• Sonuç bulunamadı

3. TARIMSAL VE ZĠRAĠ ÜRÜNLER

3.1.1. Hububat

Hububat, bilindiği üzere yükte ağır, pahada hafif ve dolayısıyla nakliyatı masraflı bir emtiadır. Hububat, önemli bir mâli kaynak olduğu gibi halkın ve askeri gücün en önemli besin kaynağını teĢkil etmektedir. Bu açıdan stratejik bir emtia olarak değerlendirilebilir.

Birçok Sancak Kanunnâmeleri‟nde hububat çeĢitlerine ait hükümlerin yer alması hububat üretimine verilen önemin bir göstergesidir. Hububat, halkın temel besin maddesi olarak tüketilmesiyle birlikte erzen (mısır), cev (arpa), yulaf gibi çeĢitleri hayvan yemi olarak da kullanılmaktaydı.

Kanuni‟nin Merkezi ve Umumi Kanunnâmesi‟nde hububatla ilgili Ģu ifadeler yer almkatadır: “Buğday ve arpa ve mercimek ve nohud ve bakla ve burçak ve böğrülce ve

dahı bunların emsali hububat ne var ise satuldıkda, her müdde bir kile bac alına 94

.Bu hükümden anlaĢılacağı üzere arpa ve buğdayın yanı sıra nohud, mercimek, bakla ve

böğrülce hububat kapsamına girmese de, Kanunnâmelerde hububatla aynı kategoride değerlendirilmiĢtir. Ayrıca bu ifadede her bir üründen ayrı ayrı vergi alındığı da dile getirilmiĢtir. Kanuni Devri Kara Ferye Kazası Kanunnâmesi‟nde “Enva‟-ı hububatdan

ve bağlardan öşür ve salariye alınur. Amma anison ve çörek otu ve meyve ve bostan kısmından öşür alınur; salariyye alınmaz‟‟ 95

ifadeleri yer almaktadır. Bu ürünlere ilaveten anasonun da Osmanlı‟da hububatla aynı kalemde değerlendirildiğini söyleyebiliriz.

Osmanlı Devleti‟nde hububat üzerinden her sene muntazamân alınan öĢür* ve salariye* adı altında iki vergi vardır. Kanunnâmelerde yer alan hububatla ilgili hükümlerin birçoğu alınan bu vergileri içermektedir. Kanunnu‟nin Umumi Kanunnâmesi‟nde”Buğdaydan ve arpadan ve darudan ve alefden ve çavdardan ve

hâsıldan salariye ile öşür alınur ”96ifadeleri yer almaktadır. Bu konuya iliĢkin farklı

dönemlere ait benzer nitelikte pek çok Kanunnâme hükmünün bulunması uygulamanın yaygınlığını göstermesi açısından önemlidir. Osmanlı Devleti‟nde geçimini topraktan sağlayan fertler arasında hububat üretimi konusunda herhangi bir ayrım yapılmamaktaydı. Hem Müslümanlar hem de kâfirler hububat üretimini yapmakta özgürdüler. 1520 Tarihli Ağriboz Sancağı‟nda yer alan “Ve mercimekden ve bakla ve

nohud ve böğrülce ve Müslümanlardan on kileden bir kile öşür alınur ve kefereden on beş kileden iki kile öşür alınur ” 97

. Ġfadelerle bu husus belirtilmiĢtir. Ayrıca bu

ifade de üretimden alınan vergi farkına değinilmektedir.

Hububat, toprak ve emeğin organizasyonundan baĢlayarak; değirmenlere nakledilmesi, değirmenlerde un haline getirilen emtianın Ģehir merkezlerine gönderilmesi ve buralarda fırınlarda ekmek haline gelmesi ve nihai olarak halka satıĢıyla pek çok alanda istihdam yarattığının göstermesi açısında önemlidir. Hububat denildiğinde akla ilk gelen buğday ve sonrasında ekmektir. Buğdaydan elde edilen ekmek halkın ve ordunun temel gıda maddesini oluĢturmaktadır. Buğdaydan ekmeğin elde edilmesi için buğdayın un haline getirilmesi gerekmekte ve bu safhada devreye değirmenler girmektedir. Kanunnâmelerde de değirmenlerle ilgili birçok hüküm yer almaktadır.

95 A. Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukuki Tahlilleri, c. 6, s. 644.

* ÖĢür; arazide yetiĢen ürünlerden alınan ve Müslüman halkın ödediği bir vergidir.

* Salariyye; ise öĢrün tamamlayıcısı olarak devletin mahsulden aldığı ek vergiydi. Yani devlet Ģer‟i bir vergi olan öĢürün yanında salariyye adıyla ek bir vergi daha tahsil ediyordu

96 A. Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri Ve Hukuki Tahlilleri c. 4, s. 310. 97 Aynı eser, c. 5, s. 387–388.

Bilindiği gibi değirmenler, gücünü rüzgârdan ve akarsulardan alarak çalıĢmaktadırlar. Un değirmenleri, buğdaydan un elde edilmesini sağlayabilmek amacıyla akarsuların kenarlarında kurulmaktaydılar. Bu sayede suyun gücünden yararlanarak sürekli olarak çalıĢabilmeleri mümkündü. Hükümlerde değirmenlerden alınan vergilerin, çalıĢma süreleriyle bağlantılı olduğu görülmektedir. II. Beyazıd Devri Aydın Sancağı Kanunnâmesi‟nde “Ve değirmenlerden bir yıl yürüyenden altmış akçe

ve altı ay yürüyen değirmenden otuz akçe alınur. Ve andan aşağı her ayda beş akçe hisabı üzere alınur. Defterde şöyle yazılub bağlandı ” 98

ve I. Ahmed‟in Kanun-ı

Osmanî‟sinde “Bir değirmen bir yıl tamam yürüse, müdd ile bir müdd arpa ve bir

müdd buğday kayd olunmuş idi. Re‟aya tâyifesine muzayaka olmasun diyü bir senede altmış akçe resm vaz‟olundu. Ve altı ay yüriyen değirmenden otuz akçe ve andan aşağı olandan her ayda beş akçe hesab üzere vaz‟olındı” 99. Ve Yavuz Sultan Selim‟in

Umumi Kanunnâmesi‟nde “Ve Anadolu Vilayeti‟nde bir değirmen ki, yıl tamam

yürüse, resm bir müdd buğday ve bir müdd arpa kayd olunmuşdur. Hâliyâ re‟aya tâyifesine muzayaka olmasun diyü anın gibiden her senede altmış akçe resm vaz‟ olundu. Ve altı ayda yürüyenden otuz akçe ve andan aşağa yürüyenden her ayda beş akçe hesabı üzere vaz‟ olundu 100

” Ġfadeleri yer almaktadır. Bu konuya iliĢkin farklı

dönemlere ait pek çok hükmün yer alması durumun yaygınlığını göstermesi açısından önemlidir.

Yavuz Sultan Selim‟in Umumi Kanunnâmesi‟nde yer alan ifadeler Ģöyledir:“Ve

bir tımarda hasıl kayd olunan değirmen harab olsa, sahibine teklif oluna; eğer kudreti olub ma‟mur eylemese, üzerine mukayyed olan rüsumın sipahisine hükm edüb alı-vereler. Eğer yapub ma‟mur etmeğe adem-i kudreti olsa, kâdî ma‟rifeti ile satduralar ki, ma‟mur edüb resmin vere. Ve suyu münkatı‟ olub küliyen avdet ihtimâli varsa, kurı resmin almak memnu‟dur. Ve eğer satun alur kimesne bulunmasa, cebr edüb buldurmayalar. Ve bir kimesne değirmen satsa, müşteri elinde iken bir aydan ya iki aydan yıl tamam olsa, rüsumın müşteriden alala, bayi‟den almayalar ”101

. Hükmüyle değirmenlerin çalıĢmaması halinde, bu durumun tespit

edilerek sebebi üzerinde durulması ve yeniden çalıĢmâlarını sağlamak amacıyla devletin izlediği yol görülmektedir. Bu konuya iliĢkin I. Ahmed‟in Kanun-ı Osmanî‟sinde yer

98

A. Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukuki Tahlilleri, c. 2, s. 157.

99 Aynı eser, c.9, s. 515. 100 Aynı eser, c. 3, s. 104. 101Aynı eser, c. 3, s. 104.

alan ifadede de benzer durum göze çarpmaktadır. “Ve dahı bir tımarda hasıl kayd

olunan değirmen harab olsa, sahibine ta‟mir et diyü teklif olına ve eğer kudreti olub ma‟mur ederse, üzerine mukayyed olan rusumı sahibine hükm edüb aldıralar ” 102

. Hububattan elde edilen ürünler arasında ekmeğin yanı sıra boza ve bira da yer almaktadır. Boza imâlatı ve tüketimi Kanunnâmelerde yer almasına karĢın bira üretimi ve tüketimi her hangi bir kanunnâmede yer almamaktadır.

III. Murad Devri Kanun-ı Osmanî‟sinde bu konuya değinilmiĢtir.“boza-

hanelerde bulunan bozacıların muhtesib kontrolü altında olması ”103 .

XVI. yüzyılda Ankara ve Bursa‟da boza imâlatının yaygın olarak yapıldığı görülmektedir 104. Bu dönemde Ahlat, Aksaray, AkĢehir, Amid, Biga, Bitlis, Bor, Bursa,

Çorum, Gönen, GümüĢ, Karahisar, Kayseri, Kastamonu, Kemah, Konya, Ladik, Larende, Manisa, Mardin, Niğde, Samsun, Timurhisar, Trabzon ve Van‟da da bozahane olduğu bilinmektedir105

.

Kanuni Devri Eyalet Kanunnâmelerinde yer alan Kefe Sancağı Kanunnâmesi‟nde “şehir bozahanelerinden her ayda on beşer akçe alınur ” 106

ifadeleri yer almaktadır. Bu hükümden bozahanelerden vergi alındığı görülmektedir. Kanunnâmelerde hububatla ilgili hükümlerin yoğun olarak Aydın, Ağriboz, Gelibolu, Bayburd, Bosna ve Vidin sancaklarında geçmesi bu bölgelerde hububat tarımının yapıldığının göstergesidir.

Osmanlı‟da bazı metaların zaman zaman ihraç yasağına uğradığı bilinmektedir. Bu yasaklanmanın üretimin yetersiz oluĢundan, iç alım- satım-üretim dengesinin bozulması kaygısından ve stratejik nedenlerden kaynaklandığı görülmektedir. Bu yasaklanan ürünlerin arasında ilk sırada hububat yer almaktadır107

.