• Sonuç bulunamadı

Hikâyedeki Fonksiyonları Açısından Şahıs Kadrosu

1. BİRİNCİ BÖLÜM: HAYATI, EDEBÎ KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ

2.3. Şiirlerinde Motifler

3.1.4. Şahıs Kadrosu

3.1.4.1. Hikâyedeki Fonksiyonları Açısından Şahıs Kadrosu

Üstlendiği fonksiyon açısından şahıs kadrosunun en dikkat çeken ismi merkezî figürdür. Tahkiye unsurunun egemen olduğu eserlerde olay örgüsünün oluşumu, gelişip sonuçlanmasında en faal görev asıl kahramana düşer. Hikâye türünün materyal ve teknik unsurları onun ekseninde şekillenir. Merkezî kişi, sözcülüğünü üstlendiği yazarın dünya görüşünü eserin kurmaca dünyasında buluştuğu okuyucuyla paylaşır. Kilit noktalarda görevlendirilen asli şahsın imkânlarından yararlanmak hikâyelerinde düşünceyi önceleyen Abdulvahap Akbaş için bulunmaz bir fırsattır. Öyle ki on altı hikâyenin onunda merkezî figür anlatıcının kendisidir. Biri dışında (Bir Dönüşün Hikâyesi-Fadıl), asli şahısları isimsiz olan bu hikâyeleri şu şekilde sıralayabiliriz: "Bir Dönüşün Hikâyesi, Dayı, Gülmisal, Ağlama Ceylan Balası, Orada, Ayna ve Suret, Gül Deren Eller, Şaheser, Karanlık Bir Gündü, Yalan Ağacı, Son"

Abdulvahap Akbaş'ın hikâyelerinde asli şahısların biri hariç hepsini erkekler teşkil eder. "Küçük Teyzem Şadiye"de merkezi figür anlatıcının teyzesi Şadiye'dir.

Hikâyelerinin merkezî figürleri klâsik karakterizasyon (açıklama) yöntemiyle kimlik kazanmıştır. Bu tür uygulamalarda merkezî kişinin aynı zamanda anlatıcı konumda olması, hakkındaki bilgileri birincil kaynaktan edinmemize katkı sağlar. Klasik yöntem olarak kullanılan anlatıcının anlatımıyla kişileri tanıtma Akbaş'ın da en çok kullandığı yöntemdir. Şahıslar anlatıcının gözüyle bize aktarılır. Akbaş’ın hikâyelerinde aslî şahısların sunumu yazarın kahramanı tanıtması, merkezî kişinin anlatıcı konumda olup kendini tanıtması, anlatıcı kahramanın merkezî kişiyi tanıtması ve diğer figürlerin verdiği bilgiler şeklinde sınıflandırabiliriz.

Diyaloglar vasıtasıyla bilgi sahibi olduğumuz figürlerin tanıtımında dramatik yöntem etkilidir. Akbaş, bu yöntemi "Yalan Ağacı" hikâyesinde "Seyda" figürünü tanıtmak için başka bir figür olan babasının cümlelerine başvurmuştur.

"Babam onun hayranıydı. "Halkın irfanını yansıtan bir aynadır" derdi onun için." Okullarda öğretemiyoruz bunları; oysa insanı aşkla, erdemle donatacak tılsımı kalplerinde taşıyor Seyda gibileri. Dillerinde harelenen sözler, uyuşan kalpleri

diriltecek anahtarlardır. Anlayana tabii... Böyle şeyler söylerdi Seyda için babam." (A.g.e s. 116-117)

"Orada, O Çizginin Ötesinde" adlı hikâyede de merkezi figür olan Bekir'in ruh hali ve konumunu anlatıcının babaannesi Kumru Hanım ile komşusunun konuşmalarından çıkarabilmekteyiz. "Bir gün bize oturmaya gelen bir komşu kadın, babaanneme "Bu ne Kumru hala? Kendi yetmiyormuş gibi bir de köpek mi musallat etti başınıza?" demişti de babaannem kederden yataklara düşecek olmuştu. Kadını susturmuş, ama "Ya böyle sözler çocuğun kulağına gider de onun minicik yüreği yaralarsa" diye günlerce kaygılanmıştı (A.g.e s. 57). Aynı hikâyede Bekir karakteriyle anlatıcının özelliği vurgulanmıştır. "Daha yürüdük. "Uzaklar bu deli oğlanı çekiyor." diyordu. Bekir benim için (A.g.e s. 57).

Norm Figürler

Stevick’in ifadesiyle norm figürler, başta merkezî şahıs olmak üzere ahlaki bir ölçüt olarak kurgu dünyasındaki figüratif kadronun diğer kişilerindeki sapmaları da görüp yargılamamızı sağlar. Herhangi bir dekoratif şahıstan daha boyutlu ve kişilik kazanmış bir şekilde karşımıza çıkan bu kişiler hikâyelerde verilmek istenen fikirlerin ortaya konması bakımından aracı konumdadırlar. Bulundukları pozisyon itibariyle derinlemesine kavradığı gerçekleri yansıtarak asli şahısların, hatalarını görmeleri konusunda uyarıcı bir etkiye sahiptirler (Stevick, 2010:168-176). Akbaş'ın hikâyelerinde yer alan norm figürler ve yer aldığı hikâyeler şöyledir: "Köşeli Parantez (Sevdiği Kız), Dayı (Abuzer), Gülmisal (Gülmisal), Ağlama Ceylan Balası (Derviş), Orada O Çizgini Ötesinde (Kumru Hanım), Gül Deren Eler (Yunus Emre), Yalan Ağacı (Babası ve Seyda), Son (Şermin, Bahtışen Teyze)" Sıraladığımız bu isimler, hikâyelerin vakası süresince merkezî kişilere yakın olup olayların akışı esnasında tutarlı davranışlar sergileyen kişilerdir.

Düz/Yalınkat (Flat) Figürler

Tek bir tümceyle ifade edilebilen yalınkat kahramanlar, nitelik ve düşünce yönüyle kısıtlı bir yapıya sahiptir. Kolaylıkla tanınabilmeleri sebebiyle bir defaya mahsus takdim edilen bu kişiler okuyucunun zihninde değişmez bir biçimde yer ederler. “Kart Karakter” olarak da isimlendirilen bu kahramanlar, olay örgüsü boyunca herhangi bir değişime, gelişime uğramazlar (Forster, 1985: 105-115). Akbaş'ın hikâyelerinde

rastladığımız yalınkat figürleri şu şekilde sıralayabiliriz: "Bir Dönüşün Hikâyesi" (anne), "Küçük Teyzem Şadiye" (Ziver Dayı), "Köşeli Parantez" (Karıncaezmez, Rasputin), "Dayı" (Yılmaz, Güler, Abuzer'in abisi), "Ceylan Balası" (Taş ocağının sahibi, anlatıcının babası), "Orada, O Çizgini Ötesinde" (Kumru Hanım), "Ey Çerh-i Sitemger" (Lahana Küfesi (patron), Gülember), "Şaheser" (Okuldaki edebiyat öğretmeni, Ahmet Bey), "Gülsakal Dede" (Nurhayat Hanım, Osman), "Karanlık Bir Gündü" (Hale, Yaşlı Bakkal), "Yalan Ağacı" (Anne, siyasetçiler, kasabalı) Bu şahsiyetler eserin bir yerinde adı geçen ve eserin anlam ve fikir dünyasına direkt etki etmeyen kişilerdir.

"Bir Dönüşün Hikâyesi”nde, anlatıcının annesi klasik Anadolu kadının hassasiyetlerini taşır. Acı olayları göğüsleme, ailesine bağlılık, evlatlarını içten sevme gibi davranışları gösterir. "Küçük Teyzem Şadiye" hikâyesinde ise Ziver Dayı, sert, kararlı, yaşına göre cesur ve doğunun hem cahil hem de kurnaz kısmını temsil eder. "Köşeli Parantez"de kahvede oyun oynayan ve oynarken de konudan konuya atlayan kişileri temsil eden Karıncaezmez ve Rasputin lakaplı kişiler yalınkat kişilerdir. Dayı hikâyesinde Yılmaz okulun neşesi ve olayları abartarak anlatır. Bu özelliğini anlatıcı birkaç yerde vurgular. "Okul koridorunda dolanan iriyarı, bıyıklı adamın yeni matematik öğretmeni olduğuna yemin ediyordu Yılmaz. "Kalıbımı basarım... Yüksek zekâm yanılmaz, göreceksiniz..." diyordu." (A.g.e s. 37). Fakat gelenin yaşı büyük bir öğrenci olduğu çıkar. Aynı kararlılıkla tahminlere devam eden Yılmaz eserin ilerleyen kısımlarında Abuzer'in anlatıcıyı öldüreceğini abartarak anlatır fakat ikisi dost olurlar. Aynı eserde Güler karakteri dedikoducu olarak değerlendirilir. Abuzer'in abisi özetleme tekniği kullanılarak işlediği cinayetin Abuzer'in üslenmesini ister ve bu konuda ısrar eder dolayısıyla kart karakterin değişmez özelliğini barındırır. "Ağlama Ceylan Balası" adlı hikâyede oğlunu arayan ve bundan vazgeçmeyen baba figürü de yalınkat karakterdir. Verilen gazete kupüründeki kayıp ilanından dolayı anlatıcının babasını arayan ve bunu anlatıcıya söylemeyen taş ocağının sahibi de kart karakter örneğini oluşturur. "Orada, O Çizgini Ötesinde" adlı hikâyede Kumru Hanım, Yetim ve öksüz Bekir'e gösterdiği ilgi ve alaka ayrıca hassas davranışları eser boyunca aynen devam eder. Bekir ayrılırken en çok ağlayan o olur. "Ey Çerh-i Sitemger" hikâyesinde Beyhude'nin Lahana Küfesi lakabı taktığı patronu onu hem düşünür hem de çalıştırmaya çalışır. Ara sıra da işten kovar. "Tavukpazarı'ndaki iş hanlarından birinde çaylarımızı yudumlarken "Lahana Küfesi" (Gerçek adını bilmiyorum), Beyhude'yi "bir kalıba sokamamak" tan yakınıyordu." (A.g.e s. 73). Beyhude'nin babası da unutkanlığı ve

dalgınlığıyla anlatılır. Erzurum'da annesini unutup köye gittiğinde "Anneniz nerde?" diye sormasını anlatırken onun ayrıca ailesi için kendisini tükettiğini de ifade eder (A.g.e s. 73). Aynı hikâyede kahvenin ocakçısı Gülember lakaplı kişi de kart karakter özelliği gösterir. Olaylara hep bir komik yan ile bakmayı seven, her konuda anekdotu olan bir kişidir. Yalın ayak gezen ve kendisini otobüs sanan bir delinin bahsini yaparken yine muzip bir fikirle konuya dâhil olup ona benzin içirilmesi gerektiğini, akıllanması için bunun yapılması gerektiğini savunur (A.g.e s. 75). "Şaheser" adlı eserde ise okulun edebiyat öğretmeni, Peyami Safa'nın "Edebiyatsız edebiyatın (yani sahte edebiyata düşmeyen samimi edebiyatın) tek şartı, şiir ve nesir yazanın, eserinde kendi kendisi olmasıdır. Yani kendi kendine sadık kalması ve yaşadığı ruh hallerine uygun olmayan tek kelime yazmamasıdır. Şüphesiz orijinallik (aleladelikten kaçma) şartı baki kalmak üzere" sözüne karşılık "Bir yazar, Peyami Safa'nın söylediklerini, kendi hayatını anlatmadan da gerçekleştirebilir" der fakat yazarı o anlık yolundan ve fikrinden caydıramaz (A.g.e s. 87-88). Hikâyenin sonun da anlatıcıyı roman yazmak isterken masa başından kaldırıp şehir kulübüne götüren Ahmet Bey de kart karakter özellikleri taşır. (A.g.e s. 94) "Gülsakal Dede" hikâyesinde Nurhayat Hanım, her anne gibi çocuğunun iyiliğini isteyen, çocuğunun açıklarına mazeretler bularak geçiştirmeye çalışan, babasının haklı isyanlarına da hak veren biridir. "Nurhayat Hanım, bütün anneler gibi iyimser görünmek zorunda kalıyordu. Beyinin zaman zaman kabaran öfkesini dindirmek, bir yandan da oğlunun davranışlarının olağanlığını ispatlamak en başta gelen görevleri idi (A.g.e s. 104-105). Aynı eserde bulunan Osman karakteri de iş arayışına girişen ama başarılı olamayan biridir. Eserin sonunda yeni bir iş başvurusu için erken kalkıp kahvaltıya oturmuştur. "Karanlık Bir Gündü" adlı eserde anlatıcının sevdiği fakat anlaşamamaktan şikâyet ettiği sevgilisi Hale de kart karakterdir. Değişmeyen bir yapısı olduğunu anlatıcıdan öğrendiğimiz Hale, anlatıcının kıskançlık olaylarına tepkisi hep aynıdır. Eserde farklı bir karakter de Yaşlı Bakkal Amca'dır. Anlatıcının zor durumunun farkına varıp ona zeytin ve ekmeği veren ve bunun normal bir durum olduğunu sezdiren Mavi Önlüklü Bakkal anlatıcının deyimiyle daha da karanlığa batmasına sebep olmuştur. Bu işleviyle kart bir karakter özellikleri taşır (A.g.e s. 111). "Yalan Ağacı" adlı eserde anne karakteri doğuya tayin çıktığını duyduğu zaman çeşitli sebeplerle gitmeyi istemeyen, eserin gidişatına etki etmeyen bir karakterdir. Kasabalının her siyasetçi geldiğinde onları dinlemek için meydanda toplanmaları da kart karakter göstergesidir diyebiliriz. Ayrıca devamlı gelip halkı aynı sözlerle kandıran siyasetçiler de yazarın anlatımıyla kart karakter özellikleri gösterirler.

Forster’a göre, yalınkat kişiler arasında en iyileri güldürücü olanlardır. Forster, ağır başlı ve acıklı olan şahısların, insanı sıkabileceğini söyler (1985:113). "Dayı" adlı hikâyede esere renkli bir hava katan Yılmaz, neşeli, esprili ve Abuzer ile olan olaydan sonra anlatıcıyı hem korkutan hem güldüren fon bir karakterdir.

"Üç gün okula uğramadım. Korkuyordum. Yılmaz daha da korkutuyordu beni. "Lan oğul, bu herif bir garip... Bu Abuzırt bir garip..." diyordu. "Katilmiş lan... Seni vurur... Bak, vallahi vurur. Dün derste, elinde bir carcur vardı. Carcuru olanın tabancası olmaz mı?" Yılmaz'ın dediğine bakılırsa, Müdür Bey çekmiş onu odasına, usul usul ağzını aramış. Ama o, "Getirin onu, söyleyeyim. Çocuğun arkasından konuşmam." demiş. Kıs kıs gülerek, "Lan oğul bu herif hem gaddar hem dürüst." diyordu Yılmaz." (A.g.e s. 39)

Fon Figürler

Abdulvahap Akbaş'ın hikâyelerinde dekoratif unsur durumundaki figürleri iki cephede ele alabiliriz. İlk cepheyi eserlerin kurmaca dünyasında hayat bulmuş şahıslar oluşturur. Onların varlığı olay örgüsüyle sınırlıdır. Vakanın oluşumunda herhangi bir belirleyici fonksiyona sahip olmayan şahısları yer aldıkları hikâye adlarıyla şu şekilde sıralayabiliriz: "Gül Deren Eller" hikâyesinde Diyarbakırlı bir gencin bahsini yapar, hayatına girdikten sonra bir kızın ardından giderek kaybolmuştur Aynı eserde Mürsel ve Ahmet adlı iki hamalın turistlerle olan fotoğraf çekimlerini sonrasında da memleket ve aile özlemini anlatıcı şu şekilde betimler: "Kasketini dizine vurarak, ağlamaklı "Ulen Ahmet" dedi, bizim çocukları bi özledim ki sorma heç..." Mürsel'in sözleri bir yumruk oldu, kalbime girdi." (A.g.e s. 82-83). "Son" adlı hikâye yıllar sonra ziyarete gelmiş arkadaşlarını pek sıcak karşılamayan, oynadıkları okey oyununa devam eden, Erdoğan, Bülent, Cüneyt ve Hasan kart karakter özellikleri gösterirler. Arada "nasılsın, anlat, vay bee" gibi samimi cümleler kuran fakat anlatıcıya inandırıcı gelmeyen bu karakterler eserin vermek istediği ayrıntıda sadece soluk birer renk vazifesindedirler. "Ey Çerh-i Sitemger" adlı hikâyede Beyhude'nin babası da unutkanlığı ve dalgınlığıyla anlatılır. Erzurum'da annesini unutup köye gittiğinde "Anneniz nerde?" diye sormasını anlatırken onun ayrıca ailesi için kendisini tükettiğini de ifade eder (A.g.e s. 73). "Son" adlı hikâyede anlatıcı, balkondan gördüğü kıza Fatoş ismini takar, hiç konuşmaz. Bu karakter de fon özelliği taşır.

Fon figürlerin ikinci cephesini “Hatırlanmış kişiler” oluşturur. Gerçek hayatta karşılıkları olmasına karşın kurmaca dünyada o an için bulunmayan ancak figürler

tarafından çeşitli vesilelerle anılan kişiler Akbaş'ın hikâyelerinde geniş bir yekûnu kapsamaktadır. Farklı etnik kökene sahip, değişik zamanlarda yaşamış pek çok kimseyi ihtiva eden bu kadroyu ortak paydada birleştiren nokta hemen hemen tamamına yakınının sanatçı kişilikte olmasından ileri gelir. Hikâyelerinin hemen hepsinde edebi şahsiyetlerden bahseden Akbaş, onların sözlerini ve kişilik oluşumunda etkili olan sözlerini, şiirlerini devamlı fon olarak kullanmıştır. "Alp Er Tunga, Yunus Emre, Necip Fazıl Kısakürek, Güliver'in Maceraları, Dede Efendi, Groznili ve Sarayovalı, Babil kralı Nebukadnezar, Gazne Sultanı, Mecnun, Shakespeare, Nedim, Hafız Osman, Medeni Aziz Efendi, Fuzuli, Nabi, Ahmet Hamdi Tanpınar, Şeyh Galip, Ferruhi, Neyzen Tevfik, Şehzade Cem, Hoca Ali Rıza, Bırako, Aslan Agop, Üçüncü Selim, Tatyos Efendi, Montaigne, Orhan Veli, Tacü't Tevarih, II. Mahmut, Peyami Safa, Ahmet Refik, Erasmus, Sartre, Cahit Sıtkı Tarancı, Koçero, Goethe, Hemingway, Halide Edip Adıvar, Cenap Şahabettin, Steinbeck, Ali Bey, Namık Kemal, Karagöz, A'mak-ı Hayal, Yahya Kemal, Türkan Şoray" fon olarak kullanılmıştır.

3.1.4.2. Sosyal Durumlarına ve Mesleklerine Göre Şahıs Kadrosu