• Sonuç bulunamadı

1982 SONRASI KAPATMA KARARLARI VE DEMOKRATİKLEŞME

YÖNELİK ETKİ VE SONUÇLAR

3.2.2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları ve Militan Demokrasi Yönünden Değerlendirilmes

3.2.2.2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Siyasi Parti Kapatma Kararları

3.2.2.2.9. Halkın Demokrasi Partisi Davası

Halkın Demokrasi Partisi, 11 Mayıs 1994 tarihinde kurulmuştur. 13 Mart 2003 tarihinde kapatılan parti, bugüne kadar siyasi partiler içinde uzun ömürlü olanlardan biridir. Yaklaşık dokuz yıl faaliyet gösteren parti, parti üyelerinin açıklamaları ve faaliyetlerinin PKK terör örgütüne ve Abdullah Öcalan’a yardım ve destek olduğu gibi gerekçelerle, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı eylemlerin odağı haline gelmesi nedeniyle Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmıştır. Kapatılmaya zemin hazırlayan bazı ifadeler şunlardır: “(Şemdin Sakık) ...Şimdi bugün

biz yine barış çağrılarımızı yeniliyoruz. Generaller, Başbakan, Bakanlar barış çağrımıza karşılık vermiyor, yine barış treni Avrupa’dan çıkıp Türkiye içinden Kürdistan’a gelecek. Bunun amacı Kürt sorununu barışçıl çözümle halletmek. Ama sizde biliyorsunuz; Türk devleti bütün dışarıdaki dostlarını da devreye sokarak bu barış treni karşısında engel oluşturuyor. Bir planları da trenin yerine ulaşmaması biz bu konuda bir tren değil iki tren çıkarttık. Şimdi eğer barış treni yerine ulaşmazsa savaş treni yerine ulaşacaktır. Yani Türkiye sağır ve dilsiz olarak bu meseleyi kapatmasın bugün biz ne durumdayız, düşman ne durumda bu göz önündedir. Turizm bölgeleri de bu savaşta hedefimizdir… (Hikmet Fidan) Öncelikle bu ülkede 13 yıldır sürmekte olan bir savaşı hatırlatmak isterim. Bu savaşta toplam 3500 köy boşaltılmıştır. Ayrıca gerek Türk gerekse Kürt olan binlerce kişi hayatını kaybetmiştir. 5000 kişi toprağından göçmüştür. Bu kirli savaş sadece Kürt meselesi değildir. Bu dünya üzerinde yaşayan tüm insanların sorunudur. Bütün bunlara rağmen sona ermesi gereken kirli bir savaş

97

yaşanıyor... Biz kardeşçe özgün bir yaşam içinde barış istiyoruz. Bu noktada barışseverler de kalıcı bir barışa taraftar olarak İstanbul’a gelmiş bulunuyorlar... Biz barış istiyoruz. Devletin de konuya bu şekilde yaklaşmasını bekliyoruz. Yetmiş yıldır baskı yapılıyor. Biz bunun doğru yol olmadığını söylüyoruz. Gelin beraber kardeşçe yaşayalım diyoruz. Yani biz pazar günü orada olacağız tüm halk orada, olacaktır. Bu barışın sağlanacağına inanıyorum. Ben inanıyorum ki l Eylül Dünya Barış günü Kürt ve Türk halkı için büyük bir bayram olacak... Kürt halkı savaş değil daima barış isteyen taraftır. Bugüne kadar büyük bedeller ödedi… (Murat Bozlak-Genel Başkan) HADEP’e Kürt halkı güven duymaktadır. Zira HADEP Kürt halkının bir parçasıdır. Kürt hareketinin bir parçasıdır. Şimdi bu ülkenin temel sorunu olan Kürt sorunu konusundaki düşüncelerimi ifade etmek istiyorum… şimdi bu ülkenin kurtuluşunda kan veren Kürtlerin inkarı var. Anadilleri ile konuşmaları yasak, kültürlerini geliştirmeleri yasaklanmış durumda…1924 Anayasası ile birlikte Kürtlerin varlığı inkar edilmiştir. 20 milyon insan için 1982 Anayasasında da aynı hüküm konulmuştur. Artılarıyla konulmuştur… Kürtler kimlik mücadelesi veriyor. Kürtler varlıkları için mücadele veriyorlar. Operasyonlara rağmen, katliamlara rağmen provakasyonlara rağmen, PKK hala bu ateşkesini devam ettiriyor. Bunu değerlendirmek lazım. Bu lafla olmaz. Adam gibi çıkacaksın mademki sen silahını susturdun, bende talimat veriyorum askerime sizde susun diyeceksin. Operasyonla çözümlenmiyor, İŞGALLE ÇÖZÜM OLMUYOR. Çözüm olsa idi bu kaçıncı operasyon. Şimdiye kadar olurdu. Operasyonlar, katliamlar, provakasyonlar çözüm değil, çırpınıştır, batıştır, çöküştür... 2 Temel şart, savaş dursun taraflar diyalog sürecine girsin, ikinci etapta bu diyalog sürecinin uzamaması için kesin ve kalıcı bir barışın sağlanması lazım. Yapılması gereken açık şeyler var. Olağanüstü hal Kürt halkının başına zulüm yağdırmakta. Başka bir işe yaramadı... Kürtler göç ettirildi, köyleri yakılıp yıkıldı. Şimdi 4 milyon civarında Kürt göçer durumdadır. Yerlerinden, yurtlarından edilmişlerdir. Bunların tazminatları ödenerek geri gönderilmelidir. Herkes kendi kültürünü geliştirsin. Herkes bu ülkede kendi kişiliği ile kendini ifade etsin. Bundan kimsenin zararı yok. Bırakın Kürtlerde kendi kişilikleri ile kendilerini ifade etsinler, gelin bu darbecilerin bu çizmecilerin getirdiği demokratik olmayan ve Türkiye toplumunun gerçeklerine uymayan bu 82. Anayasasını değiştirelim. Bu anayasa değiştirilmeli, Kürt toplumunun kimliği kabul edilmelidir… Onbinlerce gencin ölümüne, ülkenin ekonomik ve siyasal krize sürüklenmesine neden olan savaşın son operasyonlarla tırmandırılması toplumda gelişen barış umudunu zedelemiştir… 15 Aralık 1995 tarihinde PKK tarafından ilan edilen tek taraflı ateşkes bugüne değin

98

sürdürülen operasyon ve provokasyonlara rağmen devam ettirilmektedir... Tek taraflıda olsa ateşkesin yarattığı olumlu ortam iyi değerlendirilmeli savaş değil barış ve demokratikleşme doğrultusunda ciddi adımlar atılmalıdır. Halkın yararı barışta ve demokratikleşmededir. Daha fazla can kaybı olmadan mevcut olumlu ortam bozulmadan hükümeti başlatılan operasyonları derhal durdurmaya davet ediyoruz… (İhsan Durukal) ...Kürt Tarihi ile ilgili belge ve arşivler ya imha ya da çok gizli olarak saklanmıştır. Elde olan bilgiler ise tümüyle yabancı kaynaklardan ve su götürür bilgilere dayanır. Kürt sözcüğü 1989 yılına kadar söylem ve yazımı yasaktır. Ne ilginçtir ki Türk Subay Akademilerinde 3 yıllık bir süreçle sürekli olarak Kürt Tarihi okutulmaktadır. Kendi gerçeğini kendisi bilmek istiyor. Yani düşmanı görmek ve tanımak istiyor... Aslında Türk kelimesi hakaret anlamına gelir bir şekilde, mesela, Osmanlının son dönemlerinde Devlet işlerinin iyi gitmediğini gören yönetim. Araştırmacılara nedenini sormuşlar, araştırmacılar ise “Eskiden Devletin işleri iyi gidiyordu, ama ne zaman ki devlet yönetimine Hamamcılar, Tellaklar ve Türkler alındı o zaman devletin işlevi kötüleşti diyorlar…” bu ve benzeri ifadelerin yanı sıra 23.6.1996

tarihinde Ankara Atatürk Kapalı Spor Salonunda yapılan ve PKK örgütünün gövde gösterisi halinde cereyan eden Halkın Demokrasi Partisi (HADEP)’in 2. Olağan Genel Kurultayı’nda… “Murat BOZLAK konuşmasına başladıktan sonra şeref tribünü

tarafına çatıya maskeli kişiler tarafından evvela PKK örgütünün sözde bayrağının asıldığı, daha sonra bu bayrağın yanına Abdullah ÖCALAN’ın beyaz bez üzerine siyah beyaz olarak yapılmış posterinin asıldığı, daha sonra salondaki tek Türk Bayrağının yine maskeli bir şahıs tarafından ipleri çözülmek suretiyle yere düşürüldüğü, yerine PKK örgütünün başı Abdullah ÖCALAN’ın posterinin asıldığı, bu olaylar salonda bulunanlar tarafından coşkulu bir şekilde alkışlanırken Genel Başkan Murat BOZLAK’ın hiç bir tepki göstermediği, konuşmasına devam ettiği, iddia olunduğu gibi Divan Başkanı Hikmet FİDAN tarafından konuşmasının ‘kesilmediği, Divan Başkanı Hikmet FİDAN’ın ise cereyan eden olaylar karşısında “Parti disiplinine ve tüzüğe uyalım” şeklinde cılız ve göstermelik bazı ikazlar yaptığı. Hükümet Komiserinin uyarısı üzerine Türk Bayrağı’nın yerine asılması ikazında bulunduğu, ancak Türk Bayrağının yerine asılmadığı, bunun üzerine Divan Başkanı Hikmet FİDAN’ın isteğiyle salonda bulunanların “Yuh” sesleri arasında Divan önüne serildiği, bayrağın büyük bir kısmının yerlerde sürünmesi ve çiğnenmesi üzerine hükümet komiseri’nin uyarısıyla buradan kaldırıldığı” gibi olayların neticesinde açılan davada ilgili siyasi parti

99

yöneticisi ve denetçisi olamayacak şekilde yasaklama getirilmiştir.130

AİHM’ne göre, Halkın Demokrasi Partisi’nin kuruluş amacı ülkenin temel sorunlarının demokratik çerçevede çözülmesini sağlamaktır. Parti üyelerinin söylem ve faaliyetleri her ne kadar eleştiriler olsa da şiddet kullanımını ve silahlı örgüt kullanımını teşvik ettiği söylenemez. Türk Bayrağı’nı indiren kişinin parti mensubu olmaması dikkate alınmaması bir gerçektir. Türk milletinin dışındaki bir milletin varlığını oluşturup kendi geleceklerine tayin edilme çabası ise, HADEP ile PKK arasındaki bir bağın olduğunu kanıtlamaz. Terör örgütünün yayın organlarının HADEP üyelerince izlenmesi ise, bilgi alma ve verme hürriyeti kapsamında olduğu belirtilmiştir (Telli, 2012: 155).

3.2.2.3. Kapatma Kararları Bakımından Avrupa İnsan Hakları