• Sonuç bulunamadı

Almanya’da Kültürlerarası Edebiyat ve Türk-Alman Edebiyatı

BÖLÜM 2: ALMANYA'DA YENİ BİR YAZIN TÜRÜ VE KÜLTÜRLERARASI

2.3. Göçmen Edebiyatından Kültürlerarası Edebiyata

2.3.3. Almanya’da Kültürlerarası Edebiyat ve Türk-Alman Edebiyatı

Almanya’da kültürlerarası edebiyat bilimin alt kategorisi olarak adlandırılan Türk-Alman Edebiyatının (Alm. Deutsch- Türkische Literatur) bu konuma gelmeden önceki evrelerini daha önceki bölümlerde aktarmaya çalıştık. Görüldüğü üzere başlangıçtan bugüne kadar bu yazın türünde hem işlenen konular bakımından hem de biçimsel olarak birçok değişiklikler yaşanmıştır. Alman Toplumunda farklı kökenli yazarların Almanca kaleme aldıkları ve Alman okurlarınca da oldukça rağbet görmelerinden sonra, bu alandaki çalışmalar da oldukça hız kazanmış, bu alanda da ‘kültürlerarası Germanistik” (Alm. Interkulturelle Germanistik) adı altında nitelikli araştırmalar yapılmıştır.

Yazın alanında Almanya’da yaşayan ister Türk ister İtalyan kökenli olsun, genel olarak yabancı kökenli yazarların Alman Edebiyatına sundukları eserler ve bu alandaki çalışmalar bakımından Chiellino; “kültürlerarası edebiyat on beş yıl gibi kısa bir sürede Alman Edebiyatına şimdiye kadar Alman kültürü alanında şimdiye kadar rastlanılmamış derecede zengin dilsel bir çeşitlilik getirmiştir” sözleriyle, Alman Edebiyatı ve Kültürü için nasıl bir kazanım olduğunu dile getirmiştir (Chiellino, 2007:51).

Alman Edebiyatında yeni bir akım olarak ele alınan kültürlerarası edebiyat, kültürel bir zenginlik olarak ele alınmış ve yazın çevrelerince de büyük ilgiyle karşılanmıştır. Bugüne kadar yaşanan gelişmeler bu çevrelerde söz konusu yazın türünün ‘kısıtlı bir yazın türü’ olarak algılanmaması gerektiğini göstermiştir. Türk kökenli Aras Ören, Yüksel Pazarkaya gibi buraya sonradan gelen yazarlar ve ikinci –üçüncü kuşak olarak burada doğup büyüyen, Alman Edebiyatı ile farklı, özel bağlar kuran Zafer Şenocak, Feridun Zaimoğlu, Zehra Çırak, Aysel Özakın, Emine S. Özdamar, Yade Kara vb. genç yazarlar ve eserleri aracılığıyla milletler ve kültürler arası bir bağın gelişmesini sağlamışlardır. Türk-Alman Edebiyatı adı altında bir yazın türünün gelişmesi de bu yazarlarla ve ortaya koydukları eserlerle gerçekleşmiştir (Bkz. Esselborn, 2007-1920). Diğer yandan ortaya çıkan eserlerin artık tamamıyla Almanca yazılıyor olması, Türk kökenli bu yazarların Almanya ve Almancayı ne kadar benimsemiş olduklarının birer göstergesidir diyebiliriz. Daha önce de belirtildiği gibi, bu yazarlar çeşitli ödüller alıyorlar ve Alman toplumundan da destek görüyorlardı. Feridun Zaimoğlu, Zafer Şenocak, Emine Sevgi Özdamar, Yüksek Pazarkaya, Yade Kara gibi birçok isim de Alman okurların oldukça rağbet gösterdiği yapıtlar sergilemektedirler. Dikkati çeken

56

başka bir unsur da Fatih Akın’ın 2005 Berlin Film Festivalinde “Duvara Karşı” (Alm. Gegen die Wand) filmiyle en iyi film olarak Altın Ayı Ödülünü almasıdır. Bunun gibi teşviklerle Almanya’da yaşayan Türk kökenli bireylerin hem Almanya’da yaşamak, hem de buraya uyum sağlamak gibi konularda büyük faydalar sağlamaktadır.

Hoffman, 1991 yılında Ingeborg Bachman ödülünün Emine Sevgi Özdamar ‘ a verilmesinin, Türk-Alman Edebiyatı’nın Alman Edebiyatı içinde yerini sağlamlaştırmasına dair sembolik bir örnek olarak göstermektedir (Hofmann, 2006:199).

Bugün bakıldığında daha birçok Türk kökenli yazar bu tür ödüllere layık görülmüştür. Hatta Almanya’da yazan yabancı kökenli yazarlar konusunda Zengin, Türk kökenli yazarların ilk sırayı aldığını, diğer yabancı kökenli yazarlar arasında hatırı sayılır bir başarı elde ettiklerini, Adelbert Chamisso ödülünün en çok layık görülen yabancı yazarların Türk kökenli yazarlar olması örneğiyle açıklamaktadır (Bkz.Zengin, 2000:106).

Almanya’da yazan Türk kökenli yazarlar açısından, başka bir deyişle Türk-Alman Edebiyatında işlenen konulara bugün bakıldığı zaman, Zafer Şenocak, Aras Ören ve Kemal Kurt gibi yazarlarda görüldüğü gibi toplumda yerini sorgulayan “ben” merkezli konuların yoğun bir biçimde ele alındığını görebiliriz. Diğer yandan Emine Sevgi Özdamar, Saliha Scheinhart ve Renan Demirkan gibi kadın yazarlarla da kadın sorunsalı gibi Almanlar için karmaşık görünen Türk kültürüne özgü özelliklerin Alman Yazın çevrelerine taşındığını gözlemleyebiliriz (Şölçün, 2007:142). Görüldüğü üzere işlenen bu konular, gurbet ve memleket özlemi gibi konulardan uzaklaşmış durumdadır. Burada bir deyişle farklı bir kültürün Almanya gibi bir ortamda tanıtılması, kültürler arası diyalogun gerçekleşmesi, ‘yabancı’ olarak adlandırılan bir kesimin bu gibi eserlerle ‘yabancı’ olmaktan çok, anlaşılmasına olanak sağlamaktadır.

Söz konusu yazın türünde son günlerde Zafer Şenocak, Yade Kara, Zehra Çırak, Levent Aktoprak ve diğer yazarların eserlerinde ‘kimlik sorunu’ açısından bir ayrıştırmaya, bir ayrıma gitmekten çok, karma bir kültür, zengin bir yapı olarak yeni bir ‘kimlik’ sloganı ele alınmaktadır. Bu yazarlarla birlikte ortaya çıkan yapıtlarda da bakış açısının değiştiğini gözlemlemekteyiz. Burada yaşayan Türk kökenli ‘yurttaşların’ (Alm. Mitbürger) bakış açısıyla, yer yer ‘yabancı’ bir mekân olarak adlandırılan günümüz

57

Almanya’sında iki kültür arasında yeni bir kimlik oluşturmakla yükümlü olma durumunu ve Almanların ‘alman milliyetçisi’ düşünüş biçimlerini milletler üstü, kozmopolitik bir düşünüş biçimine dönüştürecek genç yazarlardan bahsedilmektedir (Willms, 2010:63).

Hofmann gelinen bu nokta için, edebiyat eserlerinin iki farklı kültürün karşılaşması alanında kültürler arası diyalog için adeta bir deney alanı olduğunu, Türk-Alman Edebiyatı sayesinde de Alman toplumunun içinde bulunduğu gerçekliğe dışarıdan bir bakışla bakılabilmesi olanağı sağladığını vurgulamaktadır (Hofmann, 2006:195). Bugüne değin yabancı olarak adlandırılan bir kesimin daha iyi tanınması için ve iki farklı kültür arasında uzlaşma ve anlayış konusunda büyük bir fırsat sunan bu yazın türü, tolerans ve birlikte yaşama konusunda okuyucuya önemli bilgiler vermektedir. Esselborn, Almanya gibi çok kültürlü toplumlarda yer alan etnik grupların durumlarıyla ilgili toplum toplumsal fikir ve adlılarda büyük katkı sağlayabileceği düşünülen kültürlerarası edebiyat alanının, bugüne değin bu görevi oldukça başarılı bir şekilde yerine getirdiğini vurgulamaktadır (Esselborn, 2007:23).

Bu bağlamda çalışmamızın III. bölümünde Türk-Alman Edebiyatı yazarlarından Yade Kara’nın eserleri örneğinde kültürel kimlik sorununu ele almaya çalışacağız.

58

BÖLÜM 3: YADE KARA ROMANLARI VE KÜLTÜREL KİMLİK