• Sonuç bulunamadı

İbnü’r-Râvendi’nin Mu’tezile ile İlişkisi

Hayyât’ın İntisâr’ı ve Eş’arî’nin Makalat’ındaki bazı cümlelerden anlaşılacağı üzere, İbnü’r-Râvendi oldukça aktif bir Mu’teziliydi.186 Ayrılmadan önceki dönemde

Mu’tezilî alimlerle fikir alışverişlerinde bulunmuş ve onların bir kısmının da öğrenciliğini yapmıştır.

Bu isimlerden ilki Bişr b. Gıyâs el-Merîsî’dir (ö. 218/833). Bişr b. Merîsî ile İbnü’r-Râvendi arasındaki ilişkiden Eş’arî Makâlât’ında bahsetmektedir.187 Bişr halife

Me’mûn’un arkadaşlarından birisidir ve Me’mûn halife olduktan sonra itibarlı bir mevkiye yükselerek ona danışmanlık yapmaya başlamıştır. Mu‘tezile âlimlerini tanıtan tabakat kitaplarında ismine rastlanmayan Bişr, Mu’tezilî kaynaklarda genel olarak Mürciî kabul edilmiştir.188

Sünniler ise Bişr’in itikadî mezhebi konusunda farklı bilgiler vermiştir. Hanbelî âlimler eleştirilerinde aşırıya giderek kendisini zındık, mülhid ve dinsiz olmakla suçlamış, bir kısmı Cehmiyye, Cebriyye veya Mürcieye mensup olduğunu söylemiş ve Yahudi olduğunu iddia etmişlerdir.189 A’sem, Merîsî’nin 218’de öldüğünü kabul

etmeyerek İbnü’r-Râvendi’nin yaklaşık 225/840 yılından Merîsî’nin vefatına kadar onun ilim meclislerine katıldığını söylemektedir.190

Bu isimlerden bir diğeri ise Ebû Hafs Amr b. Seleme el-Haddâd en-Nîsâbûrî’dir (ö. 260/874). Melâmet ve fütüvvet hakkındaki düşünceleri ile tanınan ve ünlü bir sûfî olan Ebu Hafs da önceleri Mu’tezilî iken Şiiliğe geçmiştir. Hacca giderken sekiz arkadaşıyla birlikte Cüneyd el-Bağdâdî’yi (ö. 297/909) ziyaret etmek amacıyla Bağdat’a uğramış ve burada bir yıl kadar bir süre kalmıştır. Bu süreçte İbnü’r- Râvendi’yle tanışmış ve böylelikle İbnü’r-Râvendi de onun halkasına dahil olarak

186 Hayyât, Kitâbü’l İntisâr, 21, 45, 54, 56 vd.; Eş’arî, İlk Dönem İslam Mezhepleri, 157, 201, 261. 187 Eş’arî, İlk Dönem İslam Mezhepleri, 144, 149.

188 Ahmed b. Ali b. Sabit Hatib el-Bağdâdî (463/1071), Târîhu Bağdâd (Kahire: y.y., 1349/1930), 7: 66. 189 Hatib el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, 7: 56-67; Ahmed Emin, Duha’l İslam, 1: 338.

öğrencilerinden biri olmuştur.191 Bunun sonucunda İbnü’r-Râvendi’nin Hafs’tan

Mu’tezililiği ve Şiiliği sentezlemeyi öğrendiği söylenebilir.

Bir diğer isim ise Ebû Îsâ el-Verrâk’tır. Hayyât, Verrâk’ın daha önceleri Mu‘tezilî iken sonradan Maniheizm’e geçtiğini ve İbnü’r-Râvendî’nin hocası olduğunu söylemektedir.192 Kadî Abdülcebbâr da İbnü’r-Râvendî’yle Ebû Îsâ el-

Verrâk’ı ilişkilendiren ve onları İmamiyye alimleri arasında zikreden müelliflerden bir tanesidir.193

Ebu Îsâ ve İbnü’r-Râvendi arasındaki dostluk ve entelektüel ilişki her ikisinin de Mu’tezilî olduğu dönemde başlamıştı. Ebu Îsâ, Şiiliğe İbnü’r-Râvendi’den önce geçerek onu fikirleriyle etkilemesi üzerine İbnü’r-Râvendi, Hayyât’ın ifadesiyle “Mu’tezile’nin izzetinden ilhad ve küfür zilletine düşmüş” ve Mu’tezile ile ilişkisini keserek Şiiliği seçmiştir.194

1.1.Mu’tezile ile İlişkilendirilen Görüşleri 1.1.1. Allah’ın İlmi

İbnü’r-Râvendi her ne kadar Mu’tezile’den ayrılıp onlara reddiye yazsa da onların bütün görüşlerinden ayrılması mümkün değildi. Nitekim Eş’arî bu konudaki görüşlerini ele alırken İbnü’r-Râvendi’yi Mu’tezile alimleri arasında göstermektedir. Eş’arî’den aktarıldığı kadarıyla İbnü’r-Râvendi’ye göre kadim olan Allah ezelde eşyayı, cisimleri, cevherleri ve mahlûkatı bilir ancak bu bilgi bilinebilir olarak var olan her şeyin olduğuna değil, olacağına dair bilgidir. Yani bilinenler (ma’lumât) var olmadan önce de Allah tarafından bilinmekteydi. Bunların var olmadan önce Allah için bilinenler olarak ispat edilmesi, onları Allah’ın yaratmadan önce bilmesini göstermektedir. Ona göre takdir edilenler (makdûrât), var olmadan önce de Allah için makdûrâttır, emredilen emir bulunduğu için emredilen, nehyedilen de nehy bulunduğu için yasaklanan olmuştur. “Şey”in kendisine bağlı olan her şey, o şey var olmadan

191 Hayyât, Kitâbü’l İntisâr, 97; A’sem, Ibn ar-Riwandi’s Kitab Fadihat al-Mu’tazilah, 16. 192 Hayyât, Kitâbü’l İntisâr, 149.

193 Kadî Abdülcebbâr, Tesbîtü Delâʾili’n-Nübüvve, 120. 194 Hayyât, Kitâbü’l İntisâr, 155.

önce herhangi şekilde isimlenemez ve vasıflanamaz.195

Murad edilen şeyin meydana gelmesi için daha öncesinde bir iradenin bulunması gerekmektedir. Dolayısıyla eşya ancak var olduğunda eşyadır, onların eşya olması, varlıklar aleminde bulunuyor olmasını gerektirmektedir. Bunların yokluk hallerinde veya henüz var olmadan önce eşya olarak isimlendirilmeleri imkansızdır.196

İbnü’n-Nedim İbnü’r-Râvendi’nin Kitâbü’l-Kadîbi’z-Zeheb adlı eserinde bunun tam aksi bir görüşü savunduğunu, Allah’ın bilgisinin hâdis olduğunu ve eşyayı yaratmadan önce eşyaya dair herhangi bir bilgisinin olmadığı düşüncesinde olduğunu nakletmektedir.197

1.1.2. İnsanın Filleri

Bazı görüş ayrılıklarına rağmen Mu’tezilenin çoğunluğu istitaatın (kudret) fiilden önce meydana geldiğini ve istitaatın fiile ve zıttına güç yetirme olduğunu söylemektedir. Eş’arî’den aktarıldığına göre son dönem Mu’tezile’sinden bazıları ve İbnü’r-Râvendi ise istitaatın fiille birlikte olduğunu iddia etmektedir. Herhangi bir şey meydana gelirken o şey için de o şeyin zıddı için de istitaat geçerlidir. Bir şeyin terkinin bulunması halinde, o terk meydana gelmediğinde o şeyin var olması caizdir.198

Eş’arî’ye göre Havâtır konusunda Mu’tezile muhtelif fikirler ne sürmüştür. Bunlardan bir gruba ve İbnü’r-Râvendi’ye göre bir insan yaptığı, meylettiği, bir araya getirdiği veya sevdiği fiillere kendisini sevk edecek bir hâtıra(uyarıcı)199 ihtiyaç

duymaz. Eğer Allah kişiye çirkin gördüğü ve nefret ettiği şeylerle emrederse bu şeyler miktarınca sebepler yaratır. Meylettiği ve sevdiği fillere şeytan bu kişiyi davet ederse, Allah şeytanın davetinin karşısında başka sebepler yaratarak şeytanın galip gelmesine engel olur. Allah bir kişide nefsinin çirkin gördüğü ve nefse nefret veren bir fiili işlemesini isterse; birtakım nedenler yaratıp onları kişinin nefsindeki çirkin görmeden daha üstün kılarak arzu ettirildiği ve davet edildiği şeye tabi olmasını sağlar.200

195 Ebu’l-Hasen el-Eş’arî, Makâlâtü'l-İslâmiyyîn ve İhtilafu'l-Musallîn/İlk Dönem İslam Mezhepleri, trc.

Mehmet Dalkılıç & Ömer Aydın (İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2005), 157, 354.

196 Eş’arî, İlk Dönem İslam Mezhepleri, 157. 197 İbnü’n-Nedim, el-Fihrist, 1997, 216. 198 Eş’arî, İlk Dönem İslam Mezhepleri, 201.

199 İnsanın iradesinin dışında zihnine gelen veya kalbinde hissettiği duygu ve düşünceler. 200 Eş’arî, İlk Dönem İslam Mezhepleri, 311.

1.1.3. Tekvin ve Kur’an

Allah’ın zatı ile kaim olmayan tekvinin, mükevvenin aynı mı gayrı mı (yani yaratma fiilinin yaratılanla birlikte mi ondan ayrı mı) olduğu ve tekvinin bulunabileceği yer (mahal) konusunda birtakım tartışmalar yaşanmıştır. Mu’tezile tekvinin bulunacağı mahal konusunda ihtilafa düşmüştür. Sâbûnî’nin aktardığına göre bu konuda içlerinden İbnü’r-Râvendi ve Bağdat ekolü kurucusu Bişr b. el-Mu'temir tekvinin mükevvenin ötesinde bir anlamı olduğunu ve mükevvenden gayrı olan tekvinin hiçbir noktada bulunmadığını savunmuştur.201

Eş’arî’nin aktardığına göre ise Kur’an mahlûktur diyenler Kur’an’ın mahiyeti noktasında ihtilaf etmiştir. Bu konuda İbnü’r-Râvendi, Kur’an’ın manalardan bir mana ve aynlardan bir ayn olduğunu kabul ettiğini ve Kur’an’ın cisim veya araz olmadığı, onu Allah’ın yarattığı düşüncesini benimsemiştir.202