• Sonuç bulunamadı

Kadî Abdülcebbâr, İbnü’r-Râvendi’yi İmâmiyye alimlerinden saymakta ve Şiiler’in kendileri için muhacir ve ensarı kötüleyen kitaplar yazması sebebiyle onu dost edinip kitaplarındaki görüşlere müracaat ettiklerini söylemektedir.315 Fakat

Abdülcebbâr’ın iddiasına ve İbnü’r-Râvendi’nin Fadîhâtü’l-Mu’tezile’de Şiiliği savunmasına rağmen Şiiler onun eserlerine ve İbnü’r-Râvendi’ye gereken ilgiyi göstermemişlerdir.

İbnü’r-Râvendi’nin yaşadığı dönem Şiilik tarihinde çok karışık ve sıkıntılı bir dönemdi. Hasan el-Askerî’nin (ö. 260/874) imam olmasından on ikinci imam Muhammed el-Mehdî’nin ortadan kaybolmasına kadarki dönemde geleneksel Şiilik henüz tam olarak oluşmamıştı. Şia’nın gaybetten önceki dönemde dünyevî ve uhrevî sorunların çözümü için gerekli olan bilgileri Hz. Peygamber’in torunları olan ve masum kabul ettikleri imamlardan alıyor olması Şiî teolojinin dinamik olarak gelişmesi noktasında engel teşkil etmekteydi. İbnü’r-Râvendi’nin yaşadığı döneme tekabül eden bu zaman diliminde, kafalarındaki soru işaretlerini Hz. Peygamberden öğrenen ashap gibi, Şiilerin de din öğretimi için farklı bölgelere giden ve imamların görüşlerini nakleden Şiî alimlerden gerekli bilgileri alması, herhangi bir düşünüre ihtiyaç duymamalarına sebep olmuştur.316

Büyük Gaybet’e girilmesi ile beraber Şiî toplumun liderlik sandalyesinde büyük bir boşluk oluşmuş ve bu boşluk alim ve fakihlerin gaybet öncesi döneme nazaran faaliyet sahalarını daha da genişletmelerine fırsat sağlamıştır. İmamların vekili olma görevini devralan ulema ortaya çıkan zaruret neticesinde imamların sözcüleri kabul edilerek onların eksikliklerini gidermişler ve teolojilerini geliştirmeleri konusunda özgür kalmışlardır.317

Şiilerin hicri beşinci yüzyıla kadar kendilerine has bir birikimleri yoktu. İbnü’r- Râvendi’nin, Şiiler ile ortak düşünceler barındıran Mu’tezile’yi sert bir şekilde

315 Kadî Abdülcebbâr, Tesbîtü Delâʾili’n-Nübüvve, 120, 122.

316 Cemil Hakyemez, “Şiî İmâmiyye Fıkhının Teşekkül Süreci ve İmamet”, 13, 23; A’sem, Ibn ar-

Riwandi’s Kitab Fadihat al-Mu’tazilah, 54.

317 M. Hussain Jassim, Occultation of the Twelfth Imam (Tahran: y.y., 1982), 148-149; Hakyemez, “Şiî

eleştirmesi Şiiler tarafından istenmeyen bir durum olarak görüldü. Şia’ya ve Mu’tezile’ye karşı reddiyeler yazan Sünniler’in onları karalamak için İbnü’r- Râvendi’nin eserlerini kullanması da Şiiler’in onu reddetmesinde etkili olmuştur.

İbnü’r-Râvendi’nin Şiiliğin temel öğretilerinden olan Bedâ görüşünü onaylamadığını söylemesi Şiiliğin geleneksel inançlarına körü körüne bağlanmadığını ve hem Şia’ya hem de Mu’tezile’ye karşı eleştirilerinde rasyonel bir tutum benimsediğini göstermektedir. Bu gibi sebeplerden dolayı Şiiler İbnü’r-Râvendi’yi kendi âlimleri olarak görmemiş ve İbnü’r-Râvendi’ye reddiye yazanlar arasına girmişlerdir.318 Nitekim Şia’nın önde gelen alimlerinden Ebû Muhammed en-Nevbahtî

(ö. 310/922) ve Ebû Sehl en-Nevbahtî (ö. 311/924) bu isimlerden iki tanesidir.319

Ebü’l-Alâ’ el-Maarrî (ö. 449/1057) ve Ebû Hayyân et-Tevhîdî (ö. 414/1023) gibi özgür düşünürler de Râvendi’ye karşı geleneksel olumsuz tavrı devam ettirerek ciddi şekilde eleştirmiş ve onu heretik olarak kabul etmişlerdir.320 Fakat her ikisi de bazı

kaynaklarda İbnü’r-Râvendi ile birlikte İslâm toplumunda ortaya çıkan zındıklar arasında sayılmakta; hatta düşüncelerini açık bir şekilde ortaya koymadıkları için İbnü’r-Râvendi’den daha tehlikeli oldukları ifade edilmektedir.321

Bunların dışında oryantalizmin etkisinde kalarak İslamî çevrelerde fazla ilgi görmeyen ve eleştirilen Ahmed Emîn, el-Mehdî ve’l-Mehdeviyye isimli eserinde bu üç düşünürün İhvânü’s-Safâ ve Hullânü’l-Vefâ isimli topluluğun takipçileri olduğundan bahsetmektedir. Fakat bu bilgi, hicri dördüncü yüzyılda ortaya çıkan İhvânü’s- Safâ’dan ve diğer iki düşünürden en az bir asır önce ölen İbnü’r-Râvendi için imkânsız görünmektedir.322

318 A’sem, Ibn ar-Riwandi’s Kitab Fadihat al-Mu’tazilah, 52-55; Niyazi Kahveci, Mu’tezile ile Şia

Arasında Siyasal Tartışma (Ankara: Araştırma Yayınları, 2006), 28.

319 Ebû Ca‘fer Reşîdüddîn Muhammed b. Alî b. Şehrâşûb, Meʿâlimü’l-ʿulemâ, Kum: Müesseetu Neşri’l-

Fukahâ, 1425/2005, 28; Paul Kraus, “Beitrage zur Islamischen Ketzergeschichte” 14/4 (1934): 361; Hakyemez, “Şiî İmâmiyye Fıkhının Teşekkül Süreci”, 20.

320 A’sem, Ibn ar-Riwandi’s Kitab Fadihat al-Mu’tazilah, 58.

321 İbnü’l-Cevzî, Kitâbü’l Muntazam, 16: 24; Ebû Abdillâh Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed b. Osmân

ez-Zehebî, Mîzânü’l-İʿtidâl, tsh. Muhammed Bedreddin en-Na‘sânî el-Halebî (Kahire: y.y., 1325/1907), III: 355; Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr es-Süyûtî, Buğyetü’l-vuʿât, thk. Muhammed Emîn el- Hancî (Kahire: y.y., 1326/1908), 348-349.

Bu reddiyelere karşın Şia’nın fıkıh ve kelam alimi Şerif el-Murtazâ Şiiler arasında farklı bir tutum sergileyerek İbnü’r-Râvendi’yi savunmuştur.323 Şerif el-

Murtazâ Kadî Abdülcebbâr’ın düşüncelerine karşı sert bir karşılık olarak yazdığı eş- Şâfî fi’l-İmâme isimli eserinde İbnü’r-Râvendi’nin imamet hakkındaki bazı delillerini eleştirse de İbnü’r-Râvendi de dahil olmak üzere Şiilikle ile ilgisi olduğu söylenen alimleri birbirinden ayırmıştır.

O, İbnü’r-Râvendi’nin eserlerini tartışmacı bir yöntem üzerine inşa etmesinin ve Mu’tezile’ye eleştiriler yöneltmesinin neticesi olarak imajının çarpıtılarak kötü gösterildiğini söylemektedir. Bunu ispatlamak için Câhız ve İbnü’r-Râvendî’nin entelektüel tavırlarını karşılaştırarak ikisinin yönteminin birbirinin aynısı olduğunu söylemiştir. Câhız da İbnü’r-Râvendi gibi birbiriyle çelişkili olan farklı fikirleri araştırarak bunlar hakkında incelemeler yazmıştır fakat Câhız’ın bu tavrı, onun derin bir şüphe ve ilhad içerisinde olduğunu göstermemektedir. Dahası İbnü’r-Râvendi eserlerinde hiçbir zaman “ben bu mezheplere inanıyorum” veya “bunlar haklıdır” dememiş, sadece mezheplerin görüşlerini aktarmakla yetinmiştir. Fakat Murtazâ’ya göre bu kitaplara inansa da inanmasa da bunları telif etmekle İbnü’r-Râvendi hata etmiştir.324

Şerif el-Murtazâ’nın Câhız ve İbnü’r-Râvendi’yi karşılaştırarak ele almasındaki asıl amaç İbnü’r-Râvendî’yi temize çıkarmaktan ziyade Câhız’ı suçlamak gibi görünmektedir. Şerif el-Murtazâ, Şiiler arasında çok önemli bir kişilik olmasına rağmen onun İbnü’r-Râvendi hakkındaki fikirlerinin görmezden gelinmesi ve Şiîler’in kendilerinin davalarını savunan ve ilerleten İbnü’r-Râvendi’ye ve onun eserlerine karşı olumsuz tutum sergilemesi oldukça şaşırtıcıdır.