• Sonuç bulunamadı

Halfeti’de Merkez Camii ve Taş Evler

Akçakaya (2017: 92) belirli kentlerin ve mimari yapıların, işlevlerine göre belirli renkler taşıdığına dikkat çekmektedir. Sözgelimi sanayi kentlerinde mat, gri ve siyah renkler, bürokrasi kentlerinin parlak yoğun renkler, tarihi kentlerin ise yörenin coğrafyasında bulunan malzemenin rengine göre mat, sarı ve gri renler ile özdeşleşmektedir. Bu anlamda tarihi bir kent olma özelliği taşıyan Halfeti’nin de yörenin coğrafyasında bolca bulunan ve ‘havara’ olarak da adlandırılan kireç taşından inşa edilmişlerdir. Mat sarı renlerin yoğunlukta olduğu Halfeti’nin bu taş evleri 150-200 yıllık tarihlere sahip, Ermeni ustaları ve zamanın mimarları tarafından ince işçilik ile işlenmişlerdir. Yöre halkının sosyal norm ve değerlerine, gündelik yaşamın gerekliliklerine göre, coğrafik şartlara ve iklim özelliklerine uyum sağlayacak şekilde tasarlanmışlardır. Halfeti’de ‘konak’ olarak bilinen bu evler yörenin yer şekline göre dağların yamacına ve bir yüzleri Fırat Nehri’ne bakacak şekilde yapılmışlardır. Çok odalı planlarıyla, önlerindeki avlu ve bahçeleriyle,

genellikle 2 bazen de 3 katlı olarak inşa edilmişlerdir. Bahçelerin avluları endemik bir tür olan karagül, yörede sıkça bulunan üzüm asmaları, incir ağaçları gibi ağaçları barındırmasının yanında Akdeniz ikliminde yetişebilen portakal, limon ve bergamot gibi narenciye ağaç çeşitlerine de ev sahipliği yapmışlardır. Ayrıca yöredeki mimarinin özelliklerine göre de evler çatısız olarak inşa edilmiş olup yazın sıcaklığına karşı geceleri damda dinlenme ve uyumaya göre tasarlanmışlardır.

“Burada yapı yasağı var. İnşaat yapmak yasak. Yapacak olursan taş yapmak zorundasın. Eskiler korunuyor. Bazı binalar yıkılıp yerine yine taş bina yapılıyor. Doku bozulmadan yeni binalar yapılmalı. Ben dokunun bozulmasına karşıyım. Vatandaş neye geliyor. Eski dokuyu görmeye geliyor. Taş evleri görmeye geliyor. Zaten tuğla, pirket şehirde de yapılıyor. Bu tür yerler dokusu bozulmadan restore edilmesi lazım. Ha! Şehirde yaşıyorsanız şehirlerde bu tür yapılar kalmadı zaten.” (Katılımcı 5, Erkek, 65 yaşında)

“Gelmiş ölçmüş biçmişler, böyle mi yapacağız işte. 4-5 yıl önce bir söylenti oldu mahallede. 3,4 tane şirket alacakmış. Evlere numara konulmuş. Bu evler yapılacak diye bir söylenti vardı ama baraj yapılalı 22 sene oldu.” (Katılımcı 7, Kadın, 55 yaşında)

Halfeti’deki özgün mimari taş evlerin çoğu (konak evler) katılımcıların ifadelerine göre çürümeye terkedilmiş durumdalar. Barajın, şehrin büyük kısmını sular altında bırakmasıyla birçok ev terkedilmiş veya boşaltılmış halde. Bu tarihi evler ve kültürel miras bugün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Ancak bununla ilgili restorasyon çalışmaları nadir de olsa yapılıp bu evler hayata kazandırılmaktadır. Katılımcı 20 ve Katılımcı 19’un görüşleri konu hakkındaki görüşleri çarpıcıdır.

“Bu Birecik Barajı projesi ilerideydi. Siyasi rantçılar nedeniyle baraj buraya yapıldı. Çok kültürlü, medeni bir vali geldi buraya. ‘Rumlar bile nehir kenarına yerleşir. Siz niçin Halfeti’yi yukarıya taşımak istiyorsunuz. Halfeti yukarıya gitmesin’ dedi. Rantçılar valiye tepki gösterdi. Çıkar amaçlı çıkardılar yukarıya. Şuanda yaşam yukarıda (Yeni Halfeti) çok ağırdır. Benim bildiğim 8-10 sefer sizin gibi memurlar, talebeler gönderildi buraya.

Yazdılar dediler bu evler imar edilecek, restore edilecek, istimlak edilecek ama kağıt üstünde kaldı hepsi. Sahil boyu tarihi evler var. 200-300 yıllık. Kendi imkanı olan Avrupa’dan, devletten hibe alıp yapıyorlar. Şimdi o evlere ayak atamazsın çok pahalı. Yapılmış konakların fiyatları bir triyona kadar çıkıyor.” (Katılımcı 20, Erkek, 71 yaşında)

“Burada Avrupa Birliği kapsamında, SODES (Sosyal Destek Programı) kapsamında, Karacadağ Kalkınma Ajansı tarafından bir de Şanlıurfa Valiliği tarafından hibe veriliyor. Eski bir konağı alıyorsun mesela. Konağı aldığın fiyat kadar restore masrafı oluyor. Bu masrafın hepsini hibe alanlar var. Ama tabi buna para lazım, süre lazım, işçi lazım, kolay değil yani. Bu işi bilinçli kişiler yapıyor ancak. Şimdiye kadar 2 kişi yaptı, ikisi de avukat. Onlar da kanunu, tüzüğü biliyorlar.” (Katılımcı 19, Erkek, 44 yaşında)

Katılımcılar Halfeti’deki evlerin restore edildiği ancak bunun da çok ciddi zaman ve maliyet gerektirdiğini söylemektedir. Evlerin restorasyonlarının çok zor yapıldığı ve maliyetli olduğu için genelde ev sahipleri evlerini satmak zorunda kalmakta. Bu evler ise bazen yurtdışından gelen yabancılar bezen de sermaye sahipleri tarafından satın alınıp çeşitli kurumlarca alınan hibe ve desteklerle restore edilmekte. Tarihi taş evlerin hayata kazandırılması bakımından olumlu gelişmeler olarak algılansa da, diğer bir taraftan da şehrin özgün sosyal yapısını bozmakta Knox’un (2005) ifadesiyle; “şehir soylulaşmaktadır”. Fiyatları 30-40 bin lira olan evlere bugün on katı değer biçilmekte, evlerin fiyatları artmaktadır. Sonuç itibariyle yerel halka ait olan bu evler artık elit bir zümrenin tatil için kullanabilecekleri yazlıklara ya da entelektüel insanların tatil yapacakları mekanlar haline gelmekteler. Restore edilen birçok evin sonradan alınıp sonraki sahipleri tarafından butik otellere çevrildiği anlaşılmaktadır. Bunun yanında Kore’den, Japonya’ya ve İtalya’ya kadar insanların gelip ilçede ev aldıkları da alınan bilgiler arasında. Tüm bu gelişmelere rağmen şehirdeki birçok evin harabe durumda olduğunun da altı çizilmesi gereken bir konudur.

“Burada eskiden evler 30-40 bin liraydı. O zamanlar ev almadık buradan. Şimdi burada evler 300 bin liraya kadar çıktı. Buralar tarihi taş evler oldukları için değerleri arttı. Mimar geldi bu evlere yüksek değerler biçince buradaki evlerin değerleri de arttı. 700-800 milyara Japonlar buradan 3 tane ev aldı.” (Katılımcı 17, Kadın, 38 yaşında)