• Sonuç bulunamadı

Hükümetin getirmiş olduğu yeni düzenlemeler ve yeni konulan vergilerin

etkileridir. İşte firmaların karlarını düşük bulmaları sonucu ürettikleri mal ve hizmetlerin fiyatlarını arttırmaları, hükümetlerin işletmeler üzerindeki vergileri arttırmaları, işçi ve hammadde fiyatlarını arttırabilir. Fiyat artışları sonucunda

tüketicilere yansıyan yüksek bir maliyet ortaya çıkar. Sonuç olarak arz fiyatlarının serbest bir şekilde oluşmasına imkan tanındığında maliyet enflasyonu oluşur. Maliyetlerin artmasına sebep olan her unsur ya da maliyet unsurlarının fiyatlarının artması, maliyet enflasyonuna sebep olmaktadır. Maliyet enflasyonu, üretim faktörlerinin hepsinin veya bir ya da birkaçının fiyatlarındaki artışların ürünlerin fiyatlarına yansıtılmasından, işletmecilerin kar marjlarını artırma arzularından ve devletin dolaylı vergileri ağırlaştırması gibi sebeplerden kaynaklanmaktadır (Künç, 2011: 10-11).

Maliyet enflasyonu, üretilen mal ve hizmetlerin maliyetinin sürekli artmasıdır. Emek, sermaye ve tabii kaynaklar gibi üretim faktörleri, üretilen mal ve hizmetlerin gerçek maliyetini oluşturur. Dolayısıyla bunların piyasa fiyatlarının artması, kaçınılmaz olarak maliyetlerin artmasını gerektirir. Firmalar kar amacıyla kurulduklarından maliyette meydana gelen bir artışı doğrudan fiyatlara yansıtarak maliyet enflasyonunun oluşmasına sebep olmaktadırlar.

Emek, hammadde ve ara malları gibi girdilerin fiyatındaki artışlar üretim maliyetini artırır, bu da talep faktöründen ayrı olarak ekonomide genel bir fiyat artışı başlatır. Maliyet enflasyonuna örnek olarak, petrol fiyatlarında görülen hızlı artışlar, döviz kurlarındaki artış sonucu yabancı girdilerin pahalılaşması ve sendikaların işçi ücretlerine verimlilik artışlarının üzerinde yaptıkları zamlar v. s. gösterilir. Maliyet enflasyonu süreci, hem yerli hem de yabancı girdi fiyatlarının yükselmesi ile kendini gösterir. Genel olarak mal ve hizmet fiyatının emek, sermaye,doğal kaynak ve girişimciden oluştuğu bir yapıda, söz konusu bu faktörlerin üretime katılması karşılığı, sırasıyla ücret, faiz, rant ve kâr elde ederler. Bunlar aynı zamanda mal ve hizmetin fiyatını da oluştururlar. Burada sayılan maliyet unsurlarından ücret, faiz ve rant sözleşmeye dayalı olarak kısa vadede değişmez. Değişken tek unsur kârdır (Turan, 2010: 15).

Fiyat artışı kamu kaynaklı, bir diğer ifadeyle hükümetin para politikasının bir parçası da olabilir. Hükümetler seçim sonrası kamu iktisadi teşekküllerinin

ürünlerine, seçim öncesi ise işçi ve memur ücretlerine zam yapmaktadır. Yapılan zamlardan sonra, kitlerin ürünlerini hammadde olarak kullanan sektörlerde maliyetler artmaktadır. Yine aynı şekilde tarım ürünlerini destekleme politikası altında tarım ürünlerine yapılan zamlar da, tarım ürünlerini girdi olarak kullanan firmaların maliyetlerini arttırmaktadır. Ayrıca kamu sektöründeki ücret artışları, özel sektörü de etkilemektedir. Böylece üretilen mal ve hizmetlerin maliyetleri arttığı için fiyatları da artmaktadır. Diğer yandan, çalışanların gelirlerindeki artış da, talebin, maliyetlerle birlikte enflasyonu yukarı çekmesine yol açmaktadır. Yurtdışı kaynaklı fiyat artışları ya da döviz kurlarının artması da hammadde açısından dışa bağımlı sektör ve firmaları doğrudan etkileyecektir (Yılmaz, 2003: 62-69).

Maliyet enflasyonu başlıca şu sebeplerle ilgilidir (Kurnaz, 2009: 8): -Dış ticaretin kısıtlanmış bir rejime bağlı bulunması,

-Gümrük vergilerinin aşırı derecede yüksek olması, -Gider, istihlak – istihsal vergilerinin ağırlığı, -Mali tekeller ve eksik rekabet koşulları, -Faiz haddinin yüksekliği,

-Toplu sözleşmelerle ücretlere yapılan zamlar, -Devalüasyon.

Ekonomide yaşanan bir devalüasyon sonucu ithal edilen hammadde fiyatlarının artması ya da birim çıktı başına ücret maliyetlerinin artması fiyat düzeyinin yükselmesine neden olacaktır ve bu da arz (maliyet) enflasyonunu oluşturacaktır.

2. 5. 2. 3. Yapısal Enflasyon

Ekonomik yapının esnek olmamasından kaynaklanan bir enflasyon çeşididir. Yapısal enflasyon, özellikle azgelişmiş ekonomilerde görülmektedir. Ekonomik yapının katılığı sonucu bazı sektörlerde üretim, bu sektörlerde ortaya çıkan talep değişmelerine kısa zamanda uyum gösterememektedir. Bu sürecin yavaş işlemesinin nedenleri arasında kaynak hareketliliğinin düşük olması, sermaye, döviz, nitelikli iş

gücü yetersizliği gibi etkenler gösterilmektedir. Dolayısıyla, ekonomide genel bir talep fazlası bulunmamaktadır. Aynı zamanda belirli bir sektörün ürünlerine karşı çıkan talep artışları, bu sektörlerde fiyat ve ücret artışlarına yol açmaktadır. Bu etkiler tek yönlü olarak ortaya çıkmaktadır. Yani talebin arttığı endüstrilerde ücretler ve fiyatlar yükselirken talebin düştüğü endüstrilerde ise ücret ve fiyat düşüşleri olmaz. Aksine kısmi talep genişlemesi ve ekonomik yapının katılığı sonucu ortaya çıkan fiyat ve ücretlerdeki artışlar para arzının sürekli artırıldığı durumlarda giderek tüm ekonomiye yayılır ve bu da enflasyonun oluşmasına neden olur (Künç, 2011: 12- 13).

Yapısal enflasyon, ekonominin yapısından kaynaklanan enerji, bazı hammaddeler veya nitelikli eleman eksikliği gibi nedenlerle, talep yapısının üretim yapısına uydurulamamasından dolayı ortaya çıkan fiyat artışlarından kaynaklanmaktadır. Bu tür enflasyonun başlıca nedenleri olarak; az gelişmiş ülkelerin ekonomilerinin tarıma dayalı olması ve tarımsal ürünler arzının yeterince esnek olmaması, talep yapısının üretim yapısına uyum sağlayamaması, üretim faktörleri arası dengesizlik, tarım, sanayi ve hizmetler sektörlerinin verimlilik farklılığı, hızlı nüfus artışı ve köylerden şehirlere göç, dış ticaret dengesinin sürekli açık vermesi ve ithal kapasitesinin esneksizliği, piyasalarda oluşan tekelci eğilimler ve piyasa başarısızlığı, tasarruf ve yatırım azlığı, sermaye piyasalarının yokluğu ve kurumsal bozukluklar gösterilebilir (Balat, 2010: 10). Gelişmekte olan ülkelerde ise yapısal enflasyonun hızlı nüfus artışı, kentleşme ve yaşam koşullarının iyileşmesine bağlı olarak tarımsal ürün talebinin çeşitlenerek artmasına ve bunun da tarım ürünlerinin fiyatlarında bir artışa yol açacağı görülmektedir.

2. 5. 2. 4.Beklenti Enflasyonu

Enflasyona dair bekleyişler de enflasyonu etkileyen önemli bir unsurdur. Beklentiler enflasyonun artmayacağı yönünde olduğu sürece talep ve maliyet enflasyonu artışı devam etmez. Bunun aksine bir beklenti oluştuğu sürece davranışlar buna göre şekillenir ve enflasyon artar. Eğer enflasyonun artacağı bekleniyorsa,

çalışanlar alım güçlerinin azalmaması için ücretlerinin artmasını talep ederler, bu da firmaların maliyetlerinin artmasına yol açar. Bu maliyet artışı tüketicilere daha yüksek fiyatlar olarak yansıtılırsa enflasyon artar. Benzer şekilde, ekonomideki sözleşmelerin enflasyonun artacağı beklentisine göre düzenlenmesi ve geçmişteki yüksek enflasyonun devam edeceği beklentisi de enflasyonun kendi kendini besleyerek yükselmesine sebep olur. Mal ve hizmetlere olan talebin üretilenden fazla olması, girdi maliyetlerinin artması ve enflasyonun artacağı beklentisi enflasyonu yaratır (TCMB, 2004: 5).

Beklenti enflasyonu, işçilerin ve işverenlerin yakın gelecekte beklediği bir enflasyon türüdür. Bir ülkede kronik yüksek enflasyon varsa, çalışanların, üreticilerin ve finansal sektörün beklentileri enflasyonist ortamın devam edeceği yönünde olacaktır. Çalışanlar ücret artışlarının geçmiş yılın enflasyon oranlarına göre ayarlanmasını isteyeceklerdir. Üreticiler de mal ve hizmetlerin fiyatlarını, çalışanların ücretlerinde yaptıkları değişiklikleri ve hammadde fiyatlarındaki değişiklikleri baz alarak belirleyeceklerdir. Finans sektörü bile, gelecekle ilgili beklentilerine göre belirlediği kredi ve yatırım elemanlarının faiz oranlarının tahminini, geçmiş verilere dayandırmaktadır. Özel sektörün piyasaya sürdüğü tahvillerin faiz oranları da beklenen enflasyona endekslidir. Aslında sağlanan kaynakla yapılacak yatırımın reel getirisi enflasyondan bağımsızdır. Sonuçta, bu tahvillerin faiz getirileri de, piyasada beklenen enflasyon oranının gerçekleşme olasılığını sürekleştirir (Peterson and Estenson, 1992: 181).

Yüksek ve istikrarlı olmayan enflasyon, enflasyon belirsizliğinin yükselmesine neden olmaktadır. Enflasyon belirsizliği ise beklenen yüksek enflasyonun çıkardığı maliyetlere ek olarak, ekonomik birimlerin piyasadaki değişmeleri tam olarak yorumlayamamasına, gelecekle ilgili olumsuz beklentilerin ortaya çıkmasına ve karar alıcıların uzun vadeli sözleşmelere risk primlerini de eklemelerine yol açmaktadır. Bu durum ise; yüksek faiz oranı ve düşük yatırım düzeyi olarak reel ekonomi de kendini göstermektedir. Bu durumda ekonomik birimler tasarruflarını uzun vadeli üretken yatırımlardan kısa vadeli üretken olmayan yatırımlara doğru kaydırmaktadır (Artan, 2008:114).

Bir ülke ekonomisinde, enflasyon uzun süre devam ettiği için ve fiyatlar genel düzeyindeki yükselmeler durdurulamaz bir hal almışsa, toplumda enflasyonun ortadan kaldırılacağına dair umutlu bekleyiş artık yok olur. Sonuç olarak toplum elinde para tutmak istemeyecektir.

Enflasyon belirsizliğini belirlemek için yapılan araştırmalarda tüketici anketleri, ekonometrik tahmin yöntemleri ve enflasyon değişkenleri kullanılmıştır. Anket yönteminde, bireylerin beklediği enflasyon ile gerçekleşen enflasyon arasındaki farkın düşük olması veya bireylerin beklenti içinde oldukları enflasyon oranının benzerlik göstermesi enflasyon belirsizliğinin az olduğunu göstermektedir. Ancak tüketicilerin beklenen enflasyon oranları konusunda farklı sonuçlar vermesi belirsizliğin arttığını göstermektedir (Kurnaz, 2009: 10).

2. 5. 3. Gelişme Sürecine Göre Enflasyon Türleri

2. 5. 3. 1. Açık Enflasyon

Açık enflasyon, ekonomilerde çeşitli yetersizliklerden kaynaklanan fiyat artışları üzerinde, otoritelerin herhangi bir kontrol mekanizması kurmaması veya işletmemesi nedeniyle ortaya çıkan bir enflasyon türüdür. Fiyatlar, arz-talep mekanizmasıyla piyasa şartları içinde hiçbir yönetsel etkileşim söz konusu olmaksızın oluşmaktadır. Açık enflasyonun kaynağı talep fazlası veya maliyet yükselmesi olabilmektedir. Her iki halde de enflasyon gözle görülebilir şiddetli fiyat artışları ile ortaya çıkmaktadır. Açık enflasyonun gerçekleşmesi ile fiyat yükselişleri kümülatif bir hal almış ve enflasyon yayılma seyrine girmiştir. Halk fiyatların yükseleceği ve bunun devamlı olacağı kanaatindedir (Künç, 2011: 13).

Açık enflasyonda paranın değeri, görülebilir bir şekilde ve kontrolsüz olarak düşer. Paranın değerinin düşmesinin açık baskısı kendisini yükselen fiyatlarda hissettirir. Fiyatların sürekli yükseleceği beklentisi, tüketicilerin aşırı talepleri nedeniyle işletmelerin malları satmayıp stoklamalarına neden olmaktadır. Malların

ya da arzın azlığı ve dolaşım hızının artmasıyla para değer kaybetme süreci içine girer ve satın alma gücündeki azalma enflasyonu hızlandırır (http://www.ekodialog.com/uluslararasi_ekonomi/enflasyon-cesitleri-nelerdir.html, 12/06/2015).

2. 5. 3. 2. Gizli Enflasyon

Gizli enflasyona baskı altında tutulan enflasyon da denilmektedir. Bu tip enflasyonlara özellikle II. Dünya Savaşı'ndan sonraki devrede rastlanılmıştır. Burada enflasyon, alınan tedbirlerle baskı altında tutulmaktadır (Künç, 2011: 13).

Gizli enflasyonda şiddetli fiyat artışları ve genel dengesizlik yoktur. Fakat hala talep fazlası vardır. Bu fazla, likit varlıklar ve alacaklar halinde birikmektedir. Burada fiyatların dondurulması, karneleme, bütçe fazlası oluşturma ve kambiyo kontrolleri ile enflasyon baskı altına alınmıştır. Aslında, enflasyon sorununun ortaya çıkışının suni müdahalelerle geciktirildiği, fakat problemin tam olarak çözümlenemediği durumlarda gizli enflasyon söz konusudur. Yani gizli enflasyon, ekonomilerdeki dinamik yetersizliklerden kaynaklanan enflasyonun, aşırı boyutlara ulaşmasını önlemek için, oluşturulan doğrudan kontrol mekanizmalarına rağmen,

enflasyon olayının devam süreci içinde olması durumudur

(http://www.ekodialog.com/uluslararasi_ekonomi/enflasyon-cesitleri-nelerdir.html, 12/06/2015).

2. 6. Enflasyonun Nedenleri

Enflasyonun ekonomi için önemli bir problem olması sebebiyle buna neden olan faktörlerde oldukça önem arz etmektedir (Kılınç, 2013: 63). Enflasyonun yaşandığı ekonomilerde toplam talep ile toplam arz arasında kurulmuş olan denge (belirli bir fiyat düzeyinde) çeşitli nedenlerden dolayı bozulmaktadır. Enflasyon ile mücadele edebilmek ve başarılı sonuçlar elde edebilmek için ilk önce enflasyonun nedenlerinin saptanması gerekmektedir.

Enflasyon, ekonomide; kaynak dağılımını bozan, tasarruf ve yatırımları önemli ölçüde sınırlayan, gelir dağılımını bozan ve ekonomik gelişmeyi yavaşlatan bir sürece neden olmaktadır. Bu sürecin önüne geçilmediği, enflasyonun durdurulamadığı, hiç olmazsa katlanılabilir düzeylere indirilmediği durumlarda enflasyon, ekonomik çöküntülere, toplumsal çalkantılara ve sonunda siyasal patlamalara neden olmaktadır (Karaçor, 1999: 6).

Toplam talepte toplam arzın uyum sağlamayacağı bir hızla meydana gelen gelişmeler enflasyonun yüksek düzeyde seyretmesinin en önemli nedenidir. Toplam talepteki hızlı genişleme, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, büyük kamu açıklarının finansmanı için başvurulan parasal genişlemenin bir sonucudur (Künç, 2011: 17). Devletin çeşitli nedenlerle harcamalarını arttırması, yeterli vergi toplamayışı sonucu bütçeyi emisyonla finanse etmesi enflasyonu doğuran nedenlerin başında gelmektedir (Düğer, 1998: 462). Özünde parasal bir olgu olarak kabul edilen enflasyonun nedenleri, enflasyonun aktörleri ve faktörleri olmak üzere iki grupta ele alınmaktadır. Enflasyonun aktörlerini tüketiciler, üreticiler (firma) ve politikacılar (hükümet) oluşturmaktadır. Enflasyona neden olan faktörleri ise maliyet, talep ve enflasyon beklentisi oluşturmaktadır (Uygur, 1993: 10).

Enflasyon çok farklı sebeplerden ortaya çıkmış olabilir. Bunların başında parasal, reel, dışsal ve yapısal nedenler olarak yetersiz üretim, piyasaların yetersizliği, nüfus yoğunluğu ve artışı, ülkedeki siyasi ve ekonomik istikrarsızlık gelmektedir.

Bütçe açıkları ve aşırı borç yükü, ithal malların fiyatlarındaki sürekli artışlar, yüksek faiz hadleri, bilinçsiz yapılan devalüasyon, tasarrufların yatırımlardan az olması, yanlış uygulanan ekonomi politikaları, yüksek tabanlı fiyat politikaları, tarım ürünlerinin yüksek fiyatlarla devlet tarafından satın alınması, dolaşımdaki para miktarının hızla artması, verimliliğin üzerinde sürekli ücret artışlarının olması, iklim koşulları yüzünden tarım ürünleri arzının talebi karşılayamaması, bireylerin yaptığı gömülemenin çözülerek piyasaya akması, zarar eden kamu kuruluşları, seçim

ekonomisi politikaları, Kamu İktisadi Teşebbüslerin (KİT) ürünlerine yapılan zamlar, kamu kesiminde israf ve savurganlık enflasyona neden olan diğer etkenler olarak sayılabilir.

2. 7. Enflasyonun Etkileri

Enflasyon, ekonomiyi makro ve mikro düzeyde etkileyen en önemli sorunlardan biridir. Dolayısıyla sosyal ve ekonomik sorunlara yol açan enflasyonun, toplumsal ve ekonomik yönden, birçok olumsuzluğun nedeni olduğu bilinmektedir. Gelir dağılımındaki adaleti bozarak, sosyal sorunların kaynağı olan enflasyon, aynı zamanda tasarrufların azalmasına, yatırımların düşmesine, dış ödemeler dengesinin bozulmasına ve nihayet kaynakların üretim alanları arasında rasyonel olmayan bir şekilde dağılmasına neden olmaktadır. Enflasyonun olumsuz etkileri bununla da sınırlı değildir. Enflasyonun sosyal tahribatlarının yanında istihdam ve milli gelir üzerinde de olumsuz etkileri bulunmaktadır (Aykırı, 2008: 49). Aynı zamanda enflasyonun rekabet ortamı ve vergi gelirleri üzerinde de olumsuz etkileri bulunmaktadır.

Enflasyonun işletme açısından da mikro ekonomik etkileri de mevcuttur. Enflasyonun yaşandığı ülkelerde; işletmelerin aktif yapısı bozulmakta, finans sıkıntısı yaşanmakta, maliyetler sürekli artmakta ve aşırı faiz yüküyle karşı karşıya kalmaktadırlar.

Enflasyonun ekonomiye vereceği zararı ortadan kaldırmanın tek yolu enflasyonu düşürmektir. Fakat enflasyonu düşürmenin kısa vadede mümkün olmadığı durumlarda devlet, tüm finans ve ekonomik kurumların, enflasyonu önemli bir sorun olarak görüp ortak hareket etmelerini sağlamalıdır. Sonuçta beklenen enflasyonun ekonomiye vereceği zarar daha az olacaktır (Nas and Perry, 2000: 170- 179).

2. 7. 1. Enflasyonun Gelir Dağılımı Üzerindeki Etkisi

Enflasyonun neden olduğu olumsuz etkilerin başında gelir dağılımı adaletsizliği gelmektedir. Memur ve işçi sınıfı sabit gelirli olduğu için değişen fiyatlara göre hareket edememektedir. Oysa imalatçılar, tüccarlar, esnaflar gibi serbest meslek sahipleri, piyasadaki fiyat hareketlerine göre, arz ettikleri mal ve hizmetin fiyatında istedikleri gibi ayarlama yapabilmektedir. Bu durum sonucunda enflasyon sebebiyle, memur ve işçi sınıfı gibi sabit gelirliler gittikçe fakirleşirken, zengin kesim ise daha da zenginleşmektedir. Dolayısıyla enflasyonun gelir dağılımı üzerinde ki en büyük etkisi, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapmasıdır (Türk, 1997: 392). Ayrıca enflasyon sebebiyle, sabit gelirli olan memur ve işçi sınıfı sözleşmeli çalıştıkları ve yapılan sözleşmelerin genellikle uzun süreli olmalarından dolayı, çalışanlar enflasyondan oluşan gelir kaybını telafi edemezler. Yani enflasyonda gelir dağılımı sabit gelirlilerden oluşan işçi ve memurlar tarafına bozulur. Bu grubun geliri azalır ve satın alma gücü düşer. Bu ise sosyal adaletsizliğe zemin hazırlar.

Tahmin edilemeyen bir enflasyondan en çok, kendi gelirlerini makroekonomik göstergelere göre güncelleyemeyen, sabit gelirliler etkilenecektir. Ücret gelirlerindeki artış hep bir önceki yılın endeks değerlerine göre belirlendiği için, sabit gelirliler, hak ettikleri emeğin karşılığını gecikmeli olarak almaktadır. Paralelinde kazançları da her yıl reel olarak değer kaybetmektedir. Fiyat artışlarını kendi gelirlerine anında yansıtabilen sermaye sahiplerinin gelirleri de reel olarak değer kazanmaktadır. Enflasyonist bir ortamda gelir dağılımı azınlık bir kitlenin lehine bozulmaktadır. Bu durumda toplumun çoğunlunu oluşturan kitlenin alım gücünün düşük olması, toplam talebi negatif yönde etkileyecektir. Olmayan talep de arzı tetikleyemeyecek ve ekonomide bir canlanma yaratamayacaktır (Harman, 2007: 14).

Enflasyondaki artışa gelirlerini uyarlayamayan sabit gelirlilerden, enflasyondaki artışa gelirlerini uyarlayabilenlere bir gelir transferi söz konusu

olur.Gelir dağılımında ortaya çıkan bozulmanın büyüklüğüne göre ekonomik, sosyal ve siyasi sorunlarla karşılaşılabilir (Sarıdoğan, 2006: 4).

Diğer taraftan gelir dağılımındaki adaletsizliklerin artması, zamanla toplumdaki orta gelirli sınıfın yok olmasına, ahlaki ve manevi değerlerin aşınmasına, yolsuzluk, rüşvet ve suç isleme oranlarının artmasına ve hatta aile bağlarının zayıflayarak boşanma oranının yükselmesine de neden olmaktadır (Aykırı, 2008: 50).

2. 7. 2. Enflasyonun Tasarruf Hacmi ve Yatırımlar Üzerindeki Etkisi

Enflasyonun olduğu ekonomilerde para günden güne değer kaybettiği için kişilerin tasarruf isteklerini yok ederek kimse parasını saklamak istemez ve hemen mala yatırmak ister. Bu durum talebi arttıracağından fiyatların yükselmesi de kaçınılmazdır.

Bir ülkede iç tasarruflar gönüllü ve zorunlu tasarruflar olmak üzere iki kısımdan oluşur. Enflasyon yapısı gereği zorunlu bir tasarruftur. Enflasyonist dönemlerde fiyatlar genel düzeyinin sürekli yükselmesi, kişilerin satın alma güçlerinin sürekli azalmasına, özellikle sabit gelirlilerin önemli ölçüde gelir kaybına uğramalarına ve geleceğe yönelik fiyat beklentilerinin olumsuz olması sebebiyle tüketim kararlarının ertelenmeden alınmasına neden olmaktadır. Enflasyonist dönemlerde faiz oranlarının enflasyonun üzerinde seyretmesi gerekir. Nitekim enflasyon, reel faizler negatif olduğunda tasarrufların reel değerini azaltacak, enflasyonist dönemde ulusal paranın değer kaybetmesi de eklenince kişilerin paradan kaçmaya başlamasına ve gelirlerinin bir kısmını tasarruf etme yerine tüketime yönlendirmelerine neden olacaktır. Öte yandan, enflasyonla birlikte zenginliklerine zenginlik katan yüksek gelirli kesimin tasarruf eğilimleri giderek artacaktır. Ancak bu kesim yapmış oldukları tasarruflarını reel sektörlerde değil (ileriye dönük beklentilerin olumsuz olmasından), gayrimenkul, altın ve döviz gibi daha çok servetin el değiştirmesiyle sonuçlanan spekülatif amaçlı alanlara kaydıracaklardır. Sonuç olarak enflasyon, ekonomide tasarruf hacminin azalmasına, var olan

tasarrufların spekülatif alanlara kaymasına, üretken yatırımların azalmasıyla birlikte ekonomik büyümenin azalmasına ve işsizliğin çığ gibi büyümesine neden olmaktadır (Aykırı, 2008: 50).

Enflasyonist ortamda bireyler gittikçe değer kaybeden paradan uzaklaşarak, ellerindeki parayla mal veya hizmet almak istemektedir. Bu durum sonucunda talep daha da canlanarak fiyatların yeniden yükselmesine neden olmaktadır (Pekin, 1993: 218). Ayrıca gelirlerinde kayıp yaşayan bireyler, hayatlarını devam ettirebilmek ve refah kaybına uğramamak için tüketim eğilimlerini arttırarak tasarruflarını düşürürler.

Enflasyon yatırımları da olumsuz yönde etkilemektedir. Enflasyonun yüksek olması bireylerin tasarruf yapmalarını engellediğinden ve yatırım maliyetlerini de yükselttiğinden ülkedeki yatırım büyüklüğünde artış olmamaktadır. Ayrıca ekonomide paranın sıkça değer kaybetmesi, iş çevresindeki güvensizlik, hammadde maliyetinin yanı sıra, hammaddeyi tedarik etmede yaşanacak olan belirsizlik ve gelecekte ülke ekonomisinde oluşan belirsizlikler nedeniyle yatırım planı yapan bireyler uzun vadeli reel yatırımlardan çok, spekülatif yatırımlara yoğunlaşmaktadır (Türk, 1997: 394).

2. 7. 3. Enflasyonun Ödemeler Dengesi Üzerindeki Etkisi

Enflasyon dönemlerinde, iç fiyatlar yükselirken ithal malların fiyatlarında bir değişme olmaması durumunda ithal malların fiyatları ucuzlamaktadır. Diğer bir ifadeyle, bir malı yurt içinden almak dış ülkelerden almaya göre daha pahalı hale gelmektedir. Bu durumda, eğer ithal malların fiyatlarında bir yükselme olmaması halinde, ithalat artmakta, ihracat azalmakta ve dış ticaret dengesi bozulmaktadır. Dış ticaret açığı ortaya çıkınca, ithalatı azaltmak veya milli paranın dış değerini düşürmek gerekmektedir. Devalüasyon olarak tanımlanan milli paranın dış değerinin düşürülmesi halinde, ithalat pahalılaşmakta, ihracat ise ucuzlamaktadır. İthalatın pahalılaşması ise, ithal hammaddelerin teminini zorlaştırmakta ve üretimde ithal

girdi kullanan yerli endüstrilerin olumsuz etkilenmesine neden olmaktadır. Böylelikle de, toplam arz düşebilmekte ve fiyatlar yükselebilmektedir (Bocutoğlu, 2007: 95).

Enflasyonun bulunduğu ülkelerde, yerli para sık sık değer kaybederek yabancı paranın değer kazanması sağlanmaktadır. Çünkü ekonomiye yabancı ülkelerden gelen mallar, yurtiçinde üretilen mallardan daha ucuz olacağı için ithalat yoğunlaşır ve başka bir ekonomik dengesizlik unsuru olan dış ticaret açığı vermek zorunda kalmaktadır. Ayrıca enflasyonla mücadele eden ülkelerde refah kaybı oldukça fazla olduğundan dolayı, ithalattan çok, ülkeye gelir sağlayacak olan ihracatın teşvik edilmesi gerekmektedir (Türk, 1997: 395).

Enflasyonist dönemlerde iç fiyatların yükselmesi, döviz kurlarında gereken