• Sonuç bulunamadı

Hüseyin Cahit Yalçın’a Göre Gelenek

BÖLÜM 1: GELENEK

1.3. Servet-i Fünûn Sanatçılarına Göre Gelenek

1.3.5. Hüseyin Cahit Yalçın’a Göre Gelenek

Servet-i Fünûn yazarlarından bir diğer önemli şahsiyet, Hüseyin Cahit Yalçın’dır. Servet-i Fünûn edebiyatının maruz kaldığı en ağır eleştirileri büyük ölçüde o cevaplamış ve de hayatının ileriki bölümlerinde bu edebî tartışmalarını “Kavgalarım” adlı bir kitapta yayımlamıştır. Bunun haricinde edebiyat anılarını bir çatı altında

“Edebî Hatıralar” başlığı altında bir araya toplamış ve yayımlamıştır. Daha sonraki yıllarda siyasetle uğraşan ve Cumhuriyet taraftarı olarak meclisteki sırlarda yerini alan Hüseyin Cahit Yalçın’da geleneğe dolayısıyla da şiire bir müddet sıcak bakamamıştır. Tâ ki Cenab Şahabeddin’in şiirleri bir gün önüne gelinceye kadar bu durum böyle süregelmiştir. Birkaç parçayla onun gelenek karşısındaki tavrını özetlenecek olunursa

şunlar örnek verilebilir:

“Divanlar biraz daha munis bir çehre gösteriyorlardı. Hiç olmazsa içlerinde bazı anlaşılacak satırlar bulunuyordu. Fuzuli, Nedim, Nabi, Sünbülzade Vehbi divanları elimde dolaştı durdu. Hiçbirini sevemedim. Yalnız Enderunî Vâsıf divanı ile barışabildim. Galiba edebî kıymet itibarile ötekilerle mukayese bile edilemezdi. Fakat anlıyordum. Hele kadınlara hitaben yazdığı bir nasihatnamenin: Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol!

mısraı manzum bir şey belleyememek yolundaki kabiliyetsizliğime rağmen hâlâ aklımdadır.

Bütün bu kitapların içinde beni en derin surette müteessir ve mütehassir eden eser Nesimi divanıdır, iyi anlayamadığım münderecatile değil, muharririnin şahsiyetile. Onun sergüzeştini babamın ağzından dinledim. Bütün bu hikâye içinde de aklımda şu kaldı: derisini diri diri yüzmüşler! Sizin taptığınız Allah benim ayağımın altındadır demiş. Kabahati de bundan ibaretmiş. Ayağının altında da para varmış.

Uzun bir müddet, geceleri yatağımda, diri diri derisi yüzülen büyük adamın menkıbesinden duyduğum heyecan ile uykuya daldım” (Yalçın, 1935:8).

Yukarıdaki sözleriyle Hüseyin Cahit Yalçın’ın daha çok dinî hikâyelerden zevk aldığını divan şiirine yakınlaşamadığı açıkça anlaşılıyor. Đleride de siyasî bir çehre kazanacak olan kendisinin daha çok söylediklerinin sonuna kadar arkasında olanlar ve inandığı değerler uğruna ölenler gibi nadir örnekler ilgisini çekmektedir. Nesimi bir

şairdir. Hüseyin Cahit Yalçın’ın onun beğendiği tarafı Tuyug’ları değildir. “Ben (cinayet romanlarının) en sadıklarından biriydim. Artin bana emniyet getirmiş, küçük bir hesabı cari açmıştı. Tramvayla gittiğim yağmurlu havalarda bile tramvayın penceresinden benim romanlarımı verirdi. Bunlar Xavier de Montepin'in, Emile Gaborieau ve daha bu kabil muharrirlerin hep cinayetlerden bahseden romanları idi” (Yalçın, 1935:12).

Bu sözleriyle de Fransız edebiyatıyla yakından ilgilendiği ve tesirlerini üstüne aldığı örneklenir.

“Şimdi bu geçmiş fikrî hayatımı düşündükçe görüyorum ki bütün kültürümü Garba ve bilhassa Fransa’ya borçluyum. Üzerimde Şark eserlerinin hiçbir tesiri olmadı. Arapça ve Acemce tahsilimiz zaten pek noksan idi. O lisanlarda yazılmış bir şey okuyamazdık. Eski ve yeni Türkçe eserlere de veda etmiştim.

Çocukluğumda anlamadan okuduğum divan edebiyatından da uzaklaşmıştım. Şiir için kendimde ufak bir istidat bile hissetmiyordum. Binaenaleyh, diyebilirim ki gençliğimden beri ne okumuşsam Fransızcadır, ne öğrenmişsem o membadan gelmiştir. Bundan dolayıdır ki «Nadide» ile «Hayatı muhayyel» muhtelif cins iki tohumun mahsulleri gibi birbirine benzemekten çok uzaktırlar (Yalçın, 1935:32).

Burada da yine Fransız edebiyatına olan kuvvetli ilgisini ve geleneğe nasıl yabancı kaldığını ifade ettiği görülür.

“Benden daha yaşlı bir teyzezadem vardı. Tıbbiye mektebine devam ederdi. Tıbbiye mektebinin ötedenberi içinde yanan hürriyet aşkına o da tutulmuştu. Onunla bu mevzu üzerinde ne kadar hararetle konuşabiliyorduk. Hulki, teyzezadem, bana Beşir Fuat’tan da bahsediyordu. Beşir Fuad’ın o zamanki nesiller üzerinde büyük bir tesiri olmuştur. Buchnerden1 tercüme ettiği eser gençleri bizim klâsik ilmikelâmın zincirlerinden kurtararak daha geniş ufuklara götürüyordu” (Yalçın, 1935:36).

Zamanın ilimsel gelişmelerinin de geleneğin eğitim kolu olan medreseye ve onun ilimlerine Batı’dan yapılan çevirilerin büyük bir zarar vererek yıprattığı görülmektedir.

“Biz Mektep gazetesini çıkarırken Hüseyin Suat: — Bende Cenabın şiirleri var, vereyim de basınız, dedi.

Doğrusu birdenbire pek memnun olmadım. Neden ise, çocukluğumda anlamadan okuduğum eski divanlar bende şiir hakkında iyi bir fikir bırakmamıştı. Đsmail Safa’nın ezberlettiği Hâmid’in şiirlerini pek sevdiğim halde ezberlemekte çektiğim sıkıntıdan dolayı onlara da dargındım. Cenabın şiirlerini Suat’tan alırken içimden bunları risaleye koymağa hiç niyetim yoktu.

Fakat, Cenabın yazılarına bir göz gezdirince fikrim değişti. Bunlarda, şiir diye o tarihlerde haftalık gazetelerde gördüğümüz yazılardan bir başkalık vardı. O zamanlar haftalık mecmualar Andelip, Müstecabîzade Đsmet gibi imzalarla muallim Naci tarzında birtakım manzumeler neşrediyorlardı. Bunlar bana pek adi, pek iptidaî şeyler gibi görünüyordu. Đdadî , mektebinin ikinci sınıfından başlayarak altı sene devam eden Fransızca edebiyat ülfeti bende bütün bütün başka türlü bir zihniyet husule getirmişti. Elimdeki terazî, tatbik ettiğim tenkit ölçüsü değişmişti. Bu Türkçe eserlerden bir zevk almak kabil olamıyordu.

Halbuki Cenabın şiirleri bir Garp çeşnisile zevki okşuyordu. Đfade düzgün, şekil şarklı, fakat ruh garplı idi.Hattâ sonne şeklile de şarktan ayrılmıştı. Bunları memnuniyetle Mekteb’e bastım.

Bizim felsefî, ağır yazılarımız arkadaşımız haftalıkların o kadar büyük itirazlarını davet etmediği halde Cenabın şiirleri kıyamet kopardı. Đstihza etmeğe başladılar. Bununla da kalmayarak tahkire kalktılar. Bu. tenkit tarzı bizde pek eskidir. Hattâ

1

Friedrich Karl Christian Ludwig Büchner (d. 29 Mart 1824, Darmstadt - ö. 1 Mayıs 1899), maddeci Alman düşünür.Diyalektik olmayan bir maddeciliğin yılmaz savunuculuğunu yapmış olan Büchner, evrene ilişkin açıklamanın temel ilkeleri olarak yalnızca güç ve maddeyi almış, tinsel bir ruhun varoluşundan hiç bir şekilde söz edilemeyeceğini dile getirmiştir

tenkidin başka türlü olacağı aklımıza sığmamıştır. Halbuki Paul Bourgef.'nin Jule Le Maître'm Sainte Beuve'ün tenkitlerini gören, Hyppolite Taine'in kalem tecrübelerile beslenen bir ruh için bu muaheze tarzı ne kadar bayağı gelirdi. Düşüncelerdeki, hislerdeki ayrılık adeta bir düşmanlık hissi .doğuruyordu. Eminim ki etrafımızdaki eski tarz muharrirler bizi bir düşman telâkki ediyorlardı. Bizim nazarımızda da onlar bir düşman idiler” (Yalçın, 1935:58-60).

Batı tarzında şiirleri geleneğin malzemesiyle ele alan Cenab Şahabeddin, Hüseyin Cahit Yalçın’ın yeniden şiirle tanışmasını sağlamıştır. Bunun sebebi de ona göre Cenab Şahabeddin’in şiirlerinin dış görünüş açısından (nazım biçimi olarak değil) Divan şiirine benzemesi fakat tat olarak Batı tadını vermesidir. Bu sözleriyle Hüseyin Cahit Yalçın, Servet-i Fünûn edebiyatıyla eski şiirin arasındaki ince farklardan birine işaret etmiştir.