• Sonuç bulunamadı

HİZMETİN ÂHİRET’E AİT MÜKÂFATLARI DÜNYADA BEKLENMEZ, İSTENMEZ

De ki: “Ben, başka değil, ancak sizin gibi bir beşerim. Şu farkla ki bana,

‘İlâhınız, ancak tek ilahtır.’ diye vahyolunuyor. Artık kim Rabb’isiyle buluşacağını umuyor ve bekliyorsa, doğru, yerinde, sağlam ve ıslaha dönük işler yapsın ve Rabb’isine ibadette hiç bir şeyi O’na ortak koşmasın.” (Kehf Sûresi/18: 110)

“Artık (dünyada) geride kalmış günlerinizde işleyip de, buraya gönderdiğiniz güzel işlerinizden dolayı afiyetle yiyin, için!” (Hâkka Sûresi/69:

24)

(Herkesin yaptığının karşılığını göreceği) o gün, dünyada iken küfre batmış olanlar Ateş’e sunulur (ve kendilerine şöyle denilir): “(Allah’ın size takdir buyurduğu) bütün güzellikleri ve zevkleri dünya hayatınızda yiyip tükettiniz ve bütün güzel davranışlarınızın karşılığını (Âhiret’i hiç hesaba katmadan) dünyada aldınız. Bugün ise, dünyada iken hiç hak–

hukuk tanımadan büyüklük taslamanız ve inanç ve davranışlarınızda hiçbir meşrû sınır tanımamanız sebebiyle aşağılatıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.” (Ahkâf Sûresi/46: 20)

Bu dünya, hizmet yurdudur; ücret almak yeri değildir. Salih amellerin ücretleri, meyveleri, nurları berzahta (kabir âlemi), Âhiret’tedir. O bâki meyveleri bu dünyaya çekmek ve bu dünyada onları istemek, Âhiret’i dünyaya tâbi etmek demektir. O salih amelin ihlâsı kırılır, nuru gider.

Evet, o meyveler istenilmez, niyet edilmez. Verilse, teşvik için verildiğini düşünüp şükreder.89

Risale-i Nur, dünya işlerine alet olamaz, dünya işlerine siper edilmez;

Risale-i Nur talebeleri de “Vazifemiz

hizmettir.” der, vazifesini yapar ve ötesini düşünmez

Risale-i Nur, dünya işlerine alet olamaz, dünya işlerine siper edilmez.

Çünkü ehemmiyetli bir tefekkür ibadeti olduğu cihetle, dünyevî maksatlar onunla kasten istenilmez. İstenilse, ihlâs kırılır, o ehemmiyetli ibadet şekli değişir…

Evet, dünyaya ait harika neticeler, bazı mühim virdler gibi, Risale-i Nur’la çokça meydana geliyor. Fakat onlar istenilmez, belki veriliyor; illet (hakiki sebep) olamaz, bir fayda olabilir. Eğer istemekle olsa, illet olur, ihlâsı kırar, o ibadeti kısmen iptal eder.

Evet, Risale-i Nur’un o kadar dehşetli inatçılara karşı galibane mukavemeti, ihlâs sırrından, hiçbir şeye alet edilmemesinden, doğrudan doğruya ebedî saadete bakmasından, iman hizmetinden başka bir maksat takip etmemesinden, bazı tarikat ehlinin önem verdikleri keşif ve şahsî kerametlere ehemmiyet vermemekten ve büyük velâyet sahipleri olan Sahabîler gibi, Peygamberliğe vârislik sırrıyla, yalnız iman nurlarını yaymak ve ehl-i imanın imanlarını kurtarmaya çalışmasından ileri geliyor.

Evet, Risale-i Nur’un bu dehşetli zamanda kazandırdığı iki kesin ve gerçekleşen neticesi, her şeyin üstündedir; başka şeylere ve makamlara ihtiyaç bırakmıyor.

Birinci neticesi: Sadakat ve kanaat ile Risale-i Nur dairesine giren, imanla kabre gireceğine gayet kuvvetli senetler var.

İkinci neticesi: Risale-i Nur dairesinde, irademiz olmadan, haberimiz yokken gerçekleşen uhrevî manevî ortaklık cihetiyle, her bir hakikî sadık şakirt binler diller ile, kalbler ile dua etmek, istiğfar etmek, ibadet etmek ve bazı melekler gibi kırk bin lisanla tesbih etmektir. Ve Ramazan-ı Şerif’teki Kadir Gecesi hakikati gibi kudsî ve ulvî hakikatleri, yüz bin el ile aramaktır.

İşte bu gibi neticeler içindir ki Risale-i Nur şakirtleri, Nur hizmetini velîlik makamına tercih eder; keşif ve keramet aramaz, Âhiret meyvelerini dünyada koparmaya çalışmaz ve Cenab-ı Allah’a ait olan muvaffakiyet, halka kabul ettirmek, revaç vermek, galip getirmek ve hak ve liyakatleri de olsa bile şan, şeref, manevî zevkler ve inayetlere mazhar etmek gibi, kendi vazifelerinin haricinde bulunan şeylere karışmaz ve hareketlerini

onlara bina etmezler. Halis, muhlis olarak çalışırlar, “Vazifemiz hizmettir, o yeter.” derler.90

***

Eğer gayb perdesi açılsa, bu sebatsız zamanda böyle sebat gösteren ve bu yakıcı, ateşli hallerden sarsılmayan bu samimi dindarlar ve ciddî Müslümanlar, eğer her biri bir velî, hattâ bir kutub görünse, benim nazarımda şimdi verdiğim ehemmiyeti ve alâkayı pek az ziyadeleştirecek;

ve eğer sıradan birer insan görünseler, şimdi verdiğim kıymeti hiç noksan etmeyecek diye karar verdim. Çünkü böyle pek ağır şartlar altında iman kurtarmak hizmeti, her şeyin üstündedir. Şahsî makamlar ve hüsn-ü zanların ilâve ettiği meziyetler, böyle dağdağalı, sarsıntılı hallerde hüsn-ü zanları kırmakla muhabbetleri azalır ve meziyet sahibi dahi onların nazarlarında mevkiini muhafaza etmek için sunî davranışlara, zorlamalara ve sıkıntılı vakara mecburiyet hisseder. İşte hadsiz şükür olsun ki, bizler böyle soğuk zorlamalı davranışlara muhtaç olmuyoruz.91

Risale-i Nur’un bir esası, kusurunu bilmekle mahviyet içinde yalnız rıza-yı İlâhî için rekabetsiz hizmet

etmektir

Üçüncü olarak: Risale-i Nur’un bir esası, kusurunu bilmekle mahviyet içinde yalnız rıza-yı İlâhî için rekabetsiz hizmet etmektir. Halbuki keramet sahipleri ve keşiften zevk alan ehl-i tarikatın arasındaki ihtilâf ve bir nev’i rekabet ve bu enaniyet zamanında ehl-i gafletin sû-i zanla o mübarek zatları benlik ve enaniyetle itham etmeleri gösteriyor ki, Risale-i Nur’un şakirtleri, şahısları için keramet ve keşif istememek, peşinde koşmamak lâzımdır, oldukça lüzumludur.

Hem Risale-i Nur yolunda şahsa ehemmiyet verilmiyor. Manevî ortaklık ve kardeşlerin birbirinde fâni olmaları noktasında Risale-i Nur’un mazhar olduğu binler ilmî keramet ve hizmetteki yayılma, kolaylıklar ve çalışanların geçimlerindeki bereket gibi İlâhî ikramlar hepsine kâfi gelir;

daha başka şahsî kemalât ve kerameti aramıyorlar.

Dördüncü olarak: Dünyanın yüz bahçesi, fâni de olduğu için, Âhiret’in

bâki bir ağacına mukabil gelemez. Halbuki, hazır lezzete düşkün kör insan hissiyatı, fâni, hazır bir meyveyi bâki, uhrevî bir bahçeye tercih etmek cihetiyle, nefs-i emmâre bu fıtrî halden istifade etmemek için Risale-i Nur şakirtleri rûhanî zevkleri ve manevî keşifleri dünyada aramıyorlar.92

Cenab-ı Hakk, kemal-i kereminden, hizmetin mükâfatını hizmetin içinde yerleştirmiştir

Cenab-ı Hakk, kemal-i kereminden, hizmetin mükâfatını hizmetin içinde yerleştirmiştir. Amelin ücretini, bizzat amelin içine koymuştur. İşte bu sır içindir ki, (kendi hizmetlerinde) yalnız canlı–şuurlu varlıklar değil, bir bakış açısına göre cansız varlıklar da, elbette onlar tekvinî emirler tabir edilen hususî vazifelerinde tam bir şevk ve bir çeşit lezzet ile Rabb’in emirlerini yerine getirirler. Arıdan, sinekten, tavuktan tut, tâ güneş ve aya kadar her şey, tam bir lezzetle vazifesine çalışıyorlar. Demek hizmetlerinde bir lezzet var ki, akılları olmadığından âkıbeti ve neticeleri düşünmeden, mükemmel vazifelerini ifa ediyorlar.93

HİZMETİ GAYE EDİNMEK; HİZMETTE EN