• Sonuç bulunamadı

Konuk İşçi Edebiyatında İlk Yazarlar

BÖLÜM 2: ALMANYA'DA YENİ BİR YAZIN TÜRÜ VE KÜLTÜRLERARASI

2.1. Almanya’da Yeni Bir Yazın Türü: Konuk İşçi Edebiyatı (Gastarbeiterliteratur)

2.1.2. Konuk İşçi Edebiyatında İlk Yazarlar

Bu yazın türünün ilk temsilcileri Aras Ören, Yüksel Pazarkaya, Güney Dal, Bekir Yıldız, Habib Bektaş, Şinasi Dikmen, Fethi Savaşçı olarak sıralanabilir. Bu yazarlar Edebiyat Bilimciler tarafından çoğu zaman birbirlerinden ayrılırlar. Bunun en büyük nedeni, bu yazın türündeki yazarların bir bölümünün Almanya’ya işçi olarak gelip, daha sonra yaşadıklarını yazmaya başlamalarıyla yazın dünyasına ayak basmaları, bir diğer bölümünün ise, daha önceleri, ana vatanlarında edebiyat ile meşgul olmuş, çeşitli eserler ortaya koymuş olmalarıydı. Bu gruba ait yazarlar genel olarak Almanya’ya öğrenim görmek için gelenlerden ya da memleketlerinde yaşanan çeşitli siyasi olaylardan ötürü bir nevi sürgün yeri olarak Almanya’yı seçerek gelmiş yazarlardan oluşmaktaydı.

Hofmann bu ayrımı “aralarında gerçek manada işçilerin bulunmasına rağmen, göçmenlerin yaşadıkları acı deneyimleri topluma aktaranların en başından beri Aras Ören, Yüksel Pazarkaya gibi profesyonel yazarların olduğunu” belirterek yapmaktadır (Hofmann, 2007;196-197). Söz konusu yazarlar içinde Aras Ören, Yüksel Pazarkaya ve Güney Dal Almanya’da çalışmaya gelmedikleri için, farklı bir grup olarak algılanmaktaydı. Ancak eserlerinde işlenen konular yine göç ve göçle birlikte gelen sorunlardan uzak değildi. Diğer yanda Habib Bektaş ve Fethi Savaşçı gibi kendilerini kanıtlamışlar, bu ülkeye işçi olarak gelip, yazmaya başlayan başarılı yazarlar olarak değerlendirilmektedirler.

Bu yeni yazın türünün en önemli yazarlarından biri olan Yüksel Pazarkaya daha önce de belirttiğimiz gibi diğer yazarlara göre farklı bir yere sahiptir. Pazarkaya’yı ( Aras Ören, Güney Dal haricinde) diğer yazarlar gibi çalışmak için değil, kimya eğitimi almak için, işçi göçünden daha evvel buraya gelmiş olması diğer yazarlardan farklı kılar. Kimya eğitiminin yanı sıra Alman Dili ve Edebiyatı okumuş, 1972’ de doktorasını tamamlamıştır. Türk-Alman kültürleri arasında çok yönlü bir elçi olarak değerlendirilen Pazarkaya, buraya çalışmaya gelen işçiler ve Türk aydınları arasındaki ilişkileri tanımlamaktadır (Bkz.Hofmann, 2006:198). Türk işçilerini bir anlamda Alman toplumuna tanıtmaya çalışan Pazarkaya, Anadolu insanının ve dolayısıyla Almanya’ya çalışmaya gelmiş Türk işçilerinin Anadolu’ya has saf, doğal yapılarını, fabrikalardaki yüksek teknolojiye ayak uyduramamalarındaki neden olarak göstererek, 1960-68 yılları

36

arasında yazdığı eserlerde ana motif olarak işlemiştir (Şölçün, 2007:137). Pazarkaya yine diğer yazarlardan farklı olarak, eserlerini genelde Almanca yazmaktadır.

Bir diğer önemli yazar olarak adlandırılan Aras Ören de Pazarkaya gibi Almanya’ya çalışmak için göç etmiş bir yazar değildir. Buraya gelmeden önce, gençlik yıllarında da şiir yazıp, tiyatro ile ilgilenen Ören, Türkiye Almanya arasında adeta mekik dokumuş, sonunda 1969 yılından sonra Berlin’e yerleşmeye karar vermiştir. Kaleme aldığı “Niyazi'nin Naunyyn Sokağında İşi Ne?” (Alm. Was will Niyazi in der Naunyynstraße?) , “Kâğıthane Rüyası” (Alm. Der kurze Traum aus Kağıthane), “Gurbet Değil Artık” (Alm. Die Fremde ist auch ein Haus) adlı eserlerinden oluşan ‘Berlin Üçlemesi’ ise edebiyat bilimciler tarafından çok boyutlu bir göç serüveni olarak değerlendirilir ve büyük bir ilgiyle karşılanır. Bu eserlerde kültürel kimlikler üzerine yoğunlaşan Ören, her ne kadar eserlerini Türkçe kaleme alsa da, yapılan çeviriler aracılığıyla ve bugünün Almanya’sını eserlerindeki kurmaca dünyada oldukça iyi yansıtarak Alman yazın çevrelerine kendini kabul ettirmiştir (Bkz. Karakuş, 2001:115). Ortaya koyduğu eserlerde gerçeği göz önünde bulunduran bir dil bulmaya çalışarak Türk-Alman toplumu arasındaki ilişkiyi bire bir aktarmaya çalışmıştır (Şölçün, 2007:137).

Konuk İşçi Yazının ilk gerçek romancısı sayılan Güney Dal ise, Türkiye’de yüksek öğretimini tamamlayıp, Almanya’ya gelmiştir. Eserlerini Türkçe yazsa da, çeviri aşamasına da bizzat eşlik eden Dal, her ne kadar 30 yıldır Berlin’de yaşasa da burayı “bekleme yeri” olarak nitelemektedir (Bkz. Pazarkaya, 2007). Dal, eserlerinde ‘yabancılık’ kavramını alaycı bir üslupla irdeler. Güney Dal’ın 1979 da yayınlanan ilk romanı “Wenn Ali die Glocken läuten hört” (Tr. İş Sürgünleri, 1976) ve akabinde “Europastraße 5” (Tr. E5 Karayolu) eserleri büyük ilgi görmüş, çok ses getirmiştir. Şölçün bu üç yazar için şöyle bir genel tanımlama yapmaktadır; “Başlangıç yıllarında Alman Toplumu’na arabuluculuk işlevini yerine getirerek ulaşmayı başaran yazarlar, yeni bir edebi kültürün kapılarını açmaya çalışıyorlardı. Pazarkaya’nın yanı sıra Aras Ören ve Güney Dal özellikle yabancılığın sınırlarını tanımlamaya çabalarken, bu yeni yazının en önemli yazarları olarak sayılmaktadır. Onların eserleri bu nedenle 70’li yıllarda iz bırakmıştır” (Şölçün, 2007:137). Söz konusu edilen bu üç yazar, Konuk İşçi Yazınında Şölçün’ün de belirttiği gibi çok önemli yer sahibidir.

37

Habib Bektaş ise bu bahsedilen diğer üç yazardan farklı olarak, işçi kökenli yazarlardandır. “Belagerung des Lebens” (Tr. Yaşamı Kuşatmak) adlı eseriyle Almanya’da edebiyat sahnesine çıkan Bektaş, eserlerinde genel olarak Almanya’da Türk işçi ve ailelerinin yaşamlarını kaleme alır. Yazarın “Hamriyanım / Kapıkule Nerede?” gibi daha sonraki yapıtlarındaki ana izleği oluşturan kültürel kimlik bunalımıdır. “Kendi kültürel çevresinden uzaklaşan bireyin, insanlar arasında olmasına karşın duyumsadığı yalnızlık, soyutlanmışlık, yazarın bu ilk yapıtının da egemen konusu” olarak vurgulayan Karakuş, “göçmenlik olgusunun” Bektaş’ın eserlerinde yoğun olarak karşımıza çıktığına dikkat çeker (Karakuş, 2001:178). Bektaş yalnızca romanlarıyla değil, aynı zamanda şiirleri, oyunları ve masallarıyla da kendine söz konusu yazın türünde yer edinmektedir.

Bu yazın türünün ilk temsilcilerinden bir diğer yazar da Bekir Yıldız’dır. 1962, 1966 yılları arasında Almanya’nın Heidelberg şehrinde Konuk işçi olarak çalışan Yıldız, yazdığı ‘Alman Ekmeği’ kitabıyla bu yazın türüne dâhil olmuş, ancak bu kitabında Almanya ve Almanlar hakkında ‘yozlaşmış toplum’ imgesiyle de negatif bir çizgi çizmiştir (Bkz. Şölçün, 2007:136).

İşçi kökenli olup da daha sonradan yazmaya başlayan bir başka yazar Fethi Savaşçı, 1965 yılında Almanya’ya gelmiş, burada çalışmaya başlamıştır. Habib Bektaş gibi kısa öykülerinde, şiirlerinde ve romanlarında işçilerin yaşadıkları ve sorunları konusu yoğun olarak rastlanmaktadır. Pazarkaya, Fethi savaşçı için ; “işinin yanı sıra bu yeni ülkedeki gözlem ve yaşantılarını şiire, öyküye yansıttı. Emekçi yazar deyiminin bir anlamı varsa, bu Savaşçı için geçerlidir” yorumunda bulunur (Pazarkaya, 2007).

Bir başka yazar Şinasi Dikmen de Almanya’ya öncelikle çalışmak amaçlı gitmiş, yazmaya da daha sonraları başlamıştır. Öykülerinde yoğun olarak kullandığı hiciv, onun Almanya’da yaşayan yabancıların sorunlarını aktarmakta kullandığı üslubu olmuştur. Titiz gözlemciliğinden yola çıkarak, içinde bulunduğu ortamı eleştiren Dikmen, “Wir werden das Knoblauchkind schon schaukeln!” (Tr. Sarımsak Çocuğunu Salıncakta Sallayacağız ) ve “Der andere Türke” (Tr. Diğer Türk ) eserleriyle büyük ilgi toplamıştır (Bkz. Baypınar, 2001:234-235). Dikmen eserlerinde, yalnız Alman toplumu değil, Almanya’da yaşayan Türkleri de eleştirmekte ve bunları çeşitli kabare metinleriyle tiyatroda da sergilemektedir.

38

Görüldüğü gibi Almanya’da yazmaya başlayan ilk kuşak yazarlar, içinde bulundukları ortamı ele alırken, genelde ‘yabancılık’, ‘dışlanmışlık’, ‘uyum’, ‘işçi sorunları’ gibi konular üzerinde durmuşlardır. Ancak yıllar geçtikçe Misafir İşçi Edebiyatının konuları farklılaşarak yeni kavramlar aranmaya başlanmıştır.