• Sonuç bulunamadı

Hadislerle İlgili Açıklama ve Değerlendirmeleri

Hâdimî hadisleri şerh ederken bir hadisi naklettikten sonra, o hadisin muhalifi veya muarızı hadisler var ise, onları da zikreder ve aralarında te’lif mümkün ise bunu izah eder. Tercih ettiği taraf var ise onu belirtir. Gıybeti nehy eden ve gıybetin yapılması caiz olan kimseleri bildiren hadisleri zikrettikten sonra bu ikisi arasında tearuz olmadığını dolayısı ile tercihe gerek olmadığını zira aralarında mutlak-mukayyed farkı olduğunu belirtir.1 Yine gıybetin keffaretini bildiren, İbn Ebi’d-Dünya’nın rivayet ettiği Enes (r.a) hadisi ile nehyini ifade eden diğer hadisleri te’lifinin, mümkün olamayacağını söyler ve: "Bu hususta söz

fakihin sözüdür zira ikinci hadis nassa muhaliftir." diyerek tercihini belirtir.

Sahabenin az hadis rivayet ettiğini bunun ihtiyatlı bir tutum sergilemelerinden kaynaklandığını anlatır bu cümleden olarak Ebû Hanîfe’nin de ihtiyatlı davrandığını belirtir. Hadislerde fazlalık ve eksiklik, ister ahkam için olsun ister fedail, terğib, terhib ve mevaiz için olsun, bütün bunlar arasında fark görmediğini ve ekberü’l-kebâir olarak gördüğünü nakletmektedir. Nevevî’nin itikat ve ahkamın dışında zayıf hadisin naklinin caiz olduğunu söylediğini belirtir.2

Hadis ravilerinin arasında tercih yapmak gerektiğinde eğer diğer konularda eşit iseler fakih olan ravilerin tercih edilmesi gerektiğini el-Eşbâh ‘tan nakleder.3

Zaman zaman müellifin hatalarına işaret eder. Mesela

ﺔﺌﻴﻄﺧ ﻞﻛ ﺱﺃﺭ ﺎﻴﻧﺪﻟﺍ

sözünün hadis olmayıp Malik b. Dînâr’ın sözü olduğunu halbuki Birgivî’nin bunu hadis olarak naklettiğini belirtir.4

Yine ilginç değerlendirmelerinden bir tanesi de metinde geçen, Tirmizî’nin Ebû Hureyre (r.a) dan rivayet ettiği

. ﺱﺎﻨﻟﺍ ﻦﻣ ﺐﻳﺮﻗ ﷲﺍ ﻦﻣ ﺐﻳﺮﻗ ﻲﺨﺴﻟﺍ

hadisinde geçen "Cahil olup cömert olan kimsenin Allah’a cimri olan abidden daha sevimli" olduğuna dair ifadenin mevzu sayıldığını, bunun ilk nazarda mevzu saymanın doğru olmadığını burada cahil sahî derken bu kimsenin yine Allah’ı bilen bir mü’min olduğunu, mü’minin ameli eksik bile olsa mü’min olduğunu söyler. Bu hadis hakkında Zehebî, Beyhakî, Heysemî ve Tirmizî’nin zayıf dediğini İbnü'l-Cevzî’nin mevzu dediğini belirttikten sonra huccet için değil ama sahih yoldan tesbit

1 Hâdîmî, age. II, 282 2 Hâdîmî, age. II, 264 3 Hâdîmî, age. II, 90 4

edilmiş bir hükmü desteklemek için zikredilebileceğini söyler. Ama "

ﷲﺍ ﻭﺪﻋ ﻞﻴﺨﺒﻟﺍ

" sözü hakkında Aliyyü’l-Kâri’nin mevzudur dediğini nakletmektedir.1

Metinde geçen hadislerin benzer ve farklı rivayetlerine dikkat çeker. et-Tarika’da geçen Taberânî’nin Abdullah b. Ömer’den (r.a) rivayet ettiği

ﺓﺩﺎﻫﺬﻟﺍ ﺔﻣﻷﺍ ﻩﺬﻫ ﻝﻭﺃ

ifadesinin el-

Camiu’s-sağîr’de

ﺪﻫﺬﻟﺎﺑ

şeklinde,

ﺎﻫﺮﺧﺁ ﻙﻼﻫ ﻭ

kelimesinin ise

ﻚﻠﻬﻳ

şeklinde geldiğini söylemektedir.2

Hâdimî zayıf hadislerin huccet olarak kabul edilmemesi gerektiği hususunda oldukça ısrarlı durduğu halde kıyasın muktezasıyla desteklenen hususlarda zayıf hadisle amel etmenin daha iyi olacağını defalarca tekrar etmiştir. Bunlardan biriside İbn Asâkir’in Enes b. Mâlik’ten (r.a) rivayet ettiği "Peygamber’in (s.a) ilk hutbesi idi (…)" diye başlayan hadis ile ilgili olarak Münavî’den hadisin zayıf olduğunu ve ravileri arasında meçhul kimselerin bulunduğunu, İbnü’l-Cevzî’nin ise mevzudur dediğini nakleder. Halbuki mücerret töhmeti

kizb ile bir hadisin mevzu sayılmaması gerektiğini, amel etmenin ihmal etmekten daha iyi

olduğunu söyler. Ayrıca Suyûtî aynı hadisin el-Cami’u’s-sağîr de Hz. Ali’den (r.a) Dârakutnî’nin rivayeti ile nakletmektedir. Ebû Hureyre (r.a) de aynı hadisi rivayet etmektedir. Bu rivayetlerin içersinde en sağlamının Hz. Ali rivayetinin olduğunu belirtir.3

Hâdimî, Buhâri ve Müslim’in hadisteki otoritesine vurgu yapmaktadır. Buhârî Müslim ve Tirmizî’ nin rivayet ettiği

ﰊ ﻱﺪﺒﻋ ﻦﻇ ﺪﻨﻋ ﺎﻧﺃ

hadisinin izahında Allah’a hüsnüzan beslemenin vacip olduğunu, aslında hadisin haberi vahid olduğunu ama Şeyhayn’in rivayetleri ile hadisin şöhret bulduğunu hadisin metninin, maksadın kendisi olmadığını bilakis mananın delalet ettiği şeyin önemini anlatmaktadır.4

Hadis şerhlerinde bazen halk arasında mevcut yanlış kanaatlere dikkat çekmektedir. Metinde geçen

ﻢﻜﺑﻮﻠﻗ ﱄﺇ ﺮﻈﻨﻳ ﻦﻜﻟﻭ ﻢﻛﺩﺎﺴﺟﺃ ﱄﺇ ﻻﻭ ﻢﻛﺭﻮﺻ

ﱃﺇ

ﻭ ﻢﻜﻟﺍﻮﻣ ﱃﺇ ﺮﻈﻨﻳﻻ ﷲﺍ ﻥﺇ

Lafzının izahında amellerin kabulünde kalbin önemi olmakla birlikte zahiri şartların da bulunmasının önemli olduğunu, yoksa bazı mutasavvıf ve mülhitlerin dediği gibi sadece kalbin salim olmasının yeterli olması düşüncesinin icma ve şer’î kaidelere ters olduğunu söylemektedir.5

1 Hâdimî, age. II, 64 2 Hâdimî, age. , II, 69 3 Hâdimî, age. II, 63 4 Hâdimî, age. II, 43 5 Hâdimî, age. II, 41

İbnü’l-Cevzî’den iktibaslar yapsa da bazen itirazları da olmaktadır. Tarîka’da geçen, İbn Adî’nin Muaz ve Ebi Ümâme’den rivayet ettiği

ﻖﻠﻤﺘﻟﺍ ﻦﻣﺆﳌﺍ ﻕﻼﺧﺃ ﻦﻣ ﺲﻴﻟ

hadisinin izahında bu hadisi Beyhakî’nin rivayetinde

ﺪﺴﺣ ﻻﻭ

kelimesi ziyadesi ile rivayet ettiğini, Beyhakî’nin bu hadis hakkında zayıftır dediğini, İbnü’l-Cevzî’nin ise mevzudur dediğini söyler. Halbuki bu hadisin iki tarîkinin bulunduğunu bunlardan Muaz’dan (r.a) gelen rivayetin mevzu olabileceğini ama Ebû Ümâme tarikinin sahih olduğunu belirtir.1 Yine benzer bir yaklaşımı Hz. Ali’nin rukyeden ücret almasıyla ilgili hadis hakkında olmuştur. İbnü’l-Cevzî bu rivayete mevzudur demektedir. Suyutî’nin buna şiddetle karşı çıktığını, mevzu’ olan hadisin senedinin, Buharî’nin senedinin olmadığını belirtir.

Taberânî’nin ve Ebû Nuaym’in Enes b. Malik’den (r.a) rivayet ettikleri "Fasık Kur’an okuyucuları müşriklerden önce azaba uğrayacaklardır " hadisini lafız yönünden izah ettikten sonra: "Her ne kadar Müslüman bir kimse bazen müşrik bir kimseden fazla azab görmesi bazı şartlara bağlı olarak mümkün olsa da bu mutlak olarak nassın zahirine muhaliftir. Nassa ve kıyasa muhalif olan haber hüccet olamaz. İbn Hıbbân hadis batıldır, İbnü’l-Cevzî,

mevzu’dur, Taberâni, ğarîbdir, Zehebî münkerdir demektedir. Münâvi Münzirî’den hadisin

garabetine rağmen şahidlerinin olduğunu nakletmekte Ancak Hâdimî "Şahidleri olmuş olsa bile ihticaca uygun değildir" değerlendirmesinde bulunmaktadır.2

Hâdimî hadisleri bazen hadis rivayeti formatında nakleder, bazen de mevzunun akışı içerisinde ravisini ve kaynağını söyler ama hadisi söylemez ve atıfta bulunur bazen de "hadislerde geçtiği gibi" sözleri ile çok genel bir ifade kullanır. Mesela komşuluk ile ilgili olarak, "Bazı hadislerde komşuluk hakkının, her yönden kırk eve şamil olduğu geçmektedir." der.3

Yine usûl konuları içerisinde geçen nebevî hadis, kudsî hadis izahı mevzu arasında nakledilir.4

Tarîka’da geçen

ﺕﺎﻴﻨﻟﺎﺑ ﻝﺎﻤﻋﻷﺍ ﺎﳕﺇ

hadisi hakkında Birgivî’nin meşhurdur dediğini bu lafzın ıstılâhi manada kullanılmadığını yoksa bu hadisin birinci nesilde 33 sahabeden daha

1 Hâdimî, age. II, 619 2 Hâdimî, age. I, 642 3 Hâdimî, age. II, 606 4

sonraki nesilde yüzden fazla (yediyüz) raviden rivayet edildiğini dolayısı ile hadisin

mütevatir olduğunu söylemektedir.1

Hâdimî: "Ahbar ve âsâr kelimeleri eş anlamlı değildir, Hz. Peygamber (s.a)’den gelenlere hadis, sahabe ve tabiînden gelenlere haber denir. Aralarında umum hususluk vardır. Her hadis haberdir ama her haber hadis değildir."2 diyerek usul ile ilgili bir başka konuyu dile getirir.

Hadis ile ilgili diğer bir tartışma konusu haberi vahidin değeri ile ilgilidir. İlmin

teallüm ile olduğuna dair hadisin izahında hadisin haber-i vahid olduğunu, haber-i vahidin

zan ifade ettiğini ancak haberi vahidin mevzubahs ettiği konuda başka katî’ bir deli var ise haberi vahidin de delil olarak alınabileceğini, böyle haberlerin icmâın mesnedi olabileceğini ancak, bu haberle ortaya çıkan hükmün farziyetinin mutlak olmayacağını söyler.3

Haber-i vahidin inkarı hususunda, "meşhur bir haberin inkarı fısktır. Eğer haber-i vahidin ravileri adalet ve zabt yönünden güvenilir sağlam raviler ise, bu haberlerin inkarı da fısktır. Tıpkı haber-i meşhurun inkarı gibi" demektedir.4

Sebeb-i nüzul ile ilgili bir tartışmanın akabinde, "Ayetlerin tefsirinde sebeb-i nüzulün göz ardı edilemeyeceğini, ilk devir alimlerinin görüşlerinin; (Abdullah b. Abbas (r.a)’ın ayetlerle ilgili görüşleri) mürsel hadis olabileceğini söylemektedir.5

İnsanlar arasında meşhur olmuş rivayetler hususunda çoğu zaman muteber kitapların şahidliğine başvurur. Mesela Hz. Ömer (r.a)’in oğlu Abdurrahman veya Ebû Şahme’yi had cezası uygularken öldürünceye kadar dövdüğü ile ilgili rivayet hakkında, "Bunun Muhammed. b. Temim er-Razî’nin uydurmalarından bir söz olduğunu, doğrusunun had cezasında yaralandığını bir müddet sonra eceli ile öldüğünü esma ve rical kitaplarında bunun böyle nakledildiğini belirtir. Abdurrahman ile ilgili rivayetlerde de işkal vardır." der.6

Benzer Belgeler