• Sonuç bulunamadı

VI. HUTBELERİN DİN HİZMETLERİ AÇISINDAN ÖNEMİ

6.1. Türkiye’de Hutbelerin Hazırlanışı

6.1.1. Haziran 2006 Tarihinden Önce Hutbelerin Hazırlanışı

Hutbelerin toplum üzerindeki etkisi inkar edilemeyeceğine göre bu etkinin daha da artması için hutbelerin nasıl bir muhtevaya sahip olması gerektiği üzerinde düşünmek icap eder. Bunun için hutbelerin hazırlanış safhası en önemli aşamadır. Zira cemaatin seviyesi, ilgisi, ihtiyacı ve hassasiyeti bilinmeden irat edilecek hutbeler kimi zaman hesapta olmayan sonuçlar doğurabilmektedir. Bu itibarla; Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde bulunan Din Hizmetleri Dairesi Başkanlığı -şimdi ki adıyla Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü- hutbelerde verilmesi gereken dinî mesajların en yalın haliyle verilebilmesi için irat edilecek hutbelerin muhteva, kapsam ve süre bakımlarından belirli bir formatta hazırlanması gerektiğini düşünmüştür. Nitekim Diyanet İşleri Başkanlığı, yıllarca söz konusu formata uygun olarak hutbeler hazırladı ve Türkiye’nin tüm camilerinde okunmasını sağladı. Hutbeleri hazırlayanlar ise, genel olarak DİB merkezinde çalışan değişik kademelerdeki uzman kişilerdi. Özellikle DİB Din İşleri Yüksek Kurulu üye ve uzmanları hutbe yazma konularında ön planda idiler. Zira okunacak hutbelerin bu kurulun onayını alması gerekiyordu. Yani kurul üye ve uzmanları bir taraftan okunmak üzere yazılmış hutbeleri denetliyor, diğer taraftan hutbe hazırlama konusunda da çalışmalar yapıyorlardı. Şayet taşradan hutbe hazırlamak isteyen olsa bile bu hutbeler ilk önce uygun görülmesi halinde resmi bir yazı ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ilgili birimine gönderilir ve orada değerlendirildi. Şayet uygun görülse okunmasına izin verilirdi. Aksi takdirde okunmasına izin verilmezdi. Gerekli tetkiklerden geçen hutbeler, okunmak üzere bir ay öncesinde Diyanet Aylık Dergileri arasında tüm müftülüklere gönderilirdi. Dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı camilerde bir hutbenin okunabilmesi için belli bir süzgeçten ve birtakım bürokratik aşamalardan geçmesi gerekiyordu.

Kanaatimize göre bu durum, aşağıda bir kısmını sıraladığımız sebeplere dayanmaktaydı. Her şeyden önce yukarıda da zikredildiği üzere kanunların, Diyanet İşleri Başkanlığına tevdi ettiği görev iman, ahlak ve ibadet konularıyla sınırlıdır. Hutbelerde iman, ibadet ve ahlak konuları dışında kalan muamelat ve ukubât gibi konuların işlenmesi ise, bir taraftan yetki dışına çıkılması anlamına geliyordu; diğer taraftan mevcut laik sistemin ve bu sistemin sıkı savunucularının anlayışı açısından tehlike arz ediyordu. Hal böyle olunca hutbelerin kapsamı da daralmak durumundaydı. Öte yandan hitabet konusunda oldukça önemli olan tebliğ üslubu, hutbeleri irat edecek tüm görevliler tarafından dikkate alınmadığı da bilinen bir gerçektir. Aynı zamanda yeteri derecede ehliyeti olmayanların hutbe yazma ve okumalarının önüne geçebilmenin gerekliliği ortaydaydı. Dolayısıyla hikmet ve güzel mevizeden mahrum hutbelerin önüne, “tek tip hutbe” yoluyla geçmeye çalışmanın anlaşılabilir bir yönü bulunmaktadır. Ancak bu yöntemin, beraberinde birçok olumsuzlukları da getirdiği inkâr edilemez bir durumdur. Nitekim hutbelerin, DİB merkezinde hazırlanarak veya onaylandıktan sonra ülkenin her yerinde okutulması sık sık eleştiri konusu olagelmiştir.

“Tek tip hutbe” veya “merkezî hutbe” okutma siyasetine en çok yöneltilen eleştiriler arasında şunları zikretmek mümkündür.

a. Hutbelerin tek elden hazırlanması veya onaylanması, mevcut laik sisteme, hutbelere müdahale imkanını vermektedir. Zira merkeze kolayca müdahale edebilen anlayış, aynı zamanda tüm camilere müdahale etme şansını yakalayabilmektedir. Dolaysıyla bu durum, sistemin inanç üzerindeki baskısını, hutbelerin ideolojik oluşunu kısaca devletin dine müdahalesini gündeme getirmiştir.

b. Şüphesiz ki her bölgenin, şehrin, ilçenin hatta her caminin kendine göre bir gündemi olabilmektedir. Hutbelerde, gündemdeki sorunların da işlenmesi gerektiği halde her yerde aynı gündemli hutbelerin okunması, hutbelere karşı ilgisizliğe yol açmaktadır. Mesela orman nedir bilmeyen bir yörede orman yangınlarında söz eden bir hutbenin okutulması veya herhangi bir köyde trafik işaretlerine uyulması gerektiğini bildiren bir hutbenin okutulması acaba ne derece merakları celp edebilir ki? Oysa muhatapların gündeminde olmayan bir meseleyi konuşmanın yarar sağlamadığı bilinmektedir.

c. Türkiye’nin her yerinde hutbelerin dili Türkçe olmasına rağmen hutbelerde söylenenleri anlama noktasında ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Türkçeyi bilmeyenler dışında Türkçeyi konuştuğu halde hutbelerden bir şey anlamayan nice insanlar vardır. Zira hutbeler hazırlanırken genellikle yazı dili aynı zamanda edebî bir üslup kullanılmaktadır. Dolayısıyla hutbelerin dil seviyesinden istifade etmek, belli bir eğitim düzeyini gerektirmektedir. Bu durum, özellikle kırsal kesimlerde yaşayan cemaatin hutbelerden faydalanamamasına yol açmaktadır.

d. Cemaatinin gerek seviyesini gerekse ihtiyaçlarını bilen cami imam-hatipleri, doğal olarak cemaatlerine hitap etmeyen bu tür hutbeleri okumakta isteksiz davranmaktadırlar. Oysa bilinmelidir ki, hatibin sahiplenemediği bir hutbe cemaate fayda vermez.

e. Merkezî hutbelere yöneltilen en önemli tenkitlerden birisi de imam-hatipleri ilgilendiren tenkittir. Buna göre hutbe hazırlamak zorunda olmayan bilakis hazır hutbeleri okumak zorunda kalan imam-hatipler, zamanla tembelleşmektedirler. Tembelleştikçe de pasifleşmekte ve cemaat üzerindeki etkinliklerini kaybetmektedirler. Çünkü kendilerine gelen hutbe metnini okumaktan başka cemaatine hitap etme imkânı olmayan imam-hatipler, gözden düşmekten kurtulamamaktadırlar. Öte taraftan verme imkânı olmayanların alma derdi de olmayacağı için, cami görevlilerinin ilme olan merakı da sönmeye yüz tutmuş durumdadır.

6.1.2. Haziran 2006 Tarihinden İtibaren Hutbelerin Hazırlanışı

Yukarıda zikredilen eleştiriler, ilgili her platform ve toplantılarda dile gelmeye başlayınca Diyanet İşleri Başkanlığı bu duruma kayıtsız kalmadı ve peş peşe bu konuyla ilgili değişik çevrelerle istişarî toplantılar düzenlemeye başladı. Sonuç itibariyle her ilin kendine has gündemi olabileceği dolayısıyla farklı konu ve çerçevelerle hutbelerin irat edilmesi gerektiği ve hutbe yazma işleminin taşraya da yayılmasının faydalı olacağı hususunda kanaatler beyan edildi. Neticede hutbe konusunda -belki sebebi açıklanabilir- yıllarca süren yanlıştan kısmî de olsa dönme kararı alındı. Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Dairesi Başkanlığının B.02.1.DİB.0.12.00.01/203-02 sayılı “Hutbe Kılavuzu” konulu aşağıdaki yazısı tüm illere gönderilerek hutbe hazırlama konusunda yeni bir dönemin kapısı aralanmış oldu.

“Dini konularda toplumu aydınlatmak üzere yapılan önemli faaliyetlerden birisi olan hutbelerin hazırlanması, hutbe konularının mahalli ihtiyaçlara cevap verecek ve cemaati yakından ilgilendiren konularda seçilmesi, hutbelerin yeni bir metotla yazılması ve değerlendirilmesi, bu şekilde irşat hizmetlerine katkı sağlanması amacıyla “Hutbe Hazırlama ve Değerlendirme Kılavuzu” hazırlanmış bulunmaktadır.

Buna göre,

1- 2006 yılı Mayıs ayı sonu itibariyle Başkanlığımızca hutbe hazırlama uygulamasına son verilecektir. Haziran ayından itibaren her il müftülüğü il genelinde okunacak hutbelerin konu tespiti ile telif hizmetlerini ekli kılavuzda belirtilen esas ve usuller çerçevesinde yürütecektir.

2- Belirtilen tarihten itibaren Diyanet Aylık Dergi ekinde ve internette hutbe yayınlanmayacaktır…

4- Hutbe metinlerinde okunan ayet-i kerime’den sonra konuyla ilgili bir hadis-i şerif de okunacak, 05/10/1999 tarihli ve B.02.1.DİB.4.38.00.02./1089 sayılı yazımızla uygulamaya konulan standart hutbe duaları yerine ilişikte gönderilen yeni hutbe duaları uygulamaya konulacaktır. Bununla birlikte, hutbenin ikinci bölümünde Hz. Peygambere yapılan duadan sonra, bütün peygamberlere, dört halifeye, ehl-i beyt’e de dua yapılabilir.

5- Hutbe Hazırlama ve Değerlendirme Kılavuzunun C) DİĞER HUSUSLAR başlıklı bölümünün 1. maddesi gereği, Başkanlığımızca açılacak hizmet içi eğitim kurslarına çağrılmak ve Hutbe Komisyonu üyeleri ile gerektiğinde hutbe yazan diğer görevlilere rehberlik yapmak üzere her il müftülüğü tarafından hutbe komisyonunda görevli iki personelin isim ve unvanları tespit edilerek 17/03/2006 tarihine kadar Din Hizmetleri Dairesi Başkanlığına bildirilecektir.

6- Başkanlığımızca gönderilen 23/08/2002 tarihli ve B.02.1.DİB.0.12.00.01/015-682 sayılı yazımız eki “Hutbe Hazırlama Projesi” ile daha öncesinde gönderilen talimatlar yürürlükten kaldırılmıştır.”

İşte, DİB’in bu yazılı talimatıyla birlikte hutbelerin hazırlanması ile ilgili işler taşra teşkilatına yani müftülüklere devredilmiş oldu. Bu itibarla; her ilde il müftülüklerinde il müftüsü başkanlığında, müftü yardımcısı, vaiz, imam-hatip ve varsa bayan vaiz ve Kur’an Kursu öğreticilerinden oluşan İl hutbe Komisyonu oluşturuldu. İlçelerde ise yine ilçe müftüsü başkanlığında vaiz, imam-hatip ve Kur’an Kursu öğreticilerinden oluşan ilçe hutbe komisyonları kuruldu. Diğer taraftan her ilden, hutbe hazırlanmasında dikkat edilecek hususlar ve hutbe formatı konularında bilgilendirilmek üzere eğitim seviyesi uygun ikişer kişi değişik eğitim merkezlerinde seminere çağrıldılar. Halen yukarıda zikredilen talimat doğrultusunda ve komisyonlar tarafından her ilde ayrı ayrı hutbeler hazırlanmaktadır. Hutbe hazırlama süreci ise şu şekilde işlemektedir.

Her ay periyodik olarak il hutbe komisyonları toplanmakta ve sonraki ayda okunması gereken hutbelerin konusu tespit edilmektedir. Konu belirlenirken genel olarak ilgi ilin manevi sorunları ve ihtiyaçları göz önünde bulundurulmaktadır. Bununla birlikte özel gün ve geceler veya haftalar münasebetiyle gündeme gelen konular da, hutbe konusu olarak tespit edilebilmektedir.

İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu tarafından tespit edilen hutbe konuları, söz konusu ilin tüm ilçelerine gönderilmekte; onlar da kendi personellerine ilan etmektedirler. İlgili konularda hutbe yazmak isteyen din görevlileri hutbelerini hazırladıktan sonra ilçe hutbe komisyonlarına teslim etmektedirler. İlçe hutbe komisyonları ise, kendilerine verilen hutbeleri inceledikten sonra uygun bulduklarını il hutbe komisyonlarına sunmaktadırlar. İlin merkez ve tüm ilçelerinden gelen hutbelerin değerlendirilmesi için, il hutbe komisyonu toplanmakta ve konu itibariyle hutbeler tasnif edildikten sonra ayrı ayrı değerlendirilmektedir. Neticede konusunda yazılmış en güzel hutbeler seçilmektedir. Daha sonra seçilen hutbeler, formatörlere teslim edilmektedir. Onlar da, varsa yazım ve cümle hatalarını düzelttikten sonra hutbelerin son halini sisteme geçirmektedirler. Aynı zamanda il hutbe komisyonundan geçen hutbeler, Diyanet İşleri Başkanlığının ilgili birimine sistem üzerinden gönderilmektedir. Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü, illerden gelen hutbeleri incelemekte ve sıkça yapılan hatalar veya eksikler hususunda zaman zaman müftülüklere yazılı uyarılar yapmaktadır.

Genel olarak hutbe yazma süreci yukarıda beyan edildiği gibi işlemekle beraber farklı uygulamaların da olabileceğini gözden ırak tutmamak gerekir. Bazen önemine binaen Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan hutbeler her ile gönderilmekte ve ilgili haftada o hutbe okunmaktadır. Bazen de müftülükler, personelin hutbe yazma işine gerektiği kadar önem vermediğini fark edince hutbe yazma görevini de hutbe komisyonlarına verebilmektedirler.

Bu uygulamayla yukarıda zikredilen eleştirilerin konusu olan bazı hususlar bertaraf edilmiş durumda. Ancak hutbe hazırlama konusunda henüz istenilen seviyeye gelmediği açıktır. Bu konu, çalışmamızın son kısmında öneriler kapsamında ayrıntılı olarak işleneceği için sözü gereksiz tekrardan kaçınmak adına burada kesmek durumundayız.

BİRİNCİ BÖLÜM

HUTBELERDE KULLANILAN HADİSLERİN KONULARINA

GÖRE TASNİF VE TAHRİCİ

Bu bölümde çalışmamızın ana konusu olan Diyarbakır, Batman ve Mardin illerinde 2088-2011 yılları arasında okunan hutbelerde kullanılan hadislerin, genel olarak Kutubu’t-Tis’a olarak bilinen Sahih-i Buhari, Sahih-i Müslim, Sünen-i Tirmizi, Sünen-i Ebi Davud, Sünen-i İbn Mace, Sünen-i Darimi, Sünen-i Nesai, Muvatta-ı Malik ve Müsned-i Ahmed b. Hanbel’ esas alınarak tahriçleri ve genel değerlendirmeleri yapılacaktır. Hadislerin tahrici yapılırken aynı zamanda bu hadisler, ana konu ve alt başlıkları altında tasnif edilecektir. Dolayısıyla söz konusu illerde okunan hutbelerde daha çok hangi konudaki hadislerin kullanıldığı da ortaya çıkmış olacaktır. Aynı zamanda baştan sona kadar hadislere numara verilmek suretiyle kaç tane hadis kullanıldığı tespit edilmiş olacaktır.

Hadislerin tahricinde yöntem olarak üç aşamalı bir yol izlenecektir. İlk önce hutbede geçtiği şekliyle hadisin tercümesi ve kaynağı zikredilecektir. Sonra ilgili

hadisin geçtiği kaynaklar bulunup dipnot olarak belirtilmek suretiyle tahrici yapılacaktır. Son aşamada ise tahrici yapılan hadisin Arapça metni, tercümenin altına yerleştirilecektir. Böylece tercümesi kullanılan hadisin Arapça metniyle karşılaştırma imkânı doğmuş olacaktır. Diğer taraftan hutbede kaynak olarak gösterilen bilgilerin, doğruluğu veya yanlışlığı ortaya konmuş olacaktır. Arapça metnin seçiminde öncelikle hutbelerde verilen kaynaklar esas alınacaktır. Şayet hutbelerde birden fazla kaynak verilmiş ise ilk zikredilen kaynağın Arapçe metni tercih edilecektir. Ancak verilen kaynaklar içinde Tirmîzî de varsa özellikle bu eserden istifade edilecektir. Zira Tirmizî’nin, rivayet ettiği hadislerle ilgili yaptığı değerlendirmeler hadis ilmi açısından çok önemlidir.