• Sonuç bulunamadı

Hacı Müftü’nün Şikayet Edilmesi ve Faaliyetleri

II. HACI MÜFTÜ VE FAALİYETLERİ

4. Hacı Müftü’nün Şikayet Edilmesi ve Faaliyetleri

Hacı Müftü Kuva-yı Milliye Hareketinin muvaffak olması için elinden gelen gayreti gösteriyordu. Aynı gayreti Kuva-yı Milliye karşıtları da gösteriyor ve Hacı Müftü’nün çalışmalarına engel olmak için her şeyi yapıyorlardı. Son olarak da Kuva-yı Milliye’ye asker ve yardım topluyor diye İstanbul Meşihat makamına şikayet ettiler.

161 Celal.Bayar, a.g.e.,C.8.,s. 21. 162 Celal.Bayar a.g.e., C.8, s.21. 163 Turgut Üzüm, a.g.e., s.25.

Eşme Sabık Kadısı Hüseyin Şükrü imzasıyla gönderilen 14 Eylül 1919 tarihli dilekçede; Hacı Nazif Efendi’nin Kuva-yı Milliye teşkil ettiği Kuva-yı Milliye için yardım topladığı dile getirilmektedir 164 .

Şikayetten her hangi bir şey çıkmadı. Hacı Müftü hakkında yapılacak bir işlem olmadığına dair Saruhan Mutasarrıflığının 28 Teşrini Evvel 1335/1919 tarihli Aydın Valiliğine hitaplı yazı yazdı165. Aydın Valiliğinin Eşme Müftüsü Nazif Efendi hakkında Meşihat (Şeyhislamlık) makamına hitaplı 17 Teşrini Evvel 1335/1919 tarihli yazı yazdı166. Soruşturma da böylece kapanmış oldu.

Yunanlıların Anadolu’nun içlerine doğru ilerleyeceğini tahmin eden Hacı Müftü, Kuva-yı Milliye’nin de şartlarını iyi bildiğinden dolayı savaşın uzun süreceğini tahmin etmişti. Günlerce evine uğramadığı oluyordu ve kış iyice yaklaşmıştı. Kış bastırdığında evine gelemediği günlerin sayısı daha da artacaktı. Eşlerinden Sıdıka Hanımın hamileliği de iyice ilerlemişti. Bir de Yunanlıların Eşme’yi işgal etmeleri düşüncesi Hacı Müftü’yü iyice sıkıntıya sokmuş, Yunanlıların ve yandaşlarının el ele verip kendisine olan öfkelerini ailesinden çıkarmaları işten bile değildi.

Ailesinin kötülüklere maruz kalmasını istemeyen Hacı Müftü, Belediye Reisi Kara Yunus Efendi ile birlikte Kuva-yı Milliye Kumandanı ve Eşme delegesi olarak ikincisi 19–20 Eylül, üçüncüsü 6 Ekim 1919 tarihlerinde toplanan Nazilli Kongrelerine katıldıktan sonra, ailesini Anadolu’nun daha iç kesimlerine taşımaya karar verdi.

İki tane at arabası temin etti arabalara birer kat yatak, yorgan, kap, kacak yükledi. Sabah erken saatlerde eşlerini ve çocuklarını arabalara yükleyip silahlı iki muhafızı onlara refakatçi vererek Ulubey’de Halit Hoca’nın yanına gönderdi kendisinin de akşam saatlerinde geleceğini söyledi.

Hacı Müftünün eşleri ve çocukları ancak yatsı namazına doğru Halit Hoca’nın evine varabildi. Eski bir ittihatçı olan Halit Hoca misafirlerini hemen evinin misafir odasında ağırlamaya koyuldu. Gece geç vakit harpten dönen Hacı Müftü toz toprak içinde Halit Hoca’nın yanına varabildi167.

164 Ali Sarıkoyuncu, a.g.e., C.2, s.253. 165 Ali Sarıkoyuncu, a.g.e., C.2, s.421. 166 Ali Sarıkoyuncu, a.g.e., C.2, s.424. 167 Turgut Üzüm, a.g.e., s.28

Hacı Müftü’nün oğlu Turgut Yılmaz ailesinin yaptığı bu göç yolculuğunu şu şekilde anlatıyor:

“Yunan Alaşehir’i işgal ettiği zaman babam buradan çıkıyor (Eşme),iki anam varmış ikisini de alıp çıkıyor. Yanlarına birkaç kişi veriyor ve arabacılara diyor ki;”Buradan Ulubey’e gideceksiniz, orada Halit Hoca var ona gidip benim gönderdiğimi söyleyin ve orada kalın ben akşam gelirim.”Babam kendisi harbe gidiyor. Akşam babam geldiğinde iki at değiştirmiş doru bir atı varmış, köpük ve tozdan atının rengini bilemezlermiş.O kadar toz olurmuş ki,babamı bile tanıyamazmışlar.Babam tekrar harbe gidermiş.Arabacılara talimat verirmiş “Yarın Uşak Sofularda, Sofuoğlu Abdullah’a gideceksiniz.”Ertesi gün Yunan Eşme’ye çıkıyor ve Eşmeden herkes kaçıyor168”.

Sabah erkenden kalktılar. Hacı Müftü Halit Hoca’ya teşekkür ve veda ettikten sonra tekrar görev bölgesine geri döndü. Ailesi de refakatçileri eşliğinde Uşak’a doğru yol aldı. Akşam karanlığında Uşak’a vardılar. Geceyi Sofuoğlu Abdullah Bey’in evinde geçirdiler. Sabah tekrar yola koyularak Dumlu’nun karşısındaki Tosunlara ulaşıp Haydar Ağa’ya misafir olacaklardı. Hacı Müftü gündüz görev yerlerine gidip, gece ne yapıp yapıp ailesinin yanına gelip onları kolaçan ediyordu. Ailesinin konakladığı her kişi Hacı Müftü’nün yakın arkadaşlarıydı ve onların geleceğini daha önceden biliyorlardı.

Afyon’a geldiklerinin ertesi günü Cuma’ydı. Milli Mücadele taraftarları Afyon’a Kuva-yı Milliyeci Eşme Müftüsü geldi. Merkez camiinde vaaz verecek diye haber saldılar ve çok kalabalık bir cemaat toplandı. Hacı Müftü minbere çıkıp vaazına başladı: “Ey cemaati Müslimin, Ey Afyonlular. Buraları bırakıp kaçmayın. Katiyen topraklarınızı bırakıp gitmeyin. Yunan buralara kadar gelecek olursa memleketi boş bulmasın. Yoksa düşman rahatça gelir yerleşir buralara. Düşmana karşı koyun. Din ve Muhammet aşkına karşı koyun. Düşman çizmesi altında esir gibi yaşamak istemiyorsanız karşı koyun. Kadınlarınızın ve kızlarınızın namusu için buraları bırakıp kaçmayın. Elimizde silahımız yok diyenlere sesleniyorum. Vatan için Millet için Toprak için kazma, kürek, diren, yabayla karşı koyun düşmana. Düşmanla savaşmanın Allah katında yeri pek yüksektir. Dinimizce düşmanla savaşırken ölen her Müslüman şehittir ve cennete gider kalanlarsa gazidir.”

Daha sonra Sandıklı üzerinden Burdur’a vardılar. Burdur’da daha sonradan en güvendiği sadık adamı olacak olan yanından hiç ayrılmayacak olan, Burdur’un Bozlar köyünden Ahmet’le (Bozkurt ) tanıştı. Ahmet’i de yanına alarak ailesiyle birlikte Antalya’ya geçti.

Burdur’lu Ahmet Birinci Dünya Savaşında birçok cephede ve son olarak ta Suriye Cephesinde Mustafa Kemal Paşa’nın Alman Generali Liman Von Sanders’le birlikte savaştığı Yıldırım ordularında savaşmış bir süre Mustafa Kemal Paşa’nın emir çavuşluğunu yapmış, Osmanlının yenilgiyi kabul etmesiyle terhis edilip Burdur’a köyüne dönmüştür169.

Antalya’ya vardıklarında ailesini Antalya Medresesine yerleştirdi. Medresedeki bazı müderrisler okul arkadaşı çıktı. Buna daha da sevinerek gönül rahatlığı içinde Kuva-yı Milliye ve memleket için savaşabilirdi. Askerlik şubesi başkanı da ailenin hizmetine iki asker verdi ve her ay askerlik maaşı bağladı.

Cepheden bir müddet uzak kalan Hacı Müftü, cephe ve Yunan birlikleri hakkında bilgiler aldıktan sonra, Efeler ve Milis güçleriyle düşmana ani baskınlar düzenleyip pusu atıyordu. Bu eylemleriyle düşmanın moralini bozup huzursuz bırakıp, zaman zaman da düşmanın yaptığı taarruz ve ani baskınlarına karşı savunma hatları oluşturup ilerlemesine engel oluyorlardı. Düşmanla yaptığı savaşlarda gösterdiği cesareti en ön saflarda savaşması ve kendine has küfürleriyle herkesin özellikle de Efelerin takdirini, sevgisini ve saygısını kazanmıştı. Efeler Hacı Müftü’ye duydukları sevginin göstergesi olarak “Baba” diye hitap ediyorlardı170. Bu sevgi, saygı ve takdirler onun gururunu okşayıp mücadelesini kamçılıyordu.

Yunan askerlerinin işgal altında tuttuğu bir bölge için Hacı Müftü ve arkadaşları Yunan ileri kollarından birine baskın düzenlemeyi planladılar. Karakol hakkında tüm bilgileri sağladıktan sonra yeteri kadar Müfrezeyi toparlayıp baskın için yola koyuldular. Yunan devriyelerine ve gözcülerine görünmemek için karakol baskınını gece düzenleyeceklerdi. Dağlardan inip atlarıyla epey yol aldıktan sonra incir ağaçlarıyla kaplı bir alanda atlarını bıraktılar ve yaya olarak devam ettiler. Şafak sökmek üzereyken karakola yüz metre kadar yaklaşmışlardı.

169Hacı Müftü’nün en yakın adamı, Ahmet Bozkurt’un yayınlanmamış hatıraları. 170 Turgut Üzüm, a.g.e., s.59.

Hacı Müftü’nün işaretiyle tüm Müfreze yere yattı ve yirmi metre kalana kadar sürünerek yaklaştılar, herkes mevzi almaya başladı. Kimisi ağaç arkasına, kimisi bir kaya yamacına, kimisi de bir gün önce yağan yağmurla oluşan su birikintilerinde mevzilendi. Ortalık ağarmaya başladığı esnada Hacı Müftü ateş emrini verdi. Henüz yataklarından kalkmamış Yunan askerleri neye uğradıklarını şaşırdılar.

Toparlanmaya çalışan Yunan askerleri karakolun üst katındaki mazgalda bulunan makineli tüfeği ateşleyip, Müfrezenin üstüne mermi yağdırmaya başladı. Makineli tüfeği susturmaya çalışan iki asker bu uğraşları sonucunda şehit düştüler. Makineli tüfeğin susturulamaması büyük kayıp vermelerine sebep oldu ve çevrede bulunan diğer Yunan birliklerinin yardıma gelmeleri açısından Yunanlılara zaman kazandırdı. Bunu fark eden Hacı Müftü geri çekilme emri verdi ve yaralıları alıp çekilmeye başladılar. Müfrezenin yarısından çoğu yaralanmış ve on kişi de şehit verilmişti. Az geride bulunan ağaçlık alana ulaştıklarında biraz rahatlamışlardı. Makineli tüfek atışının kesilmesi akabinde karakolun arka kısmından Yunan süvarileri Müfreze üzerine hücum ettiler. Hemen siper alıp ateşe başlayan Müfreze karşısında şaşkınlığa düşen Yunan süvarileri geri çekildi ve susan makineli tüfek atışı tekrar başladı171.

Müfreze atlarının bulunduğu yere zar zor varabilmiş ve hemen at binip ateş çemberinden çıkmaya çalışıyordu. Yunan süvarileri takibe başlamış ve her geçen dakika aradaki mesafeyi kısaltıyordu. Bunun üzerine Müfreze bazı zamanlar atlarından inip Yunan süvarilerine ateş açıyordu her iki tarafta akşam olduğunu fark etmemişti bile.

Hacı Müftü önüne çıkan dere kenarındaki güçleri geçmeye çalışırken, Müfrezeyle arası açıldı ve bir müddet sonra Müfrezeden iyice koptu. Önüne çıkan küçük bir tepeye doğru sürdü atını ve hızla tepenin üstüne vardığında önünde koskoca bir yar aşağıdaysa Menderes ırmağı boz bulanık bir şekilde akıyordu. Kafasını geriye çevirip baktığında yirmi metre kadar arkasında Yunan süvarilerini gördü. Başında ki sarığını gören Yunan askerleri onun Hoca ve Müfreze kumandanı olduğunu anlamış ve ateşi kesip teslim olması için yarım yamalak Türkçe ile bağırıyorlardı. Irmağın diğer tarafına geçmeyi başaran Müfreze askerleri Hacı Müftü’nün yakalandığı düşüncesiyle Baba yakalandı diye dövünüyorlardı. Ama Hacı Müftü’nün teslim olmaya kesinlikle niyeti yoktu.

Hacı Müftü “Ya Allah Bismillah” diyip atını yara doğru sürüp Menderesin azgın sularına daldı Yunan askerleri bu durum karşısında bakakalmıştı. Karşı kıyıda bulunanlar suda sürüklenen Hacı Müftü’yü bir süre takip ettiler ama bir müddet sonra gözden kayboldu. Arkadaşlarından bazıları hemen Çal Ortaköy’e giderek köyün önde gelenlerinden Ömer Ağa’yı buldular ve durumu izah ettiler. Hemen köyden adam toplayıp Hacı Müftü’yü aramaya koyuldular172.

Hacı Müftü azgın sularla uzunca bir müddet boğuştuktan sonra bir söğüt ağacının dallarına güç bela tutunabildi. Ocak ayının dokuzuydu ve zemheri ayazında her tarafı sırılsıklam ıslanmış bir vaziyette tir tir titriyordu. Aradan epeyce bir zaman geçmiş ve Ömer Ağa ile arkadaşları Hacı Müftü’yü güç bela bulabilmiştiler. Hacı Müftü iki gün boyunca Ömer Ağa’nın evinde kaldıktan sonra Kuyucak’ta ki hastaneye götürüldü. Hastanede kaldığı günlerde Hacı Müftü Burdur’lu Ahmet’ten başka kimseyle görüşmüyordu. Dostlarının onu hastane kenarlarında aciz bir şekilde görmesini istemiyordu.

Hacı Müftü’nün eşlerinden Sıdıka Hanım Hacı Müftü’nün çaya atladığı gün bir erkek çocuğu dünyaya getirdi. Bu haberi alan Hacı Müftü oğlunun adını en sevdiği dostlarından Hacim Muhittin Bey’in adının konulmasını söyledi. Hastaneden ayrıldıktan sonra yeni doğan oğlunu görmek ve ailesini ziyaret etmek için Antalya’ya doğru hareket etti. Bir süre burada kaldıktan sonra doktorların tüm itirazlarına rağmen, Milli Mücadeleye kaldığı yerden devam etmek üzere cepheye koştu.(Hacim YILMAZ daha sonraları X.dönem milletvekili olmuştur)