• Sonuç bulunamadı

Hüküm Konusu Kavramı ile KarĢılaĢtırılması

C. DAVA KONUSU KAVRAMININ BENZER HUKUKÎ

IV. Hüküm Konusu Kavramı ile KarĢılaĢtırılması

Hakkında hüküm verilen Ģey anlamında “kaziye-i mahkûmunbiha” terimi Türk hukukunda kullanılmaktadır. “Mahkûmunbiha” hukukumuzda eski kanunlarda, içtihatlarda ve özellikle 1086 sayılı HUMK’un bazı maddelerinde yer alan bir kavramdır (HUMK m. 63 ve 443 gibi). Dava sonucunda hüküm altına alınan Ģeyi ifade etmektedir638.

Hüküm, mahkemenin önüne gelen uyuĢmazlığın esası hakkında verdiği nihai bir karardır639. Mahkemenin uyuĢmazlığı esasa değil de usule iliĢkin bir karar ile

sonuçlandırması halinde de hüküm teĢkil etmeyen usule iliĢkin bir karar söz konusu olacaktır. Buradan çıkan sonuç, hüküm ile karar arasında bir farkın olduğudur640

. Hüküm, maddi açıdan uyuĢmazlığı sona erdiren kararlara iliĢkinken, karar maddi hukuk bakımından bir etkisi olmamakla birlikte sadece usul hukuku bakımından sonuç doğuran mahkeme kararlarına iliĢkindir641. Yani mahkemenin kararı ile usule

iliĢkin nihai bir kararın ve bununla birlikte esasa iliĢkin nihai karar olan hükmün verilmesi söz konusu olabilecektir. Bu esasa ve usule iliĢkin nihai kararlar ile

638 Gözler - Res Iudicata, s. 54-55. Bu haliyle hükmolunmuĢ Ģey, res iudicata ile aynı anlamı ifade

etmektedir ve bu kaziye-i muhakeme yani kesin hükümden farklıdır (Gözler - Res Iudicata s. 55). KarĢ. Sungurtekin Özkan/ Türkoğlu Özdemir, s. 115. Dava konusu ve bunun verilen hüküm bakımından bağlantı ile bu aĢamada usulî talebin önemi noktasında bkz. Behringer, Peter Christian, Streitgegenstand und Bindungswirkung im Urkundenprozess, Duncker, Humblot, Berlin 2007, s. 57. Hüküm talebi (Urteilsbitte), dava dilekçesinde yer alan talep sonucuna göre belirlenmektedir (Berkin – Dava ve Kaza, s. 405).

639 Dava karar verme yargılaması ile baĢlar ve hüküm ile son bulur. Davanın açılması ile hükmün

verilmesi aĢamasında yargılama gerçekleĢir. Dava ve hüküm karĢılıklı iliĢki ile birbirlerine bağlıdırlar. Hüküm ile davacının dava ile ileri sürdüğü talebine cevap alınır (Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, 17. Auflage, s. 483, § 88, Rn. 1, Rn. 8). Hukukî uyuĢmazlığın yargı kararı ile çözüldükten sonra tekrar ortaya çıkarılamaması, yani hukukî uyuĢmazlığın sonsuza kadar çözümlenmiĢ sayılması Latince “res iudicata”, diğer bir deyiĢle “bir yargı kararıyla kesin olarak çözümlenmiĢ mesele” olarak tanımlanmaktadır. Türkçe de “hükmedilmiĢ Ģey”, “hüküm altına alınan Ģey”, ya da “karara bağlanmıĢ Ģey” ifadeleri de kullanılmaktadır (Gözler - Res Iudicata, s. 46-47).

640

Karar, hükmü de kapsayan daha genel ve üst bir kavram olarak kullanılmaktadır. Her hüküm bir karardır, ancak her karar bir hüküm niteliğinde değildir (Boran Güneysu, Nilüfer, Medenî Usûl Hukukunda Karar, Ankara 2014, s. 3-9).

mahkeme dosyadan elini çeker. Nihai kararlara karĢı kanun yoluna baĢvurulabilir. Hükmün konusu, mahkemenin esasa iliĢkin nihai kararları olduğundan dolayı, adli gerçekliğin sağlanabilmesi642

adına söz konusu bu hükmün kesinleĢmiĢ olması Ģarttır. Bu kapsamda hüküm verildiği anda kesin ise o anda, değilse kanun yollarından geçtiğinde ya da süresi içerisinde kanun yollarına baĢvurulmayarak kesinleĢtiğinde Ģekli anlamda kesin hüküm niteliği taĢır ve tarafları, dava sebebi ve dava konusu aynı olan bir uyuĢmazlığın tekrar yargılamaya konu edilememesini gerektirir. Çözümlenmesi gereken sorun, maddi anlamda kesin hüküm niteliği taĢıyan esasa iliĢkin nihai bir kararın unsuru konumunda olan dava konusunun acaba verilen hükümden sonra da kendisi ile aynı anlamı ve içeriği taĢıyıp taĢıyamayacağına iliĢkindir.

Dava konusu, netice-i talepte davanın neye iliĢkin olduğunu gösteren usulî bir taleptir. Hükmün konusu ise, dava konusu yapılarak mahkemeye yöneltilen bu usulî talep hakkında kanunun öngördüğü Ģartlar altında mahkemece karar verilmesi sonucu oluĢan husustur643. Dava konusundan farklı olarak, hükmün konusu, salt talebin

kendisi değil, bu talep üzerinde mahkemenin vardığı neticedir (yani verdiği kararıdır)644. Bu kararın içeriği aslında davacının talebi üzerinde Ģekillenir645

. Talep

642 Karara bağlanan Ģeyin gerçeğe uygun olduğu kabul edilir, ki bu da maddi değil, ancak kanunî

gerçekliği ifade eden hukukî bir varsayımdan ibarettir (Gözler - Res Iudicata, s. 47). 643

Benzer yönde bkz. Rosenberg, Leo, Lehrbuch des deutschen Zivilprozessrechts, 4. völlig neubearbeitete Auflage, München und Berlin 1949, s. 376; Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, 17. Auflage, § 88, s. 484, Rn. 10; Schwab – Ġhtilaf, s. 289. Hâkim ileri sürülen bu talepleri maddi hukuk bakımından incelemekle davanın esas bakımından kabul ya da reddine karar vermektedir (Boran Güneysu, s. 112).

644

Hükmün konusu ile dava konusunun farklı olduğu hakkında Althammer’e göre, ZPO § 308 I (mahkemenin taraflarca talep edilmeyen bir Ģey hakkında karar veremeyeceği ve bu hükmün özellikle faiz gibi yan talepler bakımından geçerli olacağına iliĢkin hüküm) kapsamında mahkemenin kararı ile davacının belli hukukî sonuca iliĢkin talebi sınırlanır (Althammer – Interesse, s. 271, 489). Rimmelspacher’e göre, kararın objesi, davada ileri sürülen talebe göre belirlenir ve bunun içerik ve kapsamı kesin hüküm ile sınırlanır (Rimmelspacher, s. 177, 240). Bötticher’e göre de, dava konusunun olmadığı yerde kesin hükümden söz edilemez. Davanın konusu ve hükmün konusu inĢai davalar ve özellikle bunun kesin hüküm teĢkili bakımından önemlidir (Bötticher, Eduard, Zur Lehre vom Streitgegenstand im Eheprozess, (Festgabe für Leo Rosenberg, München und Berlin 1949, (s. 73-97)), s. 95). Böhm’e göre, dava konusundan potansiyel hüküm konusu (potantiellen Urteilsgegenstand) ya da varsayılan kesin hüküm konusu (hypothetische Rechtskraftsgegenstand) anlaĢılmalıdır. Maddi sonucuyla usulî kategoride bir hüküm etkisi söz konusu olacaktır. Bu da dava konusu kavramının teorik ve amaca uygun kullanımını sağlayacaktır (Böhm, s. 112). Ki Böhm dava konusunun verilecek bir hükme potansiyel ve henüz gerçekleĢmemiĢ olmakla birlikte varsayılan bir kesinliğe zemin hazırlandığını ifade etmektedir. Diğer yandan Zeugner de kararın, dava konusuna yabancı olan

edilen hukukî korunmaya göre hüküm eda, tespit ve inĢai nitelik gösterebilir646. Ancak mahkeme, taleple bağlı olmakla birlikte (HMK m. 26), talep doğrultusunda karar vermek de zorunda değildir. Örneğin, 10.000 TL tazminat talepli bir davada mahkeme bu talepten fazlasına ya da baĢka bir Ģeye karar verememekle birlikte, Ģartları mukabilinde daha az bir tazminata da hükmedebilir (HMK m. 26, 1). Davanın kabulü yönünde talepte bulunan davacının bu isteği, Ģartların oluĢmaması nedeniyle davanın red ile sonuçlanmasına sebep olabilir. Dava konusu edilen taleplerden bir kısmı kabul, diğer bir kısmı reddedilebilir; ki burada da önemli olan dava konusuna iliĢkin incelemeyi hâkimin görevi gereği gerektiği ölçüde tetkik etmesi ve gerek tarafların savunmalarının, toplanan delillerin ve bunların değerlendirilmesinin ve sabit görülen vakıalar ile hukukî sebeplerinin tam olarak ortaya konulabilmesine bağlıdır647. Zira mahkeme, her bir talep hakkında ayrı ayrı hüküm tesisi ile taraflara

yüklenen hak ve borçları göstermek zorundadır. Ancak burada önemli olan tüm unsurlardan oluĢabileceğini ifade ederek aslında dava ve hükmün konusu kavramlarının farklı olduğunu ifade etmiĢtir (Zeugner, s. 176). Jauernig de kesinliğin usulî talepte değil, bu talep üzerinde verilen kararda olduğunu ifade ederek dava konusu ve hükmün konusunun farklı olduğundan söz etmiĢtir (Jauernig, s. 119). Hesselberger bu durumu, ret hükmünün verildiği bir dava bakımından dava konusu üzerinde karar verilmiĢ olamayacağını ifade etmektedir. Ona göre bu durum aslında dava konusunun kendine özgülüğünden kaynaklanmaktadır. Çünkü yargılamada maddi talebin sadece bir kısmı açıklığa kavuĢturulmakta ve bu daha sonra usulî bir görünüm altında kendine özgü bir dava konusu olarak gözükmektedir (Hesselberger, s. 296). Ayrıca dava konusunun kendine özgü olduğu hakkında bkz. yuk. § 1 A V 1. Behringer’e göre, mahkeme, dava konusunun üzerinde yargılamanın öncesi ve sonrasını düĢünerek bir karar vermelidir. Bu nedenle usulî talep hakkında hüküm yargılamasına gelinceye kadar ki aĢamaya iliĢkin olarak bir karar verilmelidir (Behringer, s. 57). Talep sonucu üzerinde mahkeme bir karar düzenlemektedir (Guldener, s. 192). Schwab’ a göre de mahkeme ileri sürülen talep hakkında karar vermektedir. Hukukî uyuĢmazlığın konusu, kararın varlığını belirlemektedir (Schwab, s. 139-140). Stein/ Jonas’a göre, dava konusu iliĢki içerisinde olduğu kurumla anılmaktadır. Mesela; yargılamanın yenilenmesinin konusu, geçici hukukî korumaların konusu gibi. Bundan çıkan sonuç, hükmün konusunun, yargılamanın konusu olamayacağıdır. Ancak mahkeme önünde ileri sürülmüĢ ve karar verilmiĢ bir hüküm hakkında kesinlikten söz edileceğinden dolayı da dava konusu ve hükmün konusu farklı kavramlardır (Stein/ Jonas, § 253, s. 35, Rn. 47). Benzer yönde bkz. Habscheid, s. 283-284; Hellwig, s. 293; Blomeyer – Urteil, s. 43-44. Diğer yandan dava konusu ile hükmün konusunun aynı olduğu yönünde bkz. Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, 17. Auflage, § 153, s. 874, Rn. 2.

645

Mecelle’nin 1829 maddesindeki “dava ileri sürülmeden hüküm verilmesi doğru değildir” hükmü bunu destekler niteliktedir.

646 Boran Güneysu, s. 112; Tanrıver – Ġlâmlı, s. 41; Kuru – Muhakeme – C. III, s. 3005-3014;

Atalı - Pekcanıtez Usul, s. 1974. 647

Mahkemenin kararı, ön yargılamada ele alınan dava konusu üzerinde olur (Behringer, s. 58-59). Davacının ileri sürdüğü talepten sonra baĢka bir talep ileri sürmesi halinde mahkeme bu talep üzerinde karar verecektir. Hükme bağlanacak olan dava konusuna bağlı, hükmün konusuyla aralarında bir bağlantı etkisi söz konusu olacaktır (Behringer, s. 59).

talepler hakkında tereddüte yer vermeyecek Ģekilde açık olarak hüküm tesis edilmesidir648 (HMK m. 297, 2).

Medenî usul hukukumuzda taleple bağlılık ilkesi söz konusudur ve hâkim dava konusu edilen talebe bağlı olarak kararını verecektir. Örneğin boĢanma davası bakımından, boĢanma davası açmaya hakkı olan eĢ, dilerse boĢanma dilerse ayrılık isteyebilme hakkını haizdir (TMK m. 167). BoĢanma ya da ayrılık talepleri, davanın konusu olan usulî talebi oluĢturmaktadır. Evlilik birliği ise, çekiĢme konusudur. YaĢanan olaylar (zina, onur kırıcı davranıĢ vs. ) ise boĢanma ya da ayrılık sebebi olarak davanın sebebini649

teĢkil edecektir. Ancak bu duruma karĢılık kanunun açıkça öngördüğü bazı hallerde hâkimin tarafların talebi ile bağlı olmaması durumu da söz konusu olabilir (HMK m. 26, 2). Bu duruma Ģu örnekler verilebilir; boĢanma davalarına iliĢkin olarak TMK m. 170, 3’te boĢanma talep edilmiĢ olmakla birlikte, hâkim, ortak hayatın yeniden kurulması ihtimal dahilinde ise, boĢanma yerine

648 Ayrıca bu hükme dayanılarak da hukukumuzda Ģarta bağlı hüküm verilmesinin de yasak olduğu

kabul edilmektedir (Üstündağ – Yargılama, s. 804; Tanrıver, Süha, ġarta Bağlı Hüküm Kavramı ve Verilip Verilemeyeceği Sorunu, Makalelerim I, 1985-2005, Ankara 2005, (s. 83- 87), s. 87; Akil, Cenk, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda Sulhe ve Sulh Yoluyla ġarta Bağlı Hüküm Verilip Verilemeyeceği Meselesi, GzÜHFD, C. XVI, Y. 2012, S. 4, (s. 1-18), s. 14). ġarta bağlı hükmün, hâkimin bir hakkın varlığını ya da sona ermesini, gelecekte gerçekleĢmesi Ģüpheli bir olayın varlığına bağlaması durumunda olduğundan söz edilmektedir (Postacıoğlu, Ġlhan E., ġarta Muallâk Hükümler (AD, 1941/2, (s. 113-122)), s. 113; Tanrıver – ġarta Bağlı Hüküm, s. 83). Diğer yandan Türk hukukunda da Ģarta bağlı hüküm verilebileceği yönünde görüĢler mevcuttur. Bkz. Postacıoğlu – ġart, s. 112; Belgesay, Mustafa ReĢit, Medenî Usulü Muhakemeleri Kanunu ġerhi, C. 1, Ġstanbul 1939, s. 300; Postacıoğlu – Usul, s. 713-714). Buna da ĠĠK m. 24, 4’te menkul mal borçlunun yedinde bulunmazsa ilâmda yazılı olan değerin esas alınacağı hükmü ile Ģartlı hüküm verilebileceği örnek gösterilmiĢtir (Postacıoğlu – ġart, s. 114). Bu kararın eleĢtirisi için bkz. Üstündağ – Yargılama, s. 804 vd.; Tanrıver – ġarta Bağlı Hüküm, s. 85-86; Akil – Sulh, s. 12-13. ġarta bağlı hükmün, nihai kararlar bakımından öngörülen maddi anlamda kesin hüküm gücünden ve Ģüpheli olmasından dolayı icra edilebilme yeteneğinden yoksun olması gereği medenî usul hukukunun gerçeğin ortaya konulmasını sağlama iĢlevinden de uzak olduğundan kabulüne imkân yoktur (Tanrıver – ġarta Bağlı Hüküm, s. 87). Orta yollu bir görüĢ olarak, usul ekonomisi çerçevesinde Ģarta bağlı hükme geniĢ bir anlam verilmemesi, yeter ki hükmün icraya elveriĢli Ģekilde verilmesi ve açık olması kaydıyla bunun yasak kapsamında değerlendirilmemesi gerektiği hakkında bkz. Atalı - Pekcanıtez Usul, s. 1979.

649 Davanın ve talep sonucunun temeli olan maddi vakıalar, bir hukuk normunun “hukukî olgu”

unsuruna uygun düĢen yaĢam olaylarıdır. Ġster vakıa isterse vakıalar kompleksi olsun bunların aynı hukukî olguya girmeleri ve her biri hakkında ayrı dava açılabilmesi mümkün değildir. Esas olan vakıalara dayandırma teorisine göre kabul edilen ve dava sebebinden anlaĢılan maddi vakıalardır (Postacıoğlu/ Altay, s. 782).

ayrılığa karar verebilir650. Buna karĢılık açılan ayrılık davası ise, hâkim boĢanmaya

karar veremez (TMK m. 170, 2). Yine TMK m. 166, 3 gereği, anlaĢmalı boĢanma talep edilmiĢse, mahkemenin ayrılık kararı verebilmesi mümkün değildir651. Çünkü

bu hallerde, evliliğin temelden sarsılması Ģart olarak arandığı, yani barıĢma ihtimalinin de bulunmadığı kabul edildiği için ayrılığa karar verilemez652. Keza diğer

bir örnek, kiĢilik hakları zarar görenin açtığı manevi tazminat davası bakımından, talep edilen belli bir miktar paranın ödenmesiyken, hâkim bu tazminatın ödenmesi yerine, sadece saldırıyı kınayan bir karar verip, bu kararın yayımlanmasını isteyebilir ya da tazminatla birlikte bu kararın yayımlanmasına da karar verebilir653

. Ticaret hukuku bakımından baĢka bir örnek, anonim Ģirketin haklı sebeple feshi için açılan dava654 bakımından mahkeme, fesihten baĢka bir Ģeye karar verebilmektedir. Yani duruma uygun düĢen ve kabul edilebilir bir çözümü bulma insiyatifi tamamen hâkime bırakılmıĢtır (TTK m. 353, m. 531). Bu örnekler aslında salt taleple bağlılık ilkesi ile ilgili gibi gözükseler de dava konusu edilen talep ve hükmün konusu ile de doğrudan bağlantılıdır. Mahkemenin kararı ile gerek talepten baĢkasına karar verilerek taleple bağlılık kuralının istisnasını gerekse hükmün konusunun talepten farklı bir neticeye bağlanabileceğini ortaya koymaktadır.

Diğer yandan doktrinde de dava konusu (Streitgegenstand) ile hükmün konusunun (Urteilsgegenstand) aynı kriterlere göre belirlendiği ve içeriklerinin aynı olduğu kabul edilmekle birlikte655, hükmün konusunun dava konusundan daha farklı

650 Akıntürk, Turgut, Türk Medenî Hukuku, Teni Medenî Kanuna UyarlanmıĢ Aile Hukuku, 2. C.,

YenilenmiĢ 9. B., Ġstanbul 2004, s. 267; Dural, Mustafa/ Öğüz, Tufan/ GümüĢ, Alper, Türk Özel Hukuku, C. 3, Aile Hukuku, Ġstanbul 2005, s. 124.

651

Tanrıver – Usul - C. I, s. 185, 406-407. Bu hususun ıslah bakımından gösterdiği özellik için bkz. § 6 D II 1 d.

652 Dural/ Öğüz/ GümüĢ, s. 124.

653 Diğer örnekler için bkz. Tanrıver – Usul - C. I, s. 407.

654

Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Arens, s. 30 vd.

655 Böhm, s. 122. Dava konusunun yeknesak olduğu (einheitlich) görüĢü hâkim olduğundan, dava

ve hüküm konusu kavramlarının içerikleri de aynıdır (Böhm, s. 122). Ne zamanki “hukukî uyuĢmazlığın konusu” ya da “hükmün konusu” kastedilse, bu dava konusuna iliĢkindir (Stein/ Jonas, § 253, s. 8, Rn. 6). KarĢ. Lent, Friedrich, Zur Lehre vom Entscheidungsgegenstand, ZZP 1989/1-2 (72), (s. 63-98), s. 63; Blomeyer, Arwed, Zum Urteilsgegenstand im Leistungsprozeβ, Festschrift für Friedrich Lent zum 75. Geburtstag, München und Berlin 1957, (s. 43-88), s. 43; Zeuner, Albrecht, Die objektiven Grenzen der Rechtskraft im Rahmen rechtlicher Sinn Zusammenhänge, Tübingen 1959, s. 39-40.

ve dar kapsamlı olduğu yönünde de görüĢler vardır656. Böhm’e göre, hüküm konusu,

hâkimin hukukî incelemesine tabi tutulduğundan, diğer hukukî düzenlemeler de bertaraf edilerek, dava konusunun aynîyetine iliĢkin inceleme, somut incelemeden etkilenmeden genel kriterlere göre belirlenmelidir657. Bu aĢamada hâkim kesin

hüküm etkili kararını vermekle birlikte tanınan hukukî sonucun hangi düzenlemeye iliĢkin olduğunu da kesin bir biçimde göstermiĢ olacaktır658. Rosenberg’e göre de

kesin hüküm gücüne sahip karar, hukukî iliĢki ile doğrudan bağlantılıdır. Bu noktada dava konusu, etkisini maddi hukukta değil, usul hukuku alanında gösteren kesin hüküm kuvvetini kazanır659. Ona göre, Alman ZPO § 322 gereği, kesin hükmün

konusu talep değil, aksine talep üzerinde verilen karardır (die Entscheidung über den Anspruch). Mahkeme, önüne gelen davayı ret ya da kabul etmeden önce kararın temelini oluĢturan unsurlar üzerinde düĢünmelidir660. Mahkeme, ister dava Ģartı

yokluğu nedeniyle usulden, isterse esastan olsun her bir talep hakkında hüküm kurmak zorundadır. Davacının talep sonucuna binaen hüküm ile birlikte bu talep sonucuna iliĢkin açtığı davaya cevap verilmesi gerekir. Ġleri sürülen talep karĢılığında, bununla iliĢkili olarak mahkeme karar verecektir. Çünkü karar, ortaya koyulan talep hakkında olur661

, ki bu noktada mahkemenin verdiği karara göre koruma amacı da farklılık arz edebilir662

.

Her yeni dava konusu, yeni bir hüküm ile hukukî tespitte bulunur. Bu nedenle birbiriyle çeliĢen hükümlerin önüne geçilmesi kesin hüküm ile mümkün

656 Lent– Entscheidung, s. 63; Blomeyer – Urteil, s. 43; Zeuner, s. 39-40.

657 Böhm, s. 123.

658 Böhm, s. 123. Böhm, dava ve hüküm konularının belirlenmesinde hipotetik düzenleme ve

potansiyel kesin hüküm konusunun esas alınması gerektiğini; bu haliyle dava konusunun statik değil, dinamik bir yapıda olduğunu ifade etmektedir. Ona göre, hâkim kesin hüküm etkili kararını verince tanınan hukukî sonucun hangi düzenlemeye iliĢkin olduğunu kesin olarak göstermiĢ olacağından, artık potansiyel hüküm malzemesi, güncel bir Ģekilde tüketilmiĢ olacaktır (Böhm, s. 122-123).

659 Bir Ģeyin yargılanmıĢ olması yani res iudicata, tekrar yargılama yasağı, bağlayıcılık ve kesin

delil teĢkil etme etkilerini haizdir (Gözler - Res Iudicata, s. 47 vd.).

660 Zeuner, s. 40’da anılan Rosenberg. KesinleĢen hükmün konusu, maddi değil, usul hukukuna

özgüdür. Maddi anlamda kesin hüküm aniden maddi hukuk ile ilgili olamaz (Nikisch, s. 147).

661 Rosenberg / Schwab/ Gottwald, § 89, s. 486, Rn. 8, 9, 10; Thomas/ Putzo, § 253, s. 481, Rn.

11.

olmaktadır663. Kesin hükmün içeriği ve kapsamı, tek baĢına dava konusu vasıtasıyla

tespit edilir; temelde bir değiĢiklik olursa ancak o durumda hâkim hükmünü verir ya da davayı reddeder664

.

Dava konusu, hükmün maddi anlamda kesin hüküm niteliği taĢıması halinde aranan bir unsur Ģartıdır. Davanın konusu bakımından doktrinde ileri sürülen farklı teoriler, bunun içeriğinin ne Ģekilde doldurulacağı sorununu da birlikte getirmektedir. Dava konusunun netice-i talebe mi, yoksa onunla birlikte vakıalara mı iliĢkin olduğu problemi, hükmün konusunun da ortaya konulması bakımından önem arz edecektir. Bu kapsamda savunduğumuz tek unsurlu teori bağlamında, hüküm sadece üzerinde karar verilmesi istenen talep ile sınırlı olacaktır665

Bu talep de dava konusu olduğundan, salt talep sonucunun değerlendirilmesi ve bu kapsamda karar verilmesi yeterli olacaktır. Ġki unsurlu teori bakımından ise dava konusu, vakıalar ya da vakıalar kompleksi ile birlikte talep sonucunun birlikte değerlendirilmesi sonucu ortaya çıkmaktadır666

. Keza gerek HMK m. 303’de yer alan kesin hükmün unsurları bağlamında “dava konusu”, “dava sebebi” ve “taraflar” kavramlarının ayrı ayrı ifade edilmiĢ olması667, gerekse bunların derdestlik ya da kesin hüküm kurumlarının

varlığı için aranan Ģart unsurlar olmaları, dava konusunun vakıaları da kapsayan iki unsurlu bir yapıda olduğunu göstermez. Yani kesin hüküm ya da derdestlik bakımından vakıaların esas alınıyor olması, bunların dava konusunun bir unsuru olmasından değil, kesin hükmün bir unsuru olmasından kaynaklanmaktadır. Kaldı ki maddi vakıaların, kesin hükmün kapsamına dahi girmediği de kabul edilmektedir668

. Dava konusu ve vakıalara iliĢkin dava sebebi kavramları farklı kavramlardır,

663

Zeuner, s. 40.

664 Zeuner, s. 40, dn. 32’de anılan Bettermann.

665 KarĢ. Yukarıdaki istisna haller ayrık olmak üzere.

666

Kesin hükmün sadece üzerinde karar verilmesi istenilen taleple sınırlı olduğu, bu talebin dava konusunu teĢkil ettiği ve dava konusunun da tarafların talebi ve hayat olayının ikili bir Ģekilde değerlendirilmesi sonucu ortaya çıktığı kabul edilir (Özkaya - Ferendeci – Objektif, s. 180; Ġyilikli, s. 360; Yıldırım – Teori, s. 40; Habscheid, s. 289).

667 Bu hususu açıkça ortaya koyan diğer HMK hükümlerine yerine geldiğinde yer verilecektir.

668

Bir davada kesin hükme bağlanan vakıa tespitleri, hükmün gerekçesinde yer alsa bile kesin hükmün kapsamında değildir (Atalı - Pekcanıtez Usul, s. 2060; Postacıoğlu/ Altay, s. 797). Ancak bu durumun maddi hukuk gereği çözüleceği de ileri sürülmektedir (bkz. Üçüncü Bölüm § 6 V 2 a).

kanunumuzda da bilinçli olarak farklı ibareler altında ifade edilmiĢlerdir. Bu nedenle birinin diğerinin unsuru gibi gösterilmesine gerek yoktur. Ancak derdestlik ve kesin hüküm gibi usul kurumları bakımından bunların birlikte düĢünülmesi keza kanun gereği de gereklidir669

.

V. Dava Konusunun Değeri Kavramı ile KarĢılaĢtırılması