• Sonuç bulunamadı

Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım dilenin. Allah, sabredenlerle beraberdir. (Bakara Sûresi/2: 45, 153)

Ancak hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesna. (Asr Sûresi/103: 3)

(Peygamberliğin zirve temsilcisi) Peygamber! … Eğer sizden sabır ve irade kahramanı yirmi kişi olsa, (eşit savaş şartlarında) ikiyüz kişiye galip gelir. Eğer sizden yüz kişi olsa, küfredenlerden bin kişiye galip gelir... (Enfal Sûresi/8: 65)

Eğer sabreder, (direnir) ve Allah’a karşı gelmekten sakınıp takva dairesinde kalarak O’nun koruması altına girerseniz, düşmanlarınız hemen şu dakikada üzerinize geliverecek olsalar, Rabbiniz beş bin formalı, nişanlı melekle size imdat edecektir. (Âl-i İmran Sûresi/3: 125)

Ey iman edenler! Sabredin; birbirinize sabır tavsiyesinde bulunun ve sabırda yardımlaşın; Allah’a ibadet ve O’nun yolunda cihad mevzuunda sürekli uyanık, daima hazırlıklı ve tam bir dayanışma içinde bulunun; ve Allah’a karşı gelmekten sakınıp takva dairesi içinde kalın. Umulur ki, böylece (dünyada da Âhiret’te de) kurtuluşa ve gerçek mazhariyetlere erersiniz. (Âl-i İmran Sûresi/3: 200)

Hiç şüphesiz sizi korku, açlık ve maldan, candan, hasılattan eksilme gibi unsurlarla bir şekilde imtihan ederiz. Müjdele o sabırlıları: Ki onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, “Biz Allah’ınız (O’nun mahlûku, O’nun kulları, O’nun mülküyüz; O, mülkünde dilediği gibi tasarruf eder) ve zaten O’na dönmekteyiz.” der (ve bu inançla, bu şuurla davranırlar). (Bakara Sûresi/2: 155-156)

Onlar, Rabb’ilerine içten inanmış bir grup genç yiğitti ve Biz de, gerçeğe bağlılıklarını daha da arttırdık. Kalblerine tam bir kuvvet ve metanet verdik. (Kehf Sûresi/18: 13-14)

“Şimdi içinizden birini şu para ile şehre gönderin. Yiyeceklerin en temiz ve helâl olanından arasın ve ondan bir miktar alıp getirsin. Fakat çok gizli ve dikkat çekmeyecek şekilde hareket etsin de, varlığınızı ve bulunduğunuz yeri hiç kimseye sakın hissettirmesin. Kesinlikle bilin ki, eğer yerinizi öğrenir de sizi ellerine geçirirlerse, ya sizi taşlayarak öldürürler, ya da kendi dinlerine, kendi yaşayışlarına döndürürler; bu takdirde de artık

ebediyen felah bulmazsınız.” (Kehf Sûresi/18: 19-20)

Risale-i Nur’un yolu, maddî–manevî feragat yoludur; bu yolda intikam duygusu yoktur

Risale-i Nur’un yolu, maddî–manevî feragat yoludur. Ben maddî ve manevî her şeyimi feda ettim, her musibete katlandım. Her işkenceye sabrettim. Bu sayede iman hakikati her tarafa yayıldı. Bu sayede Nur irfan mektebinin yüz binlerce, belki de milyonlarca talebeleri yetişti. Artık bu yolda, iman hizmetinde onlar devam edeceklerdir. Ve benim maddî ve manevî her şeyden feragat yolumdan ayrılmayacaklardır. Yalnız ve yalnız Allah rızası için çalışacaklardır. Bize eza ve cefa edenlere karşı hiç bir talebemin kalbinde zerre kadar intikam emeli beslememesini ve onlara mukabil Risale-i Nur’a sadâkat ve sebatla çalışmalarını tavsiye ederim.221

Hizmetteki sıkıntılara tahammül ve sabır göstermek

Madem Âhiret için, hayır için, ibadet ve sevap için, iman ve Âhiret için Risale-i Nur ile bağlanmışsınız; elbette mevcut ağır şartlar altında her bir saati yirmi saat ibadet hükmünde ve o yirmi saat ise Kur’ân ve iman hizmetinde manevî mücahede olması hasebiyle yüz saat kadar kıymetli ve yüz saat içinde böyle her biri yüz insan kadar ehemmiyetli olan hakikî mücahid kardeşlerle görüşmek, kardeşlik bağı oluşturmak, (karşılıklı) kuvvet vermek ve almak, tesellî etmek ve mütesellî olmak, hakikî bir dayanışma ile kudsî hizmete sebatla devam etmek, güzel seciyelerinden istifade etmek, Medresetü’z-Zehra’nın şakirtliğine liyakat kazanmak için açılan bir imtihan meclisi olan şu Medrese-i Yûsufiye’de tayınını ve Kader’ce takdir edilen kısmetini almak, mukadder rızkını yemek ve o yemekte sevap kazanmak için buraya gelmenize şükretmek lâzımdır.

Bütün sıkıntılara karşı zikredilen şu faydaları düşünüp, sabır ve tahammülle mukabele etmek gerekir.222

Tam bir teslimiyetle sabır ve temkinde bulunmak,

hayal kırıklığına düşmemek, ümidin aksine gelişmeler sebebiyle me’yus olmamak, geçici fırtınalarla

sarsılmamak; enaniyet ve rekabetten korunmak, soğukkanlı ve ihtiyatlı olmak gerekir

Madem biz, çok emarelerle inayet altındayız ve madem gayet çok ve insafsız düşmanlara karşı Risale-i Nur mağlûp olmadı, Eğitim Bakanı’nı ve Halk Partisi’ni bir derece susturdu ve madem bu kadar geniş bir sahada ve bizimle ilgili meseleyi pek ziyade büyüterek hükümeti telaşa düşürenler, her halde iftiralarını ve yalanlarını bir derece gizlemeye bahanelerle çalışacaklar, [öyleyse] elbette bize lâzımdır ki: tam bir teslimiyetle sabır ve temkinde bulunmak, bilhassa hayal kırıklığına düşmemek, bazen ümidimizin aksine gelişmeler sebebiyle me’yus (ümitsiz) olmamak ve geçici fırtınalarla sarsılmamak!

Evet, gerçi hayal kırıklığı, ehl-i dünyanın morallerini ve şevklerini kırar;

fakat meşakkat, mücahede ve sıkıntıların altında Cenab-ı Allah’ın yardımlarını ve rahmetinin iltifatlarını gören Risale-i Nur şakirtlerine hayal kırıklığı, gayretlerini, daha da ileri atılmalarını ve ciddiyetlerini takviye etmek lâzım geliyor. Kırk sene evvel ehl-i siyaset, beni geçici cinnet isnadıyla tımarhaneye sevkettiler. Ben onlara dedim: Sizin akıllılık dediğinizin çoğunu ben akılsızlık biliyorum; o çeşit akıldan istifa ediyorum;

ُن ُ ُ ْ ا َ َ َ ْ ِا ىَ َ ْ ا ِر َ َ َ َ ْ ِ ـَ َو ٌن ُ ْ َ ِس ا ُ َو

(Bütün insanlar, delidir; fakat herkes, hevâ-hevesi nisbetinde delidir.) kaidesini sizlerde görüyorum demiştim. Şimdi dahi beni ve kardeşlerimi şiddetli bir sorumluluktan kurtarmak düşüncesiyle bana o mahrem risaleden dolayı arasıra bir cezbe, geçici bir cinnet isnat edenlere aynı sözleri tekrarlamakla beraber, iki cihetle memnunum:

Birisi: Hadis-i sahihte vardır ki: “Avam halkın, bir kişinin akıllarının tavrı haricindeki yüksek hallerini mecnunluk, divanelik saymaları, o kişinin imanda ve itikatta kemale ulaştığına delâlet eder.”

İkinci cihet: Ben, bu hapisteki kardeşlerimin selâmeti, zulüm ve sıkıntıdan kurtulmaları için değil yalnız bir divanelik isnadını, belki tamam aklımı ve hayatımı feda etmeyi tam bir iftihar ve ferahla kabul ediyorum. Hattâ siz uygun görürseniz, o üç zatlara benim tarafımdan bir teşekkür mektubu yazılsın ve onları manevî kazançlarımıza ortak ettiğimiz bildirilsin.223

***

İlk ve son tavsiyemiz, dayanışmanızı muhafaza; enaniyet, benlik, rekabetten korunma, soğukkanlılık ve ihtiyattır.224

Risale-i Nur, sadık ve sebatkâr şakirtlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pekçok kıymetli neticeye karşılık fiyat olarak, o şakirtlerden tam ve hâlis bir sadâkat, daimî ve sarsılmaz sebat ve kırılmaz metanet ister

Risale-i Nur, kendi sadık ve sebatkâr şakirtlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pekçok kıymetli neticeye karşılık fiyat olarak, o şakirtlerden tam ve hâlis bir sadâkat ve daimî ve sarsılmaz sebat ister.

Evet, Risale-i Nur on beş senede medresede kazanılan kuvvetli tahkikî imanı on beş haftada ve bazılara on beş günde kazandırdığını, yirmi senede yirmi bin zat tecrübeleriyle şehadet ederler. Hem, uhrevî amellerde ortaklık veya katılım düsturuyla, her bir şakirdine, her bir günde binler hâlis lisanlar ile edilen makbul dua ve binler salih kişinin işledikleri salih amellerin sevaplarının bir mislini kazandırıp, her bir hakikî, sadık ve sebatkâr şakirtlerini amel bakımından binler insan hükmüne getirdiğini, buna birer delil olarak, İmam-ı Ali (radıyallâhü anh)’ın birer kerameti ve takdir ifadesi mahiyetinde Risale-i Nur’u üç defa haber vermesi ve yine Gavs-ı A’zam Abdülkadir-i Geylanî’nin (k.s.) Risale-i Nur’u çok önceden haber verme kerameti, tasvip ve teşvik ifade eden müjdesi, o halis şakirtlerin Cennet ashâbından olacaklarına dair müjde, pek kat’î ispat ederler. Elbette böyle bir kazanç, öyle bir fiyat ister.225

***

Bu dairenin verdiği büyük neticelere karşılık olarak sarsılmaz bir sadâkat ve kırılmaz bir metanet gerekir. Isparta kahramanlarının gösterdikleri harikalar ve dünya çapında övgüye lâyık Nur hizmetlerinin esası, harika sadakatleri ve fevkalâde metanetleridir. Bu metanetin birinci sebebi, iman kuvveti ve ihlâs hasletidir. İkinci sebebi, fıtrî cesarettir.

Onlara “Sizler cesaretle ve efelikle tanınmışsınız ve dünyaya ait ehemmiyetsiz şeyler için fedakârlık gösterirsiniz. Elbette Risale-i Nur’un

kudsî hizmetinde ve cihana değer uhrevî neticelerine mukabil, mertçe ve fedakârca cesaret ve metanet gösterip, sadakatinizi muhafaza edersiniz.”

dedim. Onlar da tam kabul ettiler.226

Her zaman ihtiyatlı davranmak gerekir

Risale-i Nur, bu havalide dahi, belki çok yerlerde, sizin faaliyetinizden şevke gelip, ziyade genişlediğinden ehl-i dünyayı düşündürüyor, dikkat nazarlarını çekiyor. Bazı ufak tefek ilişmek de ondan ileri geliyor. İhtiyat her vakit olduğu gibi yine lâzımdır. Hazret-i İmam Ali (radiyallâhu anh) iki defa

ْتَر َ َ ا ِ

(Gizli olarak parlar)227 demesi, Risale-i Nur perde altında parlar ve aydınlatır diye işaret ediyor. Mümkün olduğu kadar geçici rüzgârlara ehemmiyet vermeyiniz, bakmayınız. Zaten aranızdaki samimî dayanışma ve Şer’î istişare, sizi öyle şeylerden muhafaza eder.

İçinizde bulunduğunuz manevî şahsiyetin fikrini, o istişareyle bildirir.228 Elde nur varken, ihtiyat ve tedbir neden?

Diyorlar ki: “Madem sizin elinizdeki nurdur, topuz değildir; nura karşı çıkılmaz, nurdan kaçılmaz ve nurun gösterilmesinden zarar gelmez. Neden arkadaşlarınıza ihtiyatı tavsiye ediyorsunuz? Çok nurlu risalelerin halklara gösterilmesini menediyorsunuz?”

Bu suale karşı cevabın özet meâli şudur ki: Başlardaki başların çoğu sarhoş, okumaz. Okusa da anlamaz. Yanlış manâ verip ilişir. İlişmemesi için, aklı başına gelinceye kadar göstermemek lâzım geliyor. Hem çok vicdansız insanlar var ki, garaz veya tamah veyahut korku cihetiyle nuru inkâr eder veya gözünü kapar. Onun için kardeşlerime de tavsiye ediyorum ki: İhtiyat etsinler, ehil olmayanların eline hakikatleri vermesinler. Hem, ehl-i dünyanın vehimlerini tahrik edecek işlerde bulunmasınlar.229

Sarsılmaz metanet sahibi olmak; yapılması gerekeni yapmak ve itiraz eden şeyhlerle, hocalarla, muarızlarla uğraşmamak, münakaşa etmemek

Dinlerini bir oyun ve eğlence edinip onunla diledikleri gibi oynayan ve dünya hayatı kendilerini aldatmış bulunanları bırak! Sen sadece, kimse (Allah’a şirk koşma gibi) günahlar işleyerek helâke sürüklenmesin diye

Kur’ân’ı anlat, onunla nasihatta bulun. (En’âm Sûresi/6: 70)

Her topluluğun yöneldiği bir kıblesi, tuttuğu bir yol, takip ettiği bir hedef vardır. Siz, (kıbleniz, hedefiniz, yolunuz belli ve tam birlik halinde bir topluluk olarak) hayırlarda yarışın ve öne geçmeğe çalışın. Her nerede bulunursanız bulunun Allah, hepinizi (aynı yolda, aynı kıblede birleştirdiği gibi, bir gün) bir araya getirecektir. Şüphesiz Allah, her şeye hakkıyla güç yetirendir. (Bakara Sûresi/2: 148)

Madem biz böyle sarsılmaz, en yüksek, en büyük, en ehemmiyetli, fiyat takdir edilmez derecede kıymetli ve karşılığında bütün dünyası, canı ve cânânı verilse yine ucuz düşecek bir hakikatin uğrunda ve yolunda çalışıyoruz; elbette bütün musibetlere, sıkıntılara ve düşmanlara tam bir metanetle mukabele etmemiz gerektir. Hem, belki karşımıza aldanmış veya aldatılmış bazı hocalar, şeyhler ve zâhirde müttakîler çıkartılır;

bunlara karşı birliğimizi, dayanışmamızı muhafaza edip, onlar ile uğraşmamak lâzımdır, münakaşa etmemek gerektir.230

***

Vazifemiz, ihlâs ile, sebat ve dayanışma ile ve mümkün olduğu kadar ihtiyatla, Hz. İmam-ı Ali’nin “sirran tenevverat” şeklindeki irşadını fiilen tasdik etmek, ona göre hareket etmektir. Yoksa, muarızlara mukabele etmek ve onların hücumundan telâş etmek değil. Muvaffakiyet, Nurlar’a kapıların açılması, rağbet ile onların yayılması ise, Allah’a aittir, O’nun hükmüne dâhildir. “Vazifemizi yapıp, İlâhî vazifeye (hükme) karışmamak gerektir.” diye hem kendi adıma, hem sizin bedelinize teselli buldum.231

Zorluklar ne kadar artarsa, hizmette o ölçüde ciddiyet ve şevkle hareket etmek gerekir

Ben hem kendimde, hem bu yakındaki Risale-i Nur talebelerinde mübarek aylardan sonra bir yorgunluk ve şevkte bir usanç görüyordum.

Sebebini açıkça bilmiyordum. Şimdi, eskide söylediğim tahminî sebep, hakikat olduğunu gördüm. Şöyle ki:

Nasıl maddî hava fena ise, fena tesir ediyor; manevî hava da bozulsa, herkesin istidadına göre bir sarsıntı verir. Üç Aylar’da ve Muharrem

Ayı’nda İslâm âleminin manevî havası, bütün ehl-i imanın Âhiret kazancına ve ticaretine ciddî teveccühleri, himmetleri ve aydınlatmaları o havayı sâfileştiriyor, güzelleştiriyor, müthiş ârızalara ve fırtınalara mukabele ediyor. Herkes, o sayede ve sayesinde derecesine göre istifade eder. Fakat o mübarek aylar gittikten sonra, âdeta o Âhiret ticaretinin sergisi ve pazarı değiştiği gibi, dünya sergisi açılmaya başlıyor. Çoğu himmetlerde vaziyet bir derece değişiyor. Havayı zehirleyen kirli buharlar o manevî havayı bozar. Herkes, derecesine göre ondan zedelenir.

Bu havanın zararından kurtulmak çaresi, Risale-i Nur’un gözüyle bakmak ve zorluklar ne kadar ziyadeleşse, kudsî vazife itibariyle daha ziyade ciddiyet ve şevkle hareket etmektir. Çünkü başkaların füturu ve çekilmesi, ehl-i himmetin şevkini, gayretini ziyadeleştirmeye sebeptir.

Zira, gidenlerin vazifelerini de bir derece yapmaya kendini mecbur bilir ve bilmelidirler.232

TEVAZU, MAHVİYET, ENANİYETİ TERK,