• Sonuç bulunamadı

İhracata Yönelik Sanayileşme Politikalarına Etkileri

1.6. Sektörel Etkiler

1.6.1. İhracata Yönelik Sanayileşme Politikalarına Etkileri

Gelişmekte olan veya az gelişmiş ekonomilerde dış ekonomik ilişkilerde uygulanacak politikalar bu ülkelerin ekonomik gelişme sorunları ile iç içedir. İkinci Dünya savaşı sonrası dünya uluslar arasındaki ekonomik ilişkiler çok yoğunluk kazanmaya başlamıştır. Az gelişmiş ekonomilerde ekonominin yapısını genelde o ülkenin dış ticaret politikası tayin etmektedir. Ancak dış ticaret politikasını da sanayileşme stratejisi etkilemektedir. Sanayileşme için gerekli çalışmalar yapıldığı anda kamu kesimi ekonomik hayatta önemli bir yer almaya başlar. Bundan sonraki safha özel kesimin dışarıya karşı himaye edilmesidir.43

Cumhuriyetin kurulması ile Türkiye'de önceleri kollektivist bir ekonomi politikası izlenirken bunun yerini daha sonra liberal bir ekonomi modeli izlemiştir. Ülkemizin tarıma

40

www.hazine.gov.tr/arastirma/tugrul_tez_120705.pdf/23.01.2006/17:50 41

KARLUK, Rıdvan "Türkiye AT Gümrük Birliği", Gümrük Birliği Sürecinde Türkiye Özel Sayısı Dergisi, s.80

42 CHARLES, D.C. Mac, Trade Among Multinationals; Intra-Industry Trade and National Competitiveness, Croom Helm ltd, England, 1987, s.34

43

MANİSALI, Erol, Gelişme Ekonomisi, İktisat Fakültesi Yayın No:417, Güryay Matbaacılık, İstanbul, 1978, s.176.

dayalı bir ticari potansiyeli mevcuttur. 1960'lı yıllara kadar ülkemizde korumacılık ve ithal ikame sürecine dayalı bir politika izlenmiştir. Yerli sanayi yüksek gümrük tarifeleri ve ithalat kısıtlamaları ile korunmaya başlanmıştır. Sabit kur politikaları uygulanarak Türk Lirasının değeri aşırı yüksek tutulmuştur. Devlet yatırım politikasını ithalatı ikame edecek sektörlerde yoğunlaştırmaya başlamıştır. 44

İthal ikamesinde iç üretim ithalatın yerini alır. Daha önce ithal edilen mallar kısmen veya tamamen ülke içinde üretilmeye başlanır. İlk önceleri ithal edilen fakat piyasa genişledikçe yerli olarak üretilen mallar yüksek gelirlere yol açar. İhracat sanayinde verim arttıkça aynı miktar üretim daha az kaynak kullanılarak elde edilir.45 Böylece sanayinin dışa bağımlılığı azaltılmaya çalışılır. Bu politika ile döviz tasarrufu sağlanarak ekonomik kalkınma gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Yerli sanayi böylece korunmaya başlamıştır. 1965 yılına kadar uygulanan sanayileşme politikası ile iç pazarda arz fazlaları oluşmaya başlamıştır. Türkiye'de kurulan sanayiler birbirini destekler şekilde kurulmamış ve her sahada sanayileşmeye gidilmiştir. Oysa ki üstünlüğe sahip olduğu malları ihraç edecek diğerlerini de ithal edecektir.46

Sonuçta yetersiz ve eskimiş teknolojinin getirdiği yüksek maliyet ve düşük kalite yüzünden ekonomide yapısal bozukluklar oluşmaya başlamıştır. Fakat o günün şartlarında bu politika birçok ülkede bir aşama olarak uygulanmıştır.47 Ayrıca gerek yatırımlarda gerekse pazarlama politikalarında plansız ve hatalı uygulamalar da yapısal bozuklukların nedenini teşkil etmiştir.48

İthal ikamesi politikası paralelinde yapılan ülke içi yatırımları piyasada bir rekabetle karşılaşmadığı için çoğu defa kalitesiz de olsa üretilen mallarının satılacağını bilirler. Bu sanayiler dışa karşı korunmuşlardır. Bu koruma duvarlarının arkasına saklanan sanayilerde

44

ÇARIKÇI, Emin, Yarı Gelişmiş Ülkelerde ve Türkiye'de Sanayileşme Politikaları, Turhan Kitapevi, Ankara, 1983, s.20-23.

45 KINDLEBERGER, Charles P., Çeviren: Necdet Serin, Uluslararası İktisat, Doğan Yayınevi, Cilt I, Ankara, 1970, s.94.

46

MUMCU, Necati Pür , Dış Ticaret Teorisi ve İktisadi Gelişme, İ.Ü. Yayın No:1477, Ofset Matbaacılık, İstanbul, 1969, s.27.

47 SAVAŞ, Vural, Dış Ticaretimizin Yapısı, 1977-1985, M.Ü. Türkiye Ekonomisi Araştırma Merkezi, İstanbul, 1981, s.14.

48

CEYHAN, Haluk, KARAUÇAK OĞUZ, Şebnem, Avrupa Topluluğunun Turizm Politikası, İKV Yayını, Yayın No:108, İstanbul, Eylül 1991, s.147.

dünyadaki gelişen teknolojiler takip edilmez. Çünkü üretilen mal kalitesiz de olsa iç piyasada alıcı bulacaktır. Verimin de düşük olduğu bu sanayilerde maliyetler de yükselecektir. İhracat toplam talebin bir parçası olduğundan ihracatla milli gelir arasında pozitif bir ilişki vardır.49 İhracatla birlikte Türkiye'nin milli geliri de artmış olacaktır. İhracata dayalı endüstrilerde karlılığın arttırılması bir taraftan maliyetleri azaltırken diğer taraftan da gelirleri arttırmaktadır.50

Türkiye sanayileşebilmek için ihracat yapmak ve özellikle döviz dar boğazlarını aşmak zorundaydı. 1970 yılında yapılan bir devalüasyonla 588.476.000 dolar olan ihracatımız 1974- 1975, 1977-1979 yılları istisna tutulursa artmaya devam etmiştir. 1996 yılında bu rakam 23.200.000.000 dolar seviyesine çıkmıştır. Bu yapısal değişimler 24 Ocak 1980 tarihinde yürürlüğe giren ekonomik İstikrar Programı çerçevesinde gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. 1970 yılından beri özellikle dünya ekonomisi ile bütünleşme çabası içinde olan Türkiye İhracata yönelik sanayileşme modeli ile bu ekonomik kalkınmayı başaracağını anlamıştır. Dış ticarette kademeli olarak liberasyona gidilerek Türk Lirasının konvertibilitesi sağlanmıştır. Sabit kur sistemi terk edilerek döviz kurları arz ve talebe göre belirlenmeye başlanmıştır. 1980 yılının Temmuz ayında Türkiye'de mevduat faizleri serbest bırakılmıştır. Fakat bu serbestlik bankaların kendi aralarında yaptıkları centilmenlik anlaşmasıyla engellenmiştir. Buna uymayan küçük bankalar müşteri çekmek için diğer bankalardan bir kaç puan fazla faiz vermişler bu da bankaların ve işletmelerin fon maliyetlerinin artmasına neden olmuştur. Bu sebepten 1982 yılında faizler yükselmiş bu da sanayii etkilemiştir. 1982 yılında 5.745.973.000 dolar olan ihracatımız bir sonraki sene 1983 yılında 5.727.833.000 dolar olmuştur. Bu dönemde faiz oranlarının yükselmesi ve banker krizleri ekonomiyi olumsuz yönde etkilemiş ve mevduat faizlerinin belirlenme yetkisi T.C. Merkez Bankası'na verilmiş ve ancak faizlerin serbest bırakılması 1988 Ekim ayına kadar devam etmiştir. Kredi faizlerinin serbest hale getirilmesi ise 1983 yılının Aralık ayında gerçekleşmiştir.51

49

KRAVİS, İrving B., "Trade as a Handmaiden of Growth", Economic Journal, Vol 80, No:320, December, 1970, s.852.

50 BALASA, Bela, "Export Incentives and Exporter Performance in Developing Countries: A Comparative Analysis", Export Promotion Policies, World Bank Staff Working Papers, No:313, January, 1979, s.38, 51

TEZCANLI, Meral Varış ve Diğerleri, Uluslararası Sermaye Hareketlerinde Portföy Yatırımları ve Türkiye, İMKB, Rem Ofset Matbaası, İstanbul, Kasım 1994, s.83.

1987 yılı Ekim ayında Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası bünyesinde para piyasaları ve fon yönetim departmanı ile bankalar arası para piyasası (İnterbank) oluşturulmuştur. 1980 sonrasında faiz serbestisine zaman zaman kısıtlamalar getirilmiş olmasına rağmen faiz serbestisi genelde uygulanmıştır. Böylece 1980 yılı öncesi uygulanan aşırı korumacı politikalar terk edilmiştir. Türk Lirasının değeri Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasınca aylık kurlar olarak belirlenmeye başlamıştır. İhracat artık hükümetlerin en önemli konusu haline gelerek ihracatçılara her türlü parasal destek ve kredi olanakları sağlanmıştır. 11 Ağustos 1989 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 32 sayılı Türk Parasını Koruma Kanunu hakkındaki karar dış finansal serbestleşmedeki en son aşama olmuştur. Türk Lirasının konvertibilitesinin sağlanması ile Türkiye tam açık kambiyo rejimini benimsemiştir. Finansal serbestleşme ile birlikte faiz oranları serbestleşmiş sermaye piyasaları gelişmeye başlamıştır. Sonuçta yurt içi tasarruflar atmıştır. Bu kanun çıkmadan evvel tasarruflar için en cazip alan altın ve gayrimenkul idi. Bunların ekonomiye katkısı çok azdı. Böylece bu sahalara yatan tasarruflar yön değiştirerek bu fonlar ekonomiye geri döndü. Bu politika ile ihracatta sağlanan başarı ile cari işlemler dengesi 1989 yılına kadar istikrarlı bir şekilde devam etmiş ve bu tarihten itibaren Türkiye artık döviz problemini çözmüştür.52

1980'lerin başından itibaren Türkiye'de yeni bir ekonomik gelişim programı başlatılmıştır. Liberalizasyon programları uygulanarak piyasa mekanizmasına dayalı dünya ekonomileriyle bütünleşmeyi, ekonomik büyüme ve istikrarı sağlayacak yeni bir model benimsenmiştir.53

1990-1993 yıllarında büyüme hızı beklenmedik düzeylere çıkmıştır. Bu dengelerin bozulmasına neden teşkil etmiştir. Bozulan dengeleri düzeltmek için getirilen kısıtlamalar büyüme hızını düşürmüş ve atıl kapasiteler ülke içinde işsizliği tırmandırmıştır. Dışarıdan alınan krediler biriken taahhütler ve dış borçlar ekonomiye biraz canlılık getirmek için ihracatı artırmak yerine patlatılan iç tüketim ve aşırı harcamalar ekonomiyi alt üst etmiştir. Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği için süre tamamlandığında durgunluktan bunalan Avrupa

52UZUNOĞLU, Sadi, ALKIN, Kerem, GÜRLESEL, Fuat, Uluslararası Sermaye Hareketlerinin Gelişmekte Olan Ülkelerde Makroekonomik Etkiler ve Türkiye, İMKB Araştırma Yayını, No:6, İstanbul, Haziran, 1995,

s.91-100. 53

TEZCANLI, Meral Varış ve diğerleri, Uluslararası Sermaye Hareketlerinde Portföy Yatırımları ve

firmalarının Türkiye pazarını ele geçirmek için Türkiye'ye ihracata olanca güçleriyle sarılmaları ekonomiyi olumsuz şekilde etkiledi. Türkiye hızlı büyümeyi iç tasarrufu azaltırken dış açığın patlamasıyla sürdürebilmiştir. Makro dengesizliğin temelindeki neden iç finansal dengeler ve dış denge kurulmazdan önce dönemin hükümetinin finansal serbestleşmeyi getirmiş olmasıdır. Makro dengelerini kurmamış olan bir ülke finansal liberalizasyona geçtiğinde dengesizliklerin kurulmasının kolaylaşmayıp giderek büyüyen dengesizlikler dolayısıyla daha da güçleşeceğidir. 1993'de GSMH büyüme hızın patlatan olay patlayan iç tüketim ile cari işlemler açıklarının büyük dış kaynak girişi ile karşılanmasıdır. Bu süreçte iç tasarrufların payı 1992'de 20.1'den %15.3'e düşmüştür. Dış ticaret açığı yılın ilk dokuz ayında 10 milyar dolara fırlarken ihracat neredeyse yerinde saymıştır. Dış ticaret açığının neredeyse ihracata eşitlendiği bu durumda devalüasyon kaçınılmaz olacaktır. Çünkü küçük dozlu para ayarlamaları ile bu açıkta iyileştirme sağlanamayacaktı. Nihayet serbest rekabet düzeninde Türkiye'nin tarımı da çöktü. 1988 yılından itibaren yıllık büyüme hızı sıfır. Yani ekonomi beslenmesini bile dış borçlanmayla giderecek hale gelmiştir.54 Bir yandan para arzı iç borçlanma 1994 yılında reel döviz kurundaki düşüş 1995'de ihracatın hızını kesmiştir. Bu da ithalatta patlamalara neden olmuştur. Reel döviz kuru sadece ithalat ve ihracat hacmini tayin etmez aynı zamanda ülkenin üretim ve tüketim yapısını da etkiler. Düşük reel kurda ihracat yapmanın ekonomik getirisi fazla olmayacaktır. Böyle bir durumda iç piyasaya çalışmak daha akılcı olacaktır. Girdilerde ise ithal oranı artacaktır. Reel döviz kurunun düşmesi faizlerin artması ihracatı baltalayan en önemli etkenlerden biridir.55

Türkiye’de ihracat her zaman temel bir hedef olmakla birlikte bu hedefin gerçekleşme hızı istenildiği ölçüde olmamaktadır. Ülkemizin ekonomik potansiyeline rağmen dünya ticaretinden aldığı payın hatırı sayılır bir seviyeye ulaştığını söylemek mümkün değildir. Son yıllarda ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 50-60’lar düzeyinde kalmıştır. 2004 yılı itibariyle Türkiye’nin dış ticaret dengelerinde önemli değişiklikler olmuş ve ihracatın ithalatı karşılama oranı 1994 yılından bu yana ilk defa yüzde 77’ye ulaşmıştır. 2000 yılı itibariyle yaklaşık 27.8 milyar dolar olan Türkiye ihracatı 2001 yılında yüzde 12.3’lük bir artışla 31.2

54KAZGAN,Gülten, "1994'e Girerken Türkiye Ekonomisi, Durum Ciddi Ama Umutsuz Değil", Ekonomik Forum Dergisi, Ocak 1994, s.19-20.

milyar dolara yükselmiştir. Aynı dönemde ithalatın yüzde 25.7 oranında azalarak 40.5 milyar dolarla sınırlı kalmıştır.56

2004 programında 62 milyar dolar hedeflenen ihracat yüzde 33.7’lik yılı 64 milyar dolar ile kapatmıştır. 2004 yılında ulaşılan ihracat Türkiye’nin şimdiye kadar gerçekleştirdiği en yüksek ihracatı oluşturarak GSMH’nın yüzde 22’sine yakın ihracat büyüklüğüne ulaşmıştır.57 2005 yılında ise ihracatımız 73 milyar dolar büyüklüğüne ulaşmıştır. 58

1.6.2.Türkiye'nin Gümrük Birliği Sürecinde İzleyeceği İhracat Politikası

1980 yılından itibaren Türkiye'de piyasa ekonomisine geçiş hızlanmıştır. Rekabete ve dışa açılmaya dayalı bir ekonomik model benimsenmeye başlanmıştır. Piyasa ekonomisi ve dışa açılma sonucu yerel dinamikler harekete geçirilmiştir. Bu iki unsur tek başına kafi gelmemiştir. Ülke dışında bölgesel iş birliğine gidilmesi gerektiği ve ancak bu şekilde dünya ülkeleriyle bütünleşmenin oluşacağı anlaşılmıştır. Türkiye'deki geleneksel sanayi firmaları küresel pazarlara ulaşabilmek için büyük bir gayret içine girmişlerdir. Bunun için ülke dışında bulunan yabancı firmalarla ortaklıklar kurmak yeni sektörler ve yeni ürünler geliştirmek arayışına girmişlerdir. Ayrıca doğrudan yurt dışına açılmak ve oralarda yatırım yaparak Türk Ekonomisine ivme kazandırmaya çalışmışlardır. Böylece Türkiye teknoloji transfer stratejileri geliştiren ve doğrudan yatırım yaparak dünyadaki küreselleşmeye katkıda bulunan bir ülke konumuna gelmiştir. Türkiye bu küreselleşme sürecinde tercihini Avrupa Birliğinden yana kullanmıştır.59

Türkiye'nin Gümrük Birliği'nde izleyeceği ihracat politikası sonucunda ihracatın gerilemesi makro dengeler üzerinde ve özellikle enflasyondan istihdama, ülkenin teknolojik gelişmesine dış politika tercihlerine hatta güvenliğine kadar hemen her alanda olumsuz etkiler

55

ERZAN, Refik, Türkiye'nin İhracatında Uzun Vadeli Bir Perspektif ve Öneriler, TÜSİAD Yayını, Yayın NO:T/96-1/95, s.68.

56

www.dunyagazetesi.com.tr/Yrd.Doç.Dr.M.Sait_Akman/Ticaretteki Trendler ve İhracatımız/12.10.2005/13:00 57

www.radikal.com.tr/haber/04.01.2005/10:00 58 www.die.gov.tr

oluşturabilir. Bunun için de dış dünya ile ekonomik olarak bütünleşen sağlıklı bir ithalat ve ihracat yapısına ihtiyaç vardır. İhracat politikamız uzun vadeli olmalı ve genel kalkınma stratejimizle bütünleşmelidir. Bunun için de bu politikaların maliye ve para politikaları ile desteklenmesi şarttır. Ayrıca bunlar dış ve savunma politikalarımıza hizmet etmelidir. Bununla ilgili Türkiye'de olumlu gelişmeler sağlanmıştır. Dış Ticaret Müsteşarlığı ile Türkiye İhracatçılar Meclisi ülkemizde ilk kez sanayici bürokrat bilim adamı ve siyasi parti temsilcilerinin ortaklaşa Türkiye'nin önümüzdeki on yılda uygulayacağı ve iktidardan iktidara değişmeyecek partiler üstü Ulusal İhracat Stratejisini belirlemek üzere "Ulusal İhracat Stratejisi ve Modelleri Tartışma Platformu" oluşturdular. 1994 yılı sonu itibarıyla 14.942 olan ihracatçılarımızın 2.147'si bir milyon doların üzerinde ihracat gerçekleştirmektedir. Dört yıl zarfında mevcut hükümet ihracat hacmini 50 milyar dolara çıkarmayı hedeflemektedir. Burada bütün mesele ihracatın ithalattan fazla bir seyir izlemesini sağlamaktır. Bunun için de ülke içinde makro ekonomik istikrar sağlanmalıdır. Özellikle para ve mal piyasalarında istikrarı gerçekleştirmenin yolu ihracata yönelik sanayileşme ile mümkün olacağı bilinmelidir. Yatırım ve üretimde artış gerçekleştirilmediği takdirde ihracatımızda istikrarlı bir artışın olması mümkün değildir.60

Avrupa Birliğine girme sürecinde gümrüklerin sıfırlanması ve ortak gümrük tarifesine uyum halinde Türkiye bir takım tedbirler almak zorundadır. Türkiye genel koruma oranlarını %3'e çektiğinde ithalat cazip hale gelecektir. Vergi gelirlerinden de kayba uğrayan devletimiz daha fazla borçlanarak bu açığı kapatmaya çalışacaktır. Bu şekilde bir politika izlenmesi neticesinde artan dış sermaye girdileri reel döviz kurunu baskıda tutacaktır. Yine ortak gümrük tarifeleri neticesinde kotalar da kalkmış olacaktır. Kotaların kalkması ihracatı hızlandıracaktır. Fakat düşük döviz kuru ve yüksek faiz politikaları ihracatın yapılmasını zorlaştıracaktır. Sonuçta dış ticaret açığı daha da artabilir. Bu olumsuzluklardan kurtulabilmenin yolu Türkiye için kamu maliyesi reformlarını ve özelleştirmeyi hızlandırmasıdır. Bu özel devlet kurumlarının stratejik olmayanlarının bir an evvel özelleştirilmesinin tamamlanması ülkemizin kaynaklarının verimli kullanılması anlamına

59 TÜKEL, Haluk, "Küreselleşme Sürecinde Ulus Devlet", Görüş Dergisi, TÜSİAD Yayını, Haziran 1998, Sayı:35, s.69.

gelecektir. Ayrıca global rekabete ayak uydurma sosyal barışı sağlamlaştıracaktır. Sonuçta bütçe açıkları azalacak enflasyon oranı düşecek çağdaş pazarlama, finansman, insan kaynakları yönetimi uygulanması piyasalarda oluşan fiyatların daha gerçekçi oluşmasını sağlayacaktır. Ancak bu şekilde ekonomideki dalgalanmalar azalacak ve enflasyon % 20'nin altına inecektir. Bunu faizlerin düşüşü izleyecektir. Türkiye'nin mal ihracatının yılda % 12 artması beklenmektedir. 1995 yılı resmi ihracatı 22 milyar dolardır. Buna bavul ticareti de eklendiğinde 26 milyar dolara çıkmaktadır. 2005 yılında toplam mal ihracatımız 73 milyar doları geçmiştir.61

Türkiye bütün gelişmekte olan ülkeler gibi ekonomik kalkınma ile birlikte artan ithalatını finanse etmekte büyük zorluklarla karşılaşmaktadır. Bunu telafi etmenin iki yolu vardır. Birinci yolu bu ülkelerin belirli bir süre dış dengesizliğe katlanması ikincisi ise dış dengenin sağlanması uğruna kalkınma çabalarından fedakarlıkta bulunmalarıdır. Bunları yerine getirmedikleri anda dış ticaret açıkları ile karşı karşıya kalırlar. Dış ticaret açığını finanse etmenin en sağlıklı yolu artan ithalatı ihracat artışı ile karşılamaktır. İhracat artışı kısa dönemde kalkınma ile birlikte hızla yükselen sermaye ve ara malı ithalatının döviz dar boğazı ile karşılaşmadan kolayca yapılabilmesine imkan sağlar.62

Cumhuriyet kurulduğu günden bugüne kadar ihracatımız miktar ve değer olarak sürekli olarak artmıştır. Ancak bu artış hiçbir zaman istenilen seviyede olmamıştır. İthalat artışına çoğu zaman ihracat yetişememiştir. İthalat değerleri sürekli olarak ihracatın gerisinde kalmıştır.63

Benzer Belgeler