VERİLERİN TOPLANMASI:
C. Hac ve İlgili Kavramlar:
Kadı Burhaneddin ve Şeyhî, ortak olarak “hac” (KBD. 738-3, 958-7, 971-5,
1090-3/ŞD. 94-1) ve hac ile ilgili kavramlardan; “Safâ” (KBD. 48-7, 169-2, 232-2, 522- 9, 1006-3, 1172-3/ŞD. 94-1), “Merve” (KBD. 1006-3/ŞD. 94-1), “tavaf” (KBD. 150-4, 215-7, 232-2, 522-9, 987-10/ŞD. 94-2), ve “lebbeyk” e (KBD. 603-2, 773-6/ŞD. 94-3) yer verirler.
Kadı Burhaneddin, Şeyhî’den farklı bir şekilde; “Hicâz” (KBD. 48-7, 169-2,
232-2) ve “umre” (KBD. 1172-3) kavramlarını zikrederken; Şeyhî de bir beytinde “ihrâm” ın adını anar (ŞD. 94-4). Bu arada Şeyhî’ye ait beyit numaralarından da anlaşılacağı üzere Şeyhî’nin 94. gazeli tamamen hac ile ilgilidir.
Kadı Burhaneddin’e göre; hac, sevgilinin hayâli; onun ayağının tozuna ermek
de âşığın Mi‘râc’ıdır. Şairin bir beytinde de hac mevsiminde, sevgilinin yüzü Kâbe, âşığın gözyaşı zemzemdir. Bu durumda bir de aşk ile zemzeme (nağme) gerekmektedir.
Şol dem ki hayâlüñ gele haccum benüm oldur İrersem ayağuñ tozına ol baña Mi‘râc
Yâr yüzi baña Ka‘be vü gözüm yaşı zemzem
Hâc mevsümidür ‘ışk ile zemzeme gerekdür
KBD. 738-3
Her iki şair de; Hz. İsmâil’in annesi Hacer’in su aramak için yedi kez gidip geldiği “Safâ” ve “Merve” tepelerinin adını zikrederler. Bu iki tepe Mekke’de bulunmaktadır ve hacıların, ikisi arasında gidip gelmeleri haccın bir farizasıdır. Bu farizaya da “sa‘y” denilir.
Kadı Burhaneddin bir beytinde; âşığın canı, sevgilinin eşiğinde öyle bir gönül
huzuru bulur ki hacı bile Merve’de bu huzuru bulamaz, derken; Şeyhî ise aklının içinde gerçek bir aşk hevesi, arzusu olmayanların Merve hakkı için bin defa da hac etseler, gönül huzuruna erişemeyeceklerini söyler. (Her iki beyitte de “safâ” kelimesinin hem gönül huzuru hem de Mekke’deki kutsal tepenin adı olarak tevriyeli kullanıldığı düşünülebilir.)
İşigüñden safâyı şöyle bulur
Cânum ki Merve’den bulımadı hâc
KBD. 1006-3
Kangı dimâğ içinde ki ‘ışkuñ hevâsı yok Biñ hacc iderse Merve hakkıyçün safâsı yok
ŞD. 94-1
Kadı Burhaneddin ve Şeyhî’nin gazellerinde sevgilinin yüzü Kâbe’ye benzetilir
ve âşığın gönlü onun etrafında tavaf eder. Hatta Şeyhî’ye göre; yüz nur da görse sevgilinin yüzünü tavaf etmeyenlerin gözleri parlamaz.
Ka‘be durur yüzi mücâvir göñül
Gice vü gündüz kılur anı tavâf
Dilber cemâli Ka‘besini kılmayan tavâf Yüz nûr görse gözlerinüñ rûşenâsı yok
ŞD. 94-2
Kadı Burhaneddin bir beytinde Şeyhî’den farklı bir ifade şekliyle; hacı, gönül
huzuruyla Kâbe’yi tavaf ederse mal acısı da yol yorgunluğu da kalmaz, der. Ne mâl acısı vü ne hôd yol arnuğı kala hîç Safâyile eger ol Kâ‘beyi tavâf ide hâc
KBD. 522-9
Hem Kadı Burhaneddin hem de Şeyhî, gazellerinde “Buyrunuz, emir sizindir efendim” manasında “lebbeyk” kelimesini de kullanırlar. “Hac farizasının icrası esnasında bu kelime ile başlayan muayyen dualar söylenir. Buna da “telbiye” denir.”1
Kadı Burhaneddin bir beyitte; âşığın, sevgilinin aşkına yüz yıl lebbeyk diyeyim; ölünce
üstümde bin türlü ot çıksın, dediğini ifade ederken; Şeyhî ise senin aşkının Arafat’ında “lebbeyk” diyenler, senin huzuruna canlarını teslim etmekten başka bir şey için dua etmezler, der.
‘Işkuña diyem lebbeyk yüz yıl öliben Üsdümde eger bite biñ dürlü giyâh
KBD. 603-2
Lebbeyk uranlaruñ ‘Arafât’ında 2 ‘ışkıñuñ
Teslîm-i cândan özge tapuña du‘âsı yok ŞD. 94-3
Kadı Burhaneddin, Şeyhî’den farklı olarak sevgilinin kapısını âşığın Hicâz’ı
olarak düşünür. Bir beyitte de; aşk hacısı ile bir kez safâ kılanın ömrüne bin gelin odası ve bin umre yazılmasını isterken; Şeyhî ise hacıların Kâbe’yi tavaf için örtündükleri
1 Devellioğlu, 1999: “Lebbeyk” maddesi, s. 545
2 Arafât: Haccın îcaplarından olmak üzere Kurban Bayramının arefesinde usûlüne göre vakfeye durulan ve Mekke civârında bulunan mukaddes dağ. Bkz. Devellioğlu, 1999: “Arafât” maddesi, s. 35
dikişsiz bir bürgü olan “ihrâm” ın adını zikreder. Bir beytinde gamın, âşığın sırtına ihram diye, eteği ve yakası olmayan bir elbise giydirdiğini, bu yüzden gamdan kurtuluşunun olmadığını söyler.
Hezâr hacle biñ ‘umre ‘ömürüñe yazıla Kaçan ki hâcî-i ‘ışk ile bir safâ kılduñ
KBD. 1172-3
Aluram yüz safâ bir kara taşdan
Makâmuñda çü kapuñdur Hicâzum
KBD. 48-7 İhrâm diyü egnüme bir ton geyürdi gam Kim nice isterem itegi vü yakası yok
ŞD. 94-4
D. Kâ‘be:
Kadı Burhaneddin ve Şeyhî’nin gazellerinde Kâbe; genellikle sevgilinin
yüzünün benzetileni olarak kullanılır (KBD. 14-4, 1144-4, 1162-4, 1253-2/ŞD. 28-1, 94-2, 181-5). Ayrıca her iki şair de şu beyitlerde mabet veya bir tekke yakınlarına çekilip oturan, yurdunu terk edip zamanını Harameyn-i Şerîfeyn’de ibadetle geçiren “mücâvir” e yer verirler: (KBD. 325-3, 987-10/ŞD. 94-6) Bazı beyitlerde “zemzem” in adını zikrederlerken; (KBD. 439-1, 497-3, 507-6, 723-11, 1046-5/ŞD. 181-5) bazılarında da sevgilinin beni vesilesiyle siyah taşlardan bina edildiği için Kâbe’nin adını anarlar (KBD. 1160-1, 1313-6/ŞD. 181-5).
Kadı Burhaneddin, Şeyhî’den farklı olarak Kâbe için; “Harîm-i Ka‘be-i ikbâl”
(KBD. 1203-5), “Ka‘be-i hüsn” (KBD. 1164-5), “Ka‘beteyn” (KBD. 783-4) ve “Hacerü’l-esved” e yer verir (KBD. 22-2, 63-3, 817-2, 832-3, 1030-9).
Her iki şair de sevgilinin güzel yüzünü Kâbe’ye benzetir. Kadı Burhaneddin bir beytinde; sevgilinin yüzünü Kâbe, kaşını da mihrap olarak düşünür. Bunun için âşık,
ona karşı yüz vurur (KBD. 1253-2). Bir beyitte; sevgilinin yüzü Kâbe, gönül de bu Kâbe’ye gelen hacı olarak zikredilir. Kadı Burhaneddin, bu beyitte tasavvufi bir düşünceyle “vücûdu soymak” tan bahseder. Kâbe’ye gelen gönül, vücudu soymalıdır, yoksa büyük cinayet işlemiş olur, derken gönlün vahdete ermek için Allah’tan başka her şeyden kendini soyutlamasını kasdederken; Şeyhî ise âşığın gönlünün, sevgilinin Kâbe gibi olan yüzünü “ma‘bûd” edindiğini söyler.
Yüzüñ cemâli durur Ka‘be aña gelen dil Vücûdı soymaz olursa ulu cinâyet ider
KBD. 1162-4
Şehâ hüsnüñ tecellîsin gözüm maksûd idinmişdür Anuñçün Ka‘be dîdârın göñül ma‘bûd idinmişdür
ŞD. 28-1
Hem Kadı Burhaneddin hem de Şeyhî’nin gazellerinde âşığın gönlünün sevgilinin gözü veya kaşının köşesinde bir mücavir olduğu görülür. Kadı
Burhaneddin’e göre; âşığın gönlü, sevgilinin gözünün köşesine mücavir olarak konuk
olur. Bu nedenle sevgilinin ok gibi kirpiklerine de oh, ne güzel, derken; Şeyhî de Kadı
Burhaneddin’e benzer bir ifade kullanarak sevgilinin kaşının köşesini mabet veya tekke
yakını; âşığı da buraya çekilip oturan mücavir olarak düşünür.
Gözüñ gûşesini görüp mücâvir oldı dil anda
Ohuña dahı oh direm niçe ki anda mihmânam
KBD. 325-3
Mücâvir oldı kaşuñ gûşesinde Uşanmaz1 fitne gözden cân garîbi
ŞD 169-3
Kadı Burhaneddin ve Şeyhî’nin bazı beyitlerinde Kâbe, sevgilinin benini
hatırlatır. Ayrıca her iki şair de “zemzem” ile “safâ” kelimelerini bir arada kullanarak Hz. İsmâil’in annesinin Merve ve Safâ tepeleri arasında su aramasını telmih ederler. Aynı zamanda Kadı Burhaneddin, âşığın gözyaşlarını “zemzem” e benzetirken; Şeyhî ise sevgilinin Kâbe yüzü, benlerini hatırlatmazsa Merve’nin de zemzemin de gönül huzuru vermeyeceğini söyler.
‘Ârızındağı beñi Ka‘be midür Gîsûsı gezdügi tavâf mıdur
KBD. 1313-6
Bir zemzeme kıl göz yaşını zemzem idelüm Sinüñle safâ eyleyelüm bir dem idelüm
KBD. 439-1
Ka‘be yüzinde beñlerini kılmayınca yâd Virmez safâ şu Merve vü Zemzem didükleri
ŞD. 181-5
Kadı Burhaneddin, Şeyhî’den farklı olarak bir beytinde; âşığın elinin, sevgilinin
eteğine ermesiyle Kâbe içinde “zemzem” e ermiş gibi olacağını söyler. Bazı beyitlerinde de sevgilinin iki kaşı veya beni için “Hacerü’l-esved” in adını anar. Hacerü’l-esved; Kâbe’nin duvarında bulunan ve cennetten geldiği düşünülen kara bir kutsal taştır.
Buldum elüm irerse etegüñe
Ka‘be içre makâmı zemzem ile
KBD. 723-11
Halüñ Hacerü’l-esved ü baña işigüñdür mekâm İy bâ-safâ yârum benüm gözüm gibi zemzem kanı
Kadı Burhaneddin, bir beyitte sevgilinin güzel yüzünün nakşı benim gözümde
bir hayal oldu, acaba benim aşkım da sevgilinin taş gibi katı olan gönlüne nakşetti mi, derken; diğer bir beytinde ise kutsal olan Kâbe’ye erişmek için Allah’a yalvarır ve Kâbe’ye erişince Allah’ın verdiği canı onun için kurban edeceğini söyler.
Nakş-ı cemâli dilberüñ gözde hayâl bağladı
Göñüline mahabbetüm nakş-ı hacer degül midür
KBD. 22-2
Dek harîm-i Ka‘be-i ikbâle irürgil beni
Virdügüñ varlıh şehâ kurbân degül midür saña
KBD. 1203-5
E. Zekât:
Kadı Burhaneddin ve Şeyhî, gazellerinde İslam’ın beş şartından biri olan
“zekât” a yer verirler: (KBD. 346-3, 607-6, 768-5, 913-2, 1174-1/ŞD. 8-3, 29-7)
Her iki şair de sevgilinin âşığa dudaklarından zekât vermesini isterler ama bunun sevgilinin dudaklarına farz olmadığını da bilirler.
Leblerüñden bir sadaka umaram
Gerçi bilürem ki la‘le yoh zekât
KBD. 607-6
Leb-i dendânuñuñ ol hüsni zekâtın diledüm Didi kim farz degül dürr ile yâkûta zekât
ŞD. 8-3
Kadı Burhaneddin, Şeyhî’den farklı bir ifadeyle; Allah’ın zekât emri gereği,
Sen hüsne bay u vasluña ben katı yohsulam Tañrıña bah i bay u fakîre zekât irür
KBD. 768-5