• Sonuç bulunamadı

2.2. Erken Cumhuriyet Döneminde Yerel Yönetimler (1923-1960)

3.1.2. İç Dinamikler

Türkiye’nin son yıllarda hızı artan ve içeriği karmaşık duruma gelen bir değişim ve dönüşüm içinde olması, her konuyu etkilediği gibi devletin teşkilatlanmasını da derinden etkilemektedir. Merkezi idarenin halkın taleplerine cevap verememesi nedeniyle yerel yönetimlerde reform yapılması ihtiyacının ortaya çıktığı söylenebilir. Bu durum diğer iç dinamiklerle desteklenmektedir.

3.1.2.1. Ekonomik Yapıdaki Değişim

Gayri Safi Yurtiçi Hasılayı içinde barındıran sektörlerin ekonomi içindeki ağırlıklarının son zamanlarda nasıl bir seyir izlediğine göz atmak, bu değişimi anlamak için yeterli olmaktadır. DPT’nin 2010 yılında hazırladığı GSMH raporuna göre 2005 yılı ile 2010 yılları arasında tarım sektörünün GSMH içindeki payı %7 den % 5,9’a düşmüş buna karşın sanayi ve hizmetler sektöründe artış olmuştur. Tarım dışında yer alan sektörler kentle sıkı sıkıya ilişki içindedir. Buna göre, yerel yönetimlerin tarım sektörü dışında sanayi ve hizmet sektörlerinin taleplerini karşılayabilecek yetki ve sorumlulukla donatılması gerekmektedir (Uygun, 2012).

3.1.2.2. Hızlı Kentleşme

Türkiye’de kır-kent dengesini, özellikle 1950’li yıllardan sonra başlayan iç göç bütünüyle değiştirmiştir. Ülke nüfusunun yaklaşık %75’i şehirlerde yani kentlerde oturmaktadır. Kentleşme hızı gittikçe artmaktadır. Örnek olarak 2004 yılında kentsel nüfus Türkiye nüfusunun %60,3’ü iken, bu oran günümüzde yukarıda denildiği gibi nüfusun %75’ine yükselmiştir (Uygun, 2012).

Ülkemizde kentleşme hızı, 1960’lı yıllarda kalkınma programına rağmen özellikle sanayileşmenin geliştiği Marmara Bölgesinde çok fazla olmuştur. Halen devam etmekte olan yoğun göçün pek çok nedenleri vardır. Göçle birlikte hızlı biçimde artan kentleşme hareketlerinin, beraberinde yerel yönetimler reformunu getirdiği söylenebilir. Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV)’nın 1970 ve 2008 yılları arasına ait rakamlarla ifade ettiği göç tablosu bunu kanıtlar niteliktedir.

Tablo 2.1: Türkiye’de 1970-2008 arası göç tablosu (TESEV)

Yıl Toplam Nüfus Kent Nüfus Oranı(%) Kır Nüfus Oranı(%)

1970 35.605.176 28,7 71,3 1975 40.347.719 32,9 67,1 1980 44.736.957 35,9 64,1 1985 50.664.458 45,9 54,1 1990 56.473.035 51,3 48,7 2000 67.420.000 57,3 42,7 2004 71.332.000 60,3 39,7 2008 71.517.000 75,0 25,0 Kaynak:Uygun, 2012

Tablo 2.1’de anlaşılacağı üzere, nüfus ve kentleşme hızlı bir biçimde artmaktadır. Kentleşme beraberinde büyük sorunlarda getirmektedir. İstanbul, bunun en açık örneğidir. 1970’li yılların özellikle ortalarından itibaren İstanbul’un sorunlarını çözmek için metropol belediye idaresi kurma arayışı başlamıştır. Bu ihtiyacı karşılamak üzere 1984’te Büyükşehir Kanunu çıkartılmıştır. Bu kanun ile birlikte İstanbul dışında bulunan büyükşehirlerde de metropol yönetimlere geçilmiştir. Kanuna rağmen nüfusun yoğun olduğu kentlerde sorunlar çözülememiştir. İhtiyaç dahilinde yeni kanunlar yürürlüğe konulmuştur. 10.04.2004 yılında 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu yürürlüğe konmuştur. Fakat, 2005 yılında çıkarılan Belediyeler Kanunu ile Büyükşehir Belediye Kanunu’na da geçici maddeler konulmuştur (Uygun, 2012).

Yapılan ifadeler ışığında, işsizlik probleminin süregelmesi ve ülkesel kalkınmanın yeterince olmaması, bölgeler arası eşitsizliğe çözüm olunamaması gibi nedenlerden dolayı yerel yönetimlerin etki alanının arttırılması gerektiği söylenebilir. Yerel yönetim reformu da bunu destekler nitelikte çıkarılmıştır.

Türkiye’nin çeşitli etnik, dini, kültürel yapılardan oluşması ve aynı zamanda her bölgenin farklı jeopolitik ve coğrafik özelliği, yerel bazda ekonomik ve sosyal ihtiyaçları farklılaştırmakta, aynı zamanda halk tarafından farklı taleplerin söz konusu olması yerel yönetimler bazında güçlü bir demokratik ve özerk örgütlenmeyi gerekli kılmaktadır.

3.1.2.3. Merkezi Yönetim ile Yerel Yönetimler Arasındaki Görev ve Kaynak Bölüşümü

Türkiye’de kamu hizmet ve yatırımların, merkeziyetçi bir biçimde yerine getirilmesi benimsenmiştir. Fakat sürekli gelişen ve geliştikçe büyüyen ülkede halkın ihtiyaçları ve

talepleri, merkezi yönetim tarafından bürokratik karmaşayla çözülmesi günümüz şartlarında mümkün olmamaktadır. Merkezi bürokrasi, karar alma ve alınan kararı uygulama sürecinin çok uzun olması, sosyal ve ekonomik hayatı olumsuz anlamda etkilemektedir. Yakın zamana kadar, en küçük yerel sorunları merkezi yönetim Ankara bürokrasisi eliyle çözmeye çalışmaktaydı. Hızlı nüfus artışı eğitim alanında yeniliklerle eğitim seviyesinin artması ve hızlı kentleşme gibi nedenlerden dolayı, sorunların çözüme kavuşması pratik ve aciliyet gerektirmekteydi. Bu bağlamda merkezi yönetim, sahip olduğu yetkilerin bir kısmını, merkeziyetçilik anlayışının etkisinin kırılması veya azaltılması için yerel yönetimlere devretmek zorunda bırakmıştır.

Bürokratik engeller ve vatandaş taleplerinin yerine getirilememesi, merkezi yönetimin halk önünde prestij kaybetmesine neden olmaktadır. En uzak yerlerin bile örneğin bir köye su götürülmesi, okul yapılması gibi yerel etkinlikler için Ankara’da program yapılması ve ödenek ayrılması işlerin geç olmasına neden olmakta ve bu durum halkın hükümete olan güvenini zedelememektedir. Buradan hareketle, buna benzer işlerin merkezi idareden daha hızlı ve sonuç alıcı işleyebilmesi için yerel yönetim reformuna ve yetki devrine ihtiyaç duyulduğu ve bu nedenle de 1980’ler sonrası geçen her gün yetki devri ilkesinin gelişme içinde olduğu söylenebilir.

3.1.2.4. Artan Demokrasi Talebi ve Sivil Toplum Örgütlenmesi

1980 askeri darbesinden sonra Türkiye özgürlüklerin kısıtlı olduğu bir dönem yaşamaktadır. 1982 Anayasasının hak ve özgürlükleri kısıtlı tutan içeriğinin buna etkisi olmuştur. Ancak özellikle 1990 yıllardan sonra demokratikleşme talebinde gözle görülebilir bir artış olduğu da aşikardır.

Türkiye, dünyaya paralel olarak gelişen kitle iletişim araçları sayesinde, insan hakları ve daha fazla demokrasi talebini halkın gündemine taşımayı sağlamıştır. Yakın zamana kadar toplumda adı dahi yer almayan gurupların taleplerini açık şekilde ifade etmeleri iletişim araçları sayesinde sadece metropollerde değil, küçük yerleşim yerlerinde yaşayan halkında hakkı olarak ortaya çıkmıştır.

Küreselleşen ve yeni dünya düzeninde kentleşmenin artması ve bu artışa bağlı olarak toplumda eskiye dayalı düşüncelerin dışında yeni fikirlerin doğması veya yeni yaşam bakış açılarının ortaya çıkmasının, demokratik anlamda bir talep artışına neden olduğu söylenebilir. Demokrasi, insan hakları düşüncesinin gelişmesi ve kentleşme ile beraber yerleşkelerin alt

yapı sorunları vb. durumlar sivil toplum örgütlerinin güçlenmesine yardımcı olmuş; Türkiye’nin hemen her tarafında yerel sorunlarla ilgilenen dernekler ve sendikalar kurulmaya başlamıştır. Çevresel sorunlar başta olmak üzere iklim değişikliği gibi dünyayı kapsayan sorunlar yanında bireylerin içinde bulunduğu çevreyi etkileyen koşullar, halkın giderek artan bir şekilde kamu idaresine karşı sesini çıkarmasına yardımcı olmuştur.

Artan talepler, merkezi yönetimleri ve yerel yönetimleri yeniden yapılanmaya gitmek zorunda bırakmıştır. Özellikle Avrupa Birliği’ne giriş sürecinde karar verme mekanizması içinde sivil toplum kuruluşlarının rol alması gerekliliği bu hareketi daha da güçlü kılmıştır. Tekelci veya merkeziyetçi yönetim yapısı, yerini daha demokratik ve modern bir yapıya terk ederek yerinden yönetime doğru gitmek zorunda kalmıştır.

3.2. Reformun Temel Çerçevesi: Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden