• Sonuç bulunamadı

Hikâye türünde hazırlanan metinler esas olarak bir olaylar dizisinin oluş sırasına göre düzenlenmesidir. Gamble ve Yates (2008) yaptıkları çalışmada, hikâyenin birincil bir akıl ürünü olduğunu belirtmişlerdir. Buna göre hikâyeler oluşturulurken; zihnimizde var olanlar, dışarıdaki etken ve kişilere bağlı olarak şekillenirler.

Olay örgüsü hazırlanırken yazar, hikâyedeki karakterlerin iç dünyasını ve bunlara bağlı olarak dış dünyaya yansıttıklarını birlikte düşünür. Ayrıca duygusal iniş çıkışlar, mizah ve okuyucunun ilgisini çekebilecek diğer tüm noktalar buradan şekillenir. Hikâye unsurları temel olarak beş ana bölümden oluşur:

1. Olay 2. Kişiler 3. Yer 4. Zaman

5. Dil ve Anlatım 2.1.1. Olay

Olay, en basit tanımı ile hikâyede üzerinde söz söylenen yaşantı ya da durumdur. Olay, hikâyenin sürükleyicilik içeren kurgusunun etrafında şekillendiği hikâye unsurudur.

Gamble ve Yates çalışmalarında (2008, s. 45) hikâye metninin olaylar dizisinden oluştuğunu belirtmişlerdir. Bu çalışmaya göre, hikâyeler hikâyeyi oluşturan kişinin beyninde ve iç dünyasında canlandırdıkları ya da dış dünyanın hikâyeyi oluşturan kişi üzerindeki etkilerinin bir araya gelmesi ile oluşur.

Hikâyeyi oluşturan kişi bunu başkalarına aktarırken aynı zamanda içinde bulunulan toplumun kültürü, değer yargıları ve yazarın eseri oluşturduğu güne kadar olan bilgi birikiminden de önemli ölçüde yararlanır. Hikâyede seçilen olaylar iç ve dış dünyanın etkileri ile seçilir ve bunlara göre biçimlendirilir.

Örneğin; okuyucu kitlesine dürüst olma değerini kazandırmaya yönelik bir hikâye hazırlanmışsa, olay mutlaka gerçek bir olaydan seçilir ya da gerçekçi kurgudan yararlanılarak anlatılır.

Özdemir (2010) çalışmasında hikâye edici metinlerde olay seçimi konusuna özellikle değinmiş ve olay seçiminde dikkat edilmesi gerekenleri aşağıdaki gibi tanımlamıştır.

Anlatıma dayalı bir metinde hangi gelişmelerin “olay” kabul edileceği konusunda bir takım zorlukların ortaya çıkacağı muhakkaktır. “Okurun metnin çekim alanına girmesinde, kurgulanan olay ve olaylara yol açan çatışmaların niteliği belirleyici bir etken konumundadır. ” (Sever, 2007;119) Bu bakımdan, metni oluşturan “olayların” doğru ve eksiksiz olarak, atlanmadan tespit edilmesi gerekmektedir. Olay kelimesi, “ 1. Ortaya çıkan, oluşan durum, ilgi çeken veya çekebilecek nitelikte olan her türlü iş, hadise, vaka: 2. Önemli tarihsel olgu, fenomen” (TDK, Büyük Türkçe Sözlük) olarak tanımlanmaktadır. Anlatıma dayalı metinlerde, her gelişmeyi bir olay kabul etmemiz mümkün olamayacağından, biz metinlerde “genel akışı etkileyen ve ilgi çeken gelişmeleri” olay kabul etmenin daha doğru olacağını düşünüyoruz (Özdemir,2010,s. 142).

Dibell (1999) yaptığı çalışmada olayın meydana gelmesini sağlayan unsurların neden ve etki olduğunu belirtmiştir. Olay örgüsünde bahsedilenler okuyucuların hikâyede anlatılanlar hakkında merak duymasını sağlar. Belirli bir sıraya göre sıralanan olaylar oluşturdukları etki ile hikâyeye duyulan merak unsurunu güçlendirir.

Özellikle okumayı yeni öğrenmiş ve ilkokul düzeyinde olan çocuklar göz önüne alındığında ders kitaplarında en fazla hikâye türünde metin bulunmaktadır. Bu nedenle onların okuma düzenine alışmaları ve okumayı sevmeleri için hikâye türüne ayrı bir önem verilmesi gerekir. Çocukların hikâye okumayı sevebilmeleri için, onların ilgilerini çekebilecek, onların merak duygularını okumakta oldukları hikâye edici metinlere güdüleyebilecek okuma materyalleri özellikle seçilmelidir.

2.1.2. Kişiler (Karakterler)

Karakterler, daha çok hikâyenin etrafında döndüğü veya hikâyenin hakkında yazıldığı kişi veya kişilerdir. Kişiler ana karakter ve yardımcı karakterler olarak iki ana bölüme ayrılır.

Çocuklar çok küçük yaşlardan itibaren kurgulanan karakterlere tepki vermeye başlarlar.

Televizyonlardan, kitaplardan veya bilgisayar oyunlarından kendilerine roller seçen çocuklar bunları eyleme dökerler. Herhangi bir bilgisayar oyunundan veya televizyondan görüp etkilendiği karakteri kendine yakın gören çocuğun ilgi alanı buna göre şekillenir.

Gamble ve Yates (2008) çalışmalarında çocukluk döneminde karşılaşılan hikâye karakterlerinin okuyucular üzerinde devamlı bir etki göstermekte olduğunu belirtmişlerdir.

Çocuklar küçük de olsa karakterlerin kişiliklerindeki tutarsızlıklara tepki vermektedirler.

Ayrıca hikâyede bahsedilen kişiliklerdeki önemli noktaları da ayırt ederler. Genel olarak bazı yetişkinlerin diğerlerine karşı gösterdikleri davranışları ve doğal olmayan davranışları örneğin bir yetişkinin çocuk gibi davranma çabasını bir hile olarak algılarlar. Elbette çocuklar mükemmel bir yargıya sahip değillerdir. Ancak çocuk edebiyatının bu konuda önemi oldukça büyüktür. Gamble ve Yates (2008) hikâyelerin çocukların karmaşık insan davranışlarını anlamada ve temsili olarak edindikleri deneyimleri düzenleme konusunda geliştirdiğini belirtmişlerdir. Buna göre, bir hikâyede ana karakterin dinamik olması genel olarak bir hikâye kalitesi göstergesi olarak görülür. Ancak çoğu karakterde özellikle de küçük karakterlerde gelişim ve olgunlaşmanın hikâyede geçen zamana göre daha yavaş geçmesi beklenir. Eğer hikâyedeki bir karakter sabit bir karakterse ve değişime uğruyor görünmüyorsa genelde karakterler iyi yazılmamıştır denilebilir.

Karakterler genel olarak gerçek hayattaki insanların yansıması olarak kabul edilir çünkü bu yönde bir izlenim verirler. Okuyucular kendilerini benzedikleri karakterler ile özdeşleştirirler. Bazen de kendilerinin niçin hikâyede geçen karakter gibi olup olmamaları gerektiğini düşünürler. Gamble ve Yates (2008) çalışmalarında yazarların bazen hikâyelerinde yer verdikleri karakterlerin birbirlerine mektup göndermesi gibi olaylara yer vererek bu gerçekçilik duygusunu güçlendirdiklerini belirtmişlerdir.

Yazma tarafsız bir süreç olmadığı gibi yaratılan karakterlerde tarafsız değildir. Yazarlar sahip oldukları değerleri, inançları yarattıkları hikâye karakterleri aracılığı ile okuyuculara aktarırlar. Eğer bir yazarın değerleri okuyucuların değerleri ile benzerlik gösterir ise hikâye yapısında yapılan hatalar okuyucu tarafından fark edilmeyebilir. Karakterler özgünlük ve iyi yapılandırılmaları bakımından okuyucu tarafından eleştirilebilir. Ancak önemli olan iletmeye çalıştığı değerler ve sosyal etkileşimlerdir.

Eğer karakterler hikâyenin içerisinde fazla analiz edilmiş veya tam tersi olarak basmakalıp hazırlanmışsa, böyle karakterler okuyucular için kalıplaşmış örnekler haline gelir. Eğer bir ana karakter iki boyutlu ise bu sorun yaratan bir durumdur. Cynthia Voigt (1991) çalışmasında yazarların karakterin karmaşıklıkları hakkında bilgi vermesi konusunda sorumluluğu bulunduğunu belirtmiştir.

Brown ve Stephens (2007, s.170) yaptıkları bir çalışmada ana karakterin etkili gelişiminin hikâyenin belki de en önemli elementi olabileceğini belirtmişlerdir. Anderson (2013, s.32) ise çalışmasında yazarların karakterleri temel olarak üç kaynaktan elde ettiğini belirtmiştir.

Bunlar;

1. Anlatıcının ifadelerinden karakterlerin fiziksel görünüşleri ve kişilikleri,

2. Diğer karakterlerden (karakterlerin birbirleri hakkındaki düşünceleri ve aralarındaki iletişim ve eylemlerden),

3. Karakterin kendisinden ( söyledikleri sözler, yaptıkları eylemler, düşünceleri) olarak sıralanabilir.

Ana karakterler, genellikle yardımcı karakterler ya da başkahramanlardan oluşur.

Başkahramanların açık bir biçimde özellikleri ile anlatılmış, tam olarak geliştirilmiş olmaları gerekir. Ana karakterlerin güçlü yanlarının yanı sıra zayıflıklarının da okuyucular tarafından tam olarak kavranması gerekir. Başka bir deyişle, hikâyeyi okuyan okuyucu karaktere olanları hayal edebilmelidir.

Yardımcı karakterler, ana karakterlere göre daha az geliştirilmiş karakterlerdir. Çoğu zaman değişmez özelliklere sahip olan bu karakterlerin kişilik özelliklerinde kitabın sonuna kadar hemen hemen hiçbir değişiklik olmaz. Rothlein ve Meinbach (1996) yaptıkları bir çalışmada kahramanları kişileştirmek konusunda birçok etkin yöntemden bahsetmiştir. Bunlardan birisi karakter devamlılığıdır. Buna göre çocukların hikâyeyi anlamalarına yardımcı olmak için karakterler hikâyede derin olarak analiz edilmelidir. Bu analiz çocukları hikâye okuma konusunda cesaretlendirir ve onları okuma eylemine güdüler.

2.1.3. Yer

Hikâyelerde anlatılan olayların geçtiği hikâye unsurlarından biri olan yer işlevi açısından tıpkı tiyatrodaki sahne öğesine benzemektedir. Tiyatroda anlatılmak istenen olayın veya kavramın var olarak gösterildiği öğe olan sahne ne ise hikâyede de yer odur. Yer öğesi çoğu hikâyede ülkenin birinde, bir ormanda veya bir şehirde biçiminde belirsiz olarak verilirken kimi hikâyelerde ise gerçek veya kurgulanmış yer isimleri verilebilmektedir.

2.1.4. Zaman

Zaman hikâyede olay akışının içerisinde gerçekleştiği öğedir. Genelde hikâyelerde zamanın birinde, yüzyıllar önce gibi belirsiz zaman dilimleri kullanılır. Bunun yanı sıra geçmiş bugün veya gelecekte belirlenmiş tarihler de hikâyede zaman olarak kullanılabilmektedir.

2.1.5. Dil Ve Anlatım

Çocuk hikâyelerinde kullanılan dil sade olmalıdır. Okuma eylemi ve edebiyatla yeni tanışmış bireylerin ilgilerini canlı ve sürekli olarak tutmak için karmaşık cümle ve ifadelerden uzak durulmalıdır. Yabancı dillerden gelen kelimeler okuyucunun dikkatini metinden kopardığı gibi eserin yazıldığı dile ait kazandırılması beklenen dil özellikleri için de olumsuz bir etken olacaktır.

2.1.6. Bakış Açısı

Bir hikâyenin ya da edebi eserin bakış açısı demek; o metinde olayları kimin anlattığı ya da anlatıcının hikâyede geçen olaylara ne kadar hâkim olduğunun okuyucu tarafından anlaşılması demektir. Anderson (2013) yaptığı çalışmada hikâyelerde rastlanabilecek bakış açısı türlerini beş maddede incelemiştir.

2.1.7. Başkaraktere Göre Bakış Açısı

Bu bakış açısı türünde anlatıcı hikâyede ya kendisini anlatır ya da herhangi bir karakterin (genelde ana karakter) ağzından olayı anlatır. Okuyucular eğer ana karakterin veya anlatıcının görüş açısı içinde değillerse, diğer karakterler hakkında bilgi alamaz.

Anlatıcının görüş açısında olmayan karakterlerin yaşadıklarına uzaktan dolaylı duyumlar yoluyla ulaşılır. Genellikle mektup veya günlük biçiminde yazılan hikâye edici metinlerde görülür.

2.1.8. Alternatif Bakış Açısı

Bu bakış açısında tek bir olay birden fazla kişinin bakış açısıyla yazılır. Hikâyede bahsedilen olay tüm karakterlerin bakış açısı ile tekrar tekrar anlatılır. Hikâyenin her bölümünde farklı anlatıcılar vardır.

2.1.9. Her Şeyi Bilen Bakış Açısı

Hikâyedeki tüm olaylar üçüncü kişi ağzından anlatılır. Bütün karakterler o, onlar gibi ifadelerle ya da isimleriyle tanıtılır. Her şeyi bilen bakış açısına sahip olan anlatıcı, bir kitap karakteri olmamakla birlikte tüm karakterlere uzaktan ve eşit mesafede bakar. Bu bakış açısı sayesinde okuyucular tüm karakterlerin ne yaptıklarına, ne düşündüklerine ulaşabilir.

2.1.10. Sınırlı Bilgiye Sahip Olan Bakış Açısı

Sınırlıbilgiye sahip olan bakış açısı,her şeyi bilen bakış açısından tek bir yönü ile ayrılır.

Bu bakış açısında, hikâyenin olayları sadece her şeyi bilen bakış açısına sahip tek bir karakterin gözünden anlatılır. Fakat burada dikkat edilmesi gereken nokta, aslında hikâyenin belirtilen karakterin gözünden değil hikâyenin sonunda dışarıdan hikâyenin içine katılan bir anlatıcının bakış açısı tarafından anlatıldığıdır. Bu anlatıcı, karakterlerin sahip oldukları deneyimlerini, konuşmalarını, düşüncelerini zihinlerine girerek elde eder. Buna rağmen okuyucu ancak temel karakterlerin bakış açısını görüp anlayabilir.

2.1.11. Objektif Bakış Açısı

Objektif bakış açısında okuyucu hikâyedeki karakterlerin sadece yaptıklarını ve söylediklerini öğrenebilir. Anlatıcı, bu bakış açısı türünde hiçbir hikâye karakterinin zihnine girilmez fakat hikâyede anlatılanlar bir karakterin bakış açısından sadece gerçekleri sunma yoluyla öğrenilir. Bu bakış açısında temel olan nokta şudur: Okuyucu anlatıcının kendi bakış açısında olmayan olaylar ve karakterlerden haberi yoktur. Anlatıcı karakter diğer karakterlerden bahsederken onları kendini ifade ettiği gibi anlatmaz.