• Sonuç bulunamadı

4. TENKİT EDİLDİĞİ HUSUSLAR

4.3. İhtilat Dönemi

Sözlükte aklın bozulması, söz ve fiillerdeki uyumsuzluk, yaşın ilerlemesi, gözlerin iyi görememesi, hastalık, kişinin malının, kitaplarının kaybolması veya yanması, uğradığı ani bir üzüntüden dolayı oluşan rahatsızlık sonucu ortaya çıkan hafıza

138Zehebî, Siyeru Alami’n-Nübelâ, V, 271. 139Yâkût el-Hamevî, Mu’cemu’l-Üdebâ, II, 275. 140

Zuhruf 43/13.

141İbn Hallikân Vefâyatu’l-Âyân, IV, 85. 142

Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, VI, 413-418; İbn Hacer, Tehzîb, IV, 56-59.

143

39

bozukluğuna uğrama sürecidir. İlerlemiş yaşında bu afetlere uğrayan kişi ihtilata uğradı denir. Böyle bir durumda ihtilata uğrayan kişinin ihtilat öncesi rivayetleri alınır. İhtilat sonrası rivayetleri kabul edilmez.144Âlimler İbn Ebî Arûbe'nin ömrünün sonlarına doğru hafızasının zayıfladığı hususunda görüş birliği içersindedirler. İhtilat dönemi olarak adlandırılan bu dönemde Kûfe’den çıkıp Basra’ya yerleştiği, Kûfe’de kendisinden hadis dinleyenlerin ceyyîd oldukları ifade edilmektedir. Saîd’in ihtilat dönemi geçirdiğine dair ihtilaflar olmasa da ihtilatın ne zaman başladığı ve ne kadar sürdüğü hususunda ihtilaf edilmiş kimileri bu dönemden 10, kimileri 5 yıl olarak bahsetmişlerdir. İhtilat dönemini beş yıl olarak kabul edenlere göre, hafızası 145 (763) yılından itibaren zayıflamıştır. Yahya b. Maîn İbn Ebî Arûbe’nin İbrahim b. Hasan’ın yenilgisinden sonra ihtilata düştüğünü bunun da 142 senesinde gerçekleştiğini bu döneme kadar kendisinden işitilenlerin sahih olduğunu söylemektedir. İbn Türkmânî de 142 senesinde ihtilata düştüğünü ve bu dönemin 14 sene sürdüğünü, Yezîd b. Hârûn, 142 senesinde Saîd b. Ebî Arûbe’yi gördüğünü ve o zaman rivayetlerinin münker sayıldığını söylemektedir. Ayrıca Yezîd b. Zür’a onun ilk ihtilata düştüğü zamanı Süleyman et-Temîmî’nin vefat ettiği gün olarak ifade ederken, cenazeye katılırken nereye geldiğini sorup Süleyman et- Temîmî’nin cenazesine gelindiği cevabı üzerine “Süleyman et-Temîmî kim?”diye sorduğundan bahseder. Muhaddislerin çoğunluğu onun ihtilata düşme vaktini İbrahim b. Hasan’ın yenilgisinden sonra 145 senesi olarak gösterirler. 132 yılında gerçekleşen bir tâûn hastalığı salgınında ihtilata düştüğü söylense de, kuvvetli olan görüş 145 senesinde ihtilata düştüğüdür. Ölümüne kadar devam eden bu dönemde kendisinden rivayet edilen hadisler münker sayılarak delil olmaya elverişli bulunmamıştır. İbn Hıbbân ihtilât süresini beş yıl olarak kabul eder ve onun 150(767) yılında öldüğünü rivayet eder. İhtilat süresini 10 veya 13 yıl kabul edenler 156 ya da 157 senesinde vefat ettiğini söylerler.145Abdulvehhâb el- Haffâf, İbn Ebî Arûbe’nin 148 yılından itibaren ihtilata düştüğünü ve bundan sonra dokuz sene yaşadığını, söylemektedir. Nitekim bu dönemde Katâde Enes’ten yahut Enes Katâde’den şeklinde hadis rivayet ettiği söylenmektedir.146İbn Hıbbân ihtilat dönemine ait rivayetlerinin delil sayılmamasının

144Sehâvî, Fethu’l-Muğîs,III, 366. 145

Nâfiz Hüseyin Osman, a.g.e.,s., 6-8.

146

40

iyi olacağını, onun Yezîd b. Zür’a, Abdullah b. Mübârek gibi muhaddisler tarafından ihtilat öncesine ait nakledilen rivayetlerinin delil olarak kullanılabileceğini belirtmiş- tir.147Sahîhayn'da yer alan rivayetlerinin hafızasının zayıflamasından önceki döneme ait olduğu bilinmektedir. Nitekim Nâfiz Hüseyin Osman Eseru İhtilâtu Saîd b. Ebî Arûbe alâ Merviyyâtihi fi’l-Kütüb-i Sitte adlı eserinde Saîd’den ihtilat öncesi hadis dinleyen ve Kütüb-i Sitte’de rivayetlerine yer verilen aralarında Hâlid b. Hâris, Abdi’l-A’lâ b. Abdi’l-A’lâ, Abdulvehhâb b. Atâ, Yahya b. Saîd el-Kattân, Yezîd b. Zür’a, Yezîd b. Harun, Abdullah b. Mübârek, Muhammed b. Beşir, Abdete b. Süleyman, İsmail b. Uleyye, Ravh b. Ubâde’nin bulunduğu onbeş kişiyi ve ihtilat sonrası için de aralarında Muhammed b. Ca’fer ve Vekî’ b. el-Cerrah’ın bulunduğu beş kişiyi sayar.148

Sonuç olarak Saîd b. Ebî Arûbe’nin hayatını anlattığımız bu bölümde, onun ilmî kişiliğini, hoca-talebe ilişkisi içinde nasıl bir dönem geçirdiğini ve muhaddisler tarafından nasıl anıldığını göstermeye çalıştık. Saîd’in hayatı deyim yerindeyse ihtilat öncesi ve sonrası şeklinde iki bölümde incelenmektedir. Müdellis ve kaderi oluşunu bu dönemle içiçe zikredersek muhaddisler İbn Ebî Arûbe’nin bu yönleri üzerine tartışmışlar, fakat çoğunluğu İbn Ebî Arûbe’nin sika olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Hafızasının kuvveti, mükemmelliği, ezber yeteneği, ilmî konulara vukûfiyeti muhaddislerce övülmüş, bununla birlikte tedlis yapması, ömrünün sonlarına doğru ihtilata düşmesi ve kaderî olması gibi sebeplerle de eleştirilmiştir. Genel olarak ihtilat öncesi rivayetlerinin kabul gördüğü, ihtilat sonrası rivayetlerinin ise münker sayılarak delil olmaya elverişli bulunmadığı görülmektedir. Kitâbu’l-Menâsikte’ki rivayetlerinin ise hangi döneme ait olduğu net olarak bilinmemekle beraber, Kitâbu’l- Menâsik’in râvisi Abdi’l-A’lâ’nın kendisine nispet edilen “Tâûndan önce Saîd b. Ebî Arûbe’den ihtiyacım olan rivayetleri tamamladım” sözü ve Abdi’l-A’lâ’nın ihtilattan önce İbn Ebî Arûbe’den hadis işittiği hususunda ittifak edilmesi Kitâbu’l-Menâsik’in ihtilat öncesi döneme ait olduğu izlenimi uyandırmaktadır.

147

İbn Hıbbân, a.g.e., VI, 360.

148

41

İbn Ebî Arûbe’nin eleştirildiği bir diğer yönü de tedlis yapmış olmasıdır. Hadis işitmediği halde işitmiş gibi rivayette bulunduğu muhaddisleri Nesâi bir kitapta toplamıştır. Fakat dönemi itibariyle düşünüldüğünde isnad tedlisi yapmak çok eleştirilen bir durum olarak görülmese gerektir.

Saîd b. Ebî Arûbe’nin ihtilat dönemi kadar önemli olan bir diğer yönü de kaderî oluşudur. Fakat kaynaklar Katâde’nin kaderle ilgili görüşlerine yer verirken, Saîd b. Ebî Arûbe hakkında “kaderîdir” denmek dışında, bu husustaki görüşleriyle ilgili bir bilgi vermemektedir. Bu itibarla dönemin siyasi ortamından ve hocasının görüşlerinden etkilenmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Nitekim Saîd’e öğrencilik ve kâtiplik yapmış olan Abdi’l-A’lâ’nın da kaderî olduğu belirtilmektedir. Silsile halinde devam eden bu anlayışın kulun kendi fiilerini yaratıp yaratmaması noktasında olduğunu belirtmekte fayda vardır. Hadis tarihinin çok kıymetli bir döneminin önemli sayılabilecek muhaddislerinden olan Saîd b. Ebî Arûbe, Basra’da hadisleri ilk tasnif eden kişi olarak da üzerinde durulmayı hak eden bir muhaddistir.

42

İKİNCİ BÖLÜM

1. KİTÂBU’L-MENÂSİK

Benzer Belgeler