• Sonuç bulunamadı

VERİLERİN TOPLANMASI:

E. Cennet ve İlgili Kavramlar: a Cennet:

Kadı Burhaneddin ve Şeyhî’nin gazellerinde “cennet” için şu kelimeler

kullanılır: Cennet (KBD. 4-7, 85-6, 236-5, 350-1, 430-5, 492-4, 502-3, 684-3/ ŞD. 45-5, 60-1, 111-3, 166-1, 169-1), Uçmağ(k) (KBD. 85-6, 453-3, 507-5, 758-2, 765-3, 800-3, 1273-5/ ŞD. 11-7, 87-5, 135-1), Bihişt (KBD. 1305-3/ ŞD. 133-5), Na‘îm (KBD. 772-2/

ŞD. 25-5), Firdevs-i A‘lâ (KBD. 30-1/ ŞD. 133-2), Kadı Burhaneddin ve Şeyhî’nin şu

beyitlerinde de “Âd kavminin kralı Şeddâd tarafından Tanrılık iddiasıyla cennet bahçelerinin özelliklerine benzetilerek yaptırılan”1 “Bâğ-ı İrem” in adı anılır (KBD. 320-1, 774-1/ ŞD. 150-2).

Kadı Burhaneddin’in gazellerinde Şeyhî’den farklı bir şekilde “cennet” için şu

kelimeler de kullanılır: Cinân (KBD. 612-3), Cennât-ı Firdevs (KBD. 289-9), Firdevs-i A‘zam (KBD. 1013-1), Firdevs uçmağı (KBD. 774-3), Cennet refrefi (KBD. 177-4).

Şeyhî, Kadı Burhaneddin’den farklı olarak “cennet” i şu kelimelerle zikreder:

Bâğ-ı Cinân (ŞD. 97-3), Cennet çemenleri (ŞD. 15-4, 99-6), Cennetü’l- me’vâ (ŞD. 5-2, 78-1), Gülşen-i Firdevs (ŞD. 86-2), Firdevs bûstânı (ŞD. 75-3), Ehl-i Behişt (ŞD. 78-2), Bâğ-ı Behişt (ŞD. 166-2), Nesîm-i Behişt (ŞD. 77-4), Dârü’s-selâm (ŞD. 47-5).

Her iki şair de cennet ve sevgili arasında bir ilişki kurarlar. Kadı

Burhaneddin’in bir beytinde; Âşık, Hz. Âdem’in bir buğday için cenneti terk etmesi

gibi kendisinin de sevgilinin uğruna cennetten vazgeçebileceğini söyler. Bir diğer beyitte âşık, sevgilinin yakasının düğmesini çözerse yedi cennetin kapısını açmış olacaktır (KBD. 85-6). Kadı Burhaneddin’e göre; cennetin toprağı “‘abîr” dir. Bu nedenle hurinin saçının anber, teninin kâfur olduğu söylenir.

Tek sen binüm ol uçmağı kime gerek ise

Terk eyledi bir buğdayiçün uçmağı Âdem

KBD. 507-5

Çü hûrînüñ saçı ‘anber teni olur kâfûr

‘Aceb mi toprağı uçmağuñ olur ise ‘abîr1

KBD. 1273-5

Şeyhî de Kadı Burhaneddin gibi, sevgili vesilesiyle cennetten bahseder. Bir

beytinde kanadı kırılmış can kuşuna benzeyen gönül, sevgilinin kapısında “uçmak” diler. Burada “uçmak” kelimesi tevriyeli olarak hem “uçmak” hem de “cennet” dilemek anlamında kullanılmıştır. Şeyhî, bir başka beyitte de sevgilinin saçlarından karanlıklar saçılırken; cemalinde cennetlerin açıldığını söyler.

Göñül uçmak diler kapuñda velî

Cân kuşıdur şikeste-bâl iy dost

ŞD. 11-7

Meger saçuñ gicesinden saçıldı zulmetler

Cemâlüñ ayı güninden açıldı cennetler

ŞD. 60-1

Hem Kadı Burhaneddin hem de Şeyhî, “Firdevs-i A‘lâ” sözüyle cennetten bahsederler. Kadı Burhaneddin bir beytinde sevgilinin güzellik unsurlarını cennetteki altıncı bahçeye benzetirken; Şeyhî, sevgilinin kapısını “Firdevs-i A‘lâ” ya benzetir. O, bu kapıdan giren sevgiliye, bizi ayrılık azabından kurtar, der.

Bu ne hüsn ü bu ne hatt u bu ne kadd ü ne bâlâdur

Cemâlüñ ravza mı yâ Rab veyâ Firdevs-i a‘lâdur

KBD. 30-1

Kapuñ firdevs-i a‘lâdur çü girdüñ2 bâb-ı rahmetten Niçeme ‘âsiyüz kurtar bizi fürkat ‘azâbından

ŞD. 133-2

1 Abîr: Beyaz sandal, sünbül kökü, kırmızı gül, turunç ve iğde çekirdekleri, nârenç gibi güzel kokulu bazı otlarla bir miktar döğülmüş miskten meydana gelen bir ilâç terkîbidir. Bkz. Ferit Devellioğlu, (1999): “Abîr” maddesi, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi Yayınları, Ankara: s. 4

Bunların yanı sıra her iki şairin de gazellerinde cennet bahçelerine benzetilerek yaptırılan “Bâğ-ı İrem” e yer verdikleri görülür. Kadı Burhaneddin bir beyitte sevgilinin yüzünün güzelliğini, “Bağ-ı İrem” e benzetir ve ne olursa olsun ona ermek ister. Şeyhî ise sevgilinin boyu vesilesiyle “Bağ-ı İrem” sözünü zikreder.

Hüsn-i cemâlüñe şâhâ Bâğ-ı İrem direm Ne olsa olsun aña ben hele irem direm

KBD. 774-1

Didüm boyuñ nihâl-i sanevber midür yâhûd Bâğ-ı İremde serv-i çemen didi ik’si de

ŞD. 150-2

Kadı Burhaneddin, Şeyhî’den farklı olarak bir beytinde âşığın sevgili ile “sîne-

ber-sîne” olduktan sonra cennet refrefine ihtiyaç duymayacağını belirtir. Bir diğer beyitte de âşık için sevgilisiz cennet, cehennem; sevgilinin yanında olduğu cehennem ise en büyük cennettir.

Sinüñle sîne-ber-sîne olan dil

Nesine baha cennet refrefine

KBD. 177-4

Baña cennet dahı sensüz nigârînâ cehennemdür Cehennem baña sinüñle bütâ Firdevs-i A‘zamdur

KBD. 1013-1

Şeyhî’nin gazellerinde Kadı Burhaneddin’den farklı bir ifadeyle, cennet

sığınılacak bir yer olarak düşünülmüştür. Bu yer ise ancak herkesin hayranlıkla izlediği sevgilinin güzelliğinin bağı olmalıdır. Bir başka beytinde sevgilinin yüzündeki benler, cennet çemenlerinde saçılmış menekşeye benzetilir (ŞD. 99-6). Şeyhî, bir diğer beyitte ise “Dârü’s-selâm” sözünü hem Bağdat’ın eski adı hem de cennet anlamlarında tevriyeli kullanmıştır. Sevgilinin bulunduğu şehir cennet olarak düşünülünce âşık da onun yolunda “Cafer-i Sâdık” olur.

Hüsnüñüñ bâğına her kim ki temâşâya gelür Eyle sanur ki bu gün cennet-i me’vâya gelür

ŞD. 78-1

Şâhumuz Me’mûn-ı vakt ü şehrümüz Dârü’s-selâm Şeyhîyâ yoluñda sâdıkdur ki Ca‘fer1 devridür

ŞD. 47-5

b. Tûbâ:

Tûbâ, “Sidre’de bulunan ve kökü yukarıda, dalları aşağıda olmak üzere bütün cenneti gölgeleyen ilâhî bir ağaçtır.”2 Kadı Burhaneddin ve Şeyhî’nin gazellerinde şu beyitlerde tûbâ ağacının adı zikredilir: (KBD. 5-8, 9-3, 157-9, 377-3, 390-4, 675-1, 709- 3, 934-2, 959-2, 972-3, 1037-4, 1146-11, 1179-13, 1228-1/ ŞD. 76-2, 89-2, 95-3, 106-1, 130-2, 134-2, 137-1).

Her iki şairin de gazellerinde “tûbâ”, sevgilinin boyu vesilesiyle anılır. Kadı

Burhaneddin’e göre; sevgilinin tûbâ ağacına benzeyen boyu ile anber kokan saçını

görünce servi ve şimşâd ağaçları onun ateşine öd ağacı olsa yeridir. Şeyhî de Kadı

Burhaneddin gibi, sevgilinin boyunu tûbâya benzeterek; cennet sebzesinin can

bahşetmesi sebebiyle âşığa, sevgilinin tûbâ boyundaki gül ve reyhan gerektir, der. Tûbî kadi vü berg-i semendür teni anuñ

Reyhân saçı vü yañagı gül-berg-i tarîdür

KBD. 934-2

1 Şiiliğin altıncı imamı ve bütün Şia mezheplerinin tanıdığı imamların sonuncusudur. Soyu baba tarafından Hz. Ali’ye, anne tarafından Hz. Ebubekir’e ulaşır. Dîvân şiirinde sadakat simgesi olarak anılır. Bkz. Gencay Zavotçu, (2006): “Ca‘fer-i Sâdık” maddesi, Divan Edebiyatı Kişiler-Kişilikler Sözlüğü, Aydın Kitabevi Yayınları, Yayın no:7, Ankara: s. 83

Çü gördi tûbî kadüñ ‘anberîn saçuñı Gerek ki oduña ‘ûd ola serv ile şimşâd

KBD. 1037-4

Firdevs sahnı sebzesi cân-bahş imiş velî

Tûbî boyuñdagı gül ü reyhânumuz gerek

ŞD. 95-3

Kadı Burhaneddin, bir başka beyitte de sevgilinin boyunu, tûbâ ağacıyla

kıyaslar ve tûbânın sevgilinin boyunu kıskandığını ifade ederken; Şeyhî, sevgilinin boyunu serviye benzetir ve hüsnütalil yaparak sevgilinin boyu karşısında cennetteki tûbâ ağacının bile utanıp başını yere düşürdüğünü söyler.

Bâğa kıyâmet kopar bu serv-kadinden Lerze düşer tûbîye dahı hasedinden

KBD. 1228-1

Yile vardı gül ü lâle nigâruñ hadd ü rûyından Yire düşdi ser-i tûbî utanup serv boyından

ŞD. 137-1

Şeyhî bazen de Kadı Burhaneddin’den farklı bir şekilde tûbâyı gölgesi

vesilesiyle anar. Sevgilinin güzel yüzünden âşığın başına zaten hümâ kuşunun (devlet kuşunun) gölgesi ermiştir; âşık, bu şevk ile onun ateşinden yansa tûbânın gölgesine ihtiyaç duymaz.

Çü dîdârından irmişdür başuma sâye-i devlet

Göyinsem şevkı tâbından gerekmez gölge tûbâdan

c. Kevser (Selsebîl):

Kevser, “cennetteki bir suyun adıdır. Kevser’i cennette Peygamberimize verilmiş özel bir havuz olarak tefsir edenler de vardır.”1 Kadı Burhaneddin ve

Şeyhî’nin gazellerinde kevser; sevgilinin dudağının benzetileni olarak düşünülür. Her

iki şair de “kevser” adını şu beyitlerde zikrederler: (KBD. 4-7, 395-4, 604-1/ ŞD. 25-5, 45-4, 62-5, 151-5).

Kadı Burhaneddin’e göre; sevgilinin dudaklarının âb-ı hayâtı, Kevser

havuzudur. Şeyhî de benzer bir ifadeyle sevgilinin nokta gibi olan dudaklarının, gerçekte Kevser havuzunun kaynağı olduğunu söyler.

Yañağuñ bir gül durur ki sâye perverdür begüm

Leblerüñ âb-ı hayâtı havz-ı kevserdür begüm

KBD. 604-1

Nokta-i mîmdür hakîkat havz-ı Kevser menba‘ı Âh aña hasret geçerler cennet ü Vildânlar

ŞD. 62-5

Kadı Burhaneddin ve Şeyhî, cennetteki bir diğer tatlı su olan selsebîle de yer

vermişlerdir. Kadı Burhaneddin’de selsebîl; sevgilinin ağız yarının (suyunun) benzetileni olarak zikredilirken; Şeyhî ise baharın gelmesiyle dünya cennet bahçesine dönerse huriler de sevgilinin elinden selsebîl içmelidir, der.

Cennet durur yüzüñ ü özüñ hûr-ı ‘în gibi Ağzuñ yarı meger mesel-i selsebîl olur

KBD. 630-7

Selsebîl-i meyi hûrîler elinden içeler Ki bahâr ile cihân bâğ-ı cinân olsa gerek

ŞD. 97-3

d. Hûrî (Hûr):

Kadı Burhaneddin ve Şeyhî’nin gazellerinde hurilerin bahsinin geçtiği bazı

beyitler şunlardır: (KBD. 6-3, 15-3, 217-2, 267-9, 300-3, 438-5, 553-1, 590-3, 606- 2, 630-7, 731-3, 761-4, 773-3, 941-1, 1080-2, 1051-2/ ŞD. 46-4, 97-3, 170-7, 185-5, 194-1).

Kadı Burhaneddin ve Şeyhî’de huriler, büyük bir oranda insan veya sevgili ile

karşılaştırılarak anılır. Sevgili bazen onlara benzetilir, bazen de sevgilinin güzellik konusunda onlardan daha üstün olduğu belirtilir. Kadı Burhaneddin bir beytinde sevgilinin huri gibi kusursuz olduğunu; cehennemin onun varlığıyla insana cennet gibi görüneceğini söyler. Diğer bir beyitte de sevgilinin, huriden bile daha kusursuz olduğunu zikrederken (KBD. 1080-2); Şeyhî, sevgilinin yüzünün ayeti, âleme destan olduğundan beri hûr kıssasının ve cennet hikâyetinin hükümsüz kaldığını söyler. Şairin bir başka beytinde de âşığın, sevgilinin derdinin hevesini bildiğinden beri gözüne hurilerin ve güzellerin hevesinin girmediği ifade edilir (ŞD. 185-5) .

Ne hûrîsin kusûruñ yoh nigârâ Ki cennetdür tamu sinüñle el-hâk

KBD. 15-3 Destân olalı ‘âleme dîdârı âyeti

Nesh oldı hûr kıssası cennet hikâyeti

e. Ravza, Rıdvân, Ravza-i Rıdvân:

Rıdvân, cennetin kapıcısı olan büyük meleğin adıdır. Kadı Burhaneddin ve

Şeyhî’nin, Rıdvân’dan ve Ravzâ-ı Rıdvân tamlamasıyla cennetten söz ettikleri beyitler

şunlardır: (KBD. 124-5, 129-6, 797-4/ ŞD. 20-6, 49-8, 59-6, 102-3, 154-5).

Kadı Burhaneddin’de sevgili, Rıdvân’a benzetilir. Ona kavuşulursa cennet,

cennet köşkleri ve hurilere gerek olmaz. Bazen de Rıdvân bile huri gibi güzel olan sevgilinin gamzesinin oklarına kul olmak ister (KBD. 124-5). Şeyhî ise eğer Rıdvân, sevgilinin dudaklarının mezesini naklederse cennet ırmağı bu safâdan coşarak cevher saçar, der. Bir başka beyitte de; şarabı kevser suyuna, sevgiliyi huriye benzetince çimen meydanının da cennet gibi olacağını söyler.

Cennet ne gerek hûr u kusûrın niderüz biz

Anda bize bir sıdk ile Rıdvân ele girse

KBD. 797-4

Ravzâda Rıdvân eger nukl-ı lebini nakl ide

Cûy-ı cennet ol safâdan cûş idüp cevher saçar ŞD. 20-6

Meyi kevser tutalum dilberi hûrî bilelüm Şimdi kim sahn-ı çemen ravzâ-ı Rıdvân bigidür

ŞD. 49-8

F. Cehennem:

Kadı Burhaneddin ve Şeyhî, “cehennem” i; tamu (KBD. 339-5 446-6, 496-7,

882-3, 1024-2, 1083-2/ ŞD. 3-5, 69-3), cahîm (KBD. 27-2, 228-2, 545-3, 1083-2/ ŞD. 111-6) sözleriyle zikrederler.

Kadı Burhaneddin, Şeyhî’den farklı olarak “cehennem ve cehennemle ilgili

kavramlar” için; nâr-ı cahîm (KBD. 897-4), azâb-ı cahîm (KBD. 388-3), dûzah (KBD. 944-1), cehennem (KBD. 364-3, 395-4, 517-2, 545-3), cehennem odı (KBD. 929-4), cehennem ehli (KBD. 559-4) ifadelerini kullanır.

Her iki şairin de gazellerinde “cehennem”; âşığın ayrılık ıstırabı ve aşk derdi vesilesiyle anılır. Kadı Burhaneddin, cehennem ateşi ile aşk derdini kıyaslar ve cehennem ateşinin daha rahat olduğunu söyler. Bir diğer beyitte de âşığın, aşk acısıyla döktüğü gözyaşlarına cehennem ateşinin bile dayanamayacağı söylenir. Şeyhî de Kadı

Burhaneddin’ e benzer bir deyişle; ayrılık ateşinin cehennemden daha beter bir azap

olduğuna işaret eder.

Derdüñ odı katında cehennem odı râhat

Gözüm yaşını görene ‘ummâna mahal yoh

KBD. 929-4

Tamu döye mi gözlerüm yaşına

‘Işkum odıyle Nîl aha mı ‘aceb

KBD. 446-6

Reşk-i behişt ü hûrisin rahmet irür ki cânuma

Fürkatüñ odı tamudan dahı beter ‘azâb olur

ŞD. 69-3

Hem Kadı Burhaneddin hem de Şeyhî; âşığa, içinde sevgili olmayan cennetin, cehennem; sevgili olan cehennemin de cennet gibi geleceğini ifade ederler (KBD. 897- 4). Hatta Kadı Burhaneddin, cehennemin içinde sevgilinin elinden içilecek bir kadeh ile cehennemin cennete dönüşeceğini söyler.

Yâr ile biñ ‘azâb-ı nâ‘îm mukîm olur

Hecrile biñ nâ‘îm ‘azâb-ı cahîm ola

Cehennem içre eger fi’l-mesel ola rûzî Nigâr elinden ola cennet-i na‘îm ayağı

KBD. 517-2

Hicrinüñ zecriyile cennetde telh olur nâ‘îm Şevkinüñ zevkıyile tamuda ‘azb olur ‘azâb

ŞD. 3-5

Şeyhî bir beytinde Kadı Burhaneddin’den farklı bir şekilde; Sevgilinin cennete

benzeyen kapısının, onun çektirdiği cefalar nedeniyle rakiplere cehennem azabı gibi gelmesini ister.

Şehâ rakîb-i girân-cân kapuñ na‘îminde ‘Azâbıdur ko ki çeksün cahîme cevr-i sakîl1

ŞD. 111-6

Benzer Belgeler