• Sonuç bulunamadı

1 BİRİNCİ BÖLÜM:

1.2. TEKNOLOJİYE İLİŞKİN TEORİK YAKLAŞIMLAR

1.2.6. İçsel Büyüme Teorileri ve Teknoloji

1980’lerin ortalarına kadar iktisat literatüründe teknolojik değişmeyi dışsal olarak ele alan yaklaşımın ardından, kökenleri Arrow’un (1962b) “yaparak öğrenme” kavramına vurgu yapan çalışmasına kadar dayandırılan yeni birtakım yaklaşımlar doğmuştur. Arrow (1962b: 155), üretim fonksiyonundaki kaymaların asıl nedeni olan

teknolojik değişmenin içsel teorisini ileri sürme çabasında olduğunu ve “bilgi kazanımı” olarak ifade edilen öğrenmenin, deneyimin ürünü olarak ortaya çıktığını belirtmektedir. Öğrenmenin daha hızlı gerçekleştirilebilmesi için eğitim ve araştırma kurumlarının tesis edilmekte olduğunu vurgulayan Arrow’un (1962: 172), öğrenmenin üretim sürecinin bir ürünü olarak ortaya çıktığına ilişkin varsayımı, içsel büyüme teorilerinin dayanağını oluşturmaktadır.

Romer (1986) tarafından ortaya atılan ve zamanla geliştirilen Yeni Büyüme Teorileri’nde ar-ge faaliyetleri (Romer, 1990; Grossman, and Helpman, 1991; Aghion, and Howitt, 1992), beşeri sermaye yatırımları (Lucas, 1988; Jones, 1996), yaparak öğrenme (Romer, 1986; Rebelo, 1991) ve hükümetin teknolojik altyapı yatırımları (Barro, 1990) büyümenin itici gücü olarak görülmektedir (OECD, 2003: 11; Kibritçioğlu, 1998: 218-223; Ateş, 1998: 3).

Ölçeğe göre artan getirilere vurgu yapan Romer’in (1986: 1003) modelinde, kar arayışındaki iktisadi birimler ve bilgi birikimi uzun dönem büyümenin temel belirleyicileridir. Yeni bilginin, azalan verimler gösteren bir araştırma sürecinin ürünü olduğu varsayılmaktadır. Bilginin tam olarak patentlenemez ve gizli tutulamaz oluşu nedeniyle, bir firma tarafından üretilen bilgi, diğer firmaların üretim olanakları üzerinde pozitif dışsallık etkileri yaratmaktadır. Bilgi stoğu ve diğer girdilerin bir fonksiyonu olarak tüketim malları üretimi artan getiriler göstermekte; bilgi, üretim sürecinde artan marjinal ürüne sahip olmaktadır.

Romer’in (1990: 71-73) modeline göre teknoloji, ne bir geleneksel mal ne de kamusal maldır; kısmen dışlanabilir ve rekabet-dışı bir maldır. Beşeri sermaye stoğu iktisadi büyüme oranını belirlemektedir. Denge koşullarında, ar-ge’ye çok az beşeri sermaye ayrılmaktadır. Dünya ekonomisinin entegrasyonu büyüme oranını artırırken, büyük bir nüfusa sahip olmak iktisadi büyüme için yeterli olmamaktadır. Teknoloji üretiminin geleneksel mallardan farklı incelendiği modelde üç önerme bulunmaktadır. Birincisi, teknolojik gelişme ekonomik büyümenin merkezindedir; büyümenin kaynağı, kısmen dışlanabilir ve rekabet-dışı bir girdi olan teknolojik gelişmedir. İkincisi, teknolojik gelişme büyük oranda piyasa teşvikleri sonucu bilinçli faaliyetlerle ortaya çıkmaktadır. Teknolojinin içselliği de, bu teşvik edilen girişimlerden kaynaklanmaktadır. Ancak buradan, teknolojik gelişmede katkısı

bulunan tüm bireylerin, piyasa teşvikleri tarafından harekete geçirildiği anlamı çıkarılmamalıdır. Örneğin, akademik araştırmacılar piyasa teşviklerinden bütünüyle ayrı olabilirler. Yine de içsel teknolojik gelişmeye ilişkin buradaki dayanak, yeni bir bilginin piyasa değeri olabilecek bir mala dönüştürülmesi sürecinde piyasa teşviklerinin önemli bir role sahip olmasıdır. Üçüncüsü, yeni bir bilgi setinin üretim maliyetine bir kez katlanıldığında, onun ilave bir maliyet olmadan tekrar kullanımının mümkün olmasıdır. Bir başka deyişle, yeni bir bilgiyi geliştirmenin maliyeti, onun için katlanılan sabit maliyete eşit olmaktadır. Bu açıdan teknoloji, diğer geleneksel mallardan farklı özelliklere sahip bulunmaktadır. Bu üç önerme birlikte ele alındığında, rekabetçi piyasa koşulları teknolojik gelişme için uygun bir ortam olmayacağı için monopolcü rekabet koşulları ve bilgi taşmalarından kaynaklanan dışsal etkiler altında bir denge ele alınmaktadır.

Sınai yeniliği, uzun dönem iktisadi büyümenin itici gücü olarak ele alan Grossman ve Helpman (1991: 18-21), teknlojik gelişmenin kar maksimizasyonu amaçlı iktisadi birimlerin yaptığı yatırımlardan kaynaklandığını ileri sürmektedir. Firmalar, yeni mallar geliştirmek için ar-ge’ye kaynak ayırmaktadır. Yeni mal üreticileri ar-ge harcamalarının ödülü olarak tekelci karlar elde etmektedir. Gelişmiş ürün üreticileri, daha düşük nitelikli mal üretenlerle rekabette üstünlük sağlamaktadır. Böylece, yenilik nihai mal üreten sektörlerde toplam faktör verimliliğini artırmakta ve büyüme nihai çıktı miktarında standart bir artış biçimini almaktadır. Modelde, fiziksel sermaye birikiminin de dikkate alınmasıyla, geleneksel büyüme teorileriyle bilgi birikimine dayalı yaklaşımın bir sentezi yapılmaktadır. Büyümenin uzun dönemde yenilik güçleri tarafından harekete geçirilmesi, bina ve makinelerin verimliliğini artırarak sermaye yatırımları için teşvikler sunmaktadır. Açık ekonomi koşullarında, ticaret ve teknoloji politikalarının yenilik ve büyüme üzerindeki etkileri bağlamında, bir ülkedeki yenilik, yüksek teknoloji sektörlerinde (içsel) karşılaştırmalı üstünlük yaratmaktadır. Teknolojik taşmaların coğrafi olarak toplanması durumunda, ülke büyüklüğü ve önceki ar-ge deneyimi, ülkenin ticaret yapısının belirlenmesi konusunda etkili olmaktadır. Uluslararası iktisadi entegrasyon düzeyi ve hükümet politikaları (ticaret, teknoloji, sanayi), ticaret ortaklarındaki büyüme sürecini etkilemektedir. Ayrıca, sanayileşmiş Kuzey ve gelişmekte olan Güney’deki öğrenme süreçleri arasında karşılıklı bağımlılık söz konusudur ve

Güney’de öğrenme, daha önce Kuzey tarafından geliştirilen teknolojilerin taklit edilmesi biçiminde olmaktadır.

Aghion ve Howitt (1992: 349) ise, Schumpeter tarafından 1942’de sunulan yaratıcı yıkım sürecine dayalı bir büyüme modeli önermektedir. Büyüme, teknolojik gelişmelerden yani yenilik üreten firmalar arasındaki rekabetten kaynaklanır. Her yenilik, öncekinden daha etkin olarak nihai çıktının üretilmesinde kullanılan yeni bir ara malını içermektedir. Ar-ge yapan firmalar, ancak başarılı bir yeniliğin patentlendiği zaman elde edilebilir olan tekelci kazançlara ilişkin beklentilerle motive edilmektedir. Fakat bu kazançlar, mevcut ara malını eski bir mal haline getiren inovasyonla birlikte ortadan kalkacaktır. Teknolojik değişme ile iş çevrimleri karşılıklı etkileşim halindedir. Ele alınan dönemdeki ar-ge çabalarıyla izleyen dönemin beklenen çabaları arasındaki negatif ilişkinin iki nedeni vardır. Birincisi, “yaratıcı yıkım”dır. İlk dönemde yapılacak ar-ge yatırımlarının miktarı, izleyen dönemdeki tekelci rant beklentisine bağlıdır. Bu rantlar, sonraki dönemde üretilen yeniliklerle ortadan kalkmaktadır. Sonraki döneme ilişkin daha fazla ar-ge çabasına ilişkin beklentiler arttıkça, ele alınan dönemdeki ar-ge’den vazgeçilecektir. İkincisi, ar-ge ya da imalat şeklinde iki sektörden herhangi birinde kullanılan nitelikli emeğin ücreti yoluyla işleyen bir genel denge etkisidir. Sonraki dönemde yapılacak ar-ge yatırımlarının yüksek olacağı beklentisi, ar-ge sektöründeki nitelikli işgücüne talebi ve ücretleri yükselterek gelecek dönemde kazanılacak olan tekelci karları azaltacaktır. Böylece, sonraki döneme ilişkin yüksek ar-ge beklentisi, beklenen tekelci karları azaltarak ele alınan dönemdeki ar-ge yatırımlarını azaltmaktadır.

Barro (1990: 103-104) tarafından geliştirilen içsel büyüme modelinde, vergilerle finanse edilen hükümet harcamalarının verimlilik üzerindeki etkileri incelenmiştir. Modelde, kamu harcamaları ve vergilerle ilgili dışsallıklar nedeniyle, özel sektöre bağlı tasarruf ve iktisadi büyüme değeri optimal-altı olabileceği için hükümet politikalarına ilişkin farklı tercihler bulunmaktadır.

Klasik iktisatçılardan itibaren farkında olunan, ancak uzun süre dışsal görülen ve zamanla içsel olarak değerlendirilen teknolojinin üretim sürecindeki rolüne ilişkin farklı yaklaşımları özetlemiş bulunuyoruz. Aşağıda, çalışmamız için daha önemli olan dış ticaret bağlamında teknoloji ilintili kuramsal birikim sunulacaktır.