• Sonuç bulunamadı

5.4. Verilerin Analizi

5.4.7. Motif Tablolarının Karşılaştırmalı Analizi

5.4.7.4. Hayat Ağacı

Hayat ağacı, en eski inanışlardan tek tanrılı dinlere dek var olagelmiş bir külttür. Bu ağaç neredeyse tüm dünya mitolojilerinde sembolik olarak yaşamı ve var olma bilin- cini temsil eder. Mitolojik ağaç ve onunla ilgili ritüeller insanın doğum ve ölüm çizgisin- deki yaşamında en önemli ögelerden biridir. Örneğin Güney Sibirya Türklerinin, Ogurla- rın ve Selkupların efsanelerinde kutsal ağaç, dünyanın ekseni olarak belirlenmiştir. Bu ağacın tepesinde kuşlar, köklerinde ise yılanların yaşadığı düşünülmüştür. Ural-Altay mi- tolojisinde ağaçtan doğmak en önemli evrensel motiflerin başında gelir. Hakas efsanele- rinde biri erkek biri kadın iki kayın ağacından bahsedilir. Bu ağaçların Baba Ülgen ve Ana Umay’dan insanlar doğunca ortaya çıktığı düşünülür. Hakasya geç dönem şaman geleneğinde ise şaman teflerinde insanların koruyucusu ve yaratıcısı Kuday ile birlikte onun gök evinin önünde iki tane kayın ağacı resmedilir. Kayın ağaçlarının biri erkek di- ğeri ise kadın cinsi olarak düşünülür, bunlara yağmur veya kar adı verilmiştir (Sagalayev, 2017: 120-121). Şamanların ayinler için gün batımından sonra beyaz bir atın üzerinde kayın ormanlarına gittikleri, atı kayın ağacının dalına bağladıkları ve sonra tinleri çağır- maya başladıkları bilinmektedir (Keleş, 2016a: 258). Altay Türklerinin inanışına göre gökteki tanrısal ruhların en yücesi Kayrakan ‘Tengere’dir. Kayrakan bütün ilahi ruhların ve insanların babasıdır, göğün en üst katında (17. kat) ikamet eder ve evreni buradan idare eder. Efsaneye göre Kayrakan, dünyayı yarattıktan sonra 9 dallı bir çam diker ve 16. kata da oğlu Ülgen’i oturtur. Kayrakan bu dokuz daldan 9 kişinin türemesini ve buradan da

36 Burada Eşme sahasında denk geldiğimiz kuşlu kilimlerle ilgili bir bilgi eklenmelidir. Eşme ki-

limlerinde turna kuşuna benzetilerek dokunan bu motif, Türk mitolojisinde tanrı ile insanın iletişimini sağ- layan turna kuşunu köken almış görünmektedir. Turnalar aracılığı ile insanlar dilek ve isteklerini iletmiş ve bir şekilde bu gelenek günümüze dek dokumalara yansımıştır (Çobanoğlu, 2012: 983).

dokuz ulusun meydana gelmesini ister (Bayat, 2017: 44). Yakut inancında yaratıcı olan ana tanrı hayat ağacının köklerinde yaşamaktayken; semavi dinlerde cennetteki dört ır- maktan ve bu ırmakların kaynağının hayat ağacı olduğundan bahsedilir (Gezgin, 2015: 87-89):

“Yakut Türklerine göre yalnız ilk insan, yani Âdem ile Havva değil; bütün diğer mahlûk- lar da bu ağaçtan besleniyorlardı. Büyük Tanrılardan biri olan “Doğum Tanrıçası” Kübey- Hatun da bu ağacın içinde bulunuyordu. Tıpkı Altaylıların “Doğum Tanrıçası” Omay- Hatun'u gibi. O da gökten yere Tanrı tarafından iki kayın ağacı ile birlikte indirilmişti [...] Yakutlara göre dünya 8 köşeli idi. Bunun ortasından ise Kutup yıldızına kadar uzanan büyük bir ağaç vardı. Bu ağaca Türkler de Demir-Kazık derlerdi.” (Ögel, 1993: 96-100).

Dünyanın birçok yerinde yaygın olarak görülen efsanelerden biri olan hayat ağaç kültüyle ilgili benzer bir inanış da İskandinavlarda görülür. Ancak İskandinavların kutsal ‘Bir Tek’ ağacı İggdrasil (Yggdrasi) yalnız gökten yere doğru uzanmakla kalmaz, kökle- rinden de yeniden göğe doğru uzanır. Bu zaman ve mekân içinde hayatın akışını ve dön- güsünü tasvir eder (Sagalayev, 2017: 125). Baş tanrı Odin’in run harfleri bu ağaca kazı- lıdır ve İggdrasil’in bir dişbudak ağacı olduğu düşünülür (Keleş, 2017: 78).

Hayat ağacı ile sembolleşen inançların ve düşüncelerin temelinde merkezi temel direk, kozmik dağ ve dünya ağacı vardır. Evrenin merkezinde bulunan kozmik ağaç farklı kültürlerde farklı cins ağaçlarla sembolleşmiştir. Bu ağaç yer ile gök arasında köprüdür, hayat döngüsünün temsilidir. Hayat ağacı çoğunlukla 7 veya 9 dallı tasvir edilir. Şaman- larda ise gökyüzü 7,8 veya 9 kattır. Bu motifin menşei hakkındaki düşünceler onun Orta Asya ya da Mezopotamya kökenlerine sahip olduğudur. Ötüken Ormanlarının Göktürk ve Uygurlarca kutsal sayıldığı bilinmektedir (Alp, 2009: 57). Türklerde görüldüğü gibi ağaç kutsaldır ama en kutsalı kayın ağacıdır:

“Kayın ağacı, günlük hayat içinde beslenme, barınma, alet-edevat yapımı gibi pek çok ihtiyacının karşılanmasında fayda sağlar. En iyi ve sağlam oklar kayın ağacından yapılır, “toz” denilen yay kılıfları ağacın kabuklarından çıkarılır, çadır ve kulübelerin çatıları ka- yın ağacı kabukları ile örtülür, yeme-içme kapları bu ağacın kütüklerinden çıkarılır. Ka- yın ağacının ihtiyaçların karşılanmasındaki bu dünyevi önemi yanında, mitik düşüncenin ve tasarımların şekillenmesinde temel vurgu noktası oluşu, onu ortak hafızada bir köken miti haline getirmiş, bu bağlamda “kutsal” değer kazanmasına vesile olmuş ve ilahi yön- den de önem kazandırmıştır” (Arslan, 2011: 60).

Türkler hayat ağacına Bay Terek (Bay Direk) derler ve onun yer ile göğü birbirine bağladığına inanırlardı. Yaşam ve ölüm onunla işler, ölen insanın ruhu kuş olup bu ağaca konardı. Yeni hayatlar ise bu ağacın gövdesini kullanarak yeryüzüne inip kadınların rah- mine düşerdi. Bu ağacın yaprakları yaşayanları simgeler, her insanın bir yaprağı olur, yaprağı düşen insan ölürdü (Gezgin, 2015: 89). Türklerde ağaç yaşamı ve ölümü simge- lerken, ağacın ölülerin ruhunu koruyacağına inanılırdı (Arslan, 2014: 63).

Türkler, ağaçlara Orta Asya’da yaşadıkları dönemlerden beri birçok anlam yükle- miş, onun yer ile gök arasında bir bağ oluşturduğuna inanmışlardır. Çünkü ağaçların

kökleri toprak altından, gövdeleri ile yeryüzüne oradan da gökyüzüne doğru uzanırlar. Bu da Türklerde ağaçların; yaşamı ve ölümü, aydınlık ve karanlığı, can ile ruhu simgeledi- ğine olan inancın temelini oluşturur. Diğer tüm yaşam temsillerinde olduğu gibi ağaç da kadın sembolizmiyle örtüşür; zira kadın içinde yaşam taşıyan insandır (Arslan, 2014: 65). Hayat ağacı tıpkı mitlerde olduğu gibi halı ve kilimlerin (özellikle seccadeler) ortasına 7,8 veya 9 katlı olacak şekilde dokunmuş; böylece bu motif günümüze dek dokunmaya ve Türk kültüründe bir şekilde kendine yer bulmaya devam etmiş ve saha çalışmasının tamamında rastlanılmıştır.

Hayat ağacı dışındaki bitki motiflerine örnek olarak bir de Lâdik halısını göstere- biliriz. Milas sahasında görülen ve özünde Milas halısı olmayan, dokumacıların ‘yabancı’ olarak adlandırdığı (kökeni Konya olduğu için) Lâdik halısı, stilize edilmiş haşhaş motif- leri ile dikkat çekicidir. Özellikle İç Anadolu Bölgesi ile Ege Bölgesi arasında çokça ye- tiştirilen haşhaş bitkisi, insanların o bitkiyle iç içe olmasından ötürü dokunmasının hari- cinde de anlamlara sahiptir. Alp (2009: 58), Türk sanatında bitki sembolizmiyle ilgili ça- lışmasında haşhaşın ölüm ve ebedi uykuyu, bu dünyadan diğer dünyaya göçü temsil etti- ğini belirtir. Özcesi denebilir ki Türkler yaşam ile ölümün temsilini, doğanın her sene kendini yenilemesi ve yaşam-ölüm döngüsünü içinde barındırmasından ilham alarak bit- kiler ile simgeleştirmişlerdir. Ancak Türklerin bozkır ve tarım kültürüne geçişiyle orman kültü önemi kaybettiği görülür (Acar, 1975: 10). Eski Türklerin yaşamından kalan bu izler bizi sanatta, geleneklerde, inançlarda ya da örneğin bir sözcükle karşılamaya devam eder.37 Sanatın içinde hâlâ motif olarak görülebilen bu unutulmuş değerler, insan ömrüyle kıyaslanamayacak kadar kadim olan kültürün, sınırları nasıl aştığının birer kanıtıdır.