• Sonuç bulunamadı

18. yüzyıl mesnevi şâirlerinin en tanınmış simalarından biri olan Sünbülzâde Vehbî, ‘’Sünbülzâdeler’’ lakabıyla tanınan meşhur bir aileye mensup olarak 1134/1721 yılında Maraş’ta doğmuştur1. Asıl adı Mehmed olan şâir, III. Ahmed’in yakın ilgisine ve övgüsüne mazhar olan, Halep’te kadı vekilliği görevini sürdüren ve Vehbî-i evvel namı ile tanınan Seyyid Vehbî’nin yanında görev yapan Râşid Efendi’nin oğludur.2 Sünbülzâde Vehbî’nin adı, Seyyid Vehbî dolayısıyla babası tarafından verilmiş, bu ad ile meşhur olmuş ve asıl adı olan Mehmet’i, hemen hemen hiç kullanmamıştır. (Akün 1993, 238)

Şâir, ilköğrenimine Maraş’ta başlamış, babasından ve devrin önemli âlimlerinden dinî ilimler tahsil etmiş, daha sonra ise tarihi belli olmamakla beraber öğrenimini ilerletmek maksadı ile İstanbul’a gitmiştir.

İstanbul’da öğrenim hayatını başarıyla tamamlayan Vehbî, çeşitli vasıflarla, ömrü boyunca birçok görevlerde bulunmuştur. Sünbülzâde Vehbî’nin meslek hayatını kısa ve öz şekilde ünlü sözlükçülerimizden Şemseddin Sâmi Bey şu sözlerle dile getirmektedir: "Tarîk-i tedrîse sülûk ederek Rumeli ve Anadolu'da kadılık etmiş, hâcegânlık silkine girerek Îran'a sefir olmuş, daha sonra tekrar kadılığa dönmüştür. "

1787’de Şahin Giray3 meselesi sırasında Rodos’ta kadılık görevini ifâ ediyordu. Şahin Giray meselesi sırasında gösterdiği başarıdan dolayı ‘’merâtib-i sitte’’den Silistre niyâbetine tayîn oldu. 1788-89 yıllarında Eski Zağra kadılığını yürüttüğü sırada, dönemin şâirlerinden ve Sünbülzâde Vehbî’nin yakın arkadaşı olan Surûrî, şâirin kethüdâsı4 idi. 1790 yılında Eski Zağra kadılığında azledilen Vehbî, sırasıyla Manisa, Siroz, Manastır ve Bolu’da kadı olarak görevine devam etti ve daha sonra ise Rumeli’de görev yapmak üzere Yaş ve Bükreş’e gönderildi. Yaklaşık 17 sene buralarda kadılık görevlerinde bulunan şâir, daha sonra Eflak ve Boğdan’da da aynı görevine devam etmiştir. Bir süre sonra İstanbul’a dönen şâir, Sadrazam Koca Râgıp Paşa’nın övgüsüne mazhar olmuş ve O’nun himayesi altında olan şâirler arasında yer almıştır.

1

Sünbülzâde Vehbî’nin eserlerinde doğum tarihi açık olarak yazmıyorsa da Nuhbe adlı eserinden hareketle doğum tarihini çıkarabiliyoruz.(1085. beyitte 1214/1799 da eserini yazdığını belirten şâir; 1276. beyitte de eserini yazdığında 80 yaşında olduğunu söylüyor ve bunların neticesinde Vehbî’nin doğum tarihi: 1134/1721 olarak karşımıza çıkıyor.)

2 Şair, Arapça-Türkçe manzum lügati olan Nuhbe’de, ailesinden bahsetmektedir. 3

Şahin Giray en son Kırım Hanı’dır.(1745-1787) Şahin Giray, Ruslarla birlikte olup Osmanlı'ya isyan etmiş, ancak Ruslar kendisini terk edince yine Osmanlı Devleti'ne sığınmıştır. Padişah ihânetine çok kızdığı için onu Rodos'a sürgün etmiştir. Sürgünde hapishâneden kaçarak Fransız konsolosluğuna sığınan Şahin Giray'ı, Rodos kadısı Sünbülzâde Vehbî yakalatmış, daha sonra îdâm edilmiştir.

4 Kâhya.

III. Mustafa zamanında ‘’Hâcegânlık’’5 ünvanı ile onurlandırılan Vehbî, 1. Abdülhamîd zamanında, Farsça’ya olan hâkimiyeti ve engin tecrübesi sebebiyle 1775 yılında Bağdat vâl Ömer Paşa meselesini görüşmek üzere Kerîm Hân Zend nezdine, İran’a elçi olarak gönderildi. Ömer Paşa’nın uygunsuz hareketlerde bulunduğu ve Türk-İran olaylarında birçok hatalarının olduğu düşüncesi neticesiyle Ömer Paşa ile araları açılmış ve bundan dolayı Ömer Paşa Vehbî’yi İstanbul’a şikâyet etmiştir. Padişah tarafından hakkında idam cezası verilse de, tanıdıkları ve dostları aracılığıyla ve padişaha sunduğu’’Tennâne’’ adlı kasidesiyle bu cezâdan kurtulmuştur. Bu kaside de İran seferi hatıraları ve orada edindiği bilgiler önemli bir yer tutar. Hatta şâirin en önemli eseri olarak telakki edilen Tuhfe-i Vehbî eserinin İran seferinin şahane bir mahsulü olarak düşünülmesi kayda değer bir unsurdur. 6

Son zamanlarda cinnet getirdiğine dâir rivâyetler varsa da Hatîce Sultân için söylediği târih bu iddiâyı yalanlamaktadır. Şâir ömrünün son zamanlarında oldukça büyük sıkıntılar çekmiş ve nikris(gut) hastalığına yakalanarak uzun süre yatağa mahkûm bir şekilde yaşamıştır. Ayrıca gözleri görmez olmuş ve şuurunu kaybetmiştir. (Akün 1993, 238)

Şâir, “ Gülşen-i cennet ola mesken-i Sünbül-zâde”, “ Gülşen-i cenneti melvâ kıla Sünbül- zâde” ve “ Cennet olsun rûhuna Vehbî efendinin mekân” dizelerinin gösterdiği 1224 (1809) yılında İstanbul’da vefat etmiştir. Mezarı, Edirnekapı dışında ise de yeri belli değildir.

Sünbüzâde Vehbî’nin ölümü üzerine hayattaki en yakın dostlarından biri olan Sürûrî yazdığı dizelerde şu tarihi düşmüştür: (Naci 1995, 90)

Gitdi şeyhu'ş-şu'arâ Vehbî-i sâhib-âsâr Bü'l-heves pîr-i cevân-tâb' idi fevka’l-âde

Lâle vaktinde vefât itdi didüm târihin

Gülşen-i Cenneti me'vâ kıla Sünbülzâde (1224)

Şeyh ü şâb-ı büleğâ defn idüp oldu mahzûn Ki cevân-tâb idi pâkîze edâ Vehbî-i pîr

5

Hâcegân, Devlet dâirelerindeki yazı işlerinin başında ve defterdarlık, nişancılık gibi vazîfelerde bulunanlar hakkında kullanılır bir tâbirdir.

6

Tuhfe-i Vehbi, şairin İran hatıratı olarak da düşünülebilir. Çünkü, eserin birçok yerinde İran ile ilgili genel bilgiler verilmektedir.

Seri üzre dikülüp serv didüm târîhin

Oldu nâbûd re'îsü'ş-şu'arâ Vehbî-i pîr (1224)

Meşhûr edebiyat târihçisi Tâhirü'l-Mevlevî, ‘Manzûm Bir Muhtırâ’ isimli eserinde Vehbî'nin hayâtı, şâirliği ve eserleri hakkındaki görüşlerini mesnevî şeklinde yazdığı 23 beyitlik bir şiirde özetlemiştir. (Yurtseven 2003, 13)

Bu asrın en meşhûr şahs-ı edîbi (Sünbülzâde) denen Mer'aşlı Vehbî

Yetişti Mer'aşta başladı söze Tefeyyüz fikriyle geldi merkeze

Müderrislik etti kadılık etti Meslek değiştirdi Îran'a gitti

Bitince sefâret hizmeti döndü Kalbinde memurluk hevesi söndü Eski meslekine eyledi avdet Bir çok kazâlarda eyledi niyâbet

Bin iki yüz yirmi dört senesinde Doksanı epeyce geçkin bir sinde

Kapandı gözleri ölüme baktı Yerine iki üç eser bıraktı

2.2. ESERLERİ

Benzer Belgeler