması, failler için acizlik ve noksanlık doğurmuş, bunun sonucunda âlemin terkibi ve göklerin yaratılışında yetersiz bir düzen ortaya çıkmış, dolayısıyla âlemde genel bir bozukluk kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu görüşün gerçeği yansıtmadığını ifade eden İhvan, bütün genişliğine ve büyüklüğüne rağmen âlem ve içindeki varlıkların sağlam yaratılış ve düzeninin, bu gruptakiler dâhil herkes tarafından açık bir şekilde görüldüğünü dile getirir ve bu görüşü de reddeder.479

İhvan-ı Safa, Zerdüşt’ü kendisine kitap gönderilen bir peygamber olarak görmesine ve yerine göre onun kitabından örnekler vermesine rağmen,480 ona tabi olan, onun öğretisine inananların bazı görüşlerini batıl ilan etmekten geri durmamaktadır. Yine Haranlı, müvahhid (Allah’ı bir kabul eden) ilahiyatçı bir filozof olarak tanıttıkları Eski Yunan filozofu Pisagor’a da büyük bir önem atfetmelerine, onun metodunu uygulamalarına ve onu kendilerine üstat, mezhebini de kendilerine mezhep olarak ilan etmelerine481 rağmen, Pisagorculara atfedilen ruh göçü görüşünü kabul etmemiş ve bunu batıl bir inanç olarak değerlendirmişlerdir.482 Bu durum, İhvan’ın, Pisagorculara atfedilen reenkarnasyon/ruh göçü inancının, bizzat Pisagor tarafından paylaşıldığına inanmadıklarını göstermektedir. Eğer İhvan, Pisagor’un ruh göçüne inandığını kabul etseydi, onu bir müvahhid olarak tanıtmaz, kendilerine üstat kabul etmez; onun mezhebini de kendi mezhepleri olarak ilan etmezdi.

Zerdüşt’e tabi olanlar ve bazı Yunan filozoflarının görüşlerini reddeden, onları cahillikle suçlayan İhvan-ı Safa’nın bu tutumu, eklektik/seçmeci bir metot uyguladıklarını göstermektedir. Yani tüm alıntı ve etkilenmelere rağmen, önlerinde buldukları her fikir ve görüşleri olduğu gibi almamış; Kur’an-ı Kerim’e açık bir şekilde aykırı gördükleri fikir ve inançları batıl ilan edip reddetmişlerdir. Bu da onların ilkesel bir tutum geliştirme ve kendilerine özgü bir felsefe ortaya koyma çabasını göstermeleri açısından önem arz etmektedir.

479 Resail, 42. Risale, C. III, s.462-463.

480 Bkz. Resail, 8. Risale, C. I, s. 291-292. Burada Allah tarafından gönderildiği ifade edilen Zerdüşt’ün

kitabından; sanatların babadan çocuklarına geçişinin farz kabul edilmesi ile ilgili örnek verilmiştir.

481 Resail, 33. Risale, C. III. s. 200.

482 Bkz. Resail, 1. Risale, C. I, s. 48-49, 55; 3. Risale, C. I, s. 138, 140; 5. Risale, C. I, s. 208, 226; 22. Risale, C. II, s. 197; 31. Risale, C. III, s. 94, 125; 32. Risale, C. III, s. 178, 181, 198-199; 33. Risale, C.

89

Bu âlemde iki neden/fail olduğu iddiasını çok çirkin ve kötü görüşler olarak nitelendiren İhvan, şöyle bir değerlendirme yapar. “İki kadim/ezeli fail, ya her konuda

ittifak eder, ya ihtilaf eder, ya da bazı konularda ittifak eder, bazılarında ise ihtilaf ederler. Eğer her konuda ittifak ediyorlarsa, zaten iki fail değil tek fail vardır demektir. Eğer her konuda ihtilaf ediyorlarsa, birisi yok hükmündedir. Eğer bazı konularda ittifak bazı konularda ise ihtilaf halindeyseler, o zaman da onları uzlaştırabilecek üçüncü bir fail var demektir. Bu durumda da iki değil üç tane fail var demektir. Üç ve daha fazla nedenden/failden bahsedenler de iki nedenden/failden bahsedenler gibi çirkin bir görüş ileri sürmektedirler. Asıl doğru olan, bu âlemin tek nedeni/faili olduğunu dile getirenlerin görüşüdür.”483

El-Camia adlı risalede İhvan, iki asıldan bahseden bazı filozofların kastının aslında Külli Akl ve Külli Nefs olduğunu ifade eder. Örneğin: madde ve suret, levh ve kalem, ışık ve karanlık, cevher ve araz, ruhani ve cismani, bast ve kabz (genişleme ve daralma), muhabbet ve şevk, hareket ve sükûn, varlık ve yokluk, zaman ve mekân, dünya ve ahiret, neden ve nedenli, zahir ve batın, yüksek ve alçak, saydam ve yoğun gibi dile getirilen bütün ikililerden birisiyle Akıl, diğeriyle Nefis kastedilmiştir.484

İhvan’ın burada söz konusu ettiği filozoflar, âlemin tek yaratıcı faili olduğuna inanan filozoflar olmalıdır. Çünkü âlem ve içindekilerin iki asıl fail nedeni olduğunu iddia edenler, bu failden birisinin iyiliği diğerinin ise kötülüğü temsil ettiğini iddia ederler. Hâlbuki İhvan’ın burada verdiği örneklerde iyiliği ve kötülüğü temsil eden, birbirinin düşmanı olan iki fail neden yoktur. Aksine birbiriyle bütünlük sağlayan ve birbirinden ayrılamayan iki fail nedenden bahsedilmektedir. Önceki paragraflarda da ifade edildiği üzere İhvan, âlem ve içindekilerin varlığı için iki fail neden olduğunu iddia edenlerin görüşünü reddetmiş ve onları cahillikle suçlamıştır. İhvan’a göre, Peygamberler ile filozoflar, Yüce Allah’ın bütün yönleriyle tek olduğu, şeriki ve benzerinin olmadığı; O’nun dışındaki diğer bütün varlıkların çift, müellef ve mürekkep oldukları konusunda ittifak etmişlerdir. Yüce Allah, cismani âlemi yaratmayı dilediği zaman önce iki aslı, yani heyula ve sureti sonra da onlardan mutlak cismi yaratmıştır.485

İhvan, iyilik ve kötülüğün birbiriyle örtüşmeyen iki zıt fiil olduğunu ve birbirinden farklı iki ayrı yaratıcıya sahip olduğunu iddia eden düalistlerin görüşleriyle

483 Resail, 42. Risale, C. III, s. 462-463. 484 Bkz. İR, el-Camia, C. V. s. 184-188

ilgili şöyle bir değerlendirme yapar: “Bu iddiayı ortaya atanlar, kesin kanıtın gereği

olan hakikatten sapmışlardır. Eğer iyiliğin faili bütünüyle iyi ve kötülüğün faili de bütünüyle kötü ise, o zaman iyi olmanın gereği, kötülüğü bertaraf etmektir. Ayrıca iyi, kalıcı olmaya (beka) çağırırken kötü, yok olup gitmeye (fena) çağırmaktadır. Eğer beka, ezeli ve kadim olanın, fena ise yokluğun sıfatlarından ise, o zaman beka sahibinin aynı zamanda fena sahibi olması ve varlığı itibariyle fena’dan önce gelmesi gerekir. İkinci olan ilk olana tabi olmak zorundadır. O halde düalistlerin görüşleri, geçerliliğini yitirmiş, zorunlu olarak Yaratıcı’nın birliği ortaya çıkmıştır. Yüce Yaratıcı bakımından düşünüldüğünde, kötülüğün yaratmaya konu olmadığı, kaza ve kaderin kötü olmadığı, ayrıca mahlûkatın/yaratılan varlıkların kötülük işlemekle malul olduğu ortadadır.”486

“Eğer kötülüğün (şer) yaratılışta bir aslı yoksa kötülük nereden, nasıl ve niçin meydana gelir? şeklinde bir soru sorulacaksa, biz şu şekilde cevap veririz” diyen İhvan,

şöyle bir değerlendirme yapar: “Yüce Allah’ın cömertliği sayesinde Akl’a külli hayır ve

salt cömertlik feyezan etmiştir. Bu nedenle öncelik, tamlık, yetkinlik ve varlık önceliği bakımından Akıl, diğer şeylere göre üstündür. Varlık sıralamasında Akıl’dan sonra geldiği için Nefis, eksiktir ve bu eksiklik, onda bir yetersizlik (acziyet) meydana getirir. Bu durum Nefisten sonra gelen Tabiat (ilk heyula), Mutlak Cisim, Unsurlar (dört Unsur) ve Müveledat (madenler, bitkiler hayvanlar ve insanlar) için de söz konusudur. Yani aşağıya doğru geldikçe yeterlilik, etkinlik, tamlık ve mükemmellik azalır. Her bir varlıktan sonra gelen ve ondaki yeterliliklere sahip olmamasından kaynaklanan eksiklikler, kötülük olarak isimlendirilir. Kendisinden üstteki varlığın seviyesine ulaşmaktan gafil olup kendisinin bulunduğu aşağı, rezil konumuna razı olan bir varlığın durumu, iyilikten ve mutluluktan tamamen yoksun “salt kötülük” olur. Aynı şekilde kendisinden bir üstteki varlığın seviyesine yükselen bir varlığın durumu da “salt iyilik” ve “salt mutluluk” olur.”487

Yaratmaya konu olma bakımından kötülüğün bir aslının bulunmadığını iddia eden İhvan’a göre, yetkinliğe ulaşma konusundaki yetersizlik ve eksiklik olan kötülük, yok olup gitmeye mahkûmdur. Tek Tanrı’nın varlığı ispatlanacak; birisi kötülük diğeri

486 İR, el-Camia, C. V. s. 33. Tanrı’yı mutlak iyi bir varlık olarak kabul eden Hegel de kötülüğü yokluk,

geçersizlik ve varlıksızlık olarak nitelendirmiştir. Bkz. Naim Şahin, agm, s. 72.

91

de iyilik olmak üzere iki Tanrının varlığına inanan düalistlerin Tanrıları da kötülükle birlikte ortadan kalkacak ve şirk bitecektir.488