• Sonuç bulunamadı

Dünya-Sistem(ler)i yaklaşımı hegemonyaya ilişkin yaklaşımını merkez-periferi ilişkisi çerçevesinde kurmuştur. Merkez-periferi, kapitalist ve gelişmiş bir merkez ile az gelişmiş periferi arasındaki ilişkinin küresel ekonominin dinamikleri çerçevesinde kurulan asimetrik ilişkiyi açıklamak için kullanılan bir metafordur. Bu metafor

66 “Camera Obscura” Karl Marx ve Freidrich Engels’in “Alman İdeolojisi” eserinde ideolojinin bilinci ve gerçekliği çarpıttığını açıklamak için kullandığı metafordur. Camera obscura, Orta Çağ’da aynalar yardımıyla düz yüzeye görüntüyü yansıtarak düşüren bir alettir. Bu alette görüntü kağıt üzerine ters düşmekte, daha sonra kullanılan merceklerle bu ters görüntü düzeltilmektedir. Marx ve Engels metaforu şöyle açıklarlar: “Bilinç, asla bilinçli varlıktan başka bir şey olamaz; insanların varlığı da onların gerçek yaşam süreçleridir. Eğer bütün ideolojilerde insanlar ve onların ilişkileri bir camera obscuradaki gibi baş aşağı duruyor görünüyorsa, bu olgu da tıpkı nesnelerin gözün ağ tabakası üzerinde ters çevrilmesinin onların doğrudan fiziksel yaşam süreçlerinden ileri gelmesi gibi, insanların tarihsel yaşam süreçlerinden ileri gelir.” Bu konu bkz. Karl Marx, Freidrich Engels, Alman İdeolojisi, çev. Tonguç Ok-Olcay Geridönmez, 2. b., İstanbul: Evrensel Basım Yayın, 2013, ss. 34-35.

67 Bu yaklaşım Dünya Sistemi ya da sistemleri olarak nitelendirilmektedir. Yaklaşıma ilişkin bu fark, konuyla ilgili çalışan teorisyenlerin, yaklaşımı tek sistem üzerinden ya da sistemler üzerinden açıklamalarından kaynaklanmaktadır. Teorisyenlerin konuyla ilgili görüşleri bu alt başlıkta irdelenecektir.

Immanuel Wallerstein, Dünya-Sistemleri Teorisi ile Dünya Sistemi arasında fark olduğunu savunmaktadır.

Tiresiz yazılan dünya sistemi Wallerstein’e göre dünya tarihinde tek sistemin olduğunu ima etmektedir.

Tireli olarak yazılan dünya-sistemlerinde dünya, eşitsiz ekonomik ve hegemonik ilişkinin yürütüldüğü mekanı nitelemektedir. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Immanuel Wallerstein, Dünya-Sistemleri Analizi Bir Giriş, çev. Ender Abadoğlu-Nuri Ersoy, 2. b., İstanbul: bgst Yayınları, 2011, ss. 159-160.

21 merkez(ler)in periferi ile ilişkileri sonucu elde ettiği artı değere ve merkez devletin bu artıyı elde ederken kullandığı askeri, ekonomik ve siyasi gücüne dayanmaktadır68.

Dünya-Sistemleri yaklaşımı, uluslararası sistemin sadece Avrupa merkezli olmadığını ifade eden, çok disiplinli ve uzun dönemli analizleri içermektedir. Bu yaklaşım, dünya tarihindeki farklı siyasal birimler arasındaki ilişkileri temel almaktadır.

Dünya sistemi yaklaşımına göre küresel sistemi, genel ve soyut şekilde siyasal bir sistem olarak açıklamak yetersiz olacaktır. Bu açıdan küresel sistem sosyal, siyasal ve ekonomik olguların oluşturduğu bir yapıdır69.

Dünya-Sistemleri yaklaşımı hegemonyanın ekonomik boyutuna odaklanan kapitalist üretim ilişkilerini sistem düzeyinde analiz etmektedir. Dünya-Sistemleri teorilerini hem uluslararası ilişkiler hem de sosyal bilimler literatüründe popüler hale getiren teorisyen Immanuel Wallerstein’dır.

Wallerstein’a göre insanlık tarihinin temel dönüm noktaları tarım devrimi ve modern dünyanın ortaya çıkmasıdır. Wallerstein’a göre dünya ölçeğinde tek sosyal sistem dünya sistemidir. Dünya Sisteminin amacı, modern dünyadaki farklı sistemlerin genel işleyişini tespit etmektir. Wallerstein’ın 15. yy’ın sonrası ve 16. yy’ın başında ortaya çıktığını iddia ettiği dünya sistemi ekonomik temelli olmakla birlikte “dünya ekonomisi”

olarak da adlandırmaktadır. Bu sistem imparatorlukları, yeni çıkmaya başlayan ulus devletleri ve şehir devletlerini kapsayan ama hepsini aşan ve şekil veren bir yapıdır70.

Wallerstein’in tezine göre kapitalist dünya ekonomisi 1450 yılı itibarıyla oluşmaya başlamış fakat sistem tam anlamıyla 16. yy’da nihai haline ulaşmıştır. Sistemin iki anahtar kurumu; dünya çapında bir iş bölümü ve belli bölgelerde bürokratik devlet mekanizmalarıdır. Wallerstein dünya ekonomisini de periferi (çevre), yarı-periferi (yarı-çevre) ve merkez olmak üzere üç bölgeye ayırmıştır71. Merkez, dünya ekonomisinde artı

68 Andre Gunder Frank, Barry K. Gills, “Önsöz”, çev. Esin Soğancılar, Dünya Sistemi Beş Yüzyıllık mı, Beş Bin Yıllık mı?, der. Andre Gunder Frank-Barry K. Gills, 1. b., Ankara: İmge Kitabevi Yayınları, 2003, s.

24. 69 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Robert Denemark, “World System History: From Traditional International Politics to the Study of Global Relations”, International Studies Review, Vol. 1, No. 2, Summer 1999, ss. 51-53.

70 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Immanuel Wallerstein, Modern Dünya-Sistemi Kapitalist Tarım ve 16.

Yüzyılda Avrupa Dünya Ekonomisinin Kökenleri, çev. Latif Boyacı, 4. b., İstanbul: Yarın Yayınları, 2012, ss. 21-28.

71 Söz konusu sistemde Rus Çarlığı, Osmanlı İmparatorluğu ve Uzakdoğu yer almamaktadır. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Ibid., ss., 78-82. Vasiliy O. Kluchevsky’e göre Rusya tarihinin en temel faktörü göç

22 değerin transfer toplandığı devletleri ifade etmektedir. Periferiler ise merkeze artı değer sağlayan sömürge niteliğindeki alanlardır72. Wallerstein periferi “bir dünya-ekonomisinin periferisi, üretimin temelde daha düşük dereceli (yani işgücü daha az ödüllendirilen) mallarda yapıldığı, fakat üretilen mallar günlük kullanım açısından çok önemli olduğundan, genel işbölümü sisteminin bütünleyici bir parçası olduğu coğrafi bölge” olarak tanımlamıştır73. Yarı-periferiler siyasi açıdan merkeze gelen baskıları başka yöne çeviren ara yapıdır. Wallerstein’a göre merkez ve yarı-periferiler, perifer devletleri aleyhine genişlemeyi sürdürme eğiliminde olmaktadırlar74.

Wallerstein’in çerçevesini çizdiği ve oluşumunun temellerini açıkladığı dünya sistemi ya da ekonomisi, hegemon bir devletin bulunduğu bir yapıdır. Wallerstein’a göre bir merkez devlet diğer merkezlere aynı anda üretim, ticaret ve finans sektörlerinin her birinde üstünlük sağlandığında hegemonya gerçekleşmektedir. Wallerstein’in “ender rastlanan bir durum” olarak ifade ettiği hegemonya, kapitalist dünya sisteminde üç devlet tarafından gerçekleştirilmiştir. Bunlar sırasıyla Hollanda, İngiltere ve ABD’dir.

Wallerstein’a göre askeri açıdan diğerlerine göre daha güçsüz olduğu için Hollanda’nın kurduğu hegemonyanın etkisi daha azdır. Hegemonya olmak ise merkez olmaktan daha ötedir ve bunun için75;

• Belli bir merkez devletin ürünlerinin verimli şekilde üretilmesi,

• Söz konusu devletin diğer merkez devletlerle rekabete girebilmesi,

ve kolonileşme olmuş, diğer faktörler de buna bağlı olarak gelişmiştir. 1552 yılında Kazan’ın, 1556 yılında da Astrahan’ın ele geçirilmesiyle Ruslar güneye ve doğuya doğru genişlemişler, bu genişleme dünya tarihinin önemli olayları arasında kabul edilmiştir. Vernadski’nin ifade ettiği gibi “Rusların doğuda Sibirya’ya doğru ilerlemeye başlamaları, Batı’da başarısızlığa uğrayıp geri kaldıkları bir zamana rastlamaktadır.” Polonya, Avrupa pazarına yönelik üretim yaparken, Rus Çarlığı daha çok iç pazara yönelik bir üretim yapmıştır. Wallerstein’e göre Polonya ve Macaristan’ın yer aldığı Doğu Avrupa sistemin bir parçasıyken Rus Çarlığı sistemin bir parçası değildir. Rus Çarlığı 18. ve 19. yy’da dünya ekonomisinin periferisi ve dolayısıyla parçalarından biri haline gelmiştir. Rus Çarlığı denizcilikte kullanılan keten, kendir, yağ ve balmumu gibi hammedeler ve kürk ihraç ederken, lüks maddeler ve askeri mühimmata katkı sağlayan metaller ithal etmiştir. Rus Çarlığı’nın 16. yy’da tek özelliği İngiltere için donanmaya gerekli malzemeleri sağlayan bir güç olmasıdır. Rus Çarlığı 18. yy’a kadar, Avrupa sisteminin sınırında bir imparatorluk olarak nitelendirilmiştir. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Ibid., ss. 301-306.

72 Ibid., s. 348.

73 Ibid., s. 301.

74 Immanuel Wallerstein, Modern Dünya Sistemi Merkantalizm ve Dünya Avrupa Ekonomisinin Güçlendirilmesi, 1600-1750, çev. Latif Boyacı, 3. b., İstanbul: Yarın Yayıncılık, 2005, s. 137.

75 Ibid., s. 50.

23

• Söz konusu merkez devletin üst düzeyde, dünya pazarından en çok yararlanan devlet olması gerekir.

Wallerstein’a göre hegemonya’nın problemi, geçici olmasıdır. Çünkü bir devlet hegemonik olur olmaz gerileme sürecine girecektir. Wallerstein’a göre bir devlet güç kaybettiğinden dolayı değil, diğer rakipleri güç kazanmaya başladığı için hegemonyasını kaybetmektedir76. Kısacası Wallerstein’ın hegemonya yaklaşımı, küresel sömürü ve birikimin hegemonik devletlerin yarattığı sistemde sürdürülebilir olduğunu açıklamaktadır77.

Kapitalist nitelikli dünya-sistemi yaklaşımının öncülüğünü yapan Wallerstein pek çok dünya-sistemi teorisyeni tarafından eleştirilmiştir. Janet L. Abu-Lughod’a göre Wallerstein’in Modern Dünya-Sistemi yaklaşımı Avrupa merkezli bir analizdir78. Abu-Lughod, Wallerstein’in iddia ettiği gibi dünya sistemi modern dönemde değil 13. yy’ın ikinci yarısından itibaren başlamış; Roma İmparatorluğu, Çin, İslam, İran, Hint uygarlığı gibi “Eski Dünya”ya ait siyasal birimler birbirleriyle ekonomik ve kültürel ilişki içinde olmuşlardır. Abu-Lughod’a göre 13. yy, dünya ekonomisinin oluştuğu ve yayılmaya başladığı dönemdir. Dolayısıyla Wallerstein’in ifade ettiği hegemonyanın kökenleri 16.

yy öncesine dayanmakta, 1250–1350 yılları arasında uluslararası ticaret Kuzeybatı Avrupa’dan Çin’e kadar genişlemiştir79.

Andre Gunder Frank ve Barry Gills ise “dünya sistemi” yerine, “dünya-sistemleri”

kavramını kullanmaktadır. Frank ve Gills’e göre Wallerstein’in Avrupa merkezli dünya sistemi kavramı yerine80 evrensel olmayan, farklı “dünya”ların sistemlerini kullanmak gerekmektedir. Wallerstein’ın kuramının merkezinde yer alan sermaye birikimi,

76 Ibid, ss. 50-51; Wallerstein, Dünya-Sistemleri Analizi…, op. cit., ss. 159-160.

77 Mark Rupert, Producing Hegemony The Politics of Mass Production and American Global Power, 1. b., Cambridge: Cambridge University Press, 1995, s. 1.

78 Janet L. Abu-Lughod, Before European Hegemony The World System A.D. 1250-1350, New York, Oxford: Oxford University Press, 1989, s. x.

79 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Ibid., ss. 4-8.

80 Özellikle Andre Gunder Frank, hegemonyanın 16. yy’dan itibaren Avrupa’ya kaydığı gerçeğini göz ardı etmeksizin Avrupa merkezli değerlendirilmesini eleştirmiş dünya sisteminin bütününe ait bir hegemonya yapısı olduğunu iddia etmiştir. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Andre Gunder Frank, “İdeolojik Geçiş Tarzları: Feodalizm, Kapitalizm, Sosyalizm”, çev. Esin Soğancılar, , Dünya Sistemi Beş Yüzyıllık mı, Beş Bin Yıllık mı?, der. Andre Gunder Frank-Barry K. Gills, 1. b., Ankara: İmge Kitabevi Yayınları, 2003, ss. 395-400.

24 hegemonya ve rekabet Frank ve Gills’e göre 5000 yıldır bulunmaktadır81. Wallerstein da modern dönem öncesinde farklı sistemlerin olduğunu ifade etmiş ancak kapitalist üretim ilişkilerine dayanan Modern Dünya Sistemi’nin dünya tarihinde daha önce görülmemiş bir sistem olduğunu vurgulamıştır. Frank ve Gills ile Wallerstein’in farklı düşündükleri husus budur. Frank ve Gills’e göre kapitalist birikimden önce pre-kapitalist birikim örnekleri görülmekte, hegemonik yükseliş ve düşüş süreçlerinde hegemonik merkezler dünya tarihinde değişebilmektedir82. Frank ve Gills’e göre dünya üzerindeki üç bağlantı koridoru dünya sisteminin gelişiminde önemlidir:

1) Nil-Kızıl Deniz Koridoru; Akdeniz ve Hint Okyanusu’na ulaşmak için önemlidir.

2) Suriye-Mezopotamya-Basra Körfezi Koridoru; Fırat ve Dicle aracılığıyla Akdeniz’i Basra’ya bağlayan karayollarını içermekte, Hint Okyanusu’nun ötesine geçme imkânını tanımaktadır. Ayrıca Orta Asya’ya giden karayolları da bu koridorla bağlanmaktadır.

3) Ege-Karadeniz-Orta Asya Koridoru; Akdeniz’i İstanbul ve Çanakkale Boğazlarıyla kara İpek Yolu’na bağlamaktadır. Ayrıca, Orta Asya’dan Hindistan ve Çin’e kadar uzanmaktadır.

Tarihte bu üçünü de kontrol eden ve “üç koridorlu hegemonya”yı kuran ilk imparatorluk Perslerdir83. Frank ve Gills hegemonyayı devletler arası ilişkilerin ötesinde değerlendirmiş ve şu sözlerle devlet dışındaki aktörlerin hegemonya oluşumundaki payını vurgulamışlardır84:

“Hegemonya, devletler arasındaki güç hiyerarşisinden öte bir şeydir; toplumsal örgütün çeşitli düzeylerinde etkinlik gösteren aktörlerin karmaşık yapılı piramididir. Hegemonik piramidin tepesinde seçkin sınıfların hegemonik koalisyonu; hem merkezde hem de çevrede yer alan, yani piramidin her yanındaki kilit noktalara dağılmış olan seçkin sınıfları yer alır. Bu sınıflar, seçkin ailelerden ve seçkin bireylerden oluşmuştur.”

81 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Andre Gunder Frank, Barry K. Gills, “5000 Yıllık Dünya sistemi:

Disiplinler Arası Bir Giriş”, çev. Esin Soğancılar, Dünya Sistemi Beş Yüzyıllık mı, Beş Bin Yıllık mı?, der.

Barry K. Gills-Andre Gunder Frank, 1. b, Ankara: İmge Kitabevi Yayınları, 2003, ss. 41-43.

82 Ibid., s. 132.

83 Gills, Frank, op. cit., s. 188.

84 Barry K. Gills, “Dünya Sisteminde Hegemonik Geçişler”, çev. Esin Soğancılar, Dünya Sistemi Beş Yüzyıllık mı, Beş Bin Yıllık mı?, der. Barry K. Gills-Andre Gunder Frank, 1. b., Ankara: İmge Kitabevi Yayınları, 2003, s. 239.

25 Yukarıdaki ifadeden anlaşılacağı üzere hegemonik geçiş, hegemonyanın bir devletten bir devlete geçmesinden ziyade tek hegemonu aşan tarihsel dönemlerin değişimidir85. Gills’e göre devletlerin de içinde yer aldığı hegemonik güçlerin birbirleriyle bağlantılı olmaları dünya ekonomisini oluşturur. Görüldüğü üzere Gills’in dünya sistemi ve hegemonya analizinde Wallerstein’daki dünya imparatorluğu ile ekonomisi ayrımı bulunmamaktadır86. Gills’e göre hegemonik geçişler, dünya ekonomisindeki birikim merkezlerinin değişimidir ve dünya sistemi birkaç çekirdek gücün rekabeti ve işbirliği sonucu oluşmaktadır87. Gills’e göre hegemonik geçişlerin temelinde sermaye birikim sürecinin şekillendirdiği merkez-periferi ilişkilerinin yeniden yapılandırılması yatmaktadır. Dolayısıyla hegemonik güç olmak, sermaye birikim sürecinin bir aracıdır. Gills’in ifadesiyle “birikimin formları değiştikçe hegemonik gücün formu, dolayısıyla dünya düzeninin formu da değişir”88.

Sermaye birikimin hegemonyayı belirlediğini savunan Frank’a göre bu birikim 4 kategoride değerlendirilebilmektedir89:

1) İlkel, ilk ve kapitalist sermaye birikimi.

2) Sermaye birikiminde eşitlikçi olmayan yapı, üretim ilişkileri, sirkülasyon ve söz konusu sermaye birikiminin gerçekleşmesi.

3) Sermaye birikiminin aşamalar, döngüler ve krizlerle dalgalı bir seyir izlemesi.

4) Sermaye birikimi sürecinde devlet, savaş ve devrimler yoluyla bitmeyen sınıf mücadeleleri.

Hegemonyayı yönetme biçimi olarak değerlendiren Michael Mann’a göre tarihsel süreçte iki tip hegemonya oluşmuştur. Bunlar;

1) Tahakküm imparatorlukları

2) Çok iktidarlı, çok aktörlü uygarlıklar

85 Barry Gills, “Hegemonic Transition in East Asia: A Historical Perspective”, Gramsci, Historical Materialism and International Relations, ed. Stephen Gill, 1. b., New York: Cambridge University Press, 1993, s. 190.

86 Gills, Dünya Sisteminde Hegemonik …, op. cit., s. 241.

87 Ibid., s. 243.

88 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Ibid., ss. 248-249.

89 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Andre Gunder Frank, World Accumlation (1492-1789), New York:

Algora Publishing, 1978, ss. 238-239.

26 Birincisinin özellikleri şöyledir:

• Yoğun askeri baskı.

• Devletin bir bölgede yoğunlaşması ve bunun jeopolitik hegemonya girişimiyle birleşmesi.

İkincisinde ise birbirleriyle genel bir normatif düzenleme çerçevesinde rekabet eden ademi merkezi güç aktörlerinin bulunmasıdır. Mann’a göre birinciler, ikinci yapıların sonucunda oluşmuş olabilir. Martin Wight ve Richard Gilpin de Mann’ı destekleyerek tarihteki çok iktidarlı ve çok kültürlü uygarlıkların ya da devletler sisteminin evrensel imparatorlukla sonuçlandığını ileri sürmüşlerdir. Hegemonik iktidarın oluşması için sistemik bir kriz ya da rakiplerin zayıflamış olduğu bir konjonktür gerekmektedir. Bunun en önemli örneği 2. Dünya Savaşı’ndan sonra oluşan “Pax-Americana”dır90.

Yukarıda görüşlerine değinilen teorisyenlerin yaklaşımları çerçevesinden dünya sistem (ler)i yaklaşımının sömüren-sömürülen ilişkisi sonucu oluştuğu ve bu ilişkinin yeniden üretimini sağlamaya yönelik hegemonyanın tesis sürecini irdelediği ileri sürülebilir.

Benzer Belgeler