• Sonuç bulunamadı

II. HACI MÜFTÜ VE FAALİYETLERİ

1. Hacı Müftü’nün Hayatı ve Yaptığı Görevler

Eşme kazasında mektep medrese görmüş kendi halinde esnaflık yapan ve ahali tarafından sevip sayılan Hatipzade Ahmet Naim Efendi’nin 1873 baharında bir oğlu dünyaya geldi. Ahmet Naim Efendi oğlunun adını Ahmet Nazif koydu126. Her çocuk gibi Ahmet Nazif’te okul çağına geldi. O tarihlerde okumak için ailenin özelliklede babanın okuryazar olması çocuğunu eğitimli bir şekilde büyütmesi demekdi. Ahmet Nazif’i babası okutmak istiyordu. Babasının hali vakti de yerindeydi. Akranları dağda çobanlık yaparken Ahmet Nazif babasının imkanları sayesinde Eşme’de ilköğrenimine başladı.

İlköğretimini başarı ile tamamladıktan sonra Uşak’a gönderildi. Uşak’ta zamanın önde gelen ulemalarından Arapça ve Kuran-ı Kerim dersleri aldı. Uşak’ta Arapça ve Kuran-ı Kerim eğitimini bitiren Ahmet Nazif Eşme’ye geri döndü. Eşme’de bir müddet kalan Ahmet Nazif Medrese eğitimi görmek üzere İstanbul’a gitti. İmparatorluğun merkezi olan İstanbul genç Ahmet Nazif’i büyülemişti. İstanbul’da kısa süre zarfında yeni arkadaşlıklar kurdu, yeni yeni düşüncelerle ve fikirlerle tanıştı. Sık sık arkadaşlarıyla tartışmalar yaşadı. Bu tartışmalar genellikle Osmanlı’nın içinde bulunduğu istikrarsız durumdan nasıl kurtulabileceği, Meşrutiyet, Kanun-u Esasi, Meclisi Mebusan ve Hürriyet gibi konulardı. Bunların yanı sıra genel olarak da var olan istibdattan dem vurulurdu. Ahmet Nazif bu siyasi tartışmaların içerisinde o günlerde pek çok siyasi akımlarla tanışmıştı. Özellikle de İttihat ve Terakki’ye büyük bir sempatiyle bakıyordu.

Ahmet Nazif’in arkadaşları Padişahın hafiyeleri tarafından devamlı suretle takip altında bulunuyor ve her hareketleri saraya rapor ediliyordu. Bir Jurnal sonucu bir gün arkadaşlarıyla beraber hafiyeler tarafından tutuklandılar. Uzun süren soruşturmalardan

sonra akıbetleri belli oldu.(Oğlu Turgut YILMAZ ise babasının Sultanahmet mitingine katılmasından dolayı bazı medrese öğrencileri ve Harbiyelilerle birlikte sürgüne gönderildiklerini anlatmıştır.)

“Devletin bekası ve toplumun huzuru için İstanbul’dan uzaklaştırılıp Mısır’a sürgüne gönderilmelerine karar verildi. Onca genç insanın gelecek hakkında yaptıkları planları, umutları bir kalemde silinmişti127.”

Ahmet Nazif Mısır’ın Pord Said limanında gemiden indiğinde cebinde beş parası yoktu. Günlerce viran bir şekilde dolaştıktan sonra El-Ezher Medresesi’nin yanında (El- Ezher Üniversitesi) bir lokantada garson olarak iş buldu. Lokantada ki işine devam ederken bir müddet sonra Mısır’da bulunan aydın çevrelerle temasa geçti. Boş zamanlarında yerel gazetelerde yazılar yazmaya başladı. İmkan buldukça bu yazılarını İstanbul’da bulunan arkadaşlarına gönderip farklı isimlerde yayımlatıyordu.

Hacı Müftü’nün oğlu Turgut Yılmaz kendisiyle yapılan röportajda bu olayı şu şekilde anlatıyor128:

“Babam Ahmet Nazif ile Celal Bayar’ın arkadaşlığı çok eski zamana dayanır129.Onlar İstanbul medresesinde (dar-ül fünun, Üniversite ) okurken Üniversiteli ve Harbiyeli yaklaşık 200 kişilik bir arkadaş cemiyetleri vardı. Bunlar İttihatçı oldukları için Padişah babamı ve arkadaşlarını Mısır’a sürgüne gönderdi. Gemiyle Mısır’a giderlerken Padişah tarafından gemi kaptanına geminin batırılması emri veriliyor. Fakat gemi kaptanı çok vatanperver bir adam babam ve arkadaşlarına kıyamıyor. Mısır Port Sait limanına vardıklarında gemi kaptanı babam ve arkadaşlarını yanına çağırarak

127 Turgut Üzüm, a.g.e., s.15.

128 11 Haziran 1996 Günü,Hacı Ahmet Nazif’in oğlu Turgut Yılmaz ile röportaj yapılmıştır. 129 Hacı Müftü’nün oğlu Turgut Yılmaz Celal Bayar, Hacim Muhittin Çarıklı ve Hacı Ahmet

Nazif’in çok iyi arkadaş olduklarını şu şekilde anlatıyor. “Babam, Hacim Çarıklı ve Celal Bayar çok iyi anlaşan arkadaşlar. Bir gün berberlerken karar alıyorlar.Eğer hepsinin oğlu olursa birbirlerinin adını oğullarına verecekler.Nihayet benim büyüğüm abim eski uşak milletvekili Hacim Yılmaz’dır,diğer ağabeymin adı da Celalettin’dir.Hacim Bey ve Celal Bey’de aynı bu şekilde oğullarına isimler veriyorlar,sonra diyorlar ki eğer birer oğlumuz daha olursa onların adını da Turgut koyalım.Benim adım oradan geliyor.Celal Bayar’ın Turgut isimli oğlu sağ olması gerekiyor.İhtilal zamanı İsviçre’de büyük elçiydi.Hacim Çarıklı’nın Turgut isimli oğlu da ticaret bakanlığı müsteşarıydı.Şu anda nerde bilmiyorum. Hacim Muhittin’in oğullarından birinin adı Nazif biride Celal’dir. Turgut Bayar İsviçre’de öldü onu biliyorum Turgut Çarıklı’dan beş senedir haber alamıyorum. 5 sene öncesine kadar her sene Alaşehir kongresinin yıldönümünde buluşurduk. Babalarımızın hatırası için (2 haziran 1919)”.

padişahın kendisine emir verdiğini ama onlara kıyamadığı için bu emri yerine getirmediğini söylüyor130.“

Ahmet Nazif lokantada çalıştığı günlerden birinde boş bir vaktinde yazı yazarken lokanta sahibi yanına gelerek ne yaptığını sorar, Ahmet Nazif’in açıklamasından sonra lokanta sahibi onun okuryazar olmasını hayretle karşılar, kendisi çok istemesine rağmen bir türlü okuma ve yazmayı öğrenememişti Ahmet Nazif’in okuryazar olması onu çok memnun etmişti. Ahmet Nazif eğitimin yarıda kaldığını söyleyince lokanta sahibi nüfuslu biri olduğunu tanıdıkları sayesinde isterse onu El-Ezher Üniversitesine kaydettirebileceğini söyler. Ahmet Nazif bu teklif karşısında hayrete düşerek tereddüt etmeden kabul eder.

Ahmet Nazif’in oğlu Turgut Yılmaz babasının El-Ezher Medresesi’nde eğitimine devam etmesini şu şekilde açıklıyor:

“Babam Mısır’a indiğinde yanında hiç parası yoktur uzun bir süre sıkıntı çektikten sonra bir lokantada iş buluyor. Bu lokantaya Cami-ül Ezher’in (El-Ezher Üniversitesi) öğrenci ve öğretmenleri geliyorlar yemek yemek için. Bunlar babamın sohbetinden hoşlanınca onu orada okutuyorlar hatta öğretim görevlisi olarak orada kalmasını istiyorlar. O ise memleketimde bana ihtiyaç var diye geri dönüyor.”

Ahmet Nazif bir taraftan okumaya devam etti bir taraftan da lokantada ki işini sürdürdü. El-Ezher Üniversitesini birincilikle bitirdikten sonra Hac farizasını yerine getirmek üzere kutsal topraklara gitti. Hacdan gemi yoluyla İzmir’e geçti oradan da yıllardır özlemini taşıdığı memleketi Eşme’ye döndü131.

Hacı Ahmet Nazif Eşme’ye döndükten sonra Müftü Hacı Mustafa Efendi'den icazet almıştır. 20 Ekim 1904’te Eşme Müftülüğüne atanmıştır. 132Balkan savaşının çıkmasıyla (1911–1912) beraber gönüllülerden bir alay oluşturarak Gönüllü Alay Kumandanı ve Alay Müftüsü olarak balkan harbine katılmıştır.133. Savaşın sona ermesinin ardından tekrar Eşme’ye dönerek Müftülük görevine devam etmiştir.

Elvanlar köyünün köklü ve zengin ailelerinden olan Paşaların kızı Gülabbi Hanım’la ilk evliliğini gerçekleştirdi. Bir kaç yıl sonra dönemin gelenek ve görenekleri

130 Hacı Müftü’nün oğlu, Turgut Yılmaz’ın, yayımlanmamış hatıralarından. 131 Turgut Üzüm, a.g.e., s.17.

132 Ali Sarıkoyuncu, a.g.e.,C. II, s. 249.

133 Milli Mücadelede Müftü Ahmet Nazif Efendinin emri altında çarpışmalara katılan Burdur–

içinde yine Elvanlar köyünden Mahmut Ağa’nın kızı Sıdıka hanım’la ikinci evliliğini yaptı.

Yaman bir avcıydı avcılığı üzerine kimseye söz söyletmezdi. Her gittiği avdan mutlak suretle elleri dolu gelirdi. Ekinlere musallat olan yaban domuzlarına karşı sürek avı düzenlerdi. Bir gün uzun zamandır görmediği arkadaşı Kayalı köyü hatibini ziyarete gitti. Akşam yemeği sonrası yatsı namazını eda etmek üzere camiye gittiler. Müftünün köye geldiği duyulunca tüm erkekler camiye toplandı ve Hacı Müftü’nün arkasında saf tuttular. Namazı müteakip köy odasına geçerek geç saatlere kadar sohbet ettiler.

Sabah kahvaltısı yapıldıktan sonra Hacı Müftü Eşme’ye doğru hareket etti, yolculuğu esnasında o zamanların eşkıyalarından Eşekçi Hüseyin Hacı Müftü’nün yolunu keserek yaralanmasına sebep oldu.Hacı Müftü can havliyle Eşekçi Hüseyin’in üzerine atıldı ve onu etkisiz hale getirdi.Öfkesini son anda kontrol altına alan Hacı Müftü Eşekçi Hüseyin’in fişeklerini alarak gitmesine izin verdi.

Balkan savaşının yaraları henüz sarılmamışken, Dünya’yı kana bulayıp milyonlarca insanın ölümüne sebep olacak olan Birinci Dünya Savaşı patlak verdi. Bir oldubittiyle Osmanlı Devleti de bu savaşın içine çekildi. Milyonlarca asker en son teknoloji ürünü ölüm makineleriyle insanlığın sonunu getirmek istercesine bir savaşa tutuşmuştu134.