• Sonuç bulunamadı

1. RUSLARIN TRANS-KAFKASYA’YA YÖNELİK “JEO” GEREKÇELERİ

2.1. NÜFUZ ALANI YARATMA/KORUMA/KULLANMA

2.1.1 Kültürel Araçlar

SSCB’nin Trans-Kafkasya hegemonyasının merkezinde Çarlık Rusyası Dönemi’nin mirası olan “ateizm” ve “Ruslaştırma politikası” yer almaktadır. Bu iki kültürel hegemonik araç aynı zamanda oluşturulmak istenen Sovyet toplumunun önemli adımlarını oluşturmaktadır.

Daha geniş bir perspektiften değerlendirirsek, ateizm, SSCB’nin yeni Sovyet toplumu ve insanı yaratma projesinin önemli parçalarından biri olmuştur. Bu çerçevede 1930’larda devletin ideolojik aygıtlarıyla ateizm propagandası yapılmıştır568. Nisan 1929’da dini dernek ve kuruluşlara ilişkin bir kararname yayımlanırken dini kuruluşların neleri yapıp yapamayacağı detaylı bir şekilde (kazuistik) düzenlemiştir. Kararnameye göre bütün dini dernek ve kuruluşlar merkezin belirlediği “Dvaatsatki” adı verilen en az yirmi kişilik bir konseyin altında yer almaktadır569. Kapalı alanda yapılan ibadetler, dini kurumların çocuklara din öğretmeleri, gençler ve kadınlar için özel dini aktiviteler düzenlemeleri, Kuran ya da İncil öğretmeleri, bağış toplamaları, misyonerlik faaliyetlerinde yerel Sovyetin iznine tabi tutulmuştur. Ağustos 1929’da alınan karara göre pazar gibi kutsal günler tatil günü olarak yasaklanmıştır. Mayıs 1929’da anayasa değişikliği ile din adamlarının dini propaganda hakkı iptal edilmiş, sadece ateizm propagandası serbest bırakılmıştır570.

568 Felix Corley, Religion in the Soviet Union, 1. b., London: Palgrave Macmillan, 1996, s. 76.

569 Ibid., s. 75; Fatma Tombak, “20. Yüzyıl Sovyet Rusyası’nda Din, İslamiyet ve Nüfus Üzerine Bir Değerlendirme”, History Studies, Vol. 3 No. 2, 2011, s. 364.

570 Corley, loc. cit.

122 Militan Ateistler Ligi (The League of Militant Atheists-Soyuz Voinstvuyushchikh Bezbozhnikov) adlı topluluğun iddiasına göre 1932 yılına kadar bünyesinde 5.700.000 üye bulunmaktadır. Bu topluluk; üniversitelerde, basın kuruluşlarında ve radyoda propaganda yapma imkânını elde etmiştir. 1932 yılından sonra topluluğun etkisini kaybetmesiyle dini gruplar etkisini arttırmaya başlamış, 1936 Anayasası ile din adamlarının sivil hakları yeniden düzenlenmiştir571. SSCB’nin ateizm politikası Trans-Kafkas Birlik Cumhuriyetleri’nde de uygulanmıştır.

Bu çerçevede Ermeni Kilisesi 1930’larda lağvedilmiş, 1943 yılında devlet ve yeniden açılan Kilise arasındaki ilişkiler düzelmiştir572. Gürcistan Ortodoks Kilisesi de 1930’ların ortalarına doğru kaldırılmış, 1943 yılında Stalin’in talimatıyla yeniden kurulmuştur. Kilise’nin kurulmasıyla Gürcü milliyetçiliği yeniden canlansa da bu durum SSCB rejimini tehdit eden boyutlara ulaşmamıştır573. 1930’larda İslam’a yönelik baskılar artmış, İslam “feodal” nitelikli bir inanç olarak değerlendirilmiş ve Stalin “terör”üne maruz kalmıştır574. 1928 yılından itibaren on binlerce cami yıktırılmış, medreseler kapatılmış, pek çok din adamı öldürülmüş575, Azerbaycan’da Muharremlik Törenleri’ne yasaklamalar getirilmiş, bu Törenler’e katılanlar 300 Manat para cezasına çarptırılmış576, Azerbaycan’da ateizm propagandası yapan yayınlar desteklenmiştir577. Fakat İslam, 2.

Dünya Savaşı’ndan sonra devlet kontrolünde varlığını sürdürmüş578, 1940’lı yıllarda Sovyet yönetimi sembolik de olsa Ufa, Taşkent, Mahaçhale ve Bakü’de müftülükler kurmuştur579.

571 Ibid., s. 76.

572 Ibid., s. 4.

573 Başkan, op. cit., s. 33.

574 Michael Kemper, “The Soviet Discourse on the Origin and Class Character of Islam, 1923-1933”, Die Welt des Islams, Vol. 49, No. 1, 2009, s. 1.

575 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz., Tombak, op. cit., s. 363.

576 SSCB’nin Muharremlik Törenleri’ni yasaklaması ideolojik gerekçelerin dışında İran’ın Azerbaycan Coğrafyası’nda etki kurmasını engellemeye yönelik bir girişimi olarak değerlendirilebilir. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz., Taleh Hacıyev, “Sovyet Rusyası’nın Azerbaycan’da Muharremlik Törenlerine Karşı Mücadelesi”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 12, S. 2, 2008, ss. 467-478.

577 Penah Mahmudov’un 1963 yılında yayımlanan “Ateizm ve Din”, Gulu Memmedov’un 1974 yılında yayımlanan “Kütlevi Kitabhanalarda Elmi Ateizm Tebliğinin Formaları”, Sabir Şefiyev’in 1973 yılında yayımlanan “Mekteplilerin Ateizm Terbiyesi”, Mezahir Guliyev’in 1974 yılında yayımlanan “Tarih Derslerinde Şakirdlerin Elmi-Ateizm Terbiyesi”, Agayar Şukurov’un 1982 yılında yayımlanan “Sosyal Terakki ve Ateizm” ve Esedulla Gurbanov’un 1982 yılında yayımlanan “Gençlerin Ateist Terbiyesi” bu yayınlara örnek verilebilir. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz., Ali Yaman, “Türk Kültür Tarihinden Kesitler: Sovyet Döneminde Azerbaycan’da Din ve Ateizme Dair”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, S. 59, 2011, s. 187.

578 Corley, op. cit., s. 8.

579 İsmayılov, Kaya, Rus Oryantalizmi ve…, op. cit., s. 77.

123 SSCB açısından din, politik bir olgu olmasının yanı sıra zaman zaman diplomatik ilişkilerini etkilemiştir. Bunun somut örneklerinden biri 1930 yılında Ermeni Katogikosu 5. Kevork’un ölümünden sonra yeni Katogikos seçim sürecinde görülmüştür. Seçim sürecinde SSCB, diasporanın Ermenistan SSC’nde yasaklanan Taşnak Partisi’nde etkili olmasını engellemeye çalışmıştır580. 1950’lerde SSCB yönetiminin amaçlarından birisi de SSCB dışındaki Ermeni piskoposluk bölgelerinde, Eçmiyazin Kilisesi’nin etkisini arttırmaktır. SSCB özellikle kendi etkisi altında olmayan Antilyas Kilisesi’nin diğer Ermeni Kiliseleri ya da piskoposluk bölgelerindeki nüfuzunu arttırmasını istememiştir.

Hatta bunun için İran’daki Ermeni Kilisesi’ndeki iki piskoposu Moskova’daki Din İşleri Konseyi (Council for the Affairs of Religious Cults) geri çağırmıştır581. Dolayısıyla SSCB dış politikası açısından Ecmiyazin önemli bir faktördür582.

Bu ve benzer örneklerden de anlaşılacağı üzere din SSCB tarafından sosyal hayattan çıkarılması gereken bir unsur ve kapitalist üstyapı ürünü olarak görülmüş, zaman zaman SSCB dış politikasının bir parçası olmuştur. Ateizm aynı zamanda Sovyet kimliğinin bir parçası ve yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi Trans-Kafkasya’da rıza yaratım amacına paralel olarak Gramscian hegemonya uygulamasının bir parçası olarak da değerlendirilebilir.

Ateizmin dışında SSCB “Sovyet kimliği” oluşturmak, başka bir ifadeyle

“Ruslaştırma” politikasının tarihsel devamlılığını sağlamak için dil ve eğitim yoluyla Trans-Kafkas Cumhuriyetleri üzerinde hegemonyasını kurmayı amaçlamıştır. Kısacası Sovyet kimliği sosyalizm ve komünizmle bağlantılı olsa da Rus milliyetçiliğinden ayrı düşünülmemesi gerekmektedir.

Milliyetçilik ise teorik ve düşünsel kökenleri 18. yy’ın sonlarına kadar giden583, pratik siyasal etkilerini 19. yy’dan itibaren gösteren bir ideolojidir584. Dil, etnik köken, ortak toprak (mekân), ortak tarih ve kültürel özellikler üzerine kur(gu)ulan(an) milliyetçilik, Ernest Gellner’in ifadesiyle inşa edilen “millet” olgusu üzerinden yaratılmaktadır585. Etnik köken, dil ve benzeri unsurları içeren aidiyet göstergelerinden

580 Corley, op. cit., s. 89.

581 Ibid., s. 173.

582 Ibid., s. 177.

583 Umut Özkırımlı, Milliyetçilik Kuramları Eleştirel Bir Bakış, Ankara: Doğu Batı Yayınları, 2008, s. 12.

584 Erika Harris, Nationalism Theories and Cases, Edinburgh: Edinburgh University Press, 2009, s. 1.

585 Eric Hobsbawm, 1780’den Günümüze Milletler ve Milliyetçilik “Program, Mit, Gerçeklik”, çev. Osman Akınhay, 4. b., İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2010, s. 19, 24.

124 oluşan millet olgusu, Pierre Vilar’ın ifade ettiği gibi özel çıkarlara karşı ortak çıkarları, ayrıcalıklara karşı ortak yararı (kamu yararını) temsil etmektedir586. Başka bir ifadeyle millet, “ortaklığın topluluğu” (community of commonility)dur587. Rousseauyan bir

“genel irade”yi oluşturması beklenen millet, modern ulus devletin temelini oluşturmaktadır.

Yeni oluşan ulus devletler, gerçekliklerini kurarlarken kendilerini “kadim” bir geçmişe dayandırma ihtiyacı hissetmişlerdir. Bu çerçevede milliyetçilik, eski yapıları (ancien regime) yıkan ama aynı zamanda kendi gerçekliğini kurmak için geçmişe dayanmak zorunda olan bir ideolojidir588.

SSCB kurulduktan sonra her devrim gibi kendi insanı -yani “Sovyet insanını”- yaratma yoluna gitmiştir. Bolşevik Devrimi’nin ürünü olan Sovyet insanı, Dom-Kommuna adı verilen komün apartmanlarında, Bauhaus tipi mimari şehirlerde yaşayan, sosyalist realizmin hâkim olduğu, parti tarafından onaylanmış edebi eserleri okuyan

“yeni” bir insandır589. SSCB’nin amacı bir Sovyet insanlarından oluşan bir Sovyet Halkı (Sovetskii narod) yaratmaktır. Bunun için kullandığı söylem, halkların birleşmesi ve kaynaşmasıdır (convergence and fusion - blizhenie i sliianie narodov)590. Sovyet halkının kimliğini, Sovyet tipi milliyetçilik ya da Sovyetlerin milliyet politikası oluşturmaktadır.

Yıkılan Çarlık Rejimi’nin yerine farklı bir devlet yapısı ve sosyal kontrat öneren çok uluslu yeni “Sovyet İmparatorluğu”nun kimlik inşa sürecinin ve milliyet politikalarının iki temel özelliği vardır591:

 Rus olmayan uluslarda komünist partiler oluşturmak,

 Uzun vadede ulusal kimlikleri sosyal hayatın bir unsuru olmaktan çıkarmak.

Bu bağlamda SSCB etnik yapıları kendi içinde farklılaştırmıştır. Örneğin sayıları 300.000’den az olan grupları “narodnost” (ulustan ziyade bir klan ya da kavmi niteleyecek şekilde) tanımlarken, daha büyük gruplar “natsional nost” (nationality)

586 Ibid., s. 36.

587 Harris, op. cit., s. 6.

588 İnci Özkan Kerestecioğlu, “Milliyetçilik: ‘Uyuyan Güzeli Uyandıran Prens’ten Frankeştayn’ın Canavarına”, 19. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Modern Siyasal İdeolojiler, der. H. Birsen Örs, 4. b., İstanbul:

İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2010, s. 318; Harris, op. cit., s. 7.

589 Hosking, op. cit., ss. 656-659.

590 Lenore A. Grenoble, Language Policy in the Soviet Union, New York, Boston: Luwer Academic Publishers, 2003, s. 42.

591 Ohanes Geukjian, Ethnicity, Nationalism and Conflict in the SC, Surrey: Ashgate Publishing, 2012, s.

82.

125 olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla her ulusun kendi içinde farklı etnik yapılar bulunmaktadır. Ulusal gruplar “gelişmiş” olarak nitelenirken, sayıları daha az olan etnik yapılar “gelişmekte olan” diye nitelenmiştir592. Görüldüğü üzere SSCB’de milliyet çoğu zaman sosyal tabakadan daha önemli olmuştur. Özellikle devlet kadrolarına personel alım sürecince bu durum sıklıkla kullanılmış, devlet kademesinde etnik kökene göre ayrımcılık yapılmıştır. Bu çerçevede Rus olmayan SSCB vatandaşlarının görevden alınmaları ve atamaları büyük oranda Moskova merkezli yapılmıştır593.

SSCB’nin dil politikası da Sovyet kimliğinin oluşumunda etnik köken kadar önemli rol oynamaktadır. Alman düşünür Johann Gottfried Herder’e göre ortak dil, millet olmanın ilk aşamasını oluşturmaktadır. Çünkü her insan bir dilin ve toplumun ürünüdür.

Johann Gottlieb Fichte de dilin milli ruhu yansıttığını düşünmektedir594. Milliyetçiliğin merkezinde yer alan dil olgusu Eric Hobsbawm’a göre iletişim ya da kültürel sorunlardan ziyade iktidar, statü, politika ve ideolojiyle ilişkilidir595. SSCB’de uygulanan dil ve eğitim politikalarını bu perspektifle değerlendirmek gerekmektedir596.

Etnik temelli siyasal hareketlerin eğilimleri polisentrik ya da etnosentrik olabilmektedir. Polisentrik etnik siyasal hareketler, her siyasal grubun kendine özgü değerleri bulunduğunu, hepsinin eşit nitelikte ve kendine özgü olduğunu savunmaktadırlar. Bu açıdan milliyetçiliğin liberal yorumu olarak değerlendirilmektedir.

Etnosentrik siyasal hareketler ise bir etnik grubun diğerlerinden farklı ve üstün olduğunu iddia etmektedir. Etnosentrik siyasal hareketler milliyetçiliğin liberal olmayan yorumu olarak da ifade edilmektedir597. Lenin’in milliyetçilik yorumu polisentrik bir milliyetçilik yorumu olarak kabul edilebilir. Zira bu polisentrik yaklaşımı “Rusya’daki Ulusal Toplulukların Hakları Bildirisi”nde görmek mümkündür.

592 Grenoble, op. cit., s. 41.

593 Hosking, op. cit., ss. 592-593.

594 Özkırımlı, op. cit., s. 39.

595 Hobsbawm, 1780’den Günümüze…, op. cit., s. 135.

596 SSCB’nin eğitim politikası hakkında detaylı bilgi için bkz., Marvin Matthews, Education in the Soviet Union Policies and Institutions since Stalin, New York: Routledge, 2012, passim.

597 Dina Zisserman-Brodsky, Constructing Ethnopolitics in the Soviet Union: Samizdat, Deprivation, and the Rise of Ethnic Nationalism, 1. b, New York: Palgrave Macmillan, 2003, s. 169

126 15 Kasım 1917 tarihinde Lenin ve Stalin’in imza attığı Rusya’daki Ulusal Toplulukların Hakları Bildirisi genel ve soyut olarak belirtirsek dört noktayı düzenlemiştir598.

1) Rus halklarının eşitliği ve egemenliği.

2) Rus halklarının self determinasyon ve bağımsız devlet kurma hakkı.

3) Bütün ulusal-dinsel ayrıcalık ve ayrımların ortadan kalkması.

4) Ulusal azınlıkların ve etnik grupların Rus topraklarında özgürce gelişebilmeleri.

Lenin, self-determinasyonun gerekliliğini şu sözleriyle ifade etmiştir599:

“Ulusların barış ve özgürlük içinde bir arada yaşayabilmeleri ya da birbirlerinden ayrılıp ayrı devletler kurabilmeleri için, işçi sınıfının yüce bildiği tam demokrasi mutlaka gereklidir.”

Yukarıdaki ifadeden de anlaşılacağı üzere Lenin’e göre milliyetçilik, sosyalizmi ve proleteryanın çıkarını desteklediği sürece kabul edilebilmektedir600. Çünkü milliyetçilik aynı zamanda sosyalizm öncesi aşamalardan biridir601.

Bu bağlamda Lenin, burjuva tipi milliyetçiliğin yerine proleteryanın merkezde olduğu ulusal bağımsızlığı desteklemiştir. Kısacası olası bir self determinasyon kararı, proleterya diktatörlüğü önderliğinde kurulacak komünist dünya görüşüne katkı sağlamalıdır. Lenin bu nedenle “Rusya’da yaşayan halkların birleşik proleteryasının devrimci gücü”ne dikkat çekmiş602, “kültürde ulusal özerklik”in işçi sınıfının enternasyonal mücadelesiyle çeliştiğini savunmuştur603.

Lenin’in ifadesiyle ulusal kültür “büyük toprak sahiplerinin, papazların ve burjuvazinin kültürüdür.”604 Mutlak eşitlik ilkesiyle desteklenen siyasal self determinasyon; yerel özyönetimlerin kurulmasıyla eşit ve gizli oyla yapılan demokratik seçimler sonucu oluşacaktır605. Lenin’e göre bu tarz self determinasyon, kapitalizmin

598 Vladimir İlyiç Lenin, Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluş Savaşları, çev. Yurdakul Fincancı, 2. b., Ankara:

Sol Yayınları, 1993, ss. 293-294.

599 Ibid., s. 71.

600 Grenoble, op. cit., s. 36.

601Geukjian, op. cit., s. 84.

602 Lenin, op. cit., s. 82.

603 Ibid., s. 83, Vladimir İlyiç Lenin, Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı, çev. Muzaffer Ardos, 1. b., Ankara:

Sol Yayınları, 1968, s. 12.

604 Ibid., s. 15.

605 Lenin, Ulusal Sorun ve…, op. cit., s. 154

127 emperyalist aşamasıyla ilgilidir. Burada ezen halklara karşı “proleterce” bağımsızlığını kazanan ezilen halklar söz konusudur606. Self determinasyon, ezilen halkın ezen halktan bağımsızlığını kazanmasıyla ilgilidir. Dolayısıyla Rus Çarlığı Lenin tarafından

“halkların hapishanesi” olarak nitelenmiştir607.

Lenin’in ulusal dile bakışı milliyetçiliğe dair görüşleriyle paralellik arz etmektedir.

O’nun Dönemi’nde Birlik Cumhuriyetleri’ndeki her dilin eşit statüde olduğu kabul edilmiştir. Dillerin eşitliği, “yerlileştirme politikası” –yani Korenizatsiya’nın- bir parçasıdır. Bu politika, Birlik Cumhuriyetleri’ndeki yerel halkın eğitilmesini ve hızlı bir şekilde Sovyet iş gücüne, özellikle de bürokrasiye dâhil edilmesini içermektedir608. SSCB, yerlileştirme politikası çerçevesinde Birlik Cumhuriyetleri’ndeki yönetici kadroların Moskova’da eğitim almalarını sağlamıştır609. Böylelikle milli ve yerel kimlikler “Sovyetleştirilerek” kabul edilmiş, yeni bürokratik sistemin dişlileri haline getirilmiştir. Sovyetleştirilen yöneticiler “nomenklatura” adı verilen merkeze bağlı elitlere dönüştürülmüştür610. Yerlileştirme politikaları proleter enternasyonalizme giden geçici bir adım olarak kabul edilmiş, “burjuva milliyetçiliğinden” farklı nitelikte değerlendirilmiş ve nomenklatura bu politikanın önemli araçlarından biri olmuştur611.

Lenin’in milliyetçilik ve ulusal soruna ilişkin fikirlerini Trans-Kafkas Cumhuriyetleri özelinde de gözlemlemek mümkündür. Lenin tarafından Trans-Kafkas Cumhuriyetleri’nin oluşturduğu siyasal yapının ulusal barış için iyi bir model olduğu iddia edilmiştir. Fakat Lenin RSFSC’nin Devrimi yaptığı koşullarla Trans-Kafkas Cumhuriyetleri’nin içinde bulunduğu koşulların arasındaki farklılığın altını çizmiştir.

Lenin’e göre Trans-Kafkas Cumhuriyetleri ile RSFSC arasında temelde dört farklı nokta bulunmaktadır612:

1) RSFSC Devrimi yaparken siyasi ve askeri yardım almamışken, Trans-Kafkas Halkları RSFSC’den yardım almıştır.

606 Ibid., s. 194.

607 Ibid., ss. 203-204.

608 Hosking, op. cit., s. 588, Riasonovsky, Steinberg, op. cit., s. 527.

609 Riasanovsky, Steinberg, op. cit., s. 627.

610 Michael Voslensky, “Nomenklatura: The Soviet Ruling Class”, Foreign Affairs, Winter 1984-1985, https://www.foreignaffairs.com/reviews/capsule-review/1984-12-01/nomenklatura-soviet-ruling-class, (01. 06. 2017).

611 Hosking, op. cit., s. 771.

612 Lenin, Ulusal Sorun ve…, op. cit., ss. 360-362.

128 2) Trans-Kafkas halklarının herhangi bir antant istilasından korkmasına gerek yoktur. Çünkü RSFSC’nin yürüttüğü mücadelede antant devletleri yıpranmıştır. Dolayısıyla söz konusu devletler Trans-Kafkasya’da benzer bir mücadeleyi yürütmek için ihtiyatlı davranacaklardır.

3) Kafkaslardaki köylü karakteri RSFSC’den daha belirgindir.

4) RSFSC ileri kapitalist devletlerden uzak kalmış fakat Trans-Kafkas Cumhuriyetleri Batıyla ticaret yapma ve “bir arada yaşama” potansiyeline sahiptir. Lenin Trans-Kafkas Cumhuriyetleri’nin Batılı devletlerle yapacakları ticari faaliyetlerde, sahip oldukları petrol, manganez, kömür ve bakır gibi kaynakları kullanmaları gerektiğini söylemiştir. Böylelikle Trans-Kafkas Cumhuriyetleri köylülerin şartlarını iyileştirip, sosyalist devrime giden önemli bir aşamayı sistemli ve yavaş adımlarla gerçekleştireceklerdir.

Lenin Trans-Kafkas Cumhuriyetleri’nin geleceği ile ilgili yukarıda ifade edilen hususları dile getirmesinin yanı sıra bölgeyi daha kolay yönetebilmek için her Trans-Kafkas Cumhuriyeti’nde siyasal krizlere neden olması muhtemel yapılar oluşturmuştur.

Dolayısıyla her Trans-Kafkas Cumhuriyeti’nin içinde “alt” birtakım kimlikler bulunmaktadır. Bu da titular (dominant) bir halk ve onun egemenliğinde farklı halkları yaratmakla mümkün olmuştur. Örneğin çoğunluğu Ermeni olan Dağlık Karabağ Bölgesi’nin yönetimini Azerbaycan’a bırakılmış613, Gürcistan’ın ülkesinde Abhazya, Acarya ve Güney Osetya’yı yaratılmıştır614. Dolayısıyla Trans-Kafkasya’daki devletlerin içine farklı halklardan yönetim birimlerinin oluşturulması, Bölgenin karmaşık yapısını derinleştirmiş ve olası çatışmalara zemin hazırlamıştır615. Böylelikle Trans-Kafkas Cumhuriyetleri’nin yaratılan “matruşka” tipi sorunlarla yönetilmeleri kolaylaşmıştır616.

Aktardığımız bilgilerden de anlaşıldığı üzere Lenin milliyetçiliği, sosyalist devrime katkısı olduğu sürece onaylamış, bu minvalde dil ve milliyetçilik politikasını ortak bir

613 Genjukian, op. cit., s. 83

614 “Gürcistan’ın Başı Ayrılıkçı Hareketlerle Dertte”, Diplomatik Gözlem, http://diplomatikgozlem.com/_haber/gurcistan-in-basi-ayrilikci-hareketlerle-dertte (18. 06. 2017); Fatih Özbay, Tarihsel Süreç İçinde Güney Osetya Sorunu, Bilgesam, 25 Haziran 2008, http://www.bilgesam.org/incele/999/-tarihsel-surec-icerisinde-guney-osetya-sorunu/#.WUamzelLc2w (18.

06. 2016).

615 Ali Faik Demir, “Çatışma Bölgesi Olarak Kafkasya En Önemli Çatışma Noktaları ve Çözüm Önerileri”, http://www.konrad.org.tr/Kafkasya%20tr/03Demir.pdf, s. 18, (31. 07. 2016)

616 Genjukan, op. cit., s. 84.

129 Sovyet kimliği yaratmak için uygulamış, yönetim ilkesi olarak “Sovyet Imperium”unu Trans-Kafkasya’da “böl-yönet” politikasına uygun olarak kullanmıştır.

1920’lerin başındaki bu politika 1930’lu yıllarda değişmiş, Rus dili ve kültürü SSCB’de “eşitler arası birinci” hale gelmiş ve Sovyet toplumu yaratma sürecinin önemli bir aracı olarak görülmeye başlamıştır617. Özellikle Joseph (Visaryonoviç Cugaşvili) Stalin Dönemi ile beraber yerlileştirme politikası, “yeniden Ruslaştırma”ya (re-Russification) dönüşmüştür618.

Stalin Dönemi’nde özellikle Rusçanın kullanılması ve hakim pozisyona gelmesi Marr’ın doktriniyle desteklenmiş, Yeniden Ruslaştırma Politikası’nda Nikolai Marr’ın dil doktrini önemli rol oynamıştır. Marr’a göre dillerin yapısının sosyal sınıfla ilgisi bulunmakta ve dildeki değişimler aşamalı olmaktan ziyade sınıfsal devrimlerde olduğu gibi birden gerçekleşmektedir. Marr’ın doktrini 1950 yılında SSCB’nin dil politikasının değişmesiyle birlikte etkisini kaybetmiştir619.

Marr’ın doktrininin dışında SSCB kurulduğu andan itibaren dil politikasını önemsemiş, kimlik inşa sürecini dil politikasına dayandırmıştır. Bu bağlamda çok dilli ve çok etnili bir devlet olan SSCB, dil politikasıyla politik amaçlarını gerçekleştirmeyi amaçlamıştır. Dilbilimcilere göre SSCB’de yaklaşık 200’e yakın dil konuşulsa da620 Rusça eşitler arasında birinci konumda yer almıştır. SSCB dil politikasıyla Rusçayı lingua franca621 ve Sovyet kimliğinin kurucu unsuru haline getirmeyi amaçlamıştır622. Bu açıdan Stalin Dönemi, SSCB ve Birlik Cumhuriyetleri arasındaki hegemonik ilişkinin daha da derinleştiği ve Rus kimliğinin diğer kimlikler üzerindeki kültürel etkisinin daha belirgin olduğu bir dönemdir.

Lenin’in 1924 yılındaki ölümü, yerelleştirme politikaları açısından önemli bir kırılma noktası olmuş, 1934 yılında Stalin 17. Parti Kongresi’nde yerelleştirme politikasını sona erdirmiştir. Akabinde 13 Mart 1938 tarihinde Rusçanın zorunlu ders olması gerektiği kararı alınmış ve Rusça eğitimi haftada zorunlu dört saat olarak

617 Grenoble, op. cit., s. 44.

618 Ariel Cohen, Russian Imperialism Development and Crisis, 1.b., London: Greenwood Publishing Group, 1996, s. 80.

619 Bkz., Grenoble, op. cit., ss. 56-57.

620 Ibid., op. cit., ss. 2-3.

621 Lingua Franca, iletişim dili anlamına gelmektedir. Bkz., Hobsbawm, 1780’den Günümüze…, op. cit., s.

71. 622 Grenoble, op. cit., s. 4.

130 belirlenmiştir. Bunun yanı sıra Rusça, 1930’lu yıllarda Trans-Kafkas Cumhuriyetleri hariç olmak üzere yükseköğretim dili haline getirilmiştir. 1940’ların ortasına kadar, Birlik Cumhuriyetleri’nde kullanılan alfabelerin Kiril alfabesine dönüştürme süreci tamamlanmıştır623. SSCB dil politikasıyla Rusçayı lingua franca ya da “yüksek dil”624 haline getirmeyi amaçlamıştır. Her ne kadar SSCB’nin 1936 yılında kabul edilen anayasasının 23. maddesinde “SSCB vatandaşları ırk ve milliyetlerine bakılmaksızın eşit haklara sahiptir625 ifadesi yer alsa da bu durum uygulamaya yansımamıştır.

Stalin her halkın bir devlete sahip olması gerekmediğini düşünmektedir. Devletten ayrı bir tarihsel yapıya sahip olan halk; toprak, dil, ekonomik hayat ve psikolojik birlikteliğe sahip, tutarlı bir topluluktur. Devletin halktan en önemli farkı, devlet için ortak bir dilin zorunlu olmamasıdır. Stalin’e göre İngiltere, İrlanda ve ABD aynı dili konuşmalarına rağmen üç farklı halktır. Rus Çarlığı ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ise bünyesinde farklı dilleri konuşan halkları barındırmaktadır626. Görüldüğü gibi Stalin açısından halkı devletten ayıran en önemli husus dildir. Dolayısıyla Stalin’in uyguladığı kültürel politikaların amacının diğer halkları kapsayacak bir üst Rus-Sovyet kimliği yaratmak olduğunu iddia etmek mümkündür.

Trans-Kafkasya Cumhuriyetleri dil politikalarında diğer Birlik Cumhuriyetleri’nden daha farklı konumda bulunmaktadır. Zira Bölge halklarının dilleri köken itibarıyla farklıdır. Ermenice Hint-Avrupa, Azerice Türkçe, Gürcü dili ise Güney Kafkas dillerinden biridir. Dolayısıyla Kiril alfabesi reformuna kadar alfabeleri de mensup oldukları dil aileleri gibi farklılık göstermektedir627. Trans-Kafkasya’da Ruslaştırma politikasını diğer Birlik Cumhuriyetleri’ne nazaran zorlaştıran önemli temel sebep, üç önde gelen halkın ve cumhuriyetin (Ermeni, Gürcü, Azeri) yerel dillerinin daha köklü olmasıdır. Özellikle Gürcistan, Ruslaştırmaya ve Rus dilinin Gürcistan SSC’de kullanılmasına karşı direnç göstermiştir. Gürcistan diğer birlik cumhuriyetlerine nazaran yüksek okuma-yazma oranı sahip olup, eğitim düzeyi açısından daha iyi durumdadır ve gelişmiş bir tarih bilincine sahiptir. Gürcülerle bu konuda karşılaştırılabilecek tek grup

623 Grenoble, op. cit., s. 54, Hosking, op. cit., s. 593.

624 Yüksek dil, farklı lehçelerin üstünde yer alan ve herkesin anlayabileceği ortak bir dili ifade etmektedir.

Bkz., Özkırımlı, op. cit., s. 55.

625 Grenoble, op. cit., s. 35.

626Josef Stalin, “Marxism and the National Question”,

https://www.marxists.org/reference/archive/stalin/works/1913/03a.htm#n6, (18. 06. 2017).

627 Grenoble, op. cit., s. 111.

131 Ermenilerdir. Bu durumun sonucu olarak 1924 Gürcistan Anayasası’nda ve 1936 SSCB Anayasasında Gürcüce devlet dili olarak kabul edilmiştir. Nüfus sayımlarında da çoğunlukla ilk dil olarak Gürcüler anadillerini ifade etmekte, çok küçük bir kısmı anadil olarak Rusçayı kabul etmektedir628.

Yukarıdaki örneklerden anlaşılacağı üzere Ruslaştırma ve kültürel hegemonya kurma süreci Stalin Dönemi’nin önemli gündemlerinden biri olmuştur. Fakat Stalin’in Trans-Kafkas Cumhuriyetleri dahil olmak üzere ülkenin siyasi yapısını derinden etkileyen politikası “Büyük Tasfiye” (Great Purge) olmuştur629.

Kruşçev Dönemi ise SSCB’de Stalin’in sadece iç ve dış politikada yaptıklarının değil, kişiliğinin de tartışılmaya başladığı dönemdir630. Fakat bu dönemde Ruslaştırma ve Sovyet kimliği yaratma süreci Stalin ve öncesi dönemlerden çok farklı değildir.

Örneğin 1950’lerin ortalarından itibaren Rusçanın, SSCB’nin hakim dili haline getirilmesi amaçlanmış ve yeni Sovyet insanının sadece politik olarak değil, tek dilde de birleşmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu amaçla Kruşçev Rusçayı ikinci ulusal dil olarak kabul etmiş ve iki dillilik siyasal olarak desteklenmiştir. 1958 yılındaki eğitim reformunda anadilde eğitim zorunluluğu kaldırılmış, Rusçanın ilköğretim seviyesinde öğretilmesi önerilmiştir. Dolayısıyla Birlik Cumhuriyetleri’ndeki anadillerin yerini aşamalı olarak Rusça almaya başlamıştır. Orta Asya örneğinde olduğu gibi anadillerin kullanımı gündelik hayatta ve resmi işlemlerde azalmış, anadillerin varlığı tehlike altına girmiş, Rusça eğitim ve bürokraside SSCB’nin “resmi dili” haline dönüşmüştür. Bu ve benzeri reformlar ülkede eşitlikçi ortak bir Sovyet kimliği yaratmaktan ziyade ülkenin

“Ruslaşma” sürecini de hızlandırmıştır631.

1961 yılında yapılan Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP) 22. Kongresi’nde kabul edilen yeni parti programı homojen bir Sovyet ulusu yaratmaya yöneliktir. Program her ne kadar birliği vurgulasa da Rusça SSCB içindeki farklı dilleri konuşan halkların

628 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz., Ibid., ss. 115-117.

629 Stalin Dönemi’nde uygulanan Büyük Tasfiye politikasının ayrıntılarına çalışmamızın bürokratik araçlar kısmında değinilecektir.

630Fakat 1956 yılındaki Macar İsyanı’ndan bir yıl sonra Kruşçev, komünist olmanın Stalinist olmaktan ayrılamayacağını ve her komünistin işçi sınıfının çıkarları için Stalin kadar mücadele etmesini dilemiştir.

Bkz., William Taubman, Khrushchev: The Man and His Era, New York: Norton, 2003, s. 100’den aktaran John Lewis Gaddis, Soğuk Savaş Pazarlıklar, Casuslar, Yalanlar, Gerçek, çev. Dilek Cenkçiler, 1. b., İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2008, s. 37.

631 Grenoble, op. cit., ss. 57-58.

Benzer Belgeler