• Sonuç bulunamadı

GSMH, fiyat, ücret gibi, parasal değişkenleri sadece para belirlemektedir 2) Para, reel değişkenleri ancak geçici bir süre için etkileyebilmektedir.

3)Parasal harcamaları, gelirleri ve fiyatları sadece para arzı etkileyebilmektedir. 4)Para arzı, güçlü ve tek kontrol aracı olmasına rağmen, para arzını anti-

konjonktürel bir tarzda değiştirmek suretiyle başarılı bir istikrar politikası izlemek merkez bankaları açısından fazla ümit verici değildir. Merkez bankalarının bu amaçla para arzını değiştirmeleri, önlemeye çalıştıkları ekonomik istikrarı sağlamak

amacıyla yapılacak en iyi şey, para arzındaki artışı sürekli olarak yüzde 4-5 civarında muhafaza etmektir. Bu durum sağlandığında, her şey yolunda gidecek ve enflasyonsuz bir ekonomik büyüme devam ettirilebilecektir (Künç, 2011: 53).

Monetaristlere göre, enflasyonun tek nedeni para arzındaki artışlardır. Gerek maliyet ve gerekse talepteki artışlar nedeniyle fiyatlar arttığında hükümetler oluşan yeni fiyat düzeyinde tam istihdamı devam ettirmek için üretimdeki artışları dikkate almadan para arzını artırırlar. Bu durum ise enflasyonun artmasına neden olur (Balat, 2010: 24).

Friedman'a göre para talebi son derece istikrarlıdır. Bu nedenle enflasyonun tek bir sebebi vardır; o da para arzındaki artışlardır. Para arzındaki beklenmedik bir artış para arz ve talebi arasındaki dengeyi bozmaktadır. Bu durumda para arzı fiyatları etkileyen tek unsur; para talebi ise istikrarlı yapısıyla serbest piyasa koşulları içerisinde para arzıyla eşitlenerek dengeyi sağlayan bir fonksiyonudur. Monetaristler ekonomik yapıdaki bozuklukların da enflasyona yol açabileceğini kabul etmekte fakat yapısal sorunların, hükümetlerin piyasaya müdahalesi sonucu oluştuğunu savunmaktadırlar. Eğer hükümetler piyasaya müdahale etmezse (serbest piyasa mekanizması) enflasyonun önüne geçilebilir (Kepenek ve Yentürk, 1996: 45).

Monetaristlere göre enflasyonun önlenmesi için para arzının kısılması gerekmektedir. Para arzının artış hızındaki bir değişme, ilk önce reel değerleri etkileyecektir. Ancak Monetaristler, bu etkinin geçici bir dönem için söz konusu olabileceğini düşünmektedirler. Uzun dönemde fiyatlar genel düzeyini etkileyen tek unsur, para arzının büyüme hızındaki değişimidir. Yani talep enflasyonu, temelde parasal bir olaydır.

Monetaristler, geçmiş dönemde yaşanan temel ekonomik durgunlukların parasal daralma, temel enflasyonist dönemlerin de parasal genişleme sonucu meydana geldiğini belirtmişlerdir. Bir ekonomideki ekonomik dalgalanmaların, en önemli nedeni olarak uygulanan yanlış para politikalarını kabul eden Monetaristler,

yanlış para politikaları uygulamalarından vazgeçilirse ekonominin istikrara kavuşacağını savunmuşlardır (Ataç, 2006: 13).

Kısaca Monetarist yaklaşımda kısa dönemde istihdamı artırmak için daima daha yüksek bir enflasyon gerekeceği ifade edilmektedir. Sonuç olarak, monetaristler de para arzındaki kontrolsüz artışları enflasyonun ana nedeni olarak görmektedirler. Fakat Monetaristlerin, enflasyonu açıklamada para arzını öne çıkarmaları ve enflasyona neden olan yapısal sorunları dikkate almamalarının farklı iktisadi düşünce ekolleri tarafından eleştirildiği görülmektedir. Bu ekollerin başında ise iktisadi sorunları yapısal faktörlere dayandırarak açıklamaya çalışan Yapısalcılar gelmektedir (Saraç, 2009: 16).

2. 4. 4. Yapısalcı (Strüktüralist) Yaklaşım

Yapısal enflasyon görüşü, parasal görüşün uygulanmasına rağmen, az gelişmiş ülkelerin uzun dönemde enflasyondan kurtulamayışı gözlemine dayanarak ve parasal görüşe karşı bir tepki olarak ortaya konulmuştur. Özellikle Uluslararası Para Fonu (IMF) ile Birleşmiş Milletlerin Latin Amerika için Ekonomi Komisyonu(UN ECLA) arasındaki anlaşmazlıklar bu iki görüş arasındaki uzlaşmazlığın belirginleşmesine yardımcı olmuştur. Uluslararası Para Fonu parasal görüşü savunurken; UN ECLA yapısal enflasyon görüşünü benimsemiştir (Güngör, 2006: 14).

Yapısalcı yaklaşımda, bütün ekonomilerde özellikle az gelişmiş ekonomilerde enflasyon, ekonomik yapıdaki bozukluklardan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle de, enflasyonla mücadele ancak ekonomideki yapısal aksaklıkların giderilmesiyle mümkün olacaktır. Diğer bir ifadeyle Yapısalcılara göre, parasal istikrarın ve fiyat istikrarının sağlanabilmesi için ekonomik kalkınmaya yönelik politikalar uygulamaya konulmalı ve bu uygulamadan da başarı sağlanması gerekmektedir. Yani uzun dönemli fiyat istikrarının sağlanabilmesi ancak çeşitli yapısal aksaklıkların giderilmesi ve ekonomik kalkınmanın sağlanmasıyla mümkün olmaktadır. Yapısalcılar, az gelişmiş ülkelerde, yapısal bozukluklar nedeniyle para ve maliye politikalarının enflasyonla mücadelede yetersiz kaldığını düşünmekte ve bu ülkelerin

sanayileşme ve kalkınmalarının sağlanmasıyla enflasyonun önlenebileceğini savunmaktadırlar.

Yapısalcı iktisatçılara göre tüm ekonomilerde özellikle de az gelişmiş ülkelerin ekonomilerinde enflasyonun sebebi, ekonominin yapısındaki sorunlardır. Bunlar; ekonominin tarıma dayalı olması, teknolojik yetersizlikler, hızlı nüfus artışı, hızlı şehirleşme, çarpık vergi sistemi, dışa bağımlı sanayi, yaygın tüketim anlayışı, ihracatın ithalatı karşılayamaması ve dengesiz gelir dağılımı gibi sorunlardır (Balat, 2010: 24). Yapısalcılar, enflasyonu yapısal bir sorun olarak gördükleri için enflasyonla mücadelede yapısal zayıflıkların giderilmesinin zorunlu olduğunu savunmuşlardır. Onlara göre yapısal aksaklıkların giderilmesinde para ve maliye politikaları gelişmiş sanayileşmiş ülkelerde başarılı olabilir. Fakat az gelişmiş ülkelerde bu politikalar yetersiz kalır. Çünkü Enflasyon olgusu gelişme sorunuyla doğrudan ilişkilidir. Ekonomik gelişme ve yapısal değişme ekonominin kendi kendine gelişmesini sağlayacak biçimde ve düzeyde olmadıkça enflasyon kaçınılmazdır. Yani kalkınma sağlanmadığı sürece fiyat istikrarı sürekli olmaz. Belirtilmelidir ki yapısalcı yaklaşım kendi içinde tutarsızdır. Çünkü kendi kendine gelişen bir ekonomi zaten gelişmiş bir ekonomidir ve az gelişmiş ülkeler kategorisine koyulamaz. Ayrıca gelişmiş ülkeler de dahi ekonomi gelişmiş olmasına rağmen enflasyon sorunu ile karşılaşılmaktadır. Dolayısıyla enflasyon sorunu sadece az gelişmiş ekonomilere özgü bir sorun değildir (Kepenek ve Yentürk, 1996: 47).

Yapısalcı yaklaşıma göre, ekonomide herhangi bir anda atıl kapasite ve talep yetersizliğinin olduğu sektörlerle, talep fazlası ve artan fiyatların olduğu sektörler bir aradadır. Bilgi eksikliği, yanlış politika uygulaması, sermaye yetersizliği ve arzı düşüren diğer etmenlerden dolayı, ekonomik krizi hafifletmek için üretici güçlerin tepkisinden önce fiyatların dengesizliği görülecektir. Böylece talep fazlası olan sektörlerdeki fiyat artışları, fiyatların düşme yönünde yapışkan olması nedeniyle, arz fazlası olan sektörlerin düşen fiyatları tarafından denetlenemeyecek ve fiyatlar genel düzeyinde sürekli bir artış ortaya çıkacaktır. Özetlersek, yapısalcılar, parasal daralmanın ekonomik büyümeyi yavaşlatarak enflasyona neden olacağı görüşünden hareketle, enflasyonun temel nedeninin ekonomik yapıda kronikleşmiş

rahatsızlıklardan kaynaklandığını ifade etmekte ve parasal genişlemenin enflasyonun nedeni olmadığını, bunun aksine parasal büyüklüklerin enflasyonist baskılara uyum göstermesinin bir sonucu olduğunu belirtmektedirler (Aykırı, 2008: 43).

2. 5. Enflasyon Türleri

2. 5. 1. Fiyatların Artış Oranına Göre Enflasyon Türleri 2. 5. 1. 1. Ilımlı (Belirsiz) Enflasyon

Bir ekonomide fiyatların yavaşça yükselmesi sonucu ılımlı enflasyondan söz edilebilir. Bu tür enflasyon, her ülkenin yapısına göre normal sayılabilecek bir enflasyon oranını ifade eder. Gelişmekte olan ülkeler için yıllık % 6’nın, gelişmiş ülkeler için ise yıllık % 4’ün altındaki fiyat artışları ılımlı enflasyon oranıdır. Fiyatlar ılımlı bir şekilde yükseldiğinden ekonomilerde halkın paraya olan güveni tamdır. Böyle bir durumda halk, değeri hızla düşmediğinden tasarruflarını likit olarak bankada ya da vadesiz tasarruf hesabında tutabilmektedir.

Ilımlı enflasyon, ekonomilerin istikrar halinde diğer enflasyon çeşitlerine göre tercih ettiği ve benimsediği en ideal enflasyon türüdür. Çünkü tek haneli enflasyon oranları ekonominin canlı ve dinamik olmasını sağlar. Şayet ekonomide ılımlı enflasyonun dışında bir enflasyon oranının olması ekonominin dengesini bozacaktır. Hatta fiyatların geçen yıla göre düşüş göstermesi ekonomide durgunluğun, paranın dolaşım hızının azalmasının, üretim ve tüketim çarkının birbirini beslememesinin ifadesidir. Neticede istikrarın ve büyümenin sağlanmasında diğer enflasyon çeşitlerine göre ılımlı enflasyonun katkısı ekonominin canlı ve dinamik oluşu açısından çok daha faydalıdır (Künç, 2011: 15).

Ilımlı enflasyonun yaşandığı ülkelerde bireyler, paraya güvendikleri için ellerinde para tutmayı isterler, uzun dönemli sözleşmeleri imzalamaktan çekinmezler ve dolayısıyla da zamanlarını, servetlerinin reel değerini veya refahlarını korumak

için harcamazlar. Bu ölçüte göre, Türkiye'de 1965-1970 yılları arasında ve 2004 yılından bugüne ılımlı enflasyon yaşanmıştır (Balat, 2010: 12).

Bu tür enflasyonda, paranın kıymetinin bir yıldan diğer yıla kaydettiği düşüklüğü çoğu kez faiz haddi telafi etmektedir.

Ayrıca ılımlı enflasyon, ekonomik büyümeye olanak sağlama ve merkez bankalarının sıfır enflasyon oranı yerine düşük düzeyde enflasyon oranlarının hedef olarak belirlenmesiyle ekonomide olumlu etkiler yaratabileceği gibi sıfır enflasyon oranının ekonomiye zararlı etkileri olabileceği düşünülmüştür.

2. 5. 1. 2. Aşırı ya da Dörtnala Enflasyon

Fiyatlar genel düzeyinde meydana gelen, yıllık % 100 veya % 200 gibi üç basamaklı artışlar dörtnala enflasyon olarak isimlendirilmektedir. P. Samuelson ve W. Nordhaus’a göre, dörtnala enflasyonun üç ayırt edici özelliği vardır. Bunlardan ilki, sözleşmelerin çoğunun fiyat endekslerine veya dolar gibi yabancı bir paraya endekslenmesidir. İkincisi, ulusal paranın değerindeki hızlı düşüş sebebiyle ulusal paradan kaçış yaşanması ve bireylerin yabancı para talebindeki artışların bu süreci iyice hızlandırmasıdır. Üçüncüsü ise, yüksek enflasyon sebebiyle faiz oranlarında artış meydana gelirken, yüksek faiz oranlarının yatırımları azaltması sonucu, reel kesimde kriz başlamasıdır (Uygur, 2000: 14).

Fiyatların yıllık iki ya da üç rakamlı olarak (% 20, % 100, % 200 oranında) yükselmesiyle dörtnala enflasyon söz konusu olur. Düşük oranlı dörtnala enflasyon daha çok İtalya gibi endüstrileşmiş ülkelerde görülürken, yüksek oranlı dörtnala enflasyon Türkiye'nin yanı sıra Brezilya, Arjantin gibi Latin Amerika ülkelerinde de görülmektedir.

Ekonomide gerçekleşen yüksek fiyat artışları ülkenin ekonomik refahını bozmaya başlar. Firmalar ve aileler paranın bu şekilde değer kaybına uğramasından

dolayı kendilerini koruma için mücadele verirler. Ellerindeki parayı likit tutmak yerine spekülatif hareketler veya gayri menkul ve dayanıklı tüketim malları alımına yönelirler. Özellikle Latin Amerika ülkeleri ve Türkiye yüksek enflasyon rakamlarıyla yaşamışlardır (Dinler, 2000: 404).

Bir ülkede bir kere dörtnala enflasyon yerleşince çok önemli bazı ekonomik sorunların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Öncelikle ülkenin ekonomik refahını bozmaya başlar. Halk ve firmalar paranın hızlı değer kaybına karşı kendilerini koruyabilmek için büyük mücadele içine girerler. Para likit olarak tutulmak istenmeyeceğinden böyle bir durumda tasarruflar ya enflasyonun üzerinde faiz getirisi garanti olan değerli kağıtlara yatırılmakta ya da gayrimenkul veya dayanıklı tüketim mallarının satın alımında kullanılmaktadır.

2. 5. 1. 3. Hiper Enflasyon

Fiyatlar genel düzeyindeki aylık % 50 veya daha fazla orandaki yükselişler hiper enflasyon olarak isimlendirilmektedir. Hiper enflasyonun üç ayırt edici özelliği vardır: Bunlardan ilki; ücret ve fiyatların tam bir esnekliğe sahip olduğu, sözleşme ve fiyat değişikliklerinin tümüyle senkronize olduğu bir sisteme karşılık gelmesidir. İkincisi; parasal hesapların yapılamaması ve bunun sonucunda para sisteminin tahrip olmasıdır. Üçüncüsü ise, hiper enflasyonun piyasa ekonomisinin kurumlarının olağan işleyişi sonunda ortaya çıkan bir durum değil, ya siyasal otoritenin çöküşü ya da dış ticaret sorunlarıyla alakalı bir olgu olmasıdır (Balat, 2010: 13).

Hiper enflasyondan bahsedebilmek için fiyatlar genel düzeyinin çok hızlı yükselmesi ve paranın iç değerinin aşırı ve hızlı bir şekilde düşmesi gerekir. Para arzının kontrolsüz bir şekilde arttırılması, hiper enflasyonun en önemli sebeplerinden biridir.

Bu enflasyonun başlıca özellikleri şunlardır (Arda, 2008: 226): -Banknot ve kredi hacminde sınırsız ve kontrolsüz artış,

-Aylık fiyat yükselişlerinin emisyon genişlemesinin üstünde olması, -Likit tutulan paranın reel değerinin değişken olması,

-Paranın dolaşım hızının yüksek olması, -Faiz oranlarının yüksek olması,

-Nakdi tasarrufun değerinin sıfıra yaklaşmasıdır.

Bu enflasyon türünde fiyat artışları o kadar büyük ve hızlıdır ki, fiyat artışları gün aşırı olabileceği gibi aynı gün içinde bile yaşanması mümkündür. Hiper enflasyon, I. Dünya Savaşı'ndan sonra Almanya’da, II. Dünya Savaşı'ndan sonra ise Macaristan ve Çin’de yaşanmıştır. Bu ülkelerde ulusal para, tasarruf aracı olma fonksiyonunu yerine getirerek, kıymet ölçüsü olma fonksiyonunu kaybetmiştir.

Esasen hiper enflasyon, siyasal rejimlerle bağlantısı olmayan bir ekonomik dengesizlik durumudur. Daha önce yaşanılan ülkelere bakıldığında otoriter, totaliter ve demokratik rejimlerle yönetilen ülkelerde de hiper enflasyonla karşılaşılmıştır. Sadece savaş zamanlarına değil, dünyada barışın olduğu dönemlere de denk gelmiştir (Paya, 1998: 405).

Hiper enflasyonun yaşandığı toplumlarda enflasyon oranı, yıllık birikim % 10000'lere ulaşacağından aylık değerler baz alınarak hesaplanır. Ayrıca fiyatlar, günde birkaç kez olmak üzere, çok sık değiştiğinden fiyat kontrolü yapmak da oldukça zordur. Fakat bu toplumlarda yaşayan halk, çoğunlukla elinde para tutmak yerine mağazalara hücum edip artan fiyatlara karşı önlem almak ister.

Yaşanan hiper enflasyonlar da saptanan ortak özellikler şunlar olmuştur (Aykırı, 2008: 45):

- Paranın dolaşım hızı çok büyük bir hızla artmıştır. - Nispi fiyatlar son derece bozulmuştur.

Hiper enflasyonu tetikleyen unsurlar arasında ülkenin kâğıt para kullanması ve karşılıksız kâğıt para basması da sayılabilir. Çünkü madeni para sistemi geçerli olduğunda bol sıfırlı para basmak zor olacaktır. Dolayısıyla da kâğıt para sisteminde para basmak son derece kolay olacaktır.

Hiper enflasyonda, fiyatlar bir günden ertesi güne önemli artışlar gösterdiğinden kimse elinde para tutmak istemez. Öyle ki altına ve yabancı paralara istek çok artar. Hatta ulusal para değişim aracı olma niteliğini bile yitirebilir.

Hiper enflasyon oranlarının ekonomide negatif etkileri oldukça fazladır. Bu etkiler hiper enflasyon oranlarının yaşanıldığı sürecin uzunluğu ve para stokunun büyüme hızına bağlı olarak, ekonomide ağır tahriplere neden olabilmektedir. Buna göre; hiper enflasyon yaşayan ülkelerde, öncelikle finans sektöründe daralmaların yaşanmakta, fiyat sistemi etkinliğini kaybetmekte ve ekonomide para fonksiyonlarını yitirmekte, zamanla paranın yerine takas sisteminin uygulanmaya başlandığı belirtilmektedir (Kurnaz, 2009: 12).

Fiyat artışları aylık % 50’ye ulaştığı zaman hiper enflasyon dolaşımdaki parayı tahrip ederek yabancı paraların ya da yabancı parayla mevduat hesaplarının yerli paranın yerini almasına neden olmaktadır.

Hiper enflasyonun en yıkıcı sonucu ise, gelir dağılımında adaletsizliği artırarak halkın orta kesiminin hızla fakirleşmesine neden olmasıdır.

2. 5. 2. Nedenlerine Göre Enflasyon Türleri

2. 5. 2. 1. Talep Enflasyonu

Talep enflasyonu, bir ekonomide cari fiyatlarla toplam talebin toplam mal ve hizmet arzını aşması sonucu ortaya çıkan enflasyondur. Talebin artmasıyla ekonomideki mevcut üretim faktörlerinin tümü kullanılmaktadır. Bunun sonucunda, tam istihdam seviyesine kadar üretim artışı gerçekleştirilecektir. Fakat bu düzey

aşıldıktan sonra toplam talebin sürekli artış göstermesi, fiyatlar genel seviyesinin artışına neden olacaktır.

Talep enflasyonu, toplam talebin toplam arzı aşması dolayısıyla fiyatlar genel düzeyinde ortaya çıkan sürekli ve önemli artışlar sonucu oluşur. Bir ekonomide özel kişilerin yaptıkları tüketim ve yatırım harcamaları ile kamu harcamalarının ve ihracat-ithalat farkından oluşan net dış alem harcamalarının toplamı, mevcut mal ve hizmet arzını aşıyorsa, bu ekonomide bir toplam talep fazlası bulunuyor demektir. Bu talep fazlası, birbirine bağlı iki farklı sonuç doğurabilir. Birincisi, üretim artışlarıdır. İkincisi ise fiyatlar genel seviyesinde yükselmedir (Turan, 2010: 10).

Talep enflasyonu, arzın arttırılmasının mümkün olmadığı ya da çeşitli dar boğazlar sebebiyle (enerji, döviz gibi) üretimin arttırılamadığı dönemlerde ortaya çıkmaktadır. Ekonomide mal ve hizmet fiyatlarında oluşan artışlar, üretim faktörleri fiyatlarının da yükselmesine sebep olmaktadır (Kılınç, 2013: 64). Fiyatlar genel düzeyinde meydana gelen bu artış, talep çekişli enflasyon olarak nitelendirilen talep değişmesinin sebep olduğu enflasyondur. Sebebi ne olursa olsun eğer toplam talep ekonominin tam istihdamda üretebileceği çıktıyı aşarsa, daha fazla para daha az malı kovalayacak ve fiyatlar yükselmeye başlayacaktır. Bu sırada emek piyasasında ücretlerin yükselmesi enflasyon sürecinin bir parçası olarak ekonominin seyrinde ciddi gelişmelere sebep olacaktır (Künç, 2011: 8).

Talep enflasyonunda firmalar artan talebi karşılamak için kapasitelerini arttırabilirler. Üreticilerin; işçi alımı, mesai artırımı, yeni makine ve girdilerin alınması gibi maliyet arttırıcı harcamalar yapması beklenebilir. Artan maliyeti karşılamak amacıyla firmaların fiyat arttırma olasılığı yüksektir. Böylece firmalar, artan talebi karşılamak için kapasitelerini arttırabilir. Bunun sonucunda oluşan maliyet artışlarını, fiyatlara yansıtması beklenmektedir, bu ise piyasada enflasyonun oluşmasına neden olabilir (Telek, 2012: 4).

Piyasada toplam talebin artmasını sağlayan sebeplerden biride kişilerin gelirlerindeki artış, kredi hacminde genişleme, piyasadaki para arzında yükselmedir. Bu durumda kişiler hem daha fazla mal talebinde bulunabilir, hem de talep ettikleri mal için daha fazla fiyat ödemeye razı olabilirler. Bu durum da parasal kaynaklı talep enflasyona neden olmaktadır. Piyasaya talep edilenden çok para sürülürse yani para arzı para talebinden yüksek olursa, bireylerin eline geçen para miktarındaki artışın sonucunda oluşacak olan toplam talep artışına, toplam arzın kısa sürede uyum sağlaması oldukça zor olabilir (Dinler, 2000: 405).

Ekonomide denge, toplam talep lehine şu sebeplerden dolayı da bozulabilmektedir (Güngör, 2006):

a) Kamu harcamalarının kamu gelirlerinden fazla olması nedeniyle ekonomide

kamu sektöründe açık oluşabilir. Yüksek kamu açıkları da toplam talebi arttırıcı bir etkiye sebep olmaktadır.

b) Özel sektör yatırımlarının özel sektöre ait tasarruflardan yüksek olması

yüzünden ekonomide özel sektör açığı yaşanabilir. Özel sektör açığı, para miktarını arttırıcı şekilde kapatılırsa toplam talepte artış yaşanabilir.

c) Dış ticaret bilânçosunun fazla vermesiyle yurt içi talebin yurt içi arzdan fazla

olması durumunda ekonomide yaşanacak olan gelir artışı da talep fazlalığına yol açabilmektedir.

Ayrıca, ekonomide talep canlılığının nedenleri arasında; kredi hacminin genişlemesi ve atıl tutulan paraların piyasaya çıkması da sayılabilir (Dinler, 2000: 528).

Kamu ve özel sektörün finansman açıkları arzdan çok talebin oluşmasının başlıca nedenlerinden biridir. Şöyle ki, devletin elde ettiği gelirlerden daha çok yatırım ve harcama yapması bütçenin açık vermesine neden olur. Hazine de kamu açıklarını finanse etmek için Merkez Bankası kaynaklarını kullanmaya başlar. Merkez Bankasının piyasaya sürülen bu kaynakları da, piyasadaki para arzını arttırır. Özel sektör de, gelir ve tasarruflarını aşan miktarda yatırım yaparsa, bankalardaki

kredi kullanım oranlarını maksimuma çıkartacak ve faizlerin yükselmesine yol açacaktır. Kullanılan kredinin maliyeti de üretilen mal ve hizmetlerin fiyatlarına yansıyacaktır. Direkt ya da dolaylı olarak piyasaya sürülen karşılıksız para ile dolaşımda bulunan paranın artması ya da tüketicilerin daha az tasarruf etmeye başlamaları, dolaşımdaki para arzında bir artışa sebep olur (Bulut, 2002: 234-235). Doğrudan yatırım yerine finans piyasalarına yapılan kısa vadeli yabancı sermaye girişleri piyasada ek talep yaratabilir. Para arzının artmasıyla birlikte bireylerin gelirleri artar ve aynı kişinin aynı mal için ödeyebileceği fiyat artar. Toplam arz toplam talebi karşılayamadığı için fiyatlarda üretimden kaynaklanmayan suni bir yükselme olur. Bir sonraki aşamada üreticiler talebi karşılayabilmek için işgücünü ve mesai saatlerini arttırabilir veya daha verimli çalışan yeni makinelere yönlenebilir. Firmalar bu sefer üretimden kaynaklanan maliyet artışını fiyatlara yansıtırlar ve enflasyona sebep olurlar (Harman, 2007: 5).

Talep fazlalığının nedenleri genel olarak ya özel harcamalardan dolayı ya da devletin daha fazla kamu hizmeti yapmak istemesinin sonucudur. Devlet harcamalarının yanında, özel kesim taleplerinin hızla artması da enflasyonu etkilemektedir. Ayrıca ekonomideki kredi hacminin süratle genişlemesi, özel kredilerin tüketim harcamalarına yönelmesi de enflasyonist baskıyı artırır. Böylece, toplam tasarrufların toplam yatırımlara yetmemesi, yatırımların gecikmesi ve üretime açılamaması, talep enflasyonunu belirgin hale getirmektedir (Altınok, 2008: 372).

2. 5. 2. 2. Arz (Maliyet) Enflasyonu

Maliyet enflasyonu, talepten bağımsız olarak ortaya çıkan üretim maliyetlerindeki yükselmelerdir. Bu enflasyon türü daha çok toplam üretimle ilgili olduğu için arz enflasyonu olarak da bilinmektedir. Maliyet enflasyonu, işçilerin ücretlerinde olası bir artış yüzünden olabileceği gibi; firmaların daha çok kar elde etme güdüsüyle fiyat arttırmak istemesi, ithal hammadde kullanan firmalarda hammadde fiyatlarındaki yükselme ve vergi oranlarındaki artış sonucunda firmaların vergi yükünün artması gibi durumlarla karşılaşan üreticinin olası maliyet artışlarını

mal fiyatlarına yansıtması durumunda maliyet enflasyonu oluşabilir (Güran, 1999: 242).

Üretim sürecine katılan faktörlerden (emek, sermaye, toprak, girişimci) birinin,