• Sonuç bulunamadı

2. SENDİKACILIK TÜRLERİ VE TÜRK SENDİKACILIĞININ

2.1. KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.1.3. İşkolu Esasına Göre Sendikalaşma

İşkolu esasına göre sendikalaşma türünü anlayabilmek için, öncelikle işkolunun ne anlama geldiğini anlayabilmek gereklidir. İşkolu, bir ülkede yapılan bütün işlerin, hangi alanlara dahil edildiğinin belirlenmesi sonucu, kategorilere ayrılarak sınıflandırılmasıdır. Kısacası sektörlerin belirlenmesi ve yapılan işlerin uygun sektörlere eklemlendirilmesidir (Şahlanan, 2013, s. 112; Demir, 2013, s. 21).

İşkolu sendikalarının ortaya çıkmasıyla, mesleklerine bakılmaksızın aynı işkoluna dahil olan işçiler, benzer çalışma koşulları ve ancak aynı işkoluna dahil işçiler için yapılabilecek olan toplu iş sözleşmesi gibi ortak çıkarlarını düşünerek birbirlerine daha sıkı tutunmuş ve böylece işkolu düzeyindeki sendikalaşma yaygınlaşmıştır (Koray, 1992, s. 95).

İşkolu sendikacılığı, meslek sendikalarında olduğu gibi bünyesine salt vasıflı işçileri değil, aynı zamanda vasıfsız işçileri de dahil eden bir sendikalaşma türüdür. Aslında kuruluş ve üyelik ile alakalı olan işkolu sendikacılığı, sendikal hürriyetler alanı ile de direkt olarak bağlantılıdır (Yenisey-Doğan, 2013, s. 44).

İşkolu esasına göre sendikalaşmanın gerçekleşebilmesi için gerekli olan işkollarının oluşmasında, işyerlerinde yapılan faaliyetler dikkate alınmaktadır. İşyerlerinde yapılan işler kendi içerisinde gruplandırılır ve işkolları oluşturur. Bu süreç, işyerlerinde çalışan işçilerin, yapmış oldukları işlerin faaliyet alanına giren işkollarının belirlenip seçmeleri ile başlamakta, işkoluna dahil örgütlü olan bir sendikaya da üye olmasıyla devam etmektedir (Şahlanan, 2013, s. 112; Demir, 2013, s. 21; Kaya, 2016, s.197).

Her sistemde olduğu gibi bu sistemin de kendi içerisinde barındırdığı bazı handikapları vardır. Ucu açık sorunların olduğu bu sistemde, çözülmesi gereken bir sorun da, asıl işlere ek olarak yapılan yardımcı işlerin hangi işkoluna dahil edildiği ile ilgilidir. İşkolu sendikacılığı özellikle bu yönden çeşitli sorunları ortaya çıkarmaktadır (Yiğit, 2013, s. 49).

45

İşkolu sendikacılığı en yaygın sendikacılık türüdür. Günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan bazı ülkelerde varlığını sürdürmektedir. Ancak neoliberal politikaların yaygınlaşmasıyla da değişen ve gelişen teknolojik gelişmelerin artmasıyla, işgücüne duyulan ihtiyaç azalmış, dolayısıyla işgücünü bünyesine dahil etmeyen sektörler de ekonomik arenada düşüşe geçmiştir (Dereli, 2003, s. 9).

2.2. TÜRK SENDİKACILIĞININ ÖRGÜTLENME

KARAKTERLERİNİN MEVZUAT ÜZERİNDEN

İNCELENMESİ22

Çalışma hayatının en önemli aktörleri olan çalışanlara verilen en önemli hak ve güvencelerden birisi de, özgürce örgütler kurabilmeleri ve kurmuş oldukları bu örgütlere özgürce üye olabilmeleridir. Bu hak ve güvence ile kastedilen sadece sendika kurup üye olmak değil, aynı zamanda kurulup üye olunan bu örgütlerin yapısının özgürce belirlenip, düzeylerinin belirlenmesiyle, bir veya daha fazla örgütün faaliyete geçebilmesidir (Erdayı, 2008, s. 204).

Çalışma hayatı için büyük öneme sahip olan ILO’nun, 1948 yılında kabul ettiği Türkiye’de de ancak 1993 yılında yürürlüğe giren “87 No’lu Sendikalaşma

Özgürlüğü ve Sendikalaşma Hakkının Korunması Sözleşmesi23"nin

2.maddesinde; “işçiler ve işverenler herhangi bir ayrım yapmadan ve önceden izin almadan, istedikleri kuruluşlara katılma ve katıldıkları kuruluşun tüzüğüne uymak şartıyla bu kuruluşlara üye olma hakkına sahip olacaklardır” ifadesi yer almaktadır. Böylece Türkiye’de de sendika çokluğu ve sendika seçme özgürlüğü ilkeleri benimsenmiştir (Erdayı, 2008, s. 204; ILO, No.87, md. 2, https://www.ilo.org/dyn/normlex/en/f?p=NORMLEXPUB:12100:::NO:12100:P12100_IL O_CODE:C087:NO; ILO, 1994, s. 23).

87 sayılı sözleşmenin 2. maddesinde, hiçbir şekilde ayrım gözetmeksizin, sadece özel sektördeki çalışanlar için değil, aynı zamanda kamuda ve kamu dışındaki tüm çalışanlar için, cinsiyet, meslek, ırk, din temelli hiçbir ayrımcılık

22 Bu başlık, Ferit Hakkı Saymen’in “Türk İşçi Sendikalarının Karakterleri” isimli makalesinin başlığından esinlenerek yazılmıştır.

23

Yasa No: 87, ILO Kabul Tarihi: 17.06.1948, Yasa Tarihi: 25.11.1992, Yasa No: 3847,

Resmi Gazete Tarihi: 22.12.1992, Resmi Gazete No: 21432, Bakanlar Kurulu Kararı ve No:

08.01.1993/93-3967, Resmi Gazete Tarihi ve No: 25.02.1993/21507, Türkiye’de Yürürlüğe

46

yapılmadan örgütlenme özgürlüğünün güvence altına alınması gerektiği vurgulanmıştır (ILO, 2018, s. 59).

Genel olarak söylenebilir ki; bu özgürlüklerin, her ne sebeple olsun, tıpkı insan hakları gibi engellenemeyeceği ve hukuksal düzenlemeler ile de engellenmemesi gerektiğidir. Bu engellemeler, ILO’nun 87 sayılı Sözleşmesine ve bu yönde çıkarmış olduğu diğer sözleşmelere aykırıdır. Sadece sözleşmeyi imzalayan ülkelerin değil, imzalamayan ülkelerin de aykırı düzenleme yapmaması, çalışma hayatının refahı için yerinde ve isabetli olacaktır. Ayrıca bir ülkede, sendikal örgütlenmenin güçlenebilmesi için, ülkenin bulunduğu koşullar da dikkate alınarak, yapılabilecek en uygun düzenlemelerin yapılması da gerekmektedir (Erdayı, 2008, s. 204).

Sendikal hak ve özgürlükler ile ilgili şu örneği vermek mümkündür; Türkiye’de, meslek esasına göre sendikalaşma, 1983 tarihli 2821 sayılı Sendikalar Yasası’nın, 3/1. maddesindeki “Sendikalar, işkolu esasına göre, aynı işkolunda çalışan işçiler tarafından kurulur” ifadesine ve 3/3.maddesindeki “Meslek ve işyeri esasına göre sendika kurulamaz” ifadesine göre, bariz bir şekilde yasaklanmıştır. Fakat, 2012 yılında kabul edilen 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası’nda tamamen kabul edildiğine dair bir durum da, yasaklayıcı bir durum da mevcut değildir (Baycık, 2014, s. 212; Selüloz-İş, 1993, s. 149).

6356 sayılı Yasa’da böyle yasaklayıcı bir durum mevcut değildir fakat yasanın 2/1-ğ bendine göre, kurulan sendikanın hangi işkolunda faaliyet gösterdiği, belirtilmesi gereken bir husus olarak aktarılmıştır. Meslek sendikacılığı açıkça yasaklanmamakta ancak sendikaların işkolu esasına göre kurulabileceği düzenlenerek meslek sendikalarının önüne geçilmektedir. Özveri (2012) de bu durumla ilgili boşluğun olduğuna değinerek, açıkça belirtilmeyen bu düzenlemenin, ne yasaklanan ne de yasaklanmayan bu düzeye göre sendikalaşmanın gerçekleşebileceğinin kabul edilmesi yönündeki gerekliliği dile getirmiştir (Baycık, 2014, s. 213; Özveri, 2012, s. 46).

Türkiye’de, yasakçı rejim havasının koşullarında hazırlanan 2821 sayılı Sendikalar Yasası’nda yer alan bazı esaslar, ILO Anayasasına ve 1948 tarihli 87 no’lu Sözleşmeye sendikal özgürlükler açısından aykırı bulunmuştur. Bunlardan

47

biri de meslek ve işyeri sendikalarının yasaklanmasıdır.. Aynı zamanda ILO’nun üç komitesi içerisinde yer alan en önemli komitesi Sendikal Özgürlükler Komitesi (SÖK), birçok kararında bu hak ve özgürlüklere fazlasıyla vurgu yapılmıştır (ILO, 2006 akt; Yenisey-Doğan, 2013, s. 45).

Türkiye’deki sendikalaşma süreci, batı ülkelerinde olduğu gibi emek hareketlerinin ve savaşımlarının etkisi ile gelişme göstermemiştir. Bu sebeple, işyeri esasına göre sendikalaşma türünün yasal olduğu, 1963 yılında kabul edilen 274 sayılı Sendikalar Yasası zamanında, yasadan da kaynaklanan birçok problem ile karşılaşılmış, hali hazırda işyeri esasına göre sendikalaşma türünün getirmiş olduğu birçok olumsuzluk yaşanmıştır (Erdayı, 2008, s. 205). Türk sendikacılığının son ve yasal olarak kabul edilen asıl örgütlenme esası, bu yeni yasada da belirtilen, birçok ülkede de kabul gören işkolu esasına göre sendikalaşmadır.

Birçok ülkede de kabul görüp yaygınlık kazanan işkolu düzeyinde sendikalaşma türü, Türkiye’de kabul edilen 2821 sayılı Yasa döneminde yasalaşmış ve 6356 sayılı Yasada da devam ettirilmiştir. Diğer ülkelerde tarihsel olaylar çerçevesinde, kazanılan deneyimler ile bu sendikacılık türü oluşmuş ve sendikalar için mecbur bırakılmadan yaygınlaşmıştır (Gülmez, 1989c, s. 37; Erdayı, 2008, s. 205).

İşkolu esasına göre sendikalaşma türünü, Talas da sendikal hareketin tek düze bir yapıya kavuşmasının bir gerekliliği olarak, savunmuştur (Talas, 1997, s. 283). Bu düzenlemenin güncel yasada, yasal bir zorunluluk olması onaylanan bir durum olmayıp, sendika özgürlüğünü zedelemektedir. Bu sebeple Uluslararası hukukta da eleştirilmektedir.

6356 sayılı Yasada, 2821’den farklı olarak, işkolu esası özellikle belirtilmiş ve yasal bir zorunluluk olarak yasada yer almıştır. Yardımcı işler ile alakalı olarak da, yardımcı işlerin de asıl işler ile aynı işkolunda olduğu belirtilerek bu konuya da açıklık getirilmiştir (Baycık, 2014). Buna istinaden yeni yasada, işkolu esasına göre kurulan sendikaların kapsama alındığını, onun dışında zaten geçmiş yasalarda da kaldırılmış olan meslek ve işyeri esasına göre kurulabilecek olan sendikaların ucu açık bir şekilde kapsama alınmadığını

48

söylemek mümkündür. Çünkü yasada işkolu esası özellikle belirtilmiş, diğerleri ile ilgili bir açıklama yapılmamıştır.

Son olarak 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası’nda, işkolu esasının düzenlenmesinin ardından, işkolları da belirlenmiştir. 2821 sayılı yasanın 60. maddesinde belirtildiği gibi, daha öncesinde 28 işkolu mevcutken, yeni yasadaki işkolu sayısı 20’ye düşürülmüştür. Narmanlıoğlu’na (2012) göre işkollarının sayıca azaltılması, sendikal örgütlenmeyi güçlendireceği için uygun bir düzenleme olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca Yasanın ilk halinde işkolu barajı %10’dan %3’e düşürülmüş, ESK’ya üye olanlar için bu baraj %1 olarak belirlenmiş ve sabitlenmiştir (Dereli, 2012, s. 289; Narmanlıoğlu, 2012, s. 141; Tezsezer, 2013, s. 45). Ancak Anayasa Mahkemesinin iptal kararı24

ile tüm sendikalar için işkolu barajı %1'e düşürülmüştür.