• Sonuç bulunamadı

3.1. BİRİNCİ BÖLÜM: HAYALÎ ZAMANLAR

3.1.5. Gezegenin Oyunu

Hikâyeye göre gezegenler arası uzay araçları ile keşfe çıkmak mümkün bir aktivitedir. Bu sayede Cem ve Murat kurdukları bir arkadaş grubu ile gezegenler arası yapılan bir oyuna katılmışlardır. Oyundaki amaç şehrin bir yerine gizlenmiş olan haberleşme aygıtını diğer ekiplerden önce bulmaktır. Ekibin bir diğer üyesi Hande için bu gizem dolu yolculuk, ortağına para karşılığında götürebileceği değerli bir şey bulup yanına almaktan ibarettir. Yolculuk sırasında Murat’ın dikkatini farklı bir bina çekmiştir. Hande’yi de yanına alarak binaya keşfe çıkmışlardır. Binanın içinde bir insan boyunda şehrin tamamını gösteren kusursuz bir maketi fark eden Hande, yaptığı analiz sonucunda arayışlarına bu maket üzerinden devam etmek gerektiğini söylemiştir. Tedirgin olan ekip oyunun bu kadar basit bir mekanizmada gizli olamayacağını anlamış ve kısa zamanda uzaklaşmaya başlamışlardır. Fakat bir koleksiyon meraklısı olan Hande, ekibe uymayarak maketten bir bina kopararak yanına almıştır. Bu sırada büyük bir gürültüyle binalar sarsılmaya ve gezegen kendi içinde mavi bir sıvı ile kıvrılmaya başlamıştır. Oyun ekibi, bu tersliği fark edip uzay aracına geçtiği anda gezegenin zemini yarılarak aracı içine almış ve araçtakileri yok etmiştir. Hikâye ise yeni bir oyun ekibinin gezegene inmesiyle sonlanmıştır (Müstecaplıoğlu, 2019, s. 111, 122).

3.1.5.2.Hikâyede Zaman ve Mekân

“Hayalî Zamanlar” bölümünün son hikâyesi olan Gezegenin Oyunu adlı hikâyede, bölümün çoğu hikâyesinde hâkim olan uzaylı teması, bu hikâyede uzaydaki farklı gezegenleri konu alışı ile bir yakınlık göstermektedir. Buna göre hikâyede

77

gezegenler arası düzenlenen bir oyuna katılan arkadaş grubu, bahsi geçen uzayda farklı gezegenleri keşfetmeye de başlamışlardır.

Hikâye kişilerinin gezegen yolculuğuna dair zaman unsurlarını içeren şu ifadeler büyülü gerçekçilik akımının zaman ve mekân ilkesi açısından önemli bir örnek teşkil eder. “(…)bu sinir bozucu gezegene iki gün önce inmişlerdi (…)” (GK., s. 111). cümlesi de büyülü gerçekçiliğin belirsiz-döngüsel zaman ifadesini yansıtmaktadır. Bahsi geçen “iki gün önce” ifadesi hikâye zamanına dair belirli bir zaman ölçütü değildir. Ayrıca gezegenler arası yolculuk günümüz dünyasında sıradan bir aktivite değildir. Günümüzde sıra dışı olarak kabul edilen bu aktivitenin “iki gün” şeklinde gerçek bir zamanla nitelenmesi yine sıra dışılığı güçlendiren bir belirsiz bir yapıdır. Dolayısıyla bu belirsiz-döngüsel zaman ifadesi, büyülü gerçekçiliğin ilkelerine uygun bir kullanımdır.

Hikâyenin devam eden satırlarında geçen “gökdelenler(…) daha kısa binalar (…) beyaz ve siyah gökdelenler (...)” (GK., s. 113). gibi mekân unsurları, günümüz gerçekliğinde var olan şehir yapısını hatırlatmaktadır. Nitekim hikâyede “gökdelen” yapısının kullanımı büyülü gerçekçiliğin gerçeklikten kopmayan mitsel mekânını örneklendirmiştir.

3.1.5.3.Hikâyede Melezlik

Bir oyun platformunda bir araya gelen arkadaş grubundan Cem, gezegenler arası yapılan yolculukta geçmişte yaşadığı gezegenini şu şekilde anlatmıştır:

“(…) çocukluğunun geçtiği kenti anımsamak onu hüzünlendirdi. “Salgın hastalıklar, yoksulluk, hava kirliliği, hatırlamaya değer bir şey yoktu zaten. Belki günün birinde tamamen terk edilir, oraya da bu oyunu oynamaya gideriz (…)” (GK., s. 115).

Üzerinde yaşanılan gezegenin dışında farklı bir gezegende yaşama devam edebilmek günümüz gerçekliğinde olağanüstü bir durumdur. Ketum yazar, olağanüstülüğü sıradan bir tavırla geçiştirerek ikili bir yaşamın hikâye kurgusunda mümkün olduğunu

78

göstermiştir. Buna göre Cem’in geçmişte yaşadığı gezegene dair hatırladığı hastalıklar ve hava kirliliği, şu an yaşadığı gezegende belki de olmayışıyla onu iç dünyasında bir ikileme düşürmüş olabilir. Yazar bu bakış açısıyla hikâye kişisinin iç dünyasında melez bir zıtlık kurmuş ve bu zıtlığı da olağan bir tavırla dengelemiştir.

3.1.5.4.Hikâyede Yabancılaştırma

Hande, gezegenler arası çıktığı yolculuklarda topladığı ilginç eşyaları satarak kazanca dönüştüren meraklı bir kadındır. Hande’nin oyun karakteri, oyundaki diğer oyuncular tarafından şu şekilde tasvir edilmiştir:

“Kadın kelimenin tam anlamıyla bir maceracıydı, kendisini farklı gezegenler gezip enteresan nesneler toplayan bir koleksiyoncu olarak tanıtmıştı (…)” (GK., s. 112).

Farklı gezegenlerde ilginç eşyalar toplayarak koleksiyon yapmak günümüz dünyasında pek mümkün olan bir durum değildir. Gezegenler arası yapılabilen bu yolculuk imkânı hikâyenin kurgusunda sıra dışı bir özelliktedir. Sıra dışılık, sıradanlaştırılarak okura sunulmuş ve yabancılaştırma ilkesi örneklendirilmiştir.

Hande, gezegenin maketinden bir binayı söküp yanına alınca etraflarındaki bina sarsılmaya başlamıştır. Bu sırada şöyle bir olay meydana gelmiştir:

“(…) az önce yerinden söktüğü binanın altında yere damlayan mavi bir sıvı ve başı olmayan yılanlar gibi kıvrılıp duran, uçları kopmuş damarlar gördü (…) Binayı aldığı yere baktı, orada da uçları yırtılmış, titreyen damarlar ve aynı mavi birikinti vardı. Damarlardan biri uzanıp koluna dolandı, üzeri yapışkan bir sıvıya bulandı. Öfkeli bir anakonda gibi kolunu sıkıyor, canını yakıyordu, ne kadar uğraşsa da ondan kurtulamıyordu (…)” (GK., s. 120).

Buna göre cansız olduğu düşünülen yapıların canlanarak onları içine hapsetmek istemesi sıra dışı bir olaydır. Yapıların yılana benzer hareketlerde bulunması ve canlılığa işaret eden damarımsı yapılarından süzülen sıvılar bu gezegene fantastik bir özellik kazandırmıştır. Bu fantazya büyülü gerçekçiliğin sanatsal üslubu ile

79

betimlenerek büyülü bir değer kazanmıştır. Sıradan olarak görülen binaların sıra dışı şekilde canlanması ve ürkütücü bir şekle bürünmesi kurguya gerçek dünyadan bağımsız bir gerçeklik katmıştır. Yabancılaştırma ilkesi, sanatsal üslup ile pekiştirilmiş ve aynı zamanda fantastik kurguya olağan bir bakışın sunulmasıyla da bu ilke güçlendirilmiştir.

3.1.5.5.Hikâyede Yazarın Ketumluğu ve Dengeleme Stratejisi

Gezegenin Oyunu’nda, Hande’nin gezegen seyahatlerinin birinden eli boş

dönmediğinin vurguladığı şu kısımlar incelendiğinde ketum yazar ve dengeleme ile alakalı zengin örnekler görülmektedir:

“(…) ona Anka-9 uydusundan bıçak keskinliğinde pençeleri olan, dört kanatlı bir Teregueden yavrusu getirmişti. Bir diğerinde dört asır önce koloni gezegenleriyle yaptıkları savaşta soykırıma uğrayan, ürkütücü görünümlerine karşın sanâtkar bir ruha sahip olan efsanevi Horalin halkının kayıp heykellerinden birini bulmuştu” (GK., s. 116).

Yazar, fantastik özelliğe sahip canlılara yer vererek özsel nitelikleri hakkında olağan şekilde bir betimleme yapmıştır. Bu sayede yazar tarafsızlığını korumuş ve fantastik unsurları dengeleyici tavırla okura sunmuştur. Nitekim bu objektif tavır, “Teregueden yavrusu” ve “Horalin halkına” dair okuyucuda bir merak uyandırmış ve büyülü gerçekçiliğin şüpheci özelliği de böylece bu örnekte uygulanmıştır.

Bir oyun ekibinin gezegenin gizemi içinde yok oluşu aslında oyunun dairesel yapısına işaret etmektedir. Hikâyede bu oyunun etken durumu şu şekilde okuyucuya verilmiştir:

“(…) diğer sütunların sallantısı sona erdi. Yumurtanın pembe parıltısı sakinleşti. Kayıp yerine konmuş, gezegenin öfkesi dinmişti. Acısı yavaş yavaş geçti, her zamanki sessizliğine büründü. Aynı anda birkaç kilometre uzakta bir noktaya, ikinci sıradaki ekibin mekiği iniş yapıyordu. Gezegen, yeni bir oyuna hazırdı(…) ” (GK., s. 122).

80

Gezegen, kendi içinde olağanüstü bir özelliğe sahip olup öfkelenebilen ve sakinleşebilen bir yapıdadır. Buna göre insana ait duyguları olağanüstü bir gezegenin yaşaması kişileştirme sanatının bir örneğidir. Bu sanatsal söylemi ile ketum yazar, sıra dışı gezegeni sıradanlaştırmış ve öncesinde gezegene dair bir açıklamada da bulunmamıştır. Nitekim gezegendeki gerçek dışılık “her zamanki” ve “birkaç kilometre” gibi belirsiz zaman ifadelerinin kullanılması döngüsel bir özelliğe büründürülmüş ve büyülü gerçekçiliğin zaman unsuru da dairesel oluşuyla bu durumu pekiştirmiştir. Bu hikâyede, büyülü gerçekçilik akımının yabancılaştırma, ketum yazar ve zaman ilkesi dengeleme stratejisi bağlamında uygulanmıştır.