• Sonuç bulunamadı

Has, Zeamet ve Tımar Gelirlerine Müdahale ile İlgili Hükümler 47

2.4. HÜKÜMLERİN KONULARINA GÖRE TASNİF VE

2.4.2. HÜKÜMLERİN İÇERİK OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ

2.4.2.6. Has, Zeamet ve Tımar Gelirlerine Müdahale ile İlgili Hükümler 47

Osmanlı Devleti’nde vergi, toprak, tarım ve askeriyeye dair konuları doğrudan ilgilendiren en önemli sistemlerden biri timar rejimidir.

Timar sistemi“Büyük bir kısmı aynen mahsül olarak toplanmakta olan vergi gelirlerinin nakdi paraya çevrilmesi, merkezi bir devlet hazinesi halinde toplanarak oradan vazifelilere dağıtılmasının güçlüğü karşısında, bir kısım asker ve memurlara muayyen bölgelerden kendi nam ve hesaplarına tahsili salahiyeti ile birlikte vergikaynaklarının tahsis”213edilmesidir.Timar sistemi sayesinde, Osmanlı Devleti’nde çeşitli kamu hizmetleri aksamadan yürütülmüş, vergi kaynaklarının korunması, bakımı

209 SAD 11, 54/2.

210 Levent Küçük, a.g.t., s. 11,38.

211 SAD 11, 25/4.

212 SAD 11, 30/3.

ve geliştirilmesi sağlanmış, vergi mükellefi koruma altına alınmış, vergiler kolay ve masrafsız olarak toplanmış ve askeri hizmetlerin yürütülmesi kolaylaşmıştır214.

Yıllık geliri 20 bin akçeye kadar olan askeri dirliklere timar; 20 binden 100 bine kadar olanlara zeamet ve 100 bin akçe üzerinde olup vezir, beylerbeyi gibi yüksek dereceli memurlara verilen dirliklere ise has adı verilirdi215. Bu gelirlerin tespiti, sultanın tahta çıkışı, yeni yerlerin fethi zamanlarında yapılan arazi tahriri işlemiyle oluyordu216.Tahrir emini denilen görevliler tarafından tahrir işlemi yapılırken öncelikle has toprakları tespit edilerek ayrılırdı. Ardından timar ve zeametler tespit edilerek, ayrıntılarıyla Mufassal Defterlere, vergi kaynaklarının dağıtımı maksadıyla da İcmal Defterlerine kaydedilirdi217. Bu iki defter haricinde iki tahrir arasındaki günlük muamelatı ihtiva eden defterlere ise Ruznamçe Defterleri adı verilirdi218. Ahkâm Defterlerinde timar, zeamet ve has gelirlerine dair hükümler yazılırken, Mufassal, İcmal ve Ruznamçe Defterlerine atıflarda bulunulmuştur. Zira bu üç defterin içerdiği bilgiler, timar sistemine dair yaşanan karışıklıkların ve şikâyetlerin çözümünde rehber görevi görmüştür.

11 numaralı Sivas Ahkâm Defteri’nin ilk 60 sayfasında has, zeamet ve tımar gelirlerine müdahale ile alakalı 16 hüküm sureti yer almaktadır. Bunların 1 tanesi has, 6 tanesi zeamet ve 9 tanesi ise tımar gelirlerine müdahale ile ilgilidir. Şikâyetler genel olarak has, zeamet ve tımar gelirlerinin toplandığı arazilere askeri zümreden ya da reaya tarafından yapılan müdahaleler sonucu yazılmış ve hüküm çıkmıştır.

Has köylerinden olan, Arapkir kazasının Savurdek ve Erin köyleri El-Hac Hüseyin’in uhde ve iltizamında iken Hacı Musa oğlu Bekir Ağa bu köylerin mahsulüne kanuna aykırı olarak el koymuştur. Durumun divana intikali üzerine, meselenin kanun ve nizam çerçevesinde çözülmesi emredilmiştir219.

214 Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2009, s. 101- 102.

215 Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, a.g.e.,s. 174.

216 Ömer Lütfi Barkan, Enver Meriçli, Hüdavendigâr Livası Tahrir Defterleri I, 1. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1988, s. 14-16.

217A.g.e.,s. 52-53.

218 Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, a.g.e.,s. 141.

Zeamet gelirlerine yapılan müdahalelerin içeriği çeşitlilik göstermektedir. Örneğin Bozok sancağının Akdağ ve Konakbala nahiyesinin bazı köy ve mezraları Ali, Sun’ullah, Bekir, Mahmud isimli zaimlerintasarrufunda olduğu halde, Bozok hassa voyvodası Cabbar zade Paşa buraların mahsullerine el koymuştur. Hatta bir kısım reayayı söz konusu mezralarda kanuna aykırı olarak iskân ettirerek “Menteşe” diye buralara yeniden isim vermek istemiştir220. Yine Sivas, Konya ve Kayseri sancaklarında; Hüseyinabad nahiyesinde; Gerdekkaya ve Geçüd köylerinde zeamet gelirlerine sahip olan Cafer Sadık’ın bu gelirlerine havas-ı hümayun mutasarrıflarından İsmail Bey el koymuştur221. Bir başka hükümde ise Çorum sancağının Divan-ı Saz nahiyesinin bazı köylerinin zeamet gelirlerini toplamakla görevlendirilen Hasan Sipahi adlı şahsın topladığı vergiyi az göstererek kendi zimmetine geçirmesi şikâyet konusu olmuştur222.

Zeamet gelirlerinin toplanmasına reaya tarafından engel olunduğu gibi223, mir-i miran, mir-liva ve sair ehl-i örf taifesinin de müdahaleleri görülmüştür224.Bir zeamet toprağının yeniden tevcihi sırasında reayanın engelleme çalışmaları da hükümlere yansımıştır. Amasya ve Sivas sancaklarında ve Gedagra nahiyesindebazı köylerin zeamet mutasarrıfı Es-Seyyid veled-i Ammar çocuksuz olarak ölünce, zeameti Mehmed Kemankeş’e tevcih edilmiştir. Fakat reayadan bazı kimseler Mehmed’in gelirleri toplamasına engel olmak istemişlerdir225.

Tımar gelirlerine müdahaleler, kimi zaman başka tımar sahipleri tarafından, kimi zaman alaybeyi tarafından, bazen de tımarla alakası olmayan şahıslar tarafından yapılmıştır. Örneğin, Sivas sancağı Budaközü nahiyesinde, Birunkışla köyünde ve sair yerlerde 11800 akçe tımara sahip sipahi Mustafa Ruhi’nin tımar gelirlerine bölge alaybeyi tarafından el konulmuştur226. Yine Sivas sancağının Özükavağı nahiyesinin Kilit köyü ve çevresinde 5999 akçe tımarı olan Abdülkerin oğlu Ahmet’in tımar gelirlerine Alaybeyi Mehmed Emin Gürcistan seferine katılmadığını öne sürerek el

220 SAD 11, 1/1. 221 SAD 11, 3/1. 222 SAD 11, 12/1. 223 SAD 11, 55/2. 224 SAD 11, 39/3. 225 SAD 11, 42/2. 226 SAD 11, 13/3.

koymuş ve kendi tebaasından bir şahsa bu gelirleri kanuna aykırı olarak tevcih etmiştir227.

Çorum sancağında Saz nahiyesinin Karımış köyünde 3000 akçelik tımara mutasarrıf Osman vefat edince, tımar gelirlerini toplamakla görevli vekili Hüseyin’in, Osman’ın varisleriyle anlaşarak tımar gelirlerine el koyması228;Bozok’tan bir takım şahısların Seyfi ve İsmail Efendi’nin tımarlarına, rüşvetle yalancı şahit tutarak el koyma teşebbüsleri229;Akdağ’ın Rumdiken köyünden Köle Mehmed adlı şahsın, Ammarviran ve Çatalviran köylerinin tımar gelirlerine mutasarrıf Mehmed’in tımar gelirlerine el koyması230; Bozok’un Yozgat köyünden Seyyid Mustafa’nın Saray köyü tımarlı sipahilerinden Seyyid Ebubekir ve Seyyid Ömer’in tımar gelirlerine müdahalesi231;Sivas’ın Kınık köyünde ve Sorgun’un Özüviran köyünde tımarları olan sipahilerin Sonisa’nın Emkine ve Karakuş nahiyesinin Çayıralan köyünde tımarları olan Musa ve Muhammed adlı sipahilerin gelirlerine müdahale etmeleri232; Bozok kazasından Çiyan oğlu Mustafa’nın Seyyid Ebubekir ve Seyyid Ömer’in tımar gelirlerini zapt etmesi233; veSivas ahalisinden Tercanzâde Hüseyin Ağa’nın, Divan-ı Karabörk nahiyesinin Amuk köyünde 8600 akçelik tımara mutasarrıf Lütfullah’ın tımar gelirlerine el koyması234 hükümlere yansıyan diğer şikâyet konuları olmuştur.

Hükümlerde geçen “…Defter-hâne-i ‘âmiremde mahfûz rûz-nâmçe-i hümâyûn ve defter-i icmâl ve mufassala mürâca‘at olundukda…”ifadelerinden, ilgili yerlerin gelirlerinin gerçekte kime ait olduğunun ruz-namçe, icmal ve mufassal defterlerinden tespit edildiği anlaşılmaktadır.

227 SAD 11, 36/1. 228 SAD 11, 11/2. 229 SAD 11, 12/2. 230 SAD 11, 15/1. 231 SAD 11, 32/4. 232 SAD 11, 34/4. 233 SAD 11, 45/4. 234 SAD 11, 59/2.

2.4.2.7. Vakıfların İdaresi ve Vakıf Gelirlerine Yapılan Müdahalelere Dair Hükümler

Vakıf, lügatta tutmak, hapsetmek manasında olup ıstılahi manada ise bir malın, insanların menfaatine tahsis edilmesi demektir. Vakfeden kişiye vâkıf, vakfedilen mala ise mevkûf denir. Vakıftan istifade eden kişilere ise mevkûfun aleyh/meşrûtun aleyh denir. İslam hukukunun esaslarına göre oluşturulan vakıf müessesesi İslamiyetin ilk yıllarından itibaren görülmeye başlamış; Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı Devletlerinde sistematik olarak gelişmiştir.Eğitim, sağlık, ulaşım, din hizmetleri, sosyal hizmetlerden hayvanların yiyeceklerinin temini ve kanadı kırık leyleklerin tedavisine kadar çok geniş maksatlarla Osmanlı Devleti’nde vakıflar kurulmuştur235.

Osmanlı Devleti’nde vakıfların idaresi vakıf mütevellîlerine aittir. Mütevelliler vakfın kurucuları tarafından atandığı gibi, bizzat vakıf kurucuları da mütevelli olabilirdi. Mütevellilerin vakıf üzerindeki tasarruflarının denetimi kadılar tarafından ve Evkâf Nezareti’nin teşekkülünden sonra da Evkâf Nâzırı tarafından yapılmıştır236.

Osmanlı toplumunun sosyal, kültürel, ekonomik ve dini hayatında büyük bir öneme sahip vakıflar, işleyişinin devamı için gerekli olan gelir kaynaklarına sahiptir. Bu gelirlerin önemli bir kısmını köy, çiftlik, tarla, bağ, bahçe gibi araziler ve tarım toprakları ve nakit paralar oluşturmaktadır. Vakıfların işleyişi, idaresi ve gelirlerinin toplanmasına yapılan müdahaleler vebuna bağlı olarak yapılan şikâyetler de ahkâm defterlerine yansımıştır. 11 numaralı Sivas Ahkâm defterinde (s. 1-60) vakıfların idaresine ve vakıf gelirlerine yapılan müdahalelere dair 14 hüküm bulunmaktadır.Vakıflara bazen ehl-i örf tarafından, bazen başka bir vakfın mütevellisi bazen de reayadan bazı şahıslar tarafından haksız müdahaleler yapıldığı görülmüştür. Örneğin; Çorum’da Sinan Bey veled-i Yavuzer vakfı mültezimi Kör Mustafa, İbiş Paşa evlatlarından Hasan bin Mehmed ve Maksud vakıflarının Karahisar-ı Temürli nahiyesinin Minkadan maa Çıkrıkçılar köyündeki gelirlerine haksız yere el koymuştur. Şikâyet neticesinde verilen hükümde söz konusu gelirlerin üç yüz seneden beri bu

235 Ekrem Buğra Ekinci, Osmanlı Hukuku Adalet ve Mülk, 1. Baskı, Arı Sanat Yay., İstanbul 2008, s. 413-414.

vakıflara ait olduğu ve yapılan haksız müdahalenin engellenmesi emredilmiştir237. Yine Çorum sancağına bağlı bazı köylerin malikâne gelirlerine sahip Muhyiddin veled-i Esen Paşa evladından İbrahim adlı şahıs Sinan Bey veled-i Yavuzer Camii vakfının gelirlerine müdahale etmiş ve mütevelli Mustafa’yı haksız yere zincire vurmuştur238. Aynı şikâyet çözüme kavuşturulmadığı için (SAD 11: 22/3) numaralı hükümde de görülmüştür. Hükme eklenen şerhten olayın bir sene sonrasına kadar henüz çözüme kavuşturulamadığı anlaşılmaktadır.

Kazabad (Pazar) kazasının Erkilat köyündeki cami vakfına ait gelirlere aynı köyden Alemdar Veli Hüseyin’in el koyması239; Gedikçubuk kazasının Gemerek köyünün “avarıza bağlı nükûd-ı mevkûfe” olarak adlandırılan nakit para vakfı gelirlerine ve avarız vergilerine Şeyhi Bölükbaşı ve Gömeç Muhammed tarafından el koyulması240; Divriği’nin Hekme nahiyesinin Ekrek köyünden Mustafa bin Mehmed zaviyedarı ve mütevellisi olduğu Şeyh Bazeyid zaviyesi vakfına ait mahsulâtı toplamak istediğinde, ahaliden bazılarının vakfa müdahale ve taarruz etmeleri241; ve Çorum kazasının Yakacık köyündeki Abdal Ata vakfının gelirlerinin Sorgun kazasından Köhne oğlu Hızır Ağa ve Osman tarafından gasp edilmesi242 olayları reayadan bazı kişiler tarafından vakıflara yapılan müdahalelere örnek olarak gösterilebilir.

Taşabad ve Erak kazalarında bulunan Isfahan Şah Hanım vakfı köylerinin mahsul ve resimlerini iltizam usulüyle alan mültezim Ahmet’in, iltizam neticesinde zarar ettiği iddiasıyla eski mültezim El-Hac Ahmed’i rahatsız etmesi243; Akdağ kazasının Çayırşeyhi köyündeki Hamza Derviş Zaviyesi (Zâkiroğlu meşhedi)’nin gelirlerine, havâss-ı hümâyûn karyelerinden Terelipınar ve Sarım nâm karyelerin zâbitinin244 ve bazı malikâne mutasarrıflarının haksız müdahale etmeleri245 ehl-i örfün vakıflara yaptığı haksız müdahalelerine dair örneklerdir.

237 SAD 11, 10/5. 238 SAD 11, 17/3. 239 SAD 11, 24/1. 240 SAD 11, 30/2. 241 SAD 11, 37/1. 242 SAD 11, 38/1. 243 SAD 11, 46/2; 47/1. 244 SAD 11, 50/4 245 SAD 11, 52/1.

Sivas’ta bulunan Dâru’r-Raha ve Abdülvahhâb zâviyesi vakfının tevliyeti batn-ı evvelden Nazır-zâde Ali Ağa’ya ait olduğu halde batn-ı sâliste olan Seyyid Abdurrahman ve Seyyid Ahmed’in vakfı zapt edip kendi üzerlerine geçirmeleri vakıfların idaresine yapılan müdahalelere dair bir örnektir246.

Vakıf görevlilerinin alması gereken ücretleri alamamaları da vakıflara dair olan hükümlerde görülmüştür. Örneğin; Kazabad kazasının Reis köyündeki Hamza Bey camiinin kayyımı Hızır Halife bin Ömer’in kayyımlık ücretini vakıf mütevellisinden alamaması247 ve Niksar’da Kopuz mahallesindeki mescidin imamı olan Ali’nin vazife ücretinin, vakfa ait kayıkların gelirinden ödenmesi gerekirken mütevelli tarafından ödenmemesi248 şikâyetlere yansımıştır.