• Sonuç bulunamadı

E İşlevsel Ögeleriyle Ortaçağ’da Liman

Yöntem 3. Bu yöntem ikinci yöntemin bir çeĢitlemesidir. Kıyıda ya da kıyıya yakın bir yerde zıvanayla birbirlerine tutturulmuĢ yatay kalaslarla bir tür bir mavna inĢa

II. E İşlevsel Ögeleriyle Ortaçağ’da Liman

Bu bir anlamda doğal avantaj olsun ya da olmasın, kıyı Ģeridinde bir bölgenin insan eliyle gemilerin ulaĢabileceği, kötü hava koĢullarında sığınabileceği ve mal indirip yükleme yapabileceği bir limana dönüĢtürme çabasına iliĢkindir. Bunun da temelini dalgakıranlar oluĢturmaktadır. Ancak bir liman sadece dalgakıran demek değildir. Gemilerin yanaĢıp yükleme ya da boĢaltma yapabileceği bir rıhtım, kargonun konulabileceği depolar, idari binalar, konaklama mekanları, dini yapılar vb. Bu bağlamda antik ya da geç antik dönemden gelen bazı kent betimlemeleri, arkeolojik verilerle de desteklenebiliyorsa zengin veri kaynakları olarak bilim dünyasına büyük hizmet sunmaktadırlar. Bu bağlamda Kelenderis‘te bulunan bir mozaik pano, 5. ve 6. yüzyılda bir limanın nasıl göründüğüne dair ilginç ipuçları vermektedir (Resim 22).

Liman panosu alçak perspektif ve kuĢ bakıĢı Ģeklinde iki farklı bakıĢla gerçekleĢtirilmiĢ ve odak noktasını limanda demirlemiĢ gemi oluĢturmaktadır. Liman betimlemenin altında yer alan uzun ve düz bir rıhtım ile kıyı çizgisini izleyen bir portikodan oluĢmaktadır (Friedman ve Zoroğlu 2006, 108).

Kelenderis‘de bulunan 3.10 x 3.10 m ölçülerimdeki pano içinde bir koy, yani doğal bir liman ve çevresindeki yapılardan oluĢan bir kent manzarası betimlenmiĢtir (Resim 22). Mozaik panoda yer alan ögeler bakıĢ yönüne göre düz gürülecek Ģekilde yerleĢtirilmiĢtir. Zoroğlu bunu ―balık gözü stili‖ olarak adlandırmakta ve bunu Erken Bizans döneminde görülen bir betimleme anlayıĢı olduğunu ileri sürmektedir. Örnek olarak da Madaba‘daki Kudüs kenti betimlemesini vermektedir (Zoroğlu 1999, 514). Mozaiğin batı bölümünde görülen ve oldukça geniĢ bir alanı kaplayan ve 4/3 cepheden gösterilen ilk yapının denize bakan uzun yüzü revaklıdır ve güney cephesini oluĢturan kısa yüzünde bir kaç basamakla çıkılan kemerli bir kapısı vardır (Resim 23). Zoroğlu bu yapının kent surlarının dıĢında kaldığını belirtmektedir. Yapının her limanda bulunması gereken, ticarete yönelik olarak inĢa edilmiĢ birimlerinin bulunduğundan kuĢku duyulmadığını ekleyen yazar, tek bloktan oluĢan bu yapıda depoların, borsanın ve ofislerin bulunduğu belirtir. Bu bağlamda da denizyoluyla gelen ve gidecek olan malların hareketi bu yapıda gerçekleĢmektedir (Zoroğlu 1999, 514).

Mozaiğin sol üst kısmındaki yapı, cephesindeki ve geri plandaki yüksek kafes pencereleri ile dikkat çeker (Resim 22). Betimlemeye göre tonoz örtülü olduğu anlaĢılan ve kırmızı renkte mozaik taĢların kullanılması nedeniyle tuğladan inĢa edilmiĢ olduğu etkisinin veren bu yapı, limanların vazgeçilmez yapılarından olan bir hamamı temsil ettiğine inanılmaktadır (Zoroğlu 1999, 514).

Zoroğlu, mozaiğin doğu kısmında yer alan yapıları açıklarken en solda bulunandan baĢlar ve buradaki kemerlerin sütunlar değil payandalar üzerinde yükseldiğini belirtip, mimari bağlamda Alanya‘daki tersane yapısıyla karĢılaĢtırarak bu yapının da tersane olabileceği yorumunu getirir (Resim 23). Bunun hemen solunda yer alan mazgallı ve iki küçük pencereli yapıya yorum getirmezken, kemerli yapının limanın diğer yakasındaki revaklı yapıyla benzerliğinden yola çıkarak benzeri bir iĢlevi olabileceğini ya da bir yeme-içme mekanı (taverna) olabileceğini söyler. Hemen bunun arkasında sadece kısa

cephesi görülen kırma çatılı ve alınlığında yuvarlak pencere bulunan yapıyı ise kilise olarak yorumlar (Zoroğlu 1999, 516).

Resim 22. Liman (Kelenderis?) betimlemeli mozaik (Batı bölümü) (Zoroğlu 1999, 520, Resim 2)

Res,m 23. Liman (Kelenderis?) betimlemeli mozaik (Doğu bölümü) (Zoroğlu 1999, 521, Resim 4)

Revaklı yapının hemen sağında iki kule arasına yerleĢtirilmiĢ ve biraz da öne çekilmiĢ çift kemerli kent kapısı görülmektedir. Yuvarlak kesitli kulenin dört mazgalı verilmiĢ ve üzerinde bir ikiz pencere yerleĢtirilmiĢtir. Zoroğlu, biçimi ve bu kısımdaki sur ve diğer yapılara göre ön planda gösterilmesi nedeniyle kulenin asıl surdan bağımsız olduğunu söylemekte ve bu duruma benzer durumdaki Alanya‘daki Kızıl Kule ile karĢılaĢtırılabileceğinin mümkün olduğunu söylemektedir (Zoroğlu 1999, 516).

Kulenin yanında yer alan kırma çatılı ve iki adet ikiz pencereli yapının iĢlevi konusunda ise net bir yorum yapılmamaktadır. Bu yapının hemen iki yanında ise bir sur duvarı ile manzara betimlemesi yer almaktadır. Duvarın her iki ucunda birer mazgal, aralarında ise siyah taĢlarla yapılmıĢ dört adet çizgi yer almaktadır. Bunlar belki de bayrak asmak için kullanılan direkleri temsil etmektedir. Zoroğlu kıyı çizgisinin siyah ve beyaz taĢlarla betimlendiğini söyleyerek mozaiğin doğu kısmında yer alan bu yapıların kıyıdan biraz içeride olduğunu söylemektedir (Zoroğlu 1999, 517).

Betimlemenin kent topoğrafyasıyla uyumundan yola çıkarak bunun Kelenderis kentinin betimlemesi olduğu söylenebilir. Limanın kuzey batısında, 20 yıl öncesine kadar önce antik liman kısmen korunuyor iken, Ģimdi balıkçı barınağı yapmak amacıyla doldurulmuĢtur (Zoroğlu 1999, 518, dipnot 20).

Zoroğlu, mozaikte betimlenen limanın Kelenderis olduğunun bir baĢka kanıtı olarak mozaiğin batı köĢesinde betimlenen yapının günümüzde de görülebilen büyük kafesli pencereleri olan hamam olduğunu belirtmesidir. Zoroğlu mozaiği stratigrafik verilerden ve bordür süsü olarak kullanılan lotüs çiçeğinin üslup geliĢiminden yola çıkarak MS. 5. yüzyılın ikinci yarısına tarihlemektedir (Zoroğlu 1999, 518).

Bizans Ġmparatorluğu‘nun daha geç dönemlerinde, özellikle Konstantinopolis yakınlarında tersaneler, gemi yapım ve onarım mekanları vardı. Bunların organizasyonları ve çalıĢma koĢulları hakkında çok az Ģey bilinmektedir. Tarihçiler bu tür idari bilgilerle pek ilgilenmemiĢlerdir ve kurumsal belgeler de günümüze ulaĢmamıĢtır. 11. yüzyılın sonunda Bizanslı yöneticiler ağırlıklı olarak Venedik deniz gücünden yararlanır duruma gelmiĢlerdir. Bizasnlıların imparatorluklarını bir arada tutamamalarının nedeni, Latin Batı‘nın giderek artan etkisi ve Ġtalyan paralı asker ve gemilerine olan bağımlılıklarına bağlanmaktadırlar. Ancak Bizanslılar denizcilik

yetenekleri üzerine yorum yaparken dikkatli olmak gerekir. Mikhail Palaeologos, imparatorluğu restorasyonundan sonra Kondoskalion‘daki tersaneyi onartmıĢtır (Rose 2002, 7).

Bizans metinlerinde limanlar kentin bir güzellik unsuru olarak edebi metinlerde karĢımıza çıkar. Bu aslında antik döneme dayanan bir gelenektir. Örneğin ĠS 3. yüzyılda yazan Menander, bir kentin güzelliğine methiye düzmek için liman gibi bir kentin öne çıkan özelliklerine değinmektedir: ―limanların boyutlarına, güzel ve uyumlu oranlarına ve demirleme yerlerinin kalitesine ve sayısına hayran kalacaksın‖ (Saradin 1995, 38) Ancak Ioannes Khrisostomos (y.347-407) Antiokhia üzerine yazarken, kentin fiziksel özelliklerini değil halkının erdemlerini ön plana çıkarmıĢtır. Kentsel yaĢamın 6. yüzyıldan sonra içine girdiği kriz edebiyata da sirayet etmiĢ, kent betimlemeleri görülmez olmuĢtur. 10. yüzyıldan sonra kentsel yaĢamın yeniden canlılık kazanmasıyla kentlere olan ilgi artmıĢ ve Bizans‘ın son döneminde, hümanizmanın da etkisiyle kentlere düzülen methiyeler yazılmıĢtır. Ioannes Phokas‘ın 12. yüzyıldan gelen Kutsal Topraklar‘daki kentler üzerine yazdığı ekphrasis daha önceki dönemlerde gördüğümüz retorik kliĢelerini barındırır. Örneğin Antiokhia‘nın stoaları ve cennet gibi doğası, Beyrut‘un doğal konumu, Tripolis‘in ducarları ve yapıları ve Tyre‘nin limanı (Saradin 1995, 45). Diğer yandan Bizans tarihçileri de kentleri basit ve özet bir Ģekilde tanımlamıĢlardır (Saradin 1995, 47). Görüldüğü gibi Bizans metinlerinde limanlar ve iĢleyiĢleri hakkında doğrudan bilgi bulmak biraz zordur.

14. yüzyılın ilk yarısından Ġtalya‘dan gelen edebi bir eserde, doğrudan gözleme dayanan bir tersane betimlemesi vardır. Dante, Ilahi Komedya adlı eserinin Cehennem‘i anlattığı bölümünde (Inferno, Canto XXI), bir kıĢ döneminde Venedik tersanesini kısa ama son derece canlı bir tarzda betimlemektedir:

―KıĢın, denize çıkılmadığı için tamire muhtaç gemileri kalafata yarayan yapıĢkan zift Venedik tersanesinde nasıl kaynar ve sefere çıkacakları yerde nasıl kimi gemisini esaslı bir Ģekilde onarır, kimi de bir çok seferler yapmıĢ bir gemiyi kalafatlarsa; kimi geminin provasına, kimi de pupasına çekiçle vurur ve nasıl bazıları kürek yapar, halat büker, bazıları da mizena ve randa yelkenlerini tamir ederse; aynı Ģekilde burada, bu hendeğin dibinde de koyu bir zift, ateĢin tesiriyle

değil, fakat ilahi bir sanat neticesinde öylece kaynıyor ve dört bir yandan hendeğin kenarlarını kaplıyordu.‖ (Dante 1955, 278)

Dante, açık bir Ģekilde gemilerin onarım ve yeni gemi yapım çalıĢmalarını gözler önüne sermektedir. Dante‘nin sözcüklerle çizdiği resmin ana temasını ise kaynayan zift oluĢturmaktadır (Wright 1844, 127). Dante‘nin limanda kaynatılan katranla cehennem arasında kurduğu eğretileme, aslında lanetlenmiĢ vücut ve ruhların Cehennem‘de kaynayan katranda cezalandırılacağına dair Ortaçağ Hristiyan inancıdır. ancak bize 13. yüzyıl sonu veya 14. baĢından tersaneden yapılan iĢlere dair doğrudan ve renkli bir gözlem aktarır.

Antik dönemde ve Ortaçağ‘da iki tür zift kullanılmıĢtır. Bir tanesi çamdan alınan reçine kaynatılarak elde edilirdi. Bu daha sonra Baltık bölgesiyle yapılan ticaretin ana ögesi haline geldi. Bir diğer zift türü ise Akdeniz havzasının önemli bir ürünü olan bitümden elde edilen zift idi. Her iki ürünün de kullanılabilmesi için kaynatılması gerekmekteydi (Sayer 2001, 58).

Ortaçağ‘da gemiler yaĢ keresteden üretilmekteydi ve bu nedenle de her ne kadar kalaslar dikkatlice bir araya getirilmiĢ olsa da zamanla eğrilme ve sızıntı kronik bir sorun oluĢturmaktaydı. Bu nedenle kalaslar arası üstüpü ile doldurulup sonra da ziftle kaplama (kalafatlama) gemi yapımı ve bakımının önemli bir aĢamasıydı. Katran Kuzey ve Orta Ġtalya‘ya Ragusa‘dan getirilse de Antik dönem ve Ortaçağ boyunca Orta Doğu baĢlıca bitüm kaynağı olmuĢtur. Hatta calafatare, calafatura calafataggio gibi terimlerin etimolojik kökeninin Arapça olduğunu bilmek pek de ĢaĢırtıcı değildir (Sayer 2001, 59). Venedikli tüccarlar Ege Denizi‘nde de zift ticareti yapmaktaydılar. 1272 yılında çıkıĢ noktası belli olamayan ama Thessalonika‘ye giden bir Venedik gemisinin buraya zift götürdüğü bilinmektedir (Morgan 1976, 429 ve 436).

III. 12. ve 13. Yüzyıllarda Batı Anadolu Liman Kentleri

III.A Tarihi Belgeler ve Arkeolojik Buluntular Işığında Batı Anadolu’da Yer