• Sonuç bulunamadı

CUMHURİYET İDEOLOJİSİNİN SİMGELEŞTİRİLMESİ: NEVŞEHİR ÖRNEKLERİ

1.GİRİŞ: İDEOLOJİ VE MİMARİ

Cumhuriyetin ilan edildiği 1923 yılı ile birlikte toplumsal gereksinimler ve yeni rejimin temsiline yönelik yapıların inşasına başlanmıştır. Resmi kurumların, okulların ve sosyal işlevli yapıların inşasında 1923-1931 yılları arasında Osmanlı formlarının kullanıldığı “geçiş dönemi” olarak adlandırılabilecek dönem görülür. Aslında bu dönemde görülen Osmanlı canlandırmacılığının yani “birinci milli mimari” döneminin başlangıcı 1908 yılına indirilmektedir (Bozdoğan 2008:31). İttihat ve Terakki Fırkası’nın başlıca düşünürlerinden Ziya Gökalp’in ekonomi, siyaset, din, dil, felsefe alanlarında geliştirdiği

1 Ürgüp Müzesi’nde bulunan seccadeden hareketle bu konuyu çalışmam konusunda beni teşvik

düşüncelerin zamanla güç kazanarak mimarlık alanında uygun ortam yaratılmasına imkan vermesiyle Milli Mimari akımı başlamıştır (Sözen 1984:27). Birinci Milli Mimaride temel fikir: klasik Osmanlı mimarisinden alınan unsurların özellikle; kubbeler, çatı konsolları, sivri kemerler ve çinili bezemelerin, yeni inşaat teknikleri olan; betonarme, demir ve çelikle birleştirilmesidir (Bozdoğan 2008:31). Osmanlı canlandırmacılığına dayanan bu özellikler İstanbul’daki bankalar, devlet daireleri, sinemalar ve diğer kamu kuruluşlarının inşasında geniş ölçüde kullanılıyordu. 1913-1917 yılları arasında İstanbul’da inşa edilen vapur iskelesi binalarında yine bu akıma tercih edilmiştir (Bozdoğan 2008:31). Beşiktaş İskelesi, Haydarpaşa İskelesi, Büyükada İskelesi bu üslupta inşa edilmiş örneklerden bir kaçıdır. Kurtuluş Savaşı’ndan ve 1923’de Cumhuriyetin ilanın ardından, Ankara’da bu üslupta önemli kamu binaları inşasına devam edilmiştir (Bozdoğan 2008:31). Birinci milli mimari; etnik ve dini bakımdan heterojen Osmanlı “milletine” hitap eden vatansever bir mimariydi (Bozdoğan 2008:33-4). Cumhuriyetin ilk yıllarında bu akımın devam etmesine izin verilmesini sağlayan nokta ise yine bu üslubun Türkleştirilmiş olarak kabul edilmesidir (Bozdoğan 2008:34). Cumhuriyetin ilk on yılında eski Ankara olarak adlandırılan Ulus ve çevresinde Osmanlı canlandırması milli üslubunda önemli kamu binaları inşa edilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Ankara Palas, Türk Ocağı Binası, Ziraat Bankası Binası bu üslupta inşa edilmiş yapılardan bazılarıdır. İzmir ve Konya’da da bu akımın özelliklerini taşıyan kamu yapıları inşa edilmiştir.

1931’de Cumhuriyet Halk Partisi’nin açık bir biçimde batıya dönük laik bir kültür politikasını savunması nedeniyle Osmanlı mimarisine yapılacak göndermeler bu tarihten sonra istenmemeye başlanmıştır (Bozdoğan 2008:34). Osmanlı canlandırmacılığında yapılan inşaatlar neredeyse tamamen sona ermiştir.

Genç Türkiye Cumhuriyetinin, Birinci Dünya Savaşı ve ardından verilen Kurtuluş Savaşı sonrasında fiziki yıkıntıyı onarması gerekmekteydi. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin el attığı ilk konular ulaşım, savaşta yıkılan yerlerin imarı, Ankara’nın başkent olarak yeniden inşası gibi konular olmuştur (Aslanoğlu 2010:27). 1920’li yılların inşa programında öncelikli diğer konuları: altyapı tesislerinin millileştirilmesi, ulaşım ağının geliştirilmesi, misakı milli sınırları dışında kalan bölgelerden gelen göçmenlerin iskanı son olarak da Anadolu kentlerinin onarımı ve küçük ölçekli hizmet ve prestij yapılarının inşasıdır (Batur 1983:1380-1). Ancak Cumhuriyetin ilk yıllarında ekonomik olarak da bir darlık söz konusuydu. Buna rağmen bütçenin %15’i bayındırlık işlerine ayrılmıştır (Batur 1983:1380). Toplam bütçenin %28’inin savunmaya ayrıldığı

düşünüldüğünde bu rakam hiç de azımsanacak miktarda değildi. 1923 yılı bütçesinden imara ayrılan rakam 4.000.000 liradır (Batur 1983:1380). Gereksinimlere uygun olarak yapıların inşası ivedilik gerektirmesine karşılık ilk yıllarda mütevazı bir gerçekleştirme sağlanmıştı. Savaş sonrası ilk beş yıl içinde, başkent olmasından dolayı Ankara’nın ayrıcalıklı bir durumu söz konusu olup Ankara haricindeki şehirlerde önemli ve büyük ölçekli bir yapım etkinliğinden söz edilememektedir ve önemli yapı faaliyetleri gerçekleştirilememesinin nedeni ise yine ekonomik sıkıntılara dayanmaktadır (Batur 1983:1381).

2. Meşrutiyet sonrası gelişmeler, Cumhuriyet’in ilk yıllarında da egemenliğini sürdürmüş, düşünce yapısıyla mimarlık arasındaki uyum bir müddet ortama hakim olmuş ve bu ortam sayesinde ulusal bilincin gelişmesi sağlanmaya çalışılmıştır (Sözen 1984:41). Milli Mimari büyük boyutlu yapıların yanı sıra küçük boyutlu yapılarda ve detaylarda da uygulanmıştır. Büyük çaplı mimari girişimler dışında ideolojinin sergilendiği çeşme gibi küçük mimari örnekler ve el sanatları örneklerini görmek mümkündür. Büyük yapı faaliyetleri yanında daha ekonomik ve amaca hizmeti kolaylaştıran bu örneklerin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde geniş bir alana yayıldığı örnekler mevcuttur.

2.Ürgüp Müzesi’nde Bulunan Seccade

Milli mimari üslubunu yansıtan büyük boyutlu yapıların Nevşehir’de örneklerini görmek mümkün değildir. Ancak Cumhuriyet İlkokulu binası Cumhuriyetin ilk yıllarında inşa edilmiş büyük boyutlu yapılardan ilkidir. Nevşehir’e kurulması planlanan bir banka binasından da arşiv kayıtlarında bahsedilmektedir. Nevşehir’de bulunan ve günümüze ulaşabilmiş ve erken Cumhuriyet ideolojisini temsil eden örneklere baktığımızda ilk ve dikkat çekici olanı Ürgüp Müzesi’nde bulunan bir seccadedir (Fotoğraf 1). Ürgüp Müzesi’nde teşhirde bulunan seccade envanter kaydına göre 1972 yılında Ürgüp mahallesinden Rıza Akyıldız’dan satın alınma yolu ile gelmiştir. 172 cm. uzunluğunda ve 105 cm. genişliğindedir. 1928 yılında yapılan harf inkılâbının öncesine 1926 yılına tarihlenmektedir. Seccadenin üzerinde üretim yerine dair herhangi bir ifade bulunmamaktadır. Yaprak bezemlerinden oluşan bir sıra bordürle çevrelenmiş olan seccadenin ortası da yine seccadelerde görülen mihrap nişi formunda şekillendirilmiştir. Seccadenin ikinci bordürü karelere ayrılmıştır. Bu kareler içine 40 adet ilin/ilçenin isimleri Osmanlıca olarak yazılmıştır. İsmine yer verilen illere bakıldığında misakı milli sınırları dışında kalmış merkezlere yer verilmediği görülür. Musul ve henüz

bağımsızlığını ilan etmemiş Hatay gibi. Seccadede adlarına yer verilen illerin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kalan yerleşim merkezleri olduğu görülür (Fotoğraf 2). Yerleşim yerlerinin sıralanışına bakıldığında; üst sırada yer alan illerin Samsun’la başladığı ardından birden İç Anadolu bölgesi illerine geçildiği dikkati çeker. Üst sıra başkent Ankara ile sonlandırılır. Solda kalan bordürde Karadeniz bölgesi illerinin ağırlıklı işlendiği dikkati çeker. Alt sırada İç Anadolu ve ağırlıklı olarak Marmara bölgesinden iller sıralanmıştır. Sağda bulunan bordürde Ege ve Akdeniz’den iller seçilmiştir. Yerleşim yerlerinin seçiminde ağırlıklı olarak coğrafi yakınlığın tercih edildiği dikkati çeker. Ancak halının üst bordürüne ilk olarak Samsun’un işlenmesi ise tesadüfî bir seçim gibi görünmemektedir. Kurtuluş Savaşı’nın başlatıldığı ilk adımın atıldığı il olması nedeniyle ilk sırada işlendiği düşünülebilir. Seccadede Çanakkale, Maraş, Gaziantep gibi kurtuluş savaşında öne çıkan illere yer verilmemiş olması ise oldukça ilginçtir.

Seccadede adına yer verilen illerden Cebeli Bereket 1890 da kurulan ve merkezi Osmaniye olan sancakken 1908’de merkezi Yarpuz olmuştur, 1923’te vilayet olmuş, 1933’de ise ikiye bölünerek bir kısmı adana bir kısmı Gaziantep’e bağlanmıştır (Halaçoğlu 1993:186). 1926 yılında Ardahan, Muş, Genç, Siverek, Ergani, Kozan, Çatalca, Üsküdar, Gelibolu ve Beyoğlu vilâyetleri lağvedilmiştir (Küçükuğurlu2009:42). 1933’te 6 vilâyet daha TBMM tarafından lağvedilmiştir. Bunlar: Aksaray, Cebelibereket, Artvin, İçel, Şebinkarahisar ve Hakkari vilâyetleridir. Böylece vilâyet sayısı 57’ye kadar inmiştir (Küçükuğurlu 2009:44). Seccadede ismine yer verilen ancak bugün ilçe konumunda olan yerler ise Cide, Silifke ve Üsküdar’dır (harita 1).

Mihrap nişi biçiminde şekillenmiş seccadenin ortasında nişin iki yanında birer Türk bayrağı kullanılmıştır. Bir hilal ve sekiz köşeli yıldız bulunan kırmızı bayrak ilk olarak 1793 yılında III. Selim döneminde devletin resmi bayrağı olarak kullanılmıştır (Soysal 2010:225). Kırmızı zemin üzerine beyaz hilal ve beş kollu yıldız biçimindeki Türk bayrağı 1826 yılında II. Mahmud zamanında Osmanlı bayrağı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Cumhuriyetin ilanının ardından kırmızı zemin üzerine ay-yıldız biçimindeki Türk bayrağı, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin bayrağı olarak kabul edilmiştir. 1936 yılında kabul edilen Türk Bayrağı kanunu ile oranları belirlenmiştir (Soysal 2010:227).

Seccadede mihrap nişinin altında Uhuvvet, Müsavat, Hürriyet, Adalet yazmaktadır. Uhuvvet kardeşlik, Müsavat ise eşitlik anlamına gelmektedir. Uhuvvet, Müsavat, Hürriyet, Adalet kavramları 2. Meşrutiyet’in en önemli jargonunu oluşturan kavramlardır ve bu kavramlar Fransız İhtilâlı’nın “liberte” (özgürlük), “egalite” (eşitlik)

ve “fraternite” (kardeşlik) kavramlarından türetilmiştir (Gündüz 2007:166). Fransız Cumhuriyetçi sloganını benimseyen Jön Türklerin eklediğin dördüncü kavramsa “adalet” olmuştur (Georgeon 2007:176). 1926 yılına ait seccadede yukarıdaki kavramlara yer verilmiş olması, Erken Cumhuriyet döneminde görülen “geçiş dönemi” ile uyuşur ve Osmanlı’nın son döneminde görülen siyasal kavramlardan Erken Cumhuriyet döneminde tamamıyla kopulmadığını gösterir. Uhuvvet, Müsavat, Hürriyet, Adalet sloganının hem Osmanlı’nın son döneminde İttihat ve Terakkicilerce hem de Cumhuriyetin ilk yıllarında hala kullanılmaya, benimsenmeye ve benimsetilmeye devam edildiği anlaşılmaktadır. Ürgüp Müzesi’nde bulunan bu secade de bunun mütevazi bir kanıtıdır.

Ürgüp Müzesi’nde bulunan seccadenin tasarımına ilişkin söylenebileceklerden birisi de bu tasarımın kime ait olabileceği üzerinedir. İranlı nakkaş Tahirzade Hüseyin 1918 yılından itibaren Medresetü’l-Hattatin’de minyatür ve tezhip hocası olarak görev almıştır (Çekin :197). 1923 yılında “Gazi Büyük Mustafa Kemal Paşa” portresini tasarlamıştır (Fotoğraf 3). Resmin merkezine yerleştirilen Atatürk, İslami minyatürlerde peygamber tasvirlerine benzer biçimde iki yanında melek figürleri ile verilmiştir. Melekler, Türk bayrakları taşımaktadır. Atatürk hilal içinde verilirken kalpaklı yani askeri kimliği vurgulanmış (ki henüz siyasi kimliğinde sivilleşmemiş bir Atatürk vardır) ve üstte ise yıldız tasvirinin altında Ay-yıldızlı Türk bayrağına yerleştirilmiş gibidir. Bir nevi İslami ve dini bir kimlikle anlatılmıştır. Geleneksel süsleme sanatları kullanılarak oluşturulan bu çağdaş portrede, tür ve teknik açısından geleneksel sanatlar bir araya getirilmiştir (Başkan 2007: 98).

İranlı nakkaş Tahirzade Hüseyin 1926 yılında Hereke Fabrikası’nda halı ressamı olarak çalışmaya başlamıştır (Yiğit 2015:734). Tahirzade halı desenleri konusunda uzman olarak sürdürdüğü görevinden ve Türkiye’den 1930 yılında ayrılmıştır. 1956 yılında Türkiye’ye yeniden dönmüş ve aynı yerde istihdam edilmiştir (Yiğit 2015:734). Atatürk tarafından çok beğenilen bir portre tasarlayan ve bu portresinde Ay-yıldızlı Türk bayraklarına ve hilal içine alınmış bir Atatürk’e yer veren sanatçının tasarladığı halılardan birisinin de Ürgüp Müzesi’nde bulunan bu seccade olabileceği düşünülebilir. Seccadenin tarihi de Tahirzade’nin Hereke Halı Fabrikası’ndan halı tasarımcısı olarak çalışmaya başladığı tarihle örtüşmektedir.

Fotoğraf 2- Ürgüp Müzesi’nde Bulunan Seccade Üzerine Osmanlıca İşlenmiş