• Sonuç bulunamadı

Anlatıcı ve Bakış Açısı

1. BİRİNCİ BÖLÜM: HAYATI, EDEBÎ KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ

2.3. Şiirlerinde Motifler

3.1.5. Anlatıcı ve Bakış Açısı

Hikâye anlatımında en önemli yere sahip olan bakış açısı yazarın konuya bakışını verdiği gibi konunun ilerleyişi açısından da önemlidir. Çünkü yazar kullandığı metotla okuyucuya yaklaşımını da belirler. Akbaş hikâyelerinde dört farklı bakış açısı kullanmaktadır. En çok kullandığı bakış açısı "Kahraman bakış açısı" yöntemidir. Yer yer otobiyografik öğeler kullandığı bu anlatımda geçmişle yüzleşen, olaylara öznel bakan bir yapıyı önümüze sermektedir. Birincil kişi devamlı ön planda olur ve bütün olayları ve kişileri onun gözüyle görürüz. Konun veya kişilerin tutumlarını değerlendirirken birincil kişinin anlatımı bizi tamamen yönlendirir. Eser boyunca, onun zaman içinde değişerek gelişmesi anlatılabileceği gibi, önce hayatının belirli bir dönemi nakledilir, bazı husûsiyetleri belirtilir; sonra da çeşitli vesilelerle geçmişi dikkatlere sunulur. Her hâl ü kârda kahraman-anlatıcının “ben”i eserin merkezindedir. O hem vaka zamanı hem de anlatma zamanına ait müşâhadelerini, düşüncelerini nakletme imkânına sâhiptir. İki ayrı zaman dilimini varlığıyla birleştiren “ben”in sosyal çevresi, ferdî alışkanlıkları aynı metinde karşı karşıya getirilebilir” (Aktaş, 1984: 88). Anlatıcı ve hikâye konusunun aynı kişi olduğu metodun, uygulama alanı bulduğu "Bir Dönüşün Hikâyesi, Küçük Teyzem Şadiye, Gül Deren Eller, Şaheser, Hayal Bilgisi, Karanlık Bir Gündü, Yalan Ağacı, Son, Dayı, Gülmisal, Orada, O, Çizginin Ötesinde, Ayna ve Suret, Ey Çerh-i Sitemger" bu doğrultuda yazılmış eserlerdir. Kahraman-anlatıcının bazı özelliklerinin belirtilerek, geçmişinin dikkatlere sunulduğu hikâyelerde vaka zamanı ile

anlatma zamanının bir arada verilmesi okuyucuya her iki süreç arasında kıyasta bulunma olanağı sağlamaktadır. Bu vesileyle anlatı sistemi içerisinde aslî şahsın değişerek gelişimi aşama aşama gözlenir. Yazar "Bir Dönüşün Hikâyesi”nde ben merkezli anlatırken, kendisindeki değişimi mekânın özelliklerine ve gördüğü kişilere göre anlatmaya çalışır. Olaylar varılacak yere yaklaştıkça acılarla, kaygılarla birleşir. Okuyucuya kahramanın ruh hali tüm çıplaklığıyla verilmek istenir fakat genelde olaylar ayrıntıya girilmeden sadece kendi dünyasıyla verildiğinden soru işaretleriyle kalır. "Bir Dönüşün Hikâyesi”nde öldürülen dayısının niçin ve ne şekilde öldürüldüğü tam olarak anlatılmaz fakat kişide bıraktığı iz son derece acı doludur. Okuyucu sebebini bilmediği bu olayın merakı içinde bırakılır. Eserin sonunda da ölen iki kişinin nasıl ve ne şekilde öldükleri anlatılmaz sadece kahramanın içinde tortu bıraktığı vurgulanır. "Küçük Teyzem Şadiye" adlı hikâyesinde de teyzesinin sevdiği kişi olan Sıtkı'nın neden başkasıyla evlendiği, birbirlerini seviyor gözüken iki kişinin neden ayrıldığı anlatılmaz, mağdur teyze ve acısı anlatılır. Yazarın sıkça başvurduğu bu yöntem aslında birçok olayın ve acının sebebini anlatmaktan ziyade bıraktığı izleri vurgulama düşüncesinden kaynaklandığı görülmektedir. Çünkü olaylar sadece birer araçtır aslonan kişide bıraktığı yaralardır. Ben karakterinin olayları değiştirmeye veya yönlendirmeye gücü de yoktur o sadece tespit ve anlatma görevindedir. Görme açısının sadece ben anlatıcıyla yapılması olaylara okuyucunun tek bir profille bakmasına sebep olur. Akbaş, kahraman gözüyle olayları ve durumları anlatırken kendisindeki değişim ve farklılaşma hallerini de okuyucuya canlı olarak aktarır. "Son" adlı hikâyede öğrenciyken yaşadığı apartmana dönen öğretmen ortama neden geldiğini, hangi amacı güttüğünü ve ne istediğini oradayken sorgular. İç konuşmalarla ruh değişimleri okuyucuya aktarılır: "Buraya niçin gelmiştim? Çıkıp gitmek istiyordum, fakat o gücü kendimde bulamıyordum. Beni bunca zaman sonra buraya Şermin'in sürüklediğini bile bile "Niye geldim ki" diye sayıklayıp duruyorum... Onu biraz rahatlatırım umuduyla gelmiştim. Hayır, doğru değil. Kendimi rahatlatmak amacıyla geldim. Çünkü ona karşı suçlu hissediyorum kendimi. İyi de ben ona bir şey yapmadım ki..." (A.g.e s. 122) "Bir Dönüşün Hikâyesi”nde de on beş yıl sonra köyüne dönen anlatıcı, maziyle pişmanlıklar arasında sıkışan bir kişilik sunarken şahsını okuyucuya eski evine yaklaştıkça anlatmaya çalışır.

"Kimi sorsam mektuplarımda, "İyidir, selamı vardır." Belli ki çektiğim gurbet kahrından, bir çeşit sürgün olmanın zorluklarından haberdardılar ve beni kendi acılarından, sıkıntılarından tecrit ederek dertlerime dert katmamaya çalıştılar sürekli. Bunu yaparken ne ıstıraplar çektiler kim bilir... Bütün bu geçmişe

gidip gelmeler, içimdeki adamın gevezeliklerine sığınmalar bu korkuyu hafifletmek için mi yoksa? (A.g.e s. 10)

Hâkim bakış açısından kaleme alınan "Köşeli Parantez, Ağlama Ceylan Balası, Gülsakal Dede" hikâyelerinde anlatma ve göstermeye dayalı anlatım tarzları bir arada kullanılmaktadır. Özellikle diyaloglar vasıtasıyla etki alanı kazanan gösterme yöntemi yazar-anlatıcının bilgisini sınırlamaktadır: “Bilgisi sınırlı yazar bakış açısı, kendisini bazı bilgi alanlarıyla sınırlar. Bir sahnede karakterin ne düşündüğünü bilir. Bununla birlikte, karakterin düşünceleri hakkında yorum yapmaktan kaçınabilir. Bir karakterin düşünce ve eylemlerini yorumlar. Diğer taraftan, başka karakterleri sadece dıştan görebilir. Mikroskop aletiyle görülecek ayrıntıları görürken, evrensel hakikatleri bildirmez” (Çakır, 2002: 172). Akbaş, bu yöntemi kullanırken gözlemci bakış açısına da devamlı geçiş yapar. Bir olay veya durum karşısında karakterin bütün duygu ve düşüncesini önümüze sermişken başka bir olay ve durum karşısında sadece o anı anlatmayla yetinir bunu yapmaktaki amacın eserde bir mistik veya gizlilik olduğunun işaretlerini verir çoğunlukla eserin sonunda bu giz çözülmüş olur. Köşeli Parantez hikâyesinde araç lastiklerinin çalınma aşaması sırasında düşünceler anlatılmazken, sevdiği kızın ne düşüneceği ayrıntısıyla anlatılır. Eser sonunda araç lastiklerinin sevdiği tarafından alınıp yerine konulması sezdirilmiştir fakat ayrıntılı anlatılmamıştır.

Gözlemci bakış açısıyla kaleme aldığı eserlerde ise yazar okuyucunun hayal gücüne seslenir, bunu yaparken yönlendirmeyi de kullandığını görmekteyiz. "Gülsakal Dede" adlı hikâyesinde Osman karakterinin iç dünyası hakkında bilgimiz yoktur. Sadece iş görüşmesine gideceği için hazırlanmasından yola çıkarak tahminlerde bulunabiliriz.

“Gözlemci ben veya gözlemci anlatıcı, roman veya öykünün kişilerinden biridir. Anlatıcı birinci tekil şahısla konuşmakla birlikte, otobiyografik yöntemden farklı bir nitelik ve donanımdadır. Tanrısal anlatıcıya göre sınırlı bir bakış açısına sahip olmakla birlikte, olayın içinde yer alan karakterlerle konuşabilir, araştırmalar yapabilir, gerektiğinde diğer bilgi kaynaklarına başvurabilir. (…) Her şeye karşın olayla ilgisi ya da ‘ben’ zamirini kullanması, olup bitenleri gözetlemek ve bunları okuyucuya aktarmakla sınırlıdır” (Boynukara, 1997: 118). Bilgisi sınırsız yazarın bakış açısına sahip olamadığından bir insanın nitelikleriyle sınırlı kalır. Olaylar hakkında yorum yapar, hükümler verir. Geleceğe dair tahminlerde bulunur. Tüm bunlara rağmen ileri sürdüğü düşünceler okuyucu tarafından kabul görmeyebilir. Netice itibariyle insanî özellikler taşır (Çakır, 2002: 187).

Gösterme yönteminin ön planda olduğu hikâyede yer alan figürler, olaylar ve diğer unsurlar yazar tarafından aracısız bir şekilde takdim edilir. Okuyucu, kurmaca dünyanın olanaklarına konuşmalar neticesinde vakıftır. "Ağlama Ceylan Balası" adlı hikâyede kişiler hakkında bilgiler kısıtlıyken diyaloglarla haklarında bilgi verilmeye çalışılır.

....

Sessizliğini "Armut" bozdu. "İyi ki geldin." dedi. "Korkuyordum sanma ha...Allah var, hiçbir şeyden korkmuyordum. Ama yalnızlık vuruyordu beni. Hele geceleri...İyi ki geldin be..."

Arkadaşı, lokma çiğnemeyi konuşmaya tercih ediyordu. Ama "Armut" aynı düşüncede değildi. Şimdi yanında bir vardı ya, suskunlukla geçen gecelerin acısını çıkarmak istiyordu.

"Anasız babasız büyüdük be adaş..." "Hı..hı..."

"Yol parası biriktirmeye çalışıyorum. Bursa'da bir teyzem var. Ona gidetim diyordum."

"Hı..hııı"

Yeniden gülüştüler.

"Bunları sana hep anlattım, değil mi?" dedi "Armut". Evet, anlatmıştı.

"Ve sen artık dinlemek istemiyorsun." ... (A.g.e s. 51)

"Ey Çerh-i Sitemger, Hayal Bilgisi, Dayı, Orada, O Çizgini Ötesinde" adlı hikâyelerin anlatıcıları, merkezden uzak, ikinci önemli kahramanlardır. Gözlem yapılabilecek bir konumdan olaylara müdahil olurlar. Asli şahıslar, onların bakışından tanıtılır. İsimsiz olan bu figürlerden “Hayal Bilgisi” hikâyesindeki gözlemci anlatıcıya dair bilgiler oldukça sınırlıdır. Buna karşın diğer anlatıcıların mesleğine, sosyal konumuna, yaşantısına yönelik ifadelere ulaşmaktayız. Gözlemledikleri figürlerin ve şahit oldukları olayların etkisiyle değişime maruz kalan anlatıcıların gelişimi olumlu istikamette seyreder. Yaşanan olumsuzlar karşısında ibret almayı bilirler. "Orada, O Çizginin Ötesinde" anlatıcı Bekir'e söylediği sözlerden pişmanlık duyar ama Bekir'in gitmesine engel olamaz. "Dayı" adlı hikâyede anlatıcı Abuzer'i çok sever fakat onun kötü işlerde çalışmasının görünmesinden mahcup olduğunu bildiği için ona görünmez.