• Sonuç bulunamadı

Hasret, “Doğuya Dikkat! Dikkat! Dikkat!”

Kaynak: Hasret (1978a), s. 35, s. 1.

Anaakım milliyetçi yayınlardan Hasret dergisi de “Doğuya Dikkat! Dikkat! Dikkat!”

başlığıyla Bakanlar Kurulu’na açık mektup yazmış, Kars başta olmak üzere Doğu’ya dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizmiştir. “Türk gençliği” adına Bakanlar Kurulu’na hitap ettiği belirtilen yazıda Kars’la ilgili şunlar söylenmiştir:

İşte Kars… Doğu’nun serhat şehri… Tarihinde Defalarca moskofla boğaz boğaza gelmiş, rus ve ermeni zulmünün daniskasını görmüş kahırlı şehir… Sizin yönetiminiz sayesinde bu serhat şehrimiz üç buçuk çapulcu moskof uşağının at oynattığı bir felâket şehri halini almıştır. Gafletiniz o dereceye kadar varmıştır ki, bu şehirde kaleye kızıl bayrak çekilmekte, devrimci görünümlü bölücüler halktan vergi toplamakta, garaj ve istasyon gibi yerlerde kimlik kontrolü yapmakta, istediğini halk mahkemelerinde yargılayıp hükmü vermekte ve hükmü tatbik etmektedir. Kars vilayetinizde bırakınız Milliyetçi ve sağcı vatandaşları, CHP’li vatandaşlar dahi can ve mal güvenliğinden mahrum bulunmaktadır. Görülüyor ki, Kars’ta bir takım şahıslar ve dernekler, DEVLET’in bütün fonksiyonlarını icra etmektedirler (Hasret, 1978a, s. 3).

CHP’nin komünist-Kürtçülere alan açmasından dolayı Kars’a kızıl bayrağın çekildiği, komünist-Kürtçülerin halktan vergi topladığı, hatta CHP’lilerin bile Kars’ta can ve mal güvenliğinin kalmadığı söylenmiştir. Dolayısıyla Anaakım Milliyetçiler CHP’nin imkân vermesiyle Kars’ı komünist-Kürtçülerin karıştırdığını, hatta orada hâkimiyet kurduğunu ve halka baskı yaptığını ısrarla savunmuşlardır.

Anaakım Milliyetçiler’e göre, komünist-Kürtçülerin Doğu’daki faaliyetlerinden biri de kendisini engellemeye çalışanları öldürmesiydi. Türkeş, komünist-Kürtçülerin Doğu’da bölücülüğe, bölgeciliğe ve mezhepçiliğe karşı çıkan mahalli idarecileri kurşunladığını ya da bombaladığını öne sürmüştür. Ayrıca suikastlerde özellikle MHP görevlilerinin hedef alındığının altını çizmiştir: MHP Gaziantep Merkez İlçe Başkanı Mehmet Çapar, Tunceli İl Başkanı Haydar Koç, Mardin İl Başkanı Ata Pehlivanoğlu, Adıyaman Merkez İlçe Başkanı Sami Nakiboğlu, Bingöl Belediye Başkanı Hikmet Tekin, Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu gibi isimleri komünist-Kürtçülerin öldürdüğünü belirtmiştir (Türkeş, 2016, s. 562-563). Hasret dergisi de Fendoğlu’nun öldürülmesi sonrası Malatya Ülkü Ocakları Başkanı Kemal Deniz ile söyleşi yapmış ve Deniz, Fendoğlu’nun kendisinin Kürtçülük şuuruyla hareket etmesini isteyenlere

“bir daha yolumuzdan geçmeyin” dediği ve bu sebeple öldürüldüğünü dile getirmiştir (Hasret, 1978b, s. 7). Türkeş ayrıca Alevilerin hedef alındığı Malatya, Sivas ve

Kahramanmaraş katliamlarının da sorumlusunun, arkasında komünistler olan bölücüler ve bölgeciler olduğunu söylemiştir. Oy hesabı için bütün bunlara göz yuman CHP’nin de sorumlu olduğunu dile getirmiştir (Türkeş, 2016, s. 562-563).

Son olarak Anaakım Milliyetçiler, komünist-Kürtçülerin TRT’de aktif olduğunu ve orada da bölücü faaliyetler yürüttüğünü ileri sürmüştür. Özellikle 1970’lerde TRT, solcular ve sağcılar arasında mücadele alanlarından biri olmuştur. Anaakım Milliyetçiler, “Kürtçü komünistlerin” “TRT adında Türkiye çapında yayın yapan radyoları” olduğunu ifade etmişlerdir (Devlet, 08.06.1970, s. 9). TRT’nin başına İsmail Cem’in getirilmesini Devlet kapaktan şu şekilde duyurmuştur: “TRT Genel Müdürlüğüne; 16 Haziran İşçi Ayaklanmasını ve Türkiye’yi bölmek-parçalamak suçundan kapatılan T.İ.P.ni savunan İsmail Cem getirildi.” (Devlet, 18.02.1974, s. 1).

CHP bu dönemde sık sık Millî Eğitimi ve TRT’yi solcu militanlara teslim etmekle suçlanmıştır.

1960’ların sonunda Doğu’da, eşkıyaların yakalanması ve silah ile kaçak malların toplanması gerekçeleriyle komando operasyonları düzenlenmeye başlanmıştır.

Askerin düzenlediği komando operasyonlarını, devletin Kürt meselesini “güvenlik”

anlayışı çerçevesinde çözmeye çalıştığı şeklinde değerlendirebiliriz. Anaakım Milliyetçiler, Doğu’daki bu komando operasyonlarını desteklemişlerdir. Bülent Ecevit zaman zaman mitinglerinde, “Doğu’da jandarma zulmüne son” şeklinde sözlerle bu operasyonları eleştirmiş, Türkeş de Ecevit’in bu sözlerine şu şekilde karşılık vermiştir:

“Doğu’da asayişi sağlamak, eşkıya ve kaçakçı takip etmek, Doğulu vatandaşlarımıza hizmet değil midir? Türk jandarmasını zalim diye jurnallemekten Sayın Ecevit’in ne beklediğini anlamak mümkün değildir.” Ayrıca, Ecevit’i jandarmayı eleştirmek yerine sokaklardaki “Kürdara Azadi” sloganına ve Taksim’de açılan Barzani bayrağına karşı harekete geçmeye çağırmıştır (Türkeş, 2016, s. 435).

Genel olarak TİP, CHP, DDKO, TÖB-DER gibi yapılar 1960’larda ve 70’lerde Anaakım Milliyetçiler tarafından Kürt meselesini kışkırtan iç dinamikler/iç tehditler, başka bir ifadeyle komünist-Kürtçüler şeklinde ele alınmıştır. Onların faaliyetleri de Türkiye’yi karıştırmak için yapılan eylemler şeklinde değerlendirilmiştir. Anaakım

Milliyetçiler, Türkiye’nin birinci tehlikesinin komünizm, ikincisinin ise Kürtçülük olduğunu, bu iki “zararlı” akımın Türkiye’yi parçalamak için iş birliği yaptığını iddia etmişlerdir. Komünist-Kürtçülerin Türkiye’yi parçalamak için Diyarbakır, Kars, Mardin gibi Doğu şehirlerinde olaylar çıkardığı, üniversiteleri, liseleri, hatta ilkokulları karıştırdığı Doğu’daki depremleri bile istismar ettiği öne sürülmüştür.

Amaçlarına ulaşmak için öğrenci, polis vs. şehit ettiği de belirtilmiştir. Anaakım Milliyetçiler nazarında “Türkiye halkları” ya da “Kürdara Azadi” sloganları, komünist-Kürtçülerin Türkiye’yi parçalamak maksadıyla kullandıkları temel araçlardır. Anaakım Milliyetçiler de sık sık komünist-Kürtçülerin faaliyetlerine ele almış ve hükümeti onlara karşı harekete çağırmıştır. Ayrıca onlara karşı Doğu’da faaliyet de yürütmüşlerdir.

3.1.2.6. Anaakım Milliyetçiler’in Doğu’daki Faaliyetleri

Anaakım Milliyetçiler Doğu’da yükselen “komünist-Kürtçülerin” faaliyetlerine karşı söylemlerin yanı sıra kimi faaliyetlerde de bulunmuş ve böylece “komünist-Kürtçülerin” Doğu’daki faaliyetlerini kırmaya çalışmışlardır. Bu çerçevede Doğu’daki faaliyetlerini arttırmak için maddi kampanyalar düzenlemişlerdir. 18 Şubat 1976 tarihinde Mardin Ülkü Ocakları Başkanı’nın yaptığı açıklamada, “Doğu’da ayrı bir devlet kurmak isteyen Fransız ve İsveç uşaklarının kafasını balyoz gibi ezmek için”

Güneydoğu-1 kampanyasının başlatıldığını söylemiştir. Açıklamada, ülkücülerin Mardin ve çevresini kanlarının “son damlasına kadar müdafaa” etmek için hazır oldukları ancak düşmanın haçlı ordusuna benzediği ve silahlarının kan kusmak üzerine olduğu belirtilmiş; bu sebeple “son bağımsız Türk devletini müdafaa” için her Müslüman Türkün bu kampanyaya katılmasının beklendiği ifade edilmiştir (Turhan, 2016, s. 637-638). Başka bir deyişle milliyetçi kesim, ülkücülerin Doğu’da komünist-Kürtçülere karşı güçlenebilmesi için maddi destek kampanyası başlatmışlardır.

Özellikle 1970’lerde MHP Doğu’ya geziler ve Doğu’da mitingler düzenlemiş ve bölgede kökleşmeye çalışmıştır. MHP, Doğu’da diğer uç sağ partisi MSP kadar rahat hareket edememiş zira –ileride anlatacağımız üzere- Kürtlerin Türk olduğunu iddia etmişler ve bu durum kimi Kürtlerce tepkiyle karşılanmış dolayısıyla bölgede onlara

karşı bir tepki olmuştur. Bundan dolayı da Türkeş’in Doğu gezileri zaman zaman olaylı geçmiştir. Yukarıda ele aldığımız Türkeş’in Diyarbakır’a gitmesiyle başlayan olaylar buna örnektir. Sami Bal, Diyarbakır olaylarının bir provokasyon olduğunu ve bu olaydan sonra MHP’nin bölgedeki etkisinin görece azaldığını ifade etmektedir (Bal, Kişisel Görüşme, 14.11.2018). MHP’nin faaliyetlerinin yanı sıra Mardin, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Muş gibi bazı şehirlere Ülkü Ocakları açılmıştır. Devlet’in 22 Mart 1976 tarihli sayısında, komünist-Kürtçülerin “gemi azıya aldığı” Bitlis’te onlara karşı mücadele etmek için on iki milliyetçinin zor şartlarda Ülkü Ocağı şubesi açma çalışmaları ele alınmıştır. Ülkü Ocağı açıldıktan sonra komünist-Kürtçülerle mücadele edildiği ve onların “gerçek yüzünü” gören Bitlislilerin Ülkü Ocağına kaydolduğu belirtilmiştir. Hatta üç aşiretin de MHP’ye kayıt yaptırdığı haberde yer almıştır (Devlet, 22.03.1976, s. 9). Lütfü Şehsuvaroğlu, Ülkü Ocakları’nın Ankara’da her ay istişare toplantısı düzenlediğini, bu toplantılarının birine katılan Muş şubesinin “Muş Ovası, Bozkurtlar Yuvası” şeklinde pankart açtığını söylemiştir Ayrıca Muş Ülkü Ocakları üyelerinin Ankara’daki istişare toplantısında Dokuz Işık Marşı’nı şiveli bir şekilde okuduğunu da aktarmış ve bu şekilde MHP’nin Doğu’da güçlü olduğunu vurgulamıştır (Şehsuvaroğlu, Kişisel Görüşme, 13.11.2018). Somuncuoğlu da özellikle Doğu’daki aşiret reislerinin çocuklarını Ülkü Ocakları’na aldıklarını ve böylece Doğu’da güçlendiklerini ifade etmiştir (Somuncuoğlu, Kişisel Görüşme, 19.11.2018). Devlet’in başka bir sayısında, MHP’nin Bingöl’de gelişiminin aşırı solcuları çileden çıkardığı dile getirilmiştir (Devlet, 25.11.1974, s. 10). MHP 1977 yerel seçimlerinde Bingöl belediyesini kazanmış ancak Belediye Başkanı Hikmet Tekin 12 Ağustos 1979 tarihinde “Apo’cu küfür çeteleri” tarafından öldürülmüştür.

Türkeş, Tekin’in öldürülmesinden, o dönemde iktidarda olan CHP’yi sorumlu tutmuştur (2016, s. 553-554). Ardından MHP ve MSP’nin katıldığı seçim tekrar yapılmış ve bu seçimde komünist-Kürtçülerin de MSP adayını desteklediği ancak MHP’nin kazandığı belirtilmiştir (Nizâm-ı Âlem, 1979, s. 6).